Nasıl bir devlet?

Son dönemlerde Başur Kurdistan’ında “Bağımsızlık Referandumuna ilişkin” yoğun tartışmalar oldu ve devam ediyor.

Dört parça Kürdistan’da partiler, sivil siyasi oluşumlar açıklamalar yaptılar. Açıklamalar, genelde karşıtlık temelinde değildi. Eleştiriler olsa da herkes destekliyor.

İlginç olan, Referandum Kararını açıklayanların dayandığı temel argümanın, ya da tuttukları siyasal damarın “Kürtler devlet sahibi olacaklar” şeklinde olmasıdır. Bu söylem üzerinden sanki Kürtler ilk kez devlet sahibi olacaklarmış gibi bir algı oluşturulmakta ve kurulacak devletin tüm dertlere çare olacağı teması yoğun işlenmektedir.

Biraz tarihsel sayfaları karıştıralım; insanlık tarihinde ilk devlet inşaları Mezopotamya da oluştu. Biz bunlara tümden “made in Kurdi” demiyoruz ama doğrudan made in Kurdi olanları da var. Bunları bilimsel tarih araştırmaları da teyit ediyor. Biraz bunlara bakalım.

Birincisi, M.Ö.2750- 2120’lerde GUTİ konfederasyonu.

İkincisi LULULAR (LULUMBLAR, LUMBLAR); Konfederasyonlarını M.Ö. 2800’lerde Annu Banini önderliğinde oluşturmuşlardır. Bugünkü Loristan, Lolan, Lur adları buradan gelmektedir. Asurlar Lulum ismini kullanmışlardır. Merkezleri Şahrezor ve Hulwan’dır.

Üçüncüsü, MARİLER; Yerleşik oldukları coğrafya, Urfa-Harran, Antep, Adıyaman çevreleridir. Etnik olarak Proto-Kürt Huriler’in bir kolu oldukları saptanmıştır. Dil ve kültür yapılarında bunu gözlemlemek mümkündür. Varlıklarına M.Ö. 3000’lerde Sümer kaynaklarında rastlanmıştır. Özellikle Gılgameş Destanında, Gılgameş ve Enkidu’nun maden ve kereste seferine çıktıkları sırada Mariler ile karşılaştıkları okunabiliyor. 1933-39 yıllarında şimdiki Suriye’nin doğusundaki Tel-Hariri de yapılan kazılarda Marlar’a ait buluntular çıkmıştır. Çok önemli bir ticaret merkezi olduğu anlaşılmıştır. Yapılan arkeolojik çalışmalarda Kral Çimcilim dönemine ait bir saray ortaya çıkmıştır. Bu sarayın üç yüze yakın odası var. İçinde tapınak, özel yönetim odaları, arşiv odası, kral odası, vb. bulunmuştur. Ayrıca kral Çimcilim dönemine ait 20.000’e yakın yazılı belge bulunmuştur.

Dördüncüsü, HİKSOSLAR; Genel olarak Proto-Kürt Hiksoslar ile ilgili bulgu ve belgeler azdır. Hiksoslar’ın Proto-Kürt Huriler’in bir kolu olan Marlar’ın bir devamı olarak Kürdistan’dan Mısır’a gittikleri büyük oranda açığa çıkmış ve öyle kabul edilmektedir. Özellikle Kürtlerde yaşanan tarihsel göçler bağlamında Hiksoslar çarpıcı bir örnektir. Kürtlerin tarihinde dışa doğru yaşanmış ilk ve en büyük göç hareketidir. Dil ve kültür yapıları Huri özlüdür. M.Ö. 1750’lerde dönemin Babil’in yoğun baskıları sonucu Mısır’a doğru göç etmişlerdir. Burada M.Ö.1725’lerde Mısır’ı işgal ederek yaklaşık 150 yıl Mısır’ı yönetmişlerdir.

Beşincisi; KASSİTLER (M.Ö. 1900-1207); Kuzeyden gelip çeşitli nedenlerden dolayı Sümer topraklarına bir nevi mülteci olarak yerleşen dağlılardır. Sümer dilinde ‘Fakir Halk’ anlamındadır. Bürokraside önemli yer edinmişlerdir. Merkezleri bugünkü Kerkük’e yakın diye bilinen Araf’tır. Kurdukları konfederasyona Kardunaj demekteydiler.

Altıncısı; MİTANNİLER (M.Ö. 1800-1200); Merkezleri Xabur Çayı’nın doğduğu yerde olan Waşukani’dir. (Xweşkani, Serekani ve Amude tarafları) Esasen yoğunlaştıkları yerler ise Amed, Urfa, Mardin ve Sincar’dan Suriye ve Lübnan’dan Akdeniz’e kadardı. Huri dilini konuştukları çıkan tabletlerden anlaşılmaktadır. Özelde Mısırlılar ve Hititlerle yazışmaları dikkate değerdir. İlk tarihi antlaşmanın ‘Kadeş’ değil, 1380 ile 1350 yılları arasında Huri diliyle yazılmış olan, Mısırlılar ile Mitanniler arasında yapılan antlaşmadır. Bölgenin bol madenleri vardır. Bunun için erkenden demiri işleterek önemli bir güce kavuşmuşlardır. At seyislikleriyle tanınırlar. KİKULİ sanatı buradan gelmektedir. Hititlere at eğittikleri belgelerde kanıtlıdır. Askeri atlı araba kullanmada ustadırlar. Askerlerine MARANİ demektedirler. Bu kavram aynı zamanda Egit, yiğit anlamında kullanılmaktadır. Buradan Mısır’a gelin giden NEFERTİTİ’nin kurduğu şehrin ismi de MARANİ’dir. Nefertiti’nin evlendiği Firavun’un ismi Akheneton’dur. Akheneton’un Mısır’da tüm Mısır Tanrılarını kaldırdığı bunun yerine tek tanrı olarak GÜNEŞ tanrısını bıraktığını tüm tarihçiler belirtiyor.

Yedincisi; HİTİTLER(M.Ö. 1800-1200) Söylenildiği gibi Hititler Trakya’dan, Boğazlardan ve ya Kafkaslardan gelen topluluklar değillerdir. Huri kökenli Mezopotamya’nın yerli halklarındandırlar. Merkezleri HATUŞAŞ (Çorum-Boğazköy). Siyasi sistemleri bir tür feodal beylik-konfederal sistemdir. Toplum toprak sahibidir. Bin tanrı temsili bulunmuştur. Bu da her kabilenin kendi totemi veya kendi temsili, sembolü oluyor. İlk savaş arabalarını Mısır ile savaşlarında kullanmışlardır. Kadın statü olarak erkekle eşit düzeydedir. Hurilerin ana tanrıçası KİBELE’ye tapınırlar. Kral kendi başına kraliçeden bağımsız karar alamaz. (Buna tarihte ilk eş başkanlık da denebilir) Kral dokunulmaz değildir. Pankuş Meclisinin kararları bağlayıcıdır. Tavannana meclis başkanıdır. Kadın köle değildir. Baştan aşağıya söz sahibidir. 200 kanunlu hukuku var. Roma Hukuku buradan esinlenmiştir. Batılılar ‘Roma hukukuna benziyor’ der. Oysa Roma hukukunda kadın eşit değil, seçme-seçilme hakkı yoktur. M.Ö. 1595’te Babil’i ele geçirirler. Kısa bir süre sonra tekrar bırakırlar. Mısır ile uzun dönem savaş yaşarlar. Daha sonra tarihe M.Ö. 1285’te geçen ilk diplomasi belgesi olan ve yazılı olarak günümüze ulaşan Kadeş Antlaşmasını yaparlar. Hitit mitolojisinde Güneşi bir kuşun taşıdığı tasvir edilir. (Günümüz Ezidi dininde, Evrenin Melekê Tavus Kuşunun kanatları üzerindeki ateş yumurtasından yaratıldığına inanılır.)

Hititlerin 12 tanrısı vardır.    

Sekizincisi, NAİRİLER (M.Ö. 11OO-900);

Mitani devletinin yıkılışından sonra Kürtler Kürdistan’ın kuzey bölgesine çekilerek varlıklarını Nairiler olarak devam ettirmişlerdir. Asurluların saldırıları yoğunlaşınca 20’ye yakın aşiret ve küçük krallık birleşerek bir konfederasyon yapılanmasına gitmişlerdir. Bu Nairi konfederasyonudur.

Dokuzuncusu; URARTULAR (M.Ö. 850-615); Sümerce’ de ‘yüksek memleketliler’ anlamındadır. Khaldi ve Biani olarak da bilinirler. Khaldi aynı zamanda en ünlü tanrılarıdır. Yine Teşupa’yı da saymak gerekir. M.Ö. 1000’lerde demirin işletilmesi Urartular’ın Asurlar’a karşı direnmesinde büyük bir etken olmuştur. Urartu, Nairiler’in içinden çıkan bir aşiretin ismi. Sonrasında büyük bir Kürt aşiret topluluğunu etrafında topluyorlar.

Onuncusu; MED’LER (M.Ö. 727-522);

Medler iki temel kanaldan beslenirler. Birincisi, neolotik direniş kültürü, İkincisi Zerdüşt’ün Ahlak felsefesinden. Medlerin ideolojik çizgileri Neolotik direniş geleneği ile Zerdüşt’ün toplumsal Ahlaki felsefesidir. Kokuşan Asur sitemine, çürümesine, ahlaki yozlaşmasına karşın Zerdüşt’ün ahlaki ve politik felsefesi Medleri birleştiren temel harç rolünü oynamıştır. Herodot anlatımında Medlerin ilk yöneticisinin Deiakes ya da Diyako olduğunu söyler. Diya-ko= Dağın Annesi.

On birincisi; KAPADOKYA ZELANİLERİ. Önce Malatya, daha sonra Mazaca (Kayseri), sonra Zela (Amasya) ve en son Amisus (Samsun) Pontus kolu merkezi önem kazanır. En geleneksel saraya, en demokratik yönetime sahiptirler. Yönetimlerini seçimle belirlerler. Hıristiyanlığı ilk benimseyen toplulukturlar.

On ikincisi; KOMAGENE ZELANİLERİ (M.Ö. 162-M.S. 72); Bir krallıktan ziyade bir halklar konfederasyonudur. Ağırlıkta Kürtler olmakla beraber Ermeni, Asur, Helen ve Süryaniler de içinde yer almaktadır. Ve belki de tarihte ilk kez ulusal düzeyde gönüllü birlikteliğe dayalı bir halklar mozaiğinin temsilini yapmaktadır. Bütün diller, dinler ve kültürler ilk kez bir arada kendilerini özgürce ifade etme şansı bulmuşlardır. Bunun en iyi örneğini Tanrılar Panteonun da görmek mümkündür. Adıyaman’da hala kalıntıları var. Bugün çokça tartışılan demokratik bir zeminde inşa edilmek istenilen çok dilli, çok kültürlü ve çok etnik yapılı yönetimler açısından incelenmesi gereken bir organizasyondur. Başkenti Samsat (Samosat Atatürk Barajının altında kaldı) KOMA-GENE; etnik topluluklar grubu anlamındadır.

On üçüncüsü; PONTUS ZELANİLERİ. Zelanilerin en geniş olanıdır. Topraklarını Ege Denizine kadar yayarlar. Romalılara karşı Kartacalılar, İspanyollar ve Galyalılar ile güçlü ilişkiler geliştirirler. M.Ö. 120’lerde Mithridates öncülüğünde Roma’yı Asya’dan çıkarmışlardır. Mithridates köleler tarihinde ilk kurtarıcılardandır. Kölelerin azad edilmesi için iki defa ferman çıkarmıştır. Kölelere yönelik bu yaklaşımı İtalya’ya etkide bulunmuş ve Spartaküs Ayaklanması bunun üzerine başlamıştır. Spartaküs Mithridates’i İtalya’yı almaya davet etmiş ve ona yardım edeceğini söylemiştir. Roma İmparatorluğu Zelaniler’in külleri üzerine doğdu. M.Ö. 100 yılında Zelaniler’in Pontus İmparatorluğunun yıkılışı Roma’nın dünya gücü olmasına kapılarını açtı. M.Ö. 47’de Roma İmparatoru Julies Sezar, Zelani Kralı Pharnases’i yendikten sonra;‘VENİ, VİDİ, VİCİ’ der.(Gittim, gördüm, yendim)

Yukarıda verdiğimiz örnekler M.Ö. ki siyasi devlet oluşumlarıdır. Milattan sonraları da birçok federatif, konfederatif veya yerel Mirlikler hep var olmuşlardır. Bu oluşumlar Mehmet Zeki Beg’in KÜRDİSTAN TARİHİ, Şeref Xan’ın ŞEREFNAME, Ethem XEMGİN’in KÜDİSTAN TARİHİ, Rusya’daki Halklar Üniversitesinin Kürdoloji bölümündeki değerli bilim adamları Şeref Mixoyan, J. Gagalin, Hasreyan’ın son bin yıllık Kürdistan Tarihi adlı kitap çalışmalarında ayrıntıları ile verilmiştir. Yine İranlı tarihçi Mehrdad R. İazday’nin BİR EL KİTABI KÜRTLER çalışmaları eksikler olsa da yeterince aydınlatıyor. Bütün bunları bütünleyen Abdullah Öcalan’ın KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİK ULUS ÇÖZÜMÜ kitabıdır.

Yukarıda adını verdiğimiz Kürt siyasal İmparatorlukları, devletleri yüzlerce yıl hükümranlık sürmüş, ciddi devletçi uygarlık yapısallıkları, anlamsallıkları yaratmışlardır. Bunlar ayrı bir yazı ve kitap çalışmasıdır ama şunu diyebiliriz ki, Kürtlerin yaratıkları, kurdukları devletlerin coğrafyaları üzerinde şimdi onlarca devlet var. Örneğin MED’lerin hüküm sürdükleri toprak üzerinde şimdi yaşayan ülkeler; Türkiye, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Afganistan, Türkmenistan, Irak, Suriye ve Belücistan’dır.

Kültürel ve dini gelenekler anlamında tarih ve teoloji ile uğraşanların hepsinin birleştikleri ortak fikir, M.Ö. 60 binlerden günümüze kadar Toros- Zagros (altın hilal) hattında yaşayanların Kürtlerin ataları oldukları gerçeğidir. Bu alanda insanlığın tüm ilk kültürel ve maddi değerlerinin yaratımı yapılmıştır. Bu tarihsel temelde görülen yegâne ortak özellik, hiçbir Kürt siyasal oluşumunda merkezi, otoriter, Firavunvari tekçi sistemlerin olmadığıdır, olanların hepsi Konfedaral sistemlerdir. Burada görülmesi gereken Kürdistan halkının tarihsel toplumsal dokusu çokluk, farklılıkların ortaklaşmasıdır. Bunun herkesin bildiği örneği, Med döneminde Kürtlerin öncülüğündeki Fars, Ermeni, Ezilen Asuri, Yahudiler, Beluciler ve Arap Bedewi aşiretleri ile Asura karşı mücadelesi ile oluşan ortaklaşmadır. Med oluşumu tüm halkların birlikteliği adına olduğundan Heredot “Med Konfererasyonu” demiştir.

Ayrıca ünlü Selçuklu veziri Nizamül Mülk, SİYASETNAME adlı kitabında, İran’da siyasi erk paylaşımı için “İran’da iktidarı hiçbir zaman tek etnisite ile yönetmeye kalkışmayın” uyarısını yapması, yaşadığı toplumsal gerçeklikle bağlantılıdır. Günümüz İran Teokrasi rejiminin sürekli kaos halinin en önemli nedeni bu belirlemeye ters düşmesidir.

Şimdi Başure Kürdistan’da denenen şey, Ulus- Devlet mantığı adına propagandatif bir girişimdir. Ulus-Devletin dört temel ideolojik sac ayağı var, bunlar; Milliyetçilik, dincilik, Cinsiyetçilik ve pozitif bilimcilik=tek dil+tek millet+tek bayrak+tek devlet. Özü budur. Hayırlı olsun ne diyelim. Ama kafamızdaki çelişkileri de dillendirmek isteriz. Bu çelişkiler; Başur da tek dil nasıl olacak. Soranca mı Kurmanciye kurban edilecek yoksa Kurmanci şivesi mi Soranca şivesine kurban edilecektir? Hewrami, Gorani ve Feyli dili ne olacak? Kitlenin ağırlığı Müslüman olsa da Yarsaniler, Ezidiler ve diğer dini inançlar, dünyadaki Ulus-Devlet örnekleri gibi İslam’ın Sünni mezhebine mi kurban edilecek? Şimdi bölge ve Irak anayasasındaki “bir erkek dört kadınla evlenebilir” maddesi geçerli mi olacak? En önemlisi bu devlet demokratik mi, dinci mi, cumhuriyet mi, teokratik mi, sosyalist mi, liberal demokrasi mi olacak? Ya da var olan iki başlı Süleymaniye-Hewler ikilemli ağalık sistemsizliği mi devam edecek? Yönetim şekli ne olacak söylenmiyor. Biz Kürtler farklı ulus-devletlerin tekçi zihniyetinden çok çektik, çekiyoruz da. Acaba bu seferde kendi tekçilerimizden mi çekeceğiz. Tek başına “bağımsızlık” sözü soyut kalıyor. Kaldı ki biraz siyaset biliminden anlayan bilir ki kendi başına Devlet kavramı nötrdür. İsminden çok içeriği nedir, ekonomik, kültürel ve politik kurumları hangi ideolojik temele dayanacaktır. En önemli soru bu bağımsızlık referandumunda Kerkük, Şengal ve çevresi niye referandum dışında tutuldu?

Önemli bir noktada, ulus-devletler ve federasyonlar anayasalarca kurulurlar. Anayasaların çizdiği ideolojik, politik ve hukuksal çerçeve bağlayıcıdır. Günümüzde ulusal yasaları bağlayan uluslararası yasalar vardır. Bütün bunlar sizin hareket alanlarınızı belirler. Bu ne demektir? Bu kendi parçan dışında hiçbir Kürdistani parçayla meşru ilişki kuramazsın demektir. Yani Kürdistan’ın diğer parçaları ile ilişki kuramazsın, parçalanmayı da ebedi kılarsın. Oysa Konfederal Devletler ve Konfederal toplumsal üst organizasyonlar, sistemler sözleşme ile kurulurlar. Sözleşmeler de tarafların rızası vardır ve sözleşmelerin bağlayıcı özelliği yoktur. Yani halkın istemi veya bir tarafın istemden ayrılma hakkı vardır veya farklı oluşumlarla yeni bağlar kurulabilir. Örneğin İngiltere AB’den ayrılma hakkını kullandı, kimsede bir şey demedi. Oysa ulus devlet anayasa bağlayıcılığında ayrılma veya yeni bir oluşuma, birleşime gitmek genelde savaşlara, kanlı sonuçlara gebedir. Bunun için yazılı kanıtlara gerek yok. İçinde yaşadığımız Ortadoğu ulus-devlet savaşları acı birer kanıttır ve nerede duracağı da kestirilememektedir. Arapların Nasırcılık-Pan İslam Arabizmi, İran’ın Şiacılık adına Fars Yeşil faşizmi, Türkiye’nin ilk başlarda Pan SEKÜLER Türkizmi ve sonraki Pan Sünni İslamist tekçi faşizmi, yaşanan tüm acılarımızın temel nedenleridir. Biz Kürtlere düşen bu kanlı faşist rejimleri taklit etmek değil, kendi tarihsel geleneklerimiz ve gerçeğimiz üzerinden halklarla, çokluk içinde, farklılıkların eşitliğine dayanan Konfedaral çözümlerle geleceğe daha sağlıklı adımlar atmaktır. Yoksa…  Kürdistan her yandan ateş altında… yanıyor… Yanalım ama ileri bir tarihte birleşmek için, parçalanmışlığı perçinlemek için değil. Bunun için savaşmak, bunun için mücadele etmek gerek.

Bu şu demek değildir. Köktenci bir yaklaşımla Başur Kurdistan’ın Bağımsızlık referandumuna karşı çıkma değil de hayırlı olsun diyoruz ve halkımızın yanındayız. Ancak yapılması gereken, bundan sonra atılacak her adımın içeriğinin demokratikleşmesi için çalışılmalı ve halkımızın yüz binlere varan Şehit bedeline layık olmalı, Halepçelerin yeniden yaşanmaması için, dört parçadaki Kürdistani örgütlerin bir an önce Ulusal Kongreyi gerçekleştirmesi için gereken çaba gösterilmelidir. Bu çok önemlidir. Bir çatı örgütü olur ve sınırları sorun yapmadan her parça diğer parçaya yardım edebilir. Ortak paydada birlikte hareket edebilirler.

Sonuç olarak, her siyasi adımı atan örgüt veya halk tarihi-siyasi sorumluluğa sahiptirler. Ancak bilmemiz gereken atılan hiçbir politik adımın sonuçları ne birey-liderlerle nede bölgeselliklerle ve nede sadece bir halkla sınırlı kalmaz, kalmıyor. Olanca genişlik ve derinlikte birçok kesimi, hatta ekolojik- coğrafik konumları etkiler. Bu nedenle Başur Kürdistan’daki Bağımsızlık referandumunun yaratacağı politik sonuçlar hem olumlu hem de olumsuz olacaktır. Bu doğacak her iki duruma taraflar ne kadar hazırdır. En önemlisi de Kürt halkını bu duruma hazırlama var mı? Olası olumsuz sonuçları karşılama zamanında olmazsa, bunun sonucunda yaşanacak kırılmalardan nasıl çıkılacaktır? Ancak net olan, Ulusal Kongre olmazsa ve bütün parçaların dayanışması olmazsa, başta bölgesel işgalci devletler bu kararın en küçük adımının dahi pratikleşmesine izin vermezler ve yeni Halepçeler yaşatabilirler.

Unutmayalım ki İran’ın siyaseti “pamuk ipliği ile kelle uçurmaktır”. T.C’nin, Kürtlüğün dirilişini, kendisi olmasını engelleme siyaseti-ilkesi “yok etmek için her yol mubahtır” yaklaşımıyla  Kürt özgürlüğünü engellemek için gerekirse bütün insani değerleri ayaklar altına alabileceği gerçeği vardır. Kendini tüm dünyaya pazarlar, satar, yeter ki Kürtler statü sahibi olmasın. Arap egemen faşizmi Kürdü hep ellerindeki kirli mendil olarak “kullan at” mantığıyla görmüştür. Geriye uluslararası güçlerin yaklaşımı kalıyor ki onlarda 24 Arap devletini Şiaizmin bekası İran’ı ve Nato’nun jandarması T.C’yi Hewler için karşılarına alacak kadar enayi değillerdir. Ancak dünya da 1920’lerin dünyası değil. Kürt halkının da azımsanamayacak kadar dostları var ve dostları daha da fazlalaştırmak gerekir ama kendi içinde birlik olmayanların dostlarına da yeterince güvence verebilecekleri de düşünülmemelidir. Özcesi sorun şu: kendi göbeğimizin bağını ancak ulusal kongre ile ve ortak paydalarda askeri, politik alanda birliktelikle kesebilir, geleceği özgür kılabiliriz. Gerisi sahiplerine hayırlı olsun.