Merkel ve Erdoğan'ın külahları değişmesi Kürtlerin işine yarar mı?

Hukuksuzluk ve insan hakları ihlallerinden dolayı Erdoğan rejimine yaptırımlar uygulayacağını açıklayan Merkel hükümeti, Kürtlere karşı hukuk ve adaleti hayata geçirecek mi?

Almanya'da Kürt siyasetçiler Türk devletinin argümanlarıyla hapis cezasına çarpıtılırken, Berlin-Ankara arasındaki "4500 PKK'li dosyası" muammaya dönüştü.

20 Temmuz 2017 Türkiye ve Almanya arasında süre giden 200 yıllık ilişkinin en zorlu günü olarak tarihe geçecek. O gün Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, Alman insan hakları aktivisti Peter Steudtner'in Türkiye'de tutuklanmasının ardından basının karşısına çıktı ve Federal Almanya hükümeti adına Erdoğan rejimine yönelik bir dizi yaptırımı açıkladı.

AKP rejiminin son yıllardaki insan hakları ve hukuksuzluk karnesini anlatan Gabriel "Sabrımız bitti" diyordu. Vatandaşlarını Türkiye'ye gitmemeleri için uyaran Gabriel "Hukuki güvencenin olmadığı bir ülkede hiç kimseye yatırım yapmasını tavsiyesi etmiyoruz" sözleriyle bir nevi Türk devletinin son iki yıllık pratiğinden dolayı cezalandırılacağını ima ediyordu.

Ancak aynı Almanya, iki yıldır AKP rejiminin yaptıklarını umursamıyor ve bu göz yumma Erdoğan'ı ve ekibinin daha da pervasızlaşmasına neden oluyordu.

1 Kasım 2015 seçimlerine iki hafta kala Merkel'in Erdoğan'ın sarayında verdiği pozlar, 7 Haziran yenilgisiyle sarsılan AKP rejimine "can simidi" oldu. Merkel ülkesinden gelen sert eleştirilere rağmen son 2 yılda 6 kez Türkiye'nin kapısın çalmak zorunda kaldı. Her seferinde Erdoğan iktidarına birçok taviz verdi.

Cizre'deki bodrumlarda vahşetin küllerinin hala sıcak olduğu günlerde Alman İçişleri Bakanı "Türk hükümetine karşı niye sessiziniz?" sorusuna “Biz, bütün dünyadaki insan hakları konusunda hakemlik yapmamalıyız. Sabah akşam oturup Türkiye'yi eleştiremeyiz" diyordu.

ALMANYA 2 YILDA 11 KÜRT SİYASETÇİNE CEZALAR KESTİ!

Bu arada Erdoğan rejiminin Berlin yönetimine "PKK'ye destek veriyorsunuz" iddialarının aksine Almanya, Kürt özgürlük hareketine karşı elinden geleni yapıyordu. Son iki yıl içinde Almanya'da tutuklanan 11 Kürt siyasetçi ve aktivisten Bedrettin Kavak, Mehmet Demir, Mustafa Çelik, Kenan Baştu, Ali Özel, Ahmet Çelik ve Ali Hıdır Doğan 2 ile 3,5 yıl arasında değişen hapis cezalarına çarpıtıldı.

Merkel hükümeti ile Erdoğan rejiminin külahları değiştirmeye başladığında ise iki Kürt siyasetçisi daha hapis cezalarına çarpıtıldı. Türk hakimlerin Alman vatandaşlarına tutuklama kararının açıkladığı geçtiğimiz günlerde, Alman hakimler Stuttgart'ta Muhlis Kaya'ya 3 yıl 3 ay hapis cezası,  Hamburg'da ise Zeki Eroğlu'na 2 yıl 9 ay hapis cezası kesiyordu.

Bu cezaların gerekçesi ise Almanya'da anayasasının "yabancı örgütleri" kapsayan ve kamuoyunda "129b maddesi" olarak tanınan yasaydı. Yani bir anlamıyla Türk devleti gibi Almanya'nın Kürt özgürlük mücadelesine karşı devreye soktuğu "anti-terör" yasası. Türk devlet terörünün mağduru Kürtler, bir başka devlet tarafından "terörist" olmakla suçlanıyordu. Üstelik yargılanan bu Kürtler, Almanya'nın hiç bir çıkarına ve güvenliğine zarar vermemişti.

"ALMANYA TÜRK DEVLETİNİN ARGÜMANLARINDAN VAZGEÇSİN"

Almanya'da Kürt siyasetçilerini savunan avukatlar ise verilen hapis cezalarına karşı temyize giderken, Adalet Bakanlığı’nın Kürt siyasetçiler için soruşturma izninin iptali için yaptıkları başvuruların sonuçsuz kalması yüzünden Federal Anayasa Mahkemesi’ne gitmişlerdi.

Başvurulardaki son durumu ANF'ye aktaran Kürt siyasetçi Muhlis Kaya'nın avukatı Ana Busl "İşin peşini bırakmayacağız, bütün hukuk yollarını arayacağız" dedi. Türk devletinin Kürtlere karşı öne sürdüğü argümanların Alman mahkemeleri tarafından kopya edilmesinin kabul edilemez olduğunu söyleyen Busl devamla şu yorumu yaptı:

"Ne gariptir mahkemelerin aldığı kararlar ve Adalet Bakanlığı'nın soruşturma izni Türk devletinin Kürtlere karşı yıllardır sarf ettiği argümanlar. Alman mahkemelerinin ve yargısının Türk devletinin söylemlerinden bağımsız şekilde karar verme zamanı geldi, geçti."

'4500 DOSYA' MUAMAYA DÖNÜŞTÜ!

Merkel hükümeti ve Erdoğan rejimi arasında muammaya dönüşen "4500 PKK'li dosyası" için her iki tarafın söyledikleri birbirini tutmuyor. Zira geçtiğimiz Haziran ayında hem dışişleri Bakanı Gabriel hem de Alman İçişleri Bakanlığı Kürtlere karşı açılan 4500 dosyadan söz etti. Bu dosyaların Erdoğan'ın sözüne ettiği "Ben Merkel'e 4500 PKK'linin dosyasını verdim" dediği dosyalar mı? Bu sorunun yanıtı bir türlü bulanamıyor.

En son devlet televizyon kuruluşu ARD'nin konuya ilişkin sorusunu yanıtlayan Merkel hükümeti sözcülerinden Ulrike Demmer "Birçok kez bu dosyaları konuştuk, bu konuda yeni bir gelişmeye yok" dedi. Başbakan Merkel'in sözcüsü Steffen Seibert de Nisan ayında "Bu dosyaların alındığına ilişkin elimizde bilgi yok" demişti.

Ancak Türk cumhurbaşkanı Erdoğan Temmuz ayı başında "Die Zeit" gazetesine verdiği röportajda yeniden bu dosyalardan söz etti: "Ben 4500 dosyayı Merkel'e verdim ve bu teröristleri bize iade edin dedim. Bunu yapmadığınız sürece demek ki teröristlere destek veriyorsunuz."

Mart ayında Türk Spor Bakanı Akif Kılıç yine ARD'de yayınlanan bir programda Almanya'nın "bize verilmedi" dediği dosyalar için "O dosyalar benim gözümün önünde 2011 yılında Fransa'da gerçekleşen G20 zirvesi sırasında Merkel'e verildi" bilgisini verdi.

Alman İçişleri Bakanlığı ise son 13 yılda "PKK ile bağlantı" olarak 4.500 soruşturma açıldığını, 240 kişi hakkında da "yabancı bir terör örgütüne üyelikten" dava açıldığını bildirmişti. ARD'nin "Bu dosyalar Erdoğan'ın sözüne ettiği dosyalar mı?" sorusuna kaçamak cevaplar veren İçişleri Bakanlığı sözcüsü "Bu dosyalara Alman yargısı karar verecek" demekle yetindi.

'TÜRK DOSTU' KOHL GİTTİ, YASAĞI KALDI!

Alman hükümeti 1993 yılından itibaren uygulanan PKK yasağına ilişkin de argümanını ise sık sık değiştiriyor. Daha önce Türkiye'nin NATO üyeliği ve "diş çıkarlar" nedeniyle alındığı söylenen bu karara "Almanya'nın iç güvenliği" gerekçe ediliyor.

Tansu Çiller’in Haziran 1993’de Türkiye'de başbakan olmasıyla dozajı artırılan Kürdistan’daki kirli savaşın yanı sıra uluslararası arenada da Kürt özgürlük hareketi yeni bir döneme girdi. 20 Eylül 1993 günü Almanya'ya gelen Çiller dönemin başbakanı Helmut Kohl yaptığı görüşmede PKK'nin yasaklanması için düğmeye basıldı.

26 Kasım 1993'te 16 eyaletin içişleri bakanları yapılan toplantıda federal içişleri bakanı Kanther PKK’yi yasaklayacak 53 sayfalık bülteni açıkladı. Kürdistan’daki savaşa, şiddetin nedenlerine, Türk ordusunun köy yakmaları ve katliamlarına ilişkin tek kelimenin geçmediği Kanther’in yasak bülteni şöyleydi:

“PKK/ERNK halkların uyumlu şekilde beraber yaşamasını engelliyor. PKK’nin taraftar ve sempatizanlarınca Almanya ve Türkiye’de, Türkiye’nin bir bölümünü kurulacak Kürt devletine dahil etmek için suçlar bunu yeterince kanıtlıyor. Almanya’nın çıkarları tehdit altında. Şiddet eylemleri Türkiye ile olan ilişkilerimizi önemli ölçüde zedelemektedir. PKK faaliyetlerine Almanya’da daha fazla müsaade etmek, Alman dış politikasının güvenirliliğini tartışır hale getirir ve değer biçtiğimiz çok önemli bir ortağın güvenini sarsar.”

Kürtlerin çok sayıda kurumu ve FEYKA-Kürdistan'a bağlı 29 Kürt dernek bu yasak kapsamında gece baskınlarıyla kapılarına mühürlü kilitler vuruldu. Ertesi gün ise Hürriyet gazetesi “Danke Herr Kohl” (Teşekkürler sayın Kohl) manşetiyle çıkıyordu.

PKK yasağı geçtiğimiz günlerde vefat eden Kohl'un Hıristiyan demokratlar partisi CDU'nun getirdiği, ekip arkadaşları; Kinkel ve Kanther’in projesini çizdiği, sosyal demokratlar döneminde ise (Schröder'in başbakan, Schily'nin içişleri bakanı, Fischer'in dışişleri bakanı olduğu yıllar) en sert şekilde uygulanmıştı.