PKK Zindan Komitesi ‘korku duvarlarını’ yıkmaya çağırdı

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecride karşı taleplerinin somut ve meşru olduğunu belirterek, halkı rejimin kurduğu korku duvarlarını yıkmaya çağırdı.

PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan mutlak tecrit, İmralı direnişi, siyasi tutsakların 1 Mart’tan bu yana tüm cezaevlerinde başlattığı açlık grevi eylemleri, tutsak aileleri ve Newroz’a ilişkin Radyo Dengê Welat’a konuştu.

İMRALI İŞKENCE SİSTEMİNİN BAŞKA ÖRNEĞİ YOK

Öcalan’ın, cezaevindeki tutsakların ve dışarda direniş içerisinde olanların Newroz’unu kutlayarak sözlerine başlayan PKK Zindan Komitesi Üyesi Piro Dersim, 2019 yılına büyük, görkemli ve kahramanca bir direnişle girildiğini belirtti.

Dersim şöyle konuştu:

“Bu direnişin özü Önder Apo’dur. İlk çıktığı andan itibaren PKK bir Önderlik hareketidir. PKK Önderlik gerçeğinde ifadesini bulan bir harekettir ve PKK’nin en belirgin yanı direniştir. 40 yılı aşkın bir süredir de her türlü inkar, imha, asimilasyon ve soykırıma karşı direnerek bir halkı yoktan var eden ve önemli oranda bir düzeye getiren bir mücadele vardır. Ve bunların hepsi Önder Apo şahsında ortaya çıkmıştır. Zindanda da direnişin başını Önder Apo çekiyor. İmralı işkence sistemine karşı 20 yıla aşkın bir süredir Önder Apo’nun insanüstü bir direnişi var. ‘Başka dünya liderleri de tecritte tutulmuş’ diyoruz fakat Önder Apo’nun tutulduğu koşullarda ve bu kadar uzun süreye yayılan hiçbir örnek görülmemiştir. Bu örnek sadece Önder Apo’ya has bir örnektir. Önder Apo bu 20 yıllık süreç içerisinde büyük bir direnişin sahibi olmuştur. İçerde en ağır tecrit koşullarında da duruşu ve direnişiyle dışarıyı yönlendirebilmiştir, saldırılar karşısında mücadelenin kendisini nasıl koruması gerektiğinin perspektifini oluşturmuştur. Önder Apo’nun duruşu bile bunun perspektifidir. Dolayısıyla bugünkü direnişlerin hepsi de İmralı’da muazzam bir direnişini sergileyen Önder Apo’nun direnişine destek verme ve o direnişin çizgisine girmedir.”

BÜYÜK AMAÇLARI OLAN İNSANLAR DİRENİRLER

Öcalan’ın bu direnişi nasıl gerçekleştirdiği ve başardığına dikkat çeken Piro Dersim, şöyle devam etti:

“Önder Apo bunu beşinci savunmasının ‘İmralı’daki durumuma ilişkin’ bölümünde açıklıyor. Orada bahsettiği çarpıcı noktalar var. “Büyük amaçları olan insanlar direnirler” diyor. Önder Apo’nun büyük amaçları vardır. Sıradan insanların amaçlarından değildir. Şu anda Önder Apo dünya insanlığına bir kurtuluş alternatifi sunan bir Önderliktir. Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu halklarına bir çözüm perspektifi sunan, bir çözüm paradigması ortaya çıkaran bir Önderliktir. Dolayısıyla amaçlar çok büyüktür ve kendisini amaca adayan, kendisini amaca kilitleyen bir Önderlik gerçeğiyle karşı karşıyayız. O açıdan da koşullar karşısında durabiliyor, bunlara karşı büyük bir irade direnişi, büyük bir ruhsal ve manevi direniş ortaya koyabiliyor. Zaten Önder Apo kendi direnişini ‘manevi direniş’ olarak tanımlıyor. Zindanlara ve bizlere de vermiş olduğu perspektifte en büyük direnişin manevi direniş olduğunu ve manevi direniş noktasına yoğunlaşmamız ve derinleşmemiz gerektiğini, kendisi ortaya koydu. O anlamda da şu anda hem fiziki hem ruhsal hem de psikolojik olarak muazzam bir direniş var, fakat en önemlisi manevi ve ideolojik anlamda bir direniş var.”

DEVLETTEN BEKLENTİ İÇİNDE OLMAK GAFLETTİR

Kendisini Kürt imhası temelinde konumlandıran, tüm siyasetini ve politikalarını buna göre ayarlayan bir devlet, iktidar ve sistemden beklenti içerisinde olmayı “gaflet” olarak değerlendiren Dersim, bazı kesimlerin bunu bilinçli bir şekilde yaymak istediğine işaret etti. Dersim, bunun bir özel savaş politikası olduğunu, bu tür yaklaşımlara girilmemesi gerektiğini ve direnişten başka bir yolun olmadığını ifade ederek, şunları ekledi:

“Bize her gün küfür, hakaret eden, yok sayan, inkar eden ve tüm politikasını buna göre konumlandıran bir devlet ve iktidar gerçekliği var. Biz halen farklı yaklaşımlar içerisine girersek bu büyük bir gaflet olur. Zaten şu an böyle bir gafletin çok fazla yaşandığına da inanmıyorum. Günümüzde AKP’nin başarılı olduğu tek nokta özel savaş politikalarıdır. Onun dışında AKP bitmekle, tükenmekle, çürümekle, çökmekle yüz yüze kalmıştır. Ve bunu söylerken bir propaganda yapmak için söylemiyorum. AKP bugün sadece özel savaş propagandasıyla kimi algılar yaratarak ve yöneterek kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. Bir tek iktidar olması onun ömrünü uzatıyor. İktidardaki en küçük bir zayıflama AKP’yi paramparça eder. Ortada AKP diye bir şey kalmaz. Zaten adamlar bunu bildikleri için bu kadar üst düzeyde baskı uyguluyorlar, saldırıyorlar. Bu saldırılar onların güçlülüğünden değildir. Büyük bir zafiyet içerisinde oldukları için saldırıyorlar. AKP’nin Kürdistan’da ve Türkiye’ye yaptığı baskılar, işkenceler gibi faşizan uygulamaları AKP’nin güçlülüğünün ifadesi olarak gören yanılsamalı yaklaşımlar var. Güçlü bir devlet, güçlü bir hükümet, güçlü bir iktidar bunları yapmaz. Sıkıştıkça saldırma faşist ve diktatörlerin bir yöntemidir. Sonunu gördükçe saldırıyor. Şu anda AKP’nin durumu da budur. Sonunu gördükçe baskıyı en üst noktaya çekmeye çalışıyor. Ama şunu da unutmamak gerekiyor; korkunun ecele faydası yoktur. Bu AKP gidecektir. Şu an gitme yolundadır. Şöyle bir yaklaşım içerisinde olmamamız lazım; AKP bilindiği gibi, propaganda yaptığı gibi çok güçlü bir iktidar değildir fakat faşizmi yıkmak kendiliğinden olmaz. Bu bir mücadele, direniş ile olur. Son 20 yıllık direnişimiz onu bu noktaya getirdi ve bundan sonraki direnişimiz AKP’yi bitirme ve çökertme direnişidir. Faşizmi yıkalım dememizin nedeni budur. AKP-MHP şahsında ortaya çıkan faşizmdir. Şu anda da çökme noktasına gelmiştir. Var olan büyük direniş etrafında büyük bir kenetlenme olursa AKP’yi bu saatten sonra hiç kimse kurtaramaz.”

7 BİNE YAKIN TUTSAK DİRENİŞE KATILDI

1 Mart 2019 tarihinden itibaren zindandaki 7 bine yakın tutsağın açlık grevine katılma kararları ile birlikte direnişteki kararlılık ve iradelerini ortaya koyduklarını belirten Piro Dersim, zindan direnişçilerinin amaçlarına büyük bağlı olduklarını, amaçlarına ulaşana kadar da geri adım atmayacaklarını söyledi.

Dersim şunları belirtti: “Fakat öbür taraftan şu da vardır; dışarda istenilen düzeyde bir sahiplenme, bir hareketlenme olmadı mı arkadaşlarımız eylemi ve direnişi başarıya ulaştırmak için mecbur her şeyleriyle kendilerini ortaya koyacaklar. Dolayısıyla hepimizin bundan sonuç çıkarması gerekiyor. Belki onlar dışarıya mesaj olsun diye bunu yapmadılar, ama biz dışardakiler bundan mesaj çıkarmalıyız. Biz dışardakiler olarak yeterli düzeyde sahip çıksaydık, etrafında kenetlenseydik, toplumsallaştırabilseydik bu kadar arkadaşımızın kendisini böylesine bir sürece yatırmasına gerek kalmayabilirdi. İlk dönemde 300 arkadaşımızın katılımı oldu ve bu kadar arkadaşla başarı sağlanabilirdi. Fakat dışardaki yetersiz sahiplenme bunun önünde engel oldu. Elbette hiçbir şey yoktur demiyorum. Belli bir direniş var, belli bir sahiplenme vardır fakat istenilen düzeyde değildir. Hala AKP-MHP faşizmine geri adım attıracak düzeyde değildir. Faşist iktidar hala rahat nefes alabiliyor. Cezaevindeki arkadaşlar da bunu gördükleri için artık ellerinde var olan son şey olarak herkes kendisini bu sürece yatırdı. Buna karşı hepimizin özeleştirel bir duruş içerisinde olmamız gerekiyor. Zindandaki arkadaşlarımız bizim şu anda yapmadıklarımızı yapıyor. Oynayamadığımız rolü kendileri oynuyorlar. Normalde bu, topyekun bir hamledir. Bu hamlenin her ayağı işlemelidir. Askeri, ideolojik, toplumsal, diplomatik ayakları işlenmelidir. Bunlar elbette işliyor fakat istenilen düzeyde işlenmiyor. Dolayısıyla iş açlık grevi direnişçilerine kaldı. Bundan sonraki süreçte omuza yüklenen bu görevi paylaşmak gerekiyor. Herkes her cephede kendi rolünü oynamalıdır. Her alan ki buna gençlik ve kadın da dahildir kendi rolünü oynarsa ve sürece kendisini doğru bir şekilde katarsa arkadaşlarımızın yükü de hafifler, bu direniş de başarıya gider. Basından takip ettiğimiz kadar zindandaki arkadaşlar çok ağır koşullarda bu grevi sürdürüyorlar. Arkadaşlarımıza yönelik birçok baskı ve hak ihlali var. Açlık grevi direnişinin ilk ve ikinci grubuna yer alan arkadaşlarımız hücreye alınıyor. Direniş 91. günündedir. 91 gündür açlık grevinde olan bir insanı hücreye atıp tek başına tutuyorlar. Onun dışında da her şeyi onlara karşı bir baskı aracı olarak kullanıyorlar. Görüşe gitme, telefona çıkma, gardiyanla normal bir iletişim bile baskı aracına dönüştürülmüş durumdadır. Diyebiliriz ki en zor koşullar zindandır. Faşizmin zirveyi yaşadığı zindanlarda arkadaşlarımız direnişlerini sürdürüyorlar. Dolayısıyla zindandaki arkadaşlarımızın durumu diğer arkadaşlarımızdan daha kötüdür. İlk ve ikinci grupta yer alan arkadaşlarımızın durumu ağırlaşmıştır” dedi.

KORKU DUVARINI YIKMAK, FAŞİZMİN SONUNU GETİRECEKTİR

Dışarda eyleme katılanlara olan saldırıları da değerlendiren PKK Zindan Komitesi üyesi Piro Dersim, bu saldırılardan iki temel mesajın çıkarılması gerektiğine dikkat çekti. Dersim, bu mesajlardan birinin rejimin kendi içinde yaşadığı korku olduğunu, diğerinin de rejimin toplumda da korkuyu hakim kılmak istemesi olduğunu belirtti.

Dersim şöyle devam etti: “Şunu görmek gerekiyor. Faşizm bu eylemin, bu direnişin önünü almak istiyor. Buna izin vermemek gerekiyor. Saldırıyor, gözaltına alıyor. Saldırsın, gözaltına alsın! Gözaltına alınmayı göze alacağız. Gerekirse tutuklanmayı göze alacağız. İnsanlar canını ortaya koymuş. Bir halkın geleceği söz konusu. Bir halkın özgürlüğü, Önderliğimizin özgürlüğü söz konusu. Gözaltına alınmak, tutuklanmak çok ödenmeyecek bir bedel değildir. Kaldı ki hiç kimsenin garantisi de yok. Zaten her gün tutukluyorlar. Faşizm karakteri gereği biraz saldırarak, biraz gözaltına alarak, birkaç kişiyi de tutuklayarak direnişin kitleselleşmesinin, toplumsallaşmasının önüne geçmek istiyor. Belki Amed’de en fazla 6 arkadaşımız açlık grevine girdi, il binasına saldırmak için çevre illerden de getirdikleri binlerce polisle saldırdılar. Amed’deki polisler yetmemiş bir de çevre illerden de takviye yapılmış. Bu onun korkusunun göstergesidir. HDP il binasına açlık grevinde olan 5-6 arkadaş için binlerce polis eşliğinde giriyorlar.

Evet, bu onların korkusunun göstergesidir ama aynı zamanda korku da yaratmak istiyorlar. Korkuyu hakim kılmak istiyorlar. Buna karşı bizim halkımız korkmamalıdır. Gözaltıysa gözaltı. Şu anda arkadaşlarımız gözaltında bile direnişlerini sürdürüyorlar. Tutuklamaysa tutuklama. Girdiğinde içerde eylemine devam edecek. Nihayetinde Leyla arkadaşla beraber 3 arkadaşımız cezaevinden çıktıktan sonra da eylemlerine devam ediyor. Direniş süreklidir. Yeri, mekanı, zamanı yoktur. Bir direniş sürekliliği yaratmak gerekiyor. Faşizm şunu gördü; biraz saldırdı, biraz gözaltına aldı. Baktı ki sonuç alıyor, ondan cesaret alarak tekrar saldırdı. Ona bu cesareti vermemek gerekiyor. 3-5 tutukladı, gözaltına aldı baktı sonuç almıyor mecbur yöntem değiştirecek. O anlamda bizim kaygılarımızı ve korkularımızı bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Şu anda şunu görmek gerekiyor; açlık grevleri şahsındaki Kürt özgürlük iradesi ile bunu yok sayan, bunu imha edip tasfiye etmek isteyen AKP-MHP faşizmi arasında kıyasıya bir savaş var. Bu savaş insanların hücre hücre kendisini ölüme yatırmasına neden olmuş. Dolayısıyla bu kadar kıyasıya mücadelede gözaltına alınmayayım, tutuklanmayayım, birkaç cop yemeyeyim biçimindeki yaklaşımlar doğru değildir. Hiç kimse bunu kendisine yakıştırmamalıdır. Bu eyleme bu arkadaşlara sahip çıkılması gerekiyor. Birçok insan içten içe bunun acısını da çekiyor, yeteri kadar destek olmadığını da biliyor. Bu tepki ve öfkesini harekete geçirmelidir.”

DİRENİŞE AKTİF KATILIM GEREKİYOR, BU DİRENİŞ SON DARBEDİR

Herkesin elini taşın altına koyma zamanının gelip geçtiğini belirten Piro Dersim, şunları dile getirdi:

“Gün grevdeki arkadaşlara acıma, kendine acıma, kendi korkuları içerisinde debelenme günü değildir. Gün faşizme karşı ayağa kalkma, harekete geçme ve faşizme son darbeyi vurma günüdür. Bu direniş faşizme karşı son darbedir. Eğer biz başarılı olursak ki olacağımıza inanıyorum faşizm yerle bir olacak. AKP gibi bir parti bir daha olmayacak. Paramparça olacak. Aksi takdirde korktukça bu adamlar güçlenecek. Korktukça bunlar bizden cesaret alacak. Bu süreçte aktif bir şekilde bu eylemin yanında yer almayan herkes niyetlerinden bağımsız AKP politikalarına destek veriyor. Onun aleti, aracı oluyor. AKP zaten sessiz bir toplum yaratmak istiyor, tepkisiz ve kendisine karşı çıkmayan bir toplum yaratmak istiyor. Biz bunu kabul etmemeliyiz. Bu son şanslarıdır. Biz AKP’nin en zayıf olduğu döneminde onu yıkamazsak güçlenecektir. Şunu görmek gerekir; 40 yıllık Kürt özgürlük mücadelesi 100 yıllık Türk ulus devlet modelini çökertti. AKP ile son 3-5 yıldır Tayip Erdoğan cumhurbaşkanı, başkanlık sistemleri tartışmaya koyarak aslında bu ulus devlet modelini yeniden restore etmek istiyorlar. Bunun önüne geçmek gerekiyor. Faşizmi, ırkçılığı, milliyetçiliği, ulusalcılığı yeniden farklı bir adla restore etmek istiyorlar. Çökerttikten sonra ne yapacağız? Mücadele ederek Türkiye ve Kürdistan’da demokratik bir yapılanma oluşturacağız. Daha önce Önderliğimiz demokratik cumhuriyet olarak nitelendirmişti. Demokratik cumhuriyeti ilan edeceğiz, inşa etmeye çalışacağız. Bu direniş biraz da bunun direnişidir. Dolayısıyla geniş perspektiften bakmak gerekir. Fakat onun dışında da en dar perspektifle bu mücadele Önderliğimiz üzerindeki tecridin sonlandırılmasına yöneliktir. Önderlik bizim her şeyimizdir. Bizi var edendir, bugüne kadar getirendir. İnanıyorum ki her yurtsever insanın gönlündeki en büyük aşk Önderliktir, en büyük sevda Önderliktir. Her insanımızın en büyük hayali Önderliğin özgür Kürdistan’da onlarla birlikte olmasıdır. Bu süreç de Önderliğimiz üzerindeki tecrit üzerine girilen bir süreçtir. Dolayısıyla herkesin elini vicdanına koyması gerekiyor. 1 Mart itibariyle direnişe giren arkadaşların direnişlerinden güçlü mesajlar çıkartmak gerekiyor ve harekete geçmesi gerekiyor. Bu olursa bu eylemin çok kısa sürede AKP-MHP faşizmini yıkıma götürecek ve amacına ulaşacağına inanıyorum.”

TUTSAK AİLELELERİ ÖNCÜLÜK ROLÜNÜ OYNAMALI

Tutsak ailelerinin mücadelede çok önemli bir kesimi ifade ettiğine vurgu yapan Dersim, bu dönemde de hiç kimseden beklenti içinde olmadan bu direnişe öncülük etmesi gerektiğini kaydederek, şunları söyledi:

“Şu anda cezaevinde bulunan her arkadaşımızın ailesinin içi kan ağlıyor. Ben inanıyorum ki cezaevinde olan arkadaşlarımızın hiçbir tanesinin ailesi bu süreçte doğru dürüst yatamıyor. Analarımız doğru dürüst yatamıyor. Çünkü çocukları muazzam bir faşizm koşulları altındadır ve bu baskı altında bedenlerini açlığa yatırmışlar. Dolayısıyla çocuğu bedenini açlığa yatırmış bir ana yatmaz. Ailelerimizin hepsinin durumunun bu olduğunu biliyoruz. Umursamıyorlar gibi bir durumları yok, fakat bir yandan bu varken diğer yandan da bu oranda çocuklarına sahip çıkma, destek verme, bu oranda çocuklarını korumaya çalışma biçiminde bir yaklaşım çok fazla görülmüyor. AKP ve devlete muazzam bir tepki var. Fakat bu tepki toplu eyleme dönüşmüyor. Tutsak aileleri öne çıkmalıdır. Bir kere şu yanlıştan kurtulmalıdır; birilerinde beklememelidirler. Şu andaki konum odur. Milletvekilinden, şuradan, buradan bekliyorlar. Ölüm noktasına gelen onların çocuklarıdır. Hiç kimseden beklememelidirler. Onlar en öne geçip öncülük etmelidir. Herkes de onlar etrafında kenetlenmelidir. Şu anda Türkiye’de öncülük sorunu var. Ciddi bir öfke ve tepki var, güçlü bir potansiyel var ama bu potansiyeli açığa çıkartacak, bir noktada birleştirecek, harekete geçirecek bir öncülük zayıftır. Dolayısıyla çok rahatlıkla tutsak aileleri bu öncülüğü yapabilirler.”

14 Temmuz zindan direnişlerini de hatırlatan Dersim şunları dile getirdi:

“Bakın tüm zindan direnişlerinde tutsak aileleri kendi çocuklarına çok büyük bir destek sunmuştur. 12 Eylül’de 14 Temmuz ölüm orucu direnişlerinin bir ayağı da dışardakilerdir. Tamam, Kemal Pirlerin, Hayri Durmuşların, Ali Çiçeklerin ve Akif Yılmazların insanüstü bir iradesi var. Ama dışardaki aileler de öyledir. O süreci anlatan kitaplar var. O arkadaşlarımızın aileleri cezaevleri önünde oturmuşlar, onlar da açlık grevine girmişler, onlar da yürüyüşler yapmışlar. O faşizm koşullarında açlık grevlerini görünür kılmaya çalışmışlardır. Bugün her türlü imkanımız var. O zaman hiçbir olanağımız yoktu. Ne gazete, ne dergi, ne internet, ne radyo ne de televizyon vardı, bunların yanında kopkoyu bir faşizm vardı. O faşizm koşullarında bile açlık grevinde olan tutsakların sesini duyurabilmişlerdir. 90’lı yılları hatırlıyoruz. Faili meçhulün en çok olduğu, kaybetmenin en çok olduğu süreçlerde ailelerimiz zindan direnişleri etrafında hep kenetleniyorlardı. 90’lı yıllarda da düşmanın faşizan uygulamalarına karşı zindanlarda gelişen birçok açlık grevi direnişi vardı ve bunların hepsinin sonuç almasında, başarılı olmasındaki en büyük etkenlerden bir tanesi de dışardaki ailelerin harekete geçmesidir, bu eyleme sahip çıkmasıdır. Günümüzde bu çok daha fazla böyledir. Şimdi de kapkara bir faşizm var, buna karşı tutsak ailelerinin öne çıkması gerekiyor.”

HER YER AÇLIK GREVİ ALANINA DÖNÜŞTÜRÜLMELİ

Tutsak ailelerin neler yapabileceği konusunu da ele alan Dersim;

“Nasıl öne çıkacaklar, ne yapabilirler? Kendi bulunduğu ilin il ve ilçe binalarını açlık grevi eylem alanlarına dönüştürmelidir. Her ailemiz bunu yapabilir. Her arkadaşımız kendi ailesini buna yönlendirmelidir. Çocuğu zindanda aç olan bir anamız tok olmamalıdır. Gidip bir yerde açlık grevi direnişine katılmalıdır. Kendi evinde de değil, gidip bir kurumda oturup, yanına üç beş anayı da alarak açlık grevine oturmalıdır. Tutsak ailelerimiz böyle bir hava yaratırlarsa etraflarında insanlar toplanır, onlar etrafında insanlar kenetlenir. O anlamda tutsak ailelerine çok büyük bir görev düşüyor. Çocuklarına karşı muazzam bir duyarlılık vardır, var olan koşullara muazzam bir rahatsızlık vardır. Ama çocuklarına yeterince sahip çıkma yoktur. Biz bu ölümleri durdurabiliriz. Her aile bunu bilmelidir. Biz mücadelemizle bu ölümleri durduracağız. Cezaevinden tabutların çıkmasının önüne geçeceğiz. Kendi çocuklarımızın cansız bedenlerinin cezaevinden çıkmasının önüne geçeceğiz. Bu iddia ve kararlılıkta olmalıyız. Kendi kaygı ve korkularımızdan arınmamız gerekiyor. Manevi direniş budur. Maddi olan her şeyden kendini soyutlamadır. Maddi olandan kendini kurtarmaktır. Büyük amaca odaklanmadır, büyük amaç için yaşamaktır, büyük amaç için kendisini ayarlamaktır. Önderliğimizin de direnişi budur. Kuşkusuz hepimiz Önderlik gibi yapamayız. Ama onun takipçisi olacağız. Onun izinde yürüyeceğiz. Biz de gözaltına alınmayı göze alacağız. Tutuklanmayı göze alacağız. Düşmanın saldırısını göze alacağız. Şöyle bir koşul yok. Düşmanın yaratmak istediği korku atmosferinden kurtulmak gerekiyor. Kendimizi bunun dışına çıkarmamız gerekiyor. Bu olmadığı sürece dışarda istenilen düzeyde bir eylemsellik gelişmeyecek. Ama bu korku duvarları kırıldığı anda, bu kaygı ve korkularımızdan kendimizi biraz kurtardığımız anda da çok rahatlıkla biliyoruz ki şu anda onlarca kez AKP’yi yıkıma götürecek potansiyel var Kürdistan’da. Dolayısıyla bunun öncülüğünü de tutsak aileleri yapmalıdır. Kimseden beklenti içerisinde olmamalıdır diye düşünüyorum.”

TALEPLER MEŞRUDUR, YERİNE GETİRİLENE KADAR DİRENİŞ SÜRECEK

2019 Newroz’a daha büyük bir direnişle girdiklerini belirten PKK zindan komitesi üyesi Dersim, bu Newroz’da Öcalan ve açlık grevi direnişçilerini sahiplenmek ve taleplerini haykırmak gerektiğinin altını çizdi ve devamla şunları dile getirdi:

“Newroz’da alanlara çıkan halkımız en başta Önder Apo’ya sahip çıkmalıdır, açlık grevi direnişlerine sahip çıkmalıdır. Başta Leyla Güven ve Nasır Yağız olmak üzere cezaevlerindeki binlere, yine dışarda açlık grevini sürdüren arkadaşlara sahip çıkmalıdır. Onların taleplerine sahip çıkmalıdır. Bakın şu çok önemlidir; faşist bir devlete ‘en faşist yasalarına uy’ diyoruz. Bu kadar meşru ve normal bir talep yok. Fakat buna rağmen adım atmıyor. Adım atmamasının tek nedeni de şudur; toplumsal ayak zayıftır. Toplumsal ayağı biraz harekete geçirebilirsek çok rahatlıkla İmralı tecridini kaldırabiliriz. Çünkü İmralı tecridinde kaldırılmayacak, devletin zorlanacağı, adım atmayacağı bir nokta yok. Nedir bizim taleplerimiz. Çok somut, net. Yasal olarak tüm tutsaklara uygulanan haklar Önderliğimize de tanınsın. Birincisi; Önderliğimiz her tutsak gibi ailesiyle haftada bir kapalı ayda bir açık ziyaretini yapsın. İkincisi; her tutsak gibi Önderliğimiz de ailesiyle telefon görüşmeleri yapabilsin. Üçüncüsü; her tutsak gibi Önderliğimiz de vasisi ve avukatlarıyla görüşme imkanları sağlansın. Dördüncüsü; her tutsak gibi Önderliğimiz de istediği her yere mektup, faks gönderebilsin, istediği yerden mektup alabilsin. Yani iletişim koşulları olsun. Yine istediği dergiyi, kitabı ve gazeteyi alabilsin, istediği televizyonu dinleyebilsin. Bu anlamda tecridin kırılması çok somut talepler üzerine yürütülen bir mücadeledir. Dolayısıyla korkmamak gerekiyor, yılmamak gerekiyor, bu taleplere sahip çıkmak gerekiyor. Gözaltına alınanlar devlete desin ki; ‘siz suç işliyorsunuz. Yasalarınıza uymuyorsunuz. Biz diyoruz ki yasalarınıza uyun.’ Bu kadar net ve meşru, hiçbir insanı zorlamayan bir taleptir. Dolayısıyla alanlara akan binler, milyonlar buna sahip çıkmalıdır. Newroz alanları aynı zamanda açlık grevine sahip çıkma alanları olmalıdır. Önder Apo’ya sahip çıkma alanları olmalıdır. Newroz’dan sonra da bu açlık grevleri sonuçlanana kadar eylemsellikler devam etmelidir.”

FAŞİZM GERİ ADIM ATSIN DİYE EYLEMLER BAŞLATILDI

Bazı yanılgılı yaklaşımların da bu süreçte kendini açığa vurduğunu belirten Piro Dersim konuşmasını şöyle sonlandırdı:

“Kimileri de şöyle bir yanılgı içerisinde. ‘Önder Apo açlık grevini bitirin demeyene kadar bitirmiyoruz’ gibi yaklaşımlar ortaya çıkıyor. Bunlar yanlış yaklaşımlardır. Biz Önderliğimiz açlık grevini bitirin diye açlık grevine girmemişiz ki. Biz bu devlet bu faşizm geri adım atsın diye bu eyleme başladık. Ve direnerek, kitleselleşerek, Newroz ile oluşan kitleselliği süreklileştirerek bunu sağlayabiliriz. Önder Apo üzerindeki tecridi de bu şekilde kırabiliriz. Faşizmi de yıkabilir ve halkımızı özgür koşullara ulaştırabiliriz. Bu imha ve tasfiye çemberini kırabiliriz. Biz bu sürece öyle başladık zaten. İkinci bir komplodur dedik. Güncellenen bir komplodur. Sonbahar ile birlikte komplo yeniden güncellendi ve her alanda bize dayatılmaya çalışıldı. Özgürlük hareketi daraltılmak istendi. Bu komplo temelinde bu hamle başlatıldı. Ve şu an gelinen noktada bile bu tasfiye çizgilerinin birçoğu boşa çıktı. Direniş şu ana kadar çok şey kazandırdı. Bundan sonraki süreçte Önderlik üzerindeki tecridin kaldırılmasıyla beraber sonuca ulaşacak. Bu direniş önemli oranda sonuçlar açığa çıkardı. Önemli oranda başarılar açığa çıkardı. Ama bunun nihai sonuca ulaşması Önderlik üzerindeki tecridin kalkmasıdır. Zaten o da kendisiyle beraber faşizmin yıkılışını getirecek, Türkiye’nin demokratikleşmesini ve halkımızın da özgürleşmesini beraberinde getirecektir. Herkesin rahat bir nefes almasını getirecek. Mücadelemiz Ortadoğu’nun hatta dünyanın ilham kaynağı haline gelmiş. Bu direniş dünya insanlığına, sol sosyalist insanlığa umut veren bir hareket ve direniştir. Kürtler şu an bu noktaya gelmiştir. Dolayısıyla bu misyonumuzun da farkında olarak hepimizin bu sürece yüklenmesi gerekiyor, hepimizin kendi görevlerini yerine getirmesi gerekiyor. Eğer bunu yaparsak başarı bizimdir.”