Kürkçü: Rapor Roboskililerî suçlu gösterdi

Kürkçü: 34 kez müebbet hapis gerektiren eylemde bir suç görmeyen raporun parmağını uzattığı tek ‘suçlu’nun tarihsel yurtlarını ortadan bölen sınırın iki yakası arasında mal getirip götüren Roboskî köylüleridir.

BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü Uludere Alt Komisyonu’nun katliamı anlamak, açıklamak ve sorumluları ortaya çıkarmak için cevabını bulmaya zorunlu olduğu soruların hiçbirini yanıtlamayı başaramadığını belirtti. Kürkçü, çoğunluk raporunun bir buçuk yılın ardından ulaşabileceği sonuçların en kötüsüne ulaştığını ifade etti. Kürkçü, 34 kez müebbet hapis gerektiren eylemde bir suç görmeyen raporun parmağını uzattığı tek ‘suçlu’nun tarihsel yurtlarını ortadan bölen sınırın iki yakası arasında mal getirip götüren Roboskî köylüleri olduğunu vurguladı.

Kürkçü katliamı bir yana bırakıp kaçakçılıkla mücadeleye yönelik güvenlik tavsiyeleriyle dolu bir sonuç bölümüyle biten ancak katliam sorumlularını adıyla anmayıp onlara yönelik hiçbir yaptırım da öngörmeyen raporun katliam sorumlularını ortaya çıkartmamak, katliamın üzerini örtmek için geciktirildiğine ilişkin kuşkuları doğruladığını da belirtti. Kürkçü, şunları söyledi: “Bu sonuç kabul edilemez. Böyle bir sonuç, insanlıkla, hakikatle, adaletle, hukuk devletiyle, halkın egemenliği ilkesiyle, bağdaştırılamaz. Raporu onaylayanlar, katliama, yaşam hakları ihlal edilenlerin –Roboskî’nin yoksul Kürt köylüleri- değil, ancak harekâtı düzenleyenlerin –devletin tekçi egemenliğinin muhafızları- baktığı yerden bakabiliyorlar. Komisyon çoğunluğunun görme biçimi içinde, devletin âli menfaatleriyle çelişen şeyler gerçek olarak algılanamadı. Bu görememe halinin yarattığı rahatsız edici duruma bir son vermek için komisyon bu raporuyla Roboskî’deki hakikati yok etmeye yöneliyor. Elimizdeki rapor, alt-komisyon marifetiyle bu hakikati yok etme işleminin kaydından başka bir şey değildir ama aynı nedenle bu rapor, milletin çoğunluğu –yani halk- için de yok hükmündedir.”

MÜFETTİŞ RAPORU BİLE GÖRÜLMEDİ

Kürkçü’nün muhalefet şerhinden satırbaşları şöyle:

* Komisyon yanıtını araması gereken “Vur emri yetkisi, Genelkurmayda mı, Başbakanda mıydı? Yoksa ikisinde birden mi?” sorusu karşısında aylarca Genelkurmay Başkanlığı’nın kendisini sorumluluk altına sokan belgeleri gönderme(me)sini beklemekle, Başbakan’ın sorumluluğu konusunu ise “şuyuu vukuundan beter” kaygısıyla dilinin ucuna bile getirmekten kaçınarak, vakit geçirdi.

* Rapor, İçişleri Bakanlığı’nca görevlendirilen iki Mülkiye müfettişi ve bir Jandarma Özel Müfettişince kaleme alınan ve Komisyon’un vardığı sonuçların tam tersini işaret eden rapora tek kelime yer vermedi.

* Alt komisyon başkan güdümünde ve çoğunluk, yani AKP eksenli çalıştı. Açıklık, saydamlık, çoğulculuk ilkeleri çalışmanın her aşamasında ağır bir biçimde ihlal edildi. Çalışmalar başından beri hiçbir makul gerekçesi olmayan bir “gizlilik” kumkuması içinde yürütüldü.

* Rapor örtbas etmeyi görev bildiği katliamın katliam olduğunu saklaması olanaksız olduğu için, katliamın kaçınılmazlığına ilişkin olarak Genelkurmay’dan gelen yorumları esas alan bir olay anlatımına başvuruyor. Bu anlatı baştan sona kurgudur.

* Gerçeklerle sınandığı her durumda çöken dayanaksız iddiaların rastgele bitiştirilmesiyle elde edilmiş olan bu kurgu adeta şunun kabulünü talep etmektedir: Katliama Roboskî köylüleri “terör bölgesi”nde “kaçağa giderek” bizzat kendileri neden olmuştur. Bu kurgunun hiçbir unsuru olaylar ve olgularla doğrulanmamaktadır.

YANLIŞ BİLGİLER

* Katliamın gerçekleştiği alan ve güzergah PKK’nin yoğun faaliyet gösterdiği ve geçiş yolu olarak kullandığı spesifik alanlar arasında değildir.

* İnsansız hava aracı görüntülerinin kafilenin sivillerden mi yoksa bir PKK’lilerden mi oluştuğunu ayırt etmeye elvermediği doğru değildir.

* Askerlerin “terörist sivil ayrımının kesin doğrulukla yapılamadığı”na ilişkin alt komisyona oluşan Genelkurmay belgelerindeki değerlendirmeler inandırıcı değil.

* Kafilenin termal kamera görüntülerinin incelenmesinden yük hayvanlarına iki taraflı olarak hemen hemen aynı büyüklükte beyaz nesnelerin yüklenmiş olduğu görülüyor. Gözlemciler bunların silah olmadığını kolayca değerlendirebilir.

İMHA ETME KASTI VAR

* Kafilenin ne türden bir tehdit teşkil ettiğine dair hiçbir somut değerlendirme yapılmaksızın ve prosedürler gözetilmeksizin ateş altına alındığı; ateş altına alınmasından önce kafilenin uyarılması ve teslime zorlanmasını sağlayacak hiçbir girişimde bulunulmadığı açıktır.

* Daha önce değilse ilk saldırı sırasında ve sonrasında insansız hava aracı görüntülerinden, hedeftekilerin siviller olduğuna dair her türlü belirti ortaya çıkmasına karşın harekat son kişi yok edilinceye kadar sürdürülmüştür.

* Kafiledekiler askeri eğitim almış kişiler olsalar F-16’ların yaklaşması sırasında havadan saldırıya uğramakta olduklarını sezmeleri, dağılarak hedef küçültmeleri gerekirdi. Oysa her dört vuruşta da çoğu çocuk ve genç olan hedefteki insanlar birbirlerine sokularak korunmaya çabalamaktadır. Hava harekatında “imha kastı” olmasa, bu görüntüleri harekat merkezlerinde izleyenlerin hiç değilse ilk vuruş sonrasında durup yeniden bir değerlendirme yapmaları gerekmez miydi?

Raporda şu sorulara cevap alınamadığını vurguladı: Harekâtı hangi otorite düzenledi; İHA görüntülerini kim yorumladı ve son değerlendirme nerede yapıldı; Harekâta ilişkin spesifik istihbarat nereden ve kimden geldi; Spesifik istihbarat yoksa “hududumuza doğru bir hareketin tespit edilmesi üzerine hava kuvvetleri uçakları ile ateş altına alınması gerektiği değerlendirmesi”ni hangi otorite yaptı; Vur emrini kim verdi?

DOSYA ASKERİ SAVCILIKTA

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma dosyası hakkında 12 Haziran 2013’te “Taksirle ölüme sebebiyet vermekten” dolayı görevsizlik kararı verdi. Dosyayı Genelkurmay Askeri Savcılığı’na gönderdi.

Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı, soruşturma kapsamında bugüne kadar Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) ve Genelkurmay Başkanlığı başta olmak üzere birçok kurumdan olayla ilgili bilgi ve belge istedi. Soruşturma kapsamında İnsansız Hava Araçları'nı da inceleyen savcılık, son olarak Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde kurulan Uludere Alt Komisyonu’nun raporunu da dosyaya almıştı.

ÇÜNKÜ SAVCILIĞA GÖRE ‘KAZA’

Roboskî ailelerinin avukatları, yaptıkları basın açıklamasında, soruşturma dosyasının Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı'na gönderilmesine tepki göstererek, “Savcılık bu bir kazadır diyor. Uçaktan bomba düşmüş, 34 kişi ölmüş. Bu nedenle dosyayı askeri mahkemeye göndermeye karar verdi” dedi.

Avukatlar, dosyanın 7. Kolordu Komutanlığı veya 2. Hava Kuvvet Komutanlığı Askeri Savcılıkları'na göndermek yerine Genelkurmay'a gönderilmesini ise generallerin soruşturma kapsamında olmasıyla açıkladı.

SAVCILIĞIN KARARINA İTİRAZ

Roboskîli ailelerin avukatları, Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’nın soruşturmada görevsizlik kararı vermesine ve dosyayı askeri savcılığa yollamasına itiraz etti. Avukatlar Reyhan Yalçındağ, Cihan Aydın, Meral Danış Beştaş, Mesut Beştaş, Mehmet Emin Aktar, Tahir Elçi ve Serdar Çelebi Malatya Nöbetçi Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmek üzere Diyarbakır Cumhuriyet Savcılığı’na itiraz dilekçesi sundu. 10 sayfalık itiraz dilekçesinde, savcılığın bu kararının hukuksuz ve insan haklarına aykırı olduğu belirtilerek, kararın kaldırılması talebinde bulunuldu. Avukatlar, soruşturmadaki gizlilik kararının da kaldırılmasını istedi. İtiraz dilekçesinde, “Bir yandan 'örgüt mensubu veya kaçakçı oldukları değerlendirilen' deyip; sonrasında da savaş uçaklarıyla bombalama yapanların kasıtla değil de taksirle hareket ettiğini söylemek, çok ciddi bir çelişkidir. Savcılığın görevsizlik kararı vererek, Genelkurmay Askeri Savcılığı'na göndermesi kabul edilebilecek bir durum değildir. Eylemi gerçekleştirenler asker kişi olabilir, ancak sivil insanların dört ayrı bombardımanla öldürülmesi 'askeri bir hizmet' olamaz” denildi.

YENİ BİLGİ VE BELGELER

Roboskî İçin Adalet Girişimi her ayın 28. gününde yaptıkları basın açıklamasında Roboskî Katliamı’yla ilgili basına yansıyan yeni belge ve bilgilere dikkat çekti. Katliamın bin 370. gününde yani 45. ayı dolmuşken yapılan açıklamada, gazeteci Kemal Göktaş’ın Cumhuriyet gazetesinde başlayan ve bugün yazı dizisinde ortaya çıkan yeni bilgi ve belgelere dikkat çekildi:

“Genelkurmay’ın soruşturmayı yürüten makamlara bildiriminde, insansız hava aracı (İHA) görüntüleri izleme yetkisi de olmayan MİT’in ‘Doğruluğu kuvvetle muhtemel’ notlu istihbaratı üzerine katliama sebep olan bombalamayı yaptığı ortaya çıktı.

Roboskî Katliamı dosyasına giren ‘İHA’yı kullanan yüzbaşı ile İHA Filo Komutanı, Sınır Tümen Komutanı, Jandarma Komanda Tugay Komutanı, 2. Ordu İstihbarat Komutanı’na kadar birçok askerin, grubun kaçakçı olduğu yönünde üstlerini uyarmaya çalıştıkları, ancak bombardımana karar verilince kendilerinin bilmediği önemli bir bilginin Genelkurmay’da olduğunu düşündüklerini belirten’ asker ifadelerine ulaşıldı.

İHA’YI KULLANAN YÜZBAŞI: KAÇAKÇIYDILAR

2. İHA Filo Komutanlığı’nda ‘uçucu’ olarak görev yapan ve katliam günü İHA’yı kontrol eden Yüzbaşı Duran İspir, baştan itibaren görüntülerdeki kişilerin kaçakçı olduğunu değerlendirdiğini söyledi. İspir, 27 Kasım 2013’te askeri savcılığa verdiği ifadede, görüntülerdeki kişilerin yol boyunca İHA alçak irtifada uçtuğundan sesini duymuş olmaları gerekirken düzenlerinde bir değişiklik olmadığını belirterek, “Bu durum klasik terörist harekât tarzıyla uyuşmuyordu. Teröristler İHA sesi duyduklarında ya hareket etmeden beklerler ya da ısılarının algılanmasını engelleyecek yerlere saklanırlar” dedi. Yaklaşan gruba top atışı yapılmasına da “geçmişteki tecrübelerime binaen güvenilir olmadığı, kötü sonuçlar doğurabileceği” gerekçesiyle karşı çıktığını ve bunu Filo Komutanı Binbaşı Şahin’le de paylaştığını söyleyen İspir, “Nihayetinde bizden grubun lazerle işaretlenmesini istendi. İşaretlemeyi yaptım. Uçaklar taarruzlarını gerçekleştirdiler” dedi.

HEDEFİ İŞARETLEYEN SUBAY

Dosyadaki en acı verici ifadelerden bir diğeri de ‘Grubun kaçakçı olduğunu düşünen İHA kullanıcısı subayın, savaş uçakları için hedefi lazerle işaretlemekle görevlendirildiğini’ anlatması oldu.

Yeni ulaşılan ve adaletten kaçırılan bu tanık ve şüpheli ifadeleri de gösteriyor ki, Roboskî Katliamı’nın sorumluları bellidir ve adaletten kaçırılmaktadır.

TÜRK GENELKURMAYI KAPATTI

Genelkurmay Askeri Savcılığı, takipsizlik kararı verdi. Soruşturmada şüpheli askerler İlhan Bölük, Yıldırım Güvenç, Aygün Eker, Halil Erkek ve Ali Rıza Kuğu hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi: “TSK personelinin bahsi geçen TBMM ve Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde kanunun emrini icra kapsamında kendilerine verilen görev gereklerini yerine getirdiklerini, görevi yerine getirirken kaçınılmaz hataya düştükleri dolayısıyla eylemleri hakkında kamu davası açılmasını gerektiren sebep bulunmadığı anlaşıldığından soruşturma konusu bu olay hakkında 353 Sayılı Kanunu'nun 107. maddesi uyarınca şüphelilere ve müdafiler olaydan zarar görenlere ve vekillerine ve Genelkurmay’a tebliğinden itibaren 15 gün içinde askeri veya sivil askeri makamlara veya bizzat askeri savcılığa sözlü veya yazılı müracaatla itiraz etmeleri halinde itiraz incelemesi en yakın Askeri Mahkeme sıfatıyla Hava Kuvvetleri Askeri mahkemesinde yapılmak üzere kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.”

YAPILAN İTİRAZ DA REDDEDİLDİ

Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın verdiği takipsizlik kararına yapılan itiraz reddedildi.

AİLELER ANAYASA MAHKEMESİ’NE GİTTİ

Roboskîli aileler, 18 Temmuz 2014’te, Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın takipsizlik kararına itirazın reddedilmesi üzerine yüzlerce avukatla Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuru yaptı. Başvurucular, Anayasa Mahkemesi’nden Anayasanın “Kişinin Dokunulmazlığı, Maddî ve Manevi Varlığı” başlıklı 17. maddesinin üç fıkrasının ihlal edildiğine karar verilmesini talep etti. Ayrıca en üst düzey yetkililerin başvuruculardan resmi özür dilemesi, takipsizlik ve takipsizliğe itirazın reddi kararının kaldırılması, öldürme olayı nedeniyle sorumluluğu doğabilecek Bakanlar Kurulu’nun, tüm askeri ve mülki yetkililerin yargılanmasının sağlanması için dosyanın ilgili mahkemeye gönderilmesi talep edildi. AYM’nin incelemesini duruşmalı yapılmasına karar verilmesi de istendi.

Başvurucular Anayasa Mahkemesi’nden, şu haklarının ihlal edildiğine karar vermesini talep etti:

* Devlet görevlileri tarafından kasten öldürme nedeniyle negatif yükümlülük yönünden Anayasanın 17(1). fıkrasının ihlal edildiği;

* Devlet görevlileri tarafından hukuka aykırı veya mutlaka gerekli olmayan ve orantısız güç kullanma nedeniyle negatif yükümlülük yönünden Anayasanın 17. maddesinin 4. fıkrasının (Meşru müdafaa hali, yakalama ve tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, bir tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, bir ayaklanma veya isyanın bastırılması, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde yetkili merciin verdiği emirlerin uygulanması sırasında silah kullanılmasına kanunun cevaz verdiği zorunlu durumlarda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır) ihlal edildiği;

* Bombalamadan sonra yetkililerin yaralıları kurtarmak için çaba sarf etmemeleri nedeniyle pozitif yükümlülük yönünden Anayasanın 17. maddesinin 1. fıkrasının (Herkes, yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.) ihlal edildiği;

* Ölüm olayından sonra etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle pozitif yükümlülük yönünden Anayasanın 17. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği;

* Ölüm olayından sonra sağ kalanlara ve ölenlerin yakınlarına yapılan muamele nedeniyle pozitif yükümlülük yönünden Anayasanın 17. maddesinin 3. fıkrasının (Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.) ihlal edildiği.

Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 6216 sayılı kanunun 50. maddesinin uygulanması bakımından da Mahkeme'den bu kararların verilmesini talep etti.

Adalet Bakanlığı da Anayasa Mahkemesi’ne yapılan başvuru kapsamında görüşlerini sundu. Görüşte, “Bakanlığımız olayın meydana gelmesinde etkili olan ‘kaçınılmaz hata’nın tespitinin yapıldığını belirtmek ister” ifadesi yer aldı.

AYM DE REDDETTİ

AYM, mağdur ailelerinin yaptığı başvuruyu 26 Şubat 2016’da reddetti. AYM’nin gerekçeli kararı 23 Mart 2016 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı. Katledilen 34 kişinin ailelerinden 31 kişinin, “yaşam hakkı ve insan haysiyeti ile bağdaşmayan muamele yasağının ihlali” gerekçesiyle yaptığı bireysel başvuru, müracaattaki eksikliğin süresinde giderilmemesi nedeniyle reddedildi. Gerekçede gecikmeyle ilgili bölüm şöyle açıklandı: “Başvurudaki eksikliğin giderilmesi bildirimiyle başvurucular vekiline, başvuru formunda başvurucuların temel bilgilerine yer verilmediği ve ayrıca başvuru evrakının kabul edilebilirlik kriterlerine uygun bir başvuru olup olmadığının değerlendirilebilmesi için zorunlu başvuru yollarının tüketildiğine dair Askeri Savcılık ve Mahkeme kararları ile başvurunun süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti için kararların öğrenme tarihlerinin başvuru formu ve eklerinde olmadığı bildirilmiş ve eksikliklerin giderilmesi istenilmiştir.

Avukat, 21 Ağustos 2014 tarihli eksiklik giderim evrakında eksikliğin süresinde giderilmemesine yönelik herhangi bir mazeret bildirmemiştir. Eksikleri süresinde tamamlamadığı gibi eksiklik giderimini neden süresinde yapamadığına ilişkin mazeret dilekçesini de yaklaşık bir ay sonra Mahkememize sunmuştur.”

OSMAN PAKSÜT ŞERH DÜŞTÜ

Mahkeme üyesi Osman Paksüt ise karara şerh düştü: “Başvurunun reddine ilişkin karara, sürenin geçirilmiş olmasının ve mazeretin kabulünün aşırı bir şekilcilikle incelenip incelenmediği noktasından tereddüt duyduğumdan katılmamaktayım.”

TUTUKLAMA AMA KATLİAMDAN DEĞİL

Genelkurmay Başkanlığı Askeri Savcılığı’nın takipsizlik kararında adı geçen şüpheliler Jandarma Sınır Tümen Komutanı Tümgeneral İlhan Bölük, Jandarma Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Yıldırım Güvenç, 2. Ordu Komutanlığı İstihbarat Başkanı Albay Aygün Eker, 2. Ordu Harekât Kurmay Başkanı Tuğgeneral Halil Erkek ve 2. İstihbarat Analiz ve Değerlendirme Daire Başkanı Tuğgeneral Ali Rıza Kuğu’ydu. Bu kişilerden Yıldırım Güvenç, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Lojistik Komutanı iken 15 Temmuz’dake devlet içi çatışmanın ardından tutuklandı, Halil Erkek ise 8’inci Mekanize Piyade Tugay Komutanı iken son YAŞ kararıyla emekliye ayrıldı. Ancak katliamla ilgili soruşturma dosyası tekrar açılmadı, askerler Roboskî’yle ilgili sorgulanmadı.

SUÇA ULUSLARARASI ORTAK

Roboskî Katliamı, Anayasa Mahkemesi’nin de reddiyle iç hukuk yollarının tükenmesinin ardından 281 kişinin başvurusuyla AİHM’e götürüldü. Roboskî Katliamı’nda 11 akrabasını kaybeden Halkların Demokratik Partisi (HDP) Şırnak Milletvekili Ferhat Encu, yaşam hakkı ihlalinin yanı sıra sorumluların tespit edilmemesi ve yargı önüne çıkarılmamasının başvurusu konusu yapıldığını söyledi.

AİHM BAŞVURUYU KABUL ETMEDİ

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), başvuruyu “kabul edilemez” buldu. Başvurucu avukatları AYM'ye süresi içerisinde eksik belgeleri göndermediği için AYM'nin kabul edilemez bulup reddettiği başvuru, AİHM tarafından da aynı gerekçeyle reddedildi. aynı gerekçe ile reddetti” açıklamasını yaptı. Hukukçu Kerem Alıparmak da AİHM’in ret kararıyla ilgili şunları yazdı: Öncelikle "başvuruyu iptal etme" gibi bir terim yok, AİHM 276 başvurucunun başvurusunu iç hukuk yollarını tüketmediği için kabul edilemez buldu. Doğru tabir bu. Kabul edilemezlik kararının dayanağı, AİHM'e yapılan başvurudaki teknik bir yetersizlik değil, AYM'ye yapılan başvurudaki eksiklikti. Başvurucuların avukatı AYM'ye süresinde başvurmuş, burada sorun yok. AYM önündeki başvuruda üç temel gerekçeyle başvuruda eksiklik olduğunu saptamış ve tamamlanmasını istemişti:

* Başvurucuların her birinin ve avukatlarının bilgilerinin ayrı/ayrı düzgün doldurulmadığı;

* Kararların aslı veya onaylı örneklerinin sunulmadığı;

* Bazı başvurucular açısından ise vekaletlerin eklenmediği.

Kararlar UYAP sisteminde olduğu ve başvurucuların da kimlikleri açık olduğu için aslında tek ciddi eksik sadece bazı başvurucular hakkında vekaletin olmamasıydı. Zaten vekaleti olan başvurucuların kimlik bilgilerinin tam olduğu vekaletten de anlaşılabilirdi. Yani başvurucuların çoğu için AYM'nin elinde olmayan hiçbir bilgi ve belge söz konusu değildi.

Avukat eksik olduğu bildirilen belgeleri verilen 15 günlük sürede değil 17. günde göndermiş. Gerekçe olarak da sağlık raporu sunmuş. AYM, vekaleti tam olan/olmayan ayrımı yapmaksızın hem avukatın raporunu kabul etmedi hem de tüm başvuruları reddetti.

AYM'ye ve AİHM'e bahane gerekiyormuş. Çoğu çocuk yaşta 34 kişinin katledildiği bir davada avukatın hatasının bedelini avukat değil başta aileler olmak üzere tüm toplum ödüyor.

AİHM insan hakları mağdurlarının mağduriyetlerinin giderildiği bir yer olarak kuruldu. Bundan 10 sene önce de öyleydi, görülüyor ki artık değil. AİHM kararına bakınca bunu görüyorsunuz.

Olayı bilmeyen biri bu kararı okuduğunda ne kadar vahim bir facia ile karşı karşıya olduğumuzu anlamaz. Bombardımandan sadece üçüncü paragrafta bahsediyor. Terörist zannedip bombaladılar deyip bitiriyor.

AİHM kararının sonrası AYM kararına ilişkin. Oraya baktığınızda da eksik olan belgenin ne olduğuna dair bir tartışma yer almıyor. AYM kendi kurallarını kendi belirler, uygular, keyfilik yok, deyip kestirip atıyor.

AİHM'in bu yaklaşımı ile şu mümkün artık. Bir devlet kimyasal silah kullanıp binlerce kişiyi öldürse, sonra avukat AYM'ye davanın esasını etkilemeyecek bir belgeyi iki gün sonra verse, kimyasal silah kullanımının bir önemi kalmayacak AİHM için.

AİHM bu kararıyla Roboskî faciasının üstüne hukuki bir beton döktü ve tarihe gömdü. Bu yaptığı unutulmayacak!

HÜKÜMETE KATLİAM EHLİYETİ VERİYOR

Amed Barosu, Hak İnsiyatifi, İnsan Hakları Derneği (İHD), Mülkiye İnsan Hakları Merkezi ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), AİHM’in Roboskî kararını tepki gösterdi. Dönemin Baro Başkanı Ahmet Özmen’in okuduğu açıklama, özetle şöyle:

“AİHM bu kararıyla sadece son zamanlarda sıklıkla yaptığı üzere etkililiği son derece tartışmalı olan Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) tüm kusurlarını örtmekle kalmadı, Türkiye’nin Roboskî davasında somutlaşmış cezasızlık politikasını da onaylamış oldu.

Çoğu çocuk 34 kişinin can verdiği bu vakaya ilişkin hiçbir sorumluluğunu yerine getirmeyen hükümete de benzer vakalar için yeşil ışık yakmış oldu.

Oysa aynı AİHM, 1990’larda gerçekleşen birçok karanlık insan hakları ihlalini aydınlatarak, başta Kürt halkı olmak üzere tüm toplum için bir umut kaynağı olmuş, hakikatin karanlığa gömülmesine müsaade etmemişti.

Evrensel değerlerin savunucusu olan bir insan hakları mahkemesinin beklenen bu yaklaşımını benimseyen AİHM kararları şu iki temel ilkeye dayanıyordu: Devletlerin yükümlülükleri sadece teorik ve kâğıt üzerinde olmayıp, pratik ve etkili olmalı, Sözleşmedeki güvenceleri pratik ve etkili kılacak şekilde yorumlanmadır.

İç hukuk yollarının tüketilmesi gerekliliği kuralının belli bir esneklik ve aşırı formalizmden uzak bir şekilde uygulanması gerekir.

1990’lı yıllarda hiçbir sınır tanımaksızın, hiçbir usule uymaksızın gerçekleştirilen ağır insan hakları ihlalleri 2010’lu yıllarda çeşitli usul kurallarının içerisinde ambalajlanmış şekilde karşımıza çıkıyor. Şekil farklı ama sonuç aynı: İnsanlar katledilmekte ve fakat failler cezasız kalmakta.

2018 yılında Türkiye’yi uluslararası insan hakları standartlarına saygılı bir hukuk devleti olarak gören hiçbir uluslararası tarafsız gözlemci yoktur. Bu korkunç tablonun en önemli müsebbiplerinden biri de Roboskî kararını reddeden Anayasa Mahkemesi’dir.

Yüzlerce gazetecinin tutuklanmasına, on binlerce kişinin işsiz kalmasına, OHAL KHK’lerinin keyfi düzenlemelerine yeşil ışık yakan Anayasa Mahkemesi, Roboskî kararında da başvurucular tarafından öngörülmesi imkansız gerekçelerle başvuruyu reddetti.

Roboski kararı, eksik belgelerin tamamlanmasına ilişkin avukatın sunduğu mazeretin kabul edilmemesi nedeniyle ret kararı verilen ilk ve tek karardır!

Tam da bu nedenlerle iç hukuk yollarının tüketilmesinde aşırı formalizmden uzak durulması gerekliliğini vurgulaması gereken AİHM, tam tersini yaparak Anayasa Mahkemesi’ne her konuda verdiği açık çekle Türkiye’de giderek derinleşen insan hakları ve hukuk devleti krizinin ana ortağı haline geliyor.

Evrensel insan hakları ve hukuk devleti ilkelerinin önemine inanan insan hakları örgütleri olarak tarihin en kanlı katliamlarından biri olan Roboskî’yi cezasızlıkla taçlandıran AİHM kararını kınıyoruz.

AİHM’i Türkiye hükümetine ve Anayasa Mahkemesine verdiği açık çekin yarattığı tahribata son vermek için Türkiye davalarında 1990’lı yıllarda benimsediği insan odaklı yaklaşıma dönmeye davet ediyoruz.

SONUÇTAN ÖNCE

AİHM’in, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği ret kararını geçerli saymasıyla Roboskî için adalet umutları söndü. Yeniden yargılamayı gerektirecek bilgi ve belgelerin ortaya çıkmaması durumunda katliamın sorumlularının yargılanması hukuken mümkün değil.

Şimdi bir kez daha yaşananları hızlandırarak mevcuduyla özetleyelim: MİT, Genelkurmay’a Dr. Bahoz Erdal’ın (Fehman Hüseyin) katliamın gerçekleştiği tarihi de kapsayacak şekilde eylem yapacağına ilişkin belgeye “Doğruluğu kuvvetle muhtemel” derecesiyle gönderdi. Katliamdan sonra açılan soruşturmada MİT, bunu bilgisini de personelini vermedi. Genelkurmay topu MİT’e atarken tüm askeri birliklerin kanaati sınıra yaklaşan grubun ‘kaçakçı olduğu’ yönündeydi. İHA’yı kullanan yüzbaşıdan 2. Ordu İstihbarat Komutanı’na kadar birçok subay tereddütünü iletti. Ancak o yüzbaşı, savaş uçakları için hedefi lazerle işaretlemekle görevlendirildi.

Bombardıman kararının nasıl alındığının dosyaya yansıyan hali şöyle: Dönemin Genelkurmay İstihbarat Başkanı Org. Yaşar Güler, Genelkurmay GİM’e (Görüntüleri İzleme Merkezi) giderek görüntüleri izledi. Ardından Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı emrinde görevli Albay Serdar Eren, Hedef Analiz ve Değerlendirme Şube Müdürü Albay Zorlu Topaloğlu, Tuğamiral Ali Rıza Kuğu, Tümgeneral Satı Bahadır Köse ve Orgeneral Yaşar Güler (şimdiki Türk Genelkurmay Başkanı) ne tür bir harekât yapılacağı konusunu görüştü. Toplantıda “zayiat verilmeden PKK’lilerin etkisiz hale getirilebilmesi amacıyla hava harekâtına” karar verildi. Güler, kararı sunmak için dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Hulusi Akar’ın (şimdiki Milli Savunma Bakanı) makamına gitti. Akar, hava harekâtı için onay talebini MGK toplantısı nedeniyle karargâhta bulunmayan Genelkurmay Başkanı Özel’e telefonla iletti. 28 Aralık 2011’de yapılan MGK toplantısı saat 13.55’te başlamış ve 5 saat 20 dakika sürmüştü. Dolayısıyla Özel’e MGK’dayken telefonla “hava harekâtı için onay” talebinin MGK toplantısının bitiminden hemen sonra veya son dakikalarına denk geldiği anlaşılıyor. Özel, MGK toplantısı nedeniyle Cumhurbaşkanı Abdullah Gül (şimdi Erdoğan tarafından sindirilmiş bekliyor) ve Başbakan Recep T. Erdoğan (şimdi Cumhurbaşkanı) ile bir aradaydı. Org. Özel, telefon görüşmesinde, bilgilerin işlendiği haritanın konutundaki çalışma ofisine gönderilmesini istedi. Haritayı çalışma ofisinde inceleyen Özel, hava harekâtının yapılmasına onay verdi. Bunun ardından katliam yapıldı.

Yargı süreci, devletin istediği gibi işledi. Askeri savcılığın, takipsizlik kararına yapılan itirazı redden Hava Kuvvetleri Komutanlığı askeri mahkemesinde karşı oy kullanan hâkim albayın bile görev yeri değiştirildi.

VELİ ENCU ANLATIYOR

Roboskî’de yakınlarını kaybeden ve devletin kapattığı Roboskî-Der’in başkanlığını yapan Veli Encu, katliam sonrası Roboskî aileleri olarak sadece adalet talep ettiklerini ama bunun da karşılık bulmadığını söyledi. O dönem görevde olanların terfi ettiğini, kendilerinin de tehdit, baskı, soruşturma, para cezaları, gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldığını belirten Encu, şunları söyledi: “Sus payı olarak önce 123 bin lira tazminat verdiler. Reddettik. Hükümet yetkilileriyle dolaylı olarak görüşmeler gerçekleştirdik. Makamlarına, görevlerine, ünvanlarına bakmaksızın bunlar cezalandırılacak, dediler. Ne yazık ki öyle kaldı. Katliamcılar korundu. Yargının bütün kurumları bunu esas aldı. Tarafsız davranabilir umuduyla AYM’ye gittik. Bireysel başvurularımızı Şırnak Baro aracılığıyla gerçekleştirdik. AYM eksik evrak gerekçesiyle başvurularımızı reddetti. Baro ve avukatlar, bu bahaneyi, bu gerekçeyi vermemeliydi. Sonrasında AİHM’e gittik. AİHM davasını farklı hukukçularla yürüttük diye Şırnak Barosu bize tepki gösterdi. AİHM de böylesi önemli bir davanın dosyasını ‘İç hukuk yolları tüketilmemiştir’ deyip başvuruyu reddetti.”

HUKUKİ YOLLAR TIKANMIŞ

Şu an bütün hukuki yolların tıkanmış durumda olduğunu kaydeden Encu, şöyle devam etti: “Biz Roboskî gibi büyük bir katliamın insanlık suçunun işlendiği, çoğunluğu çocuk 34 insanın bedenlerinin savaş uçaklarından atılan bombalarla paramparça edildiği bir katliam karşısında AİHM’in verdiği bu kararın hukukla asla bağdaşmadığını düşünüyoruz. AİHM böyle bir karar vermemeliydi. Ama bizi öfkelendiren de bu bahaneyi onlara yaratan hukukçularımızdır.

BAŞVURACAĞIMIZ KAPI YOK

Şu an bu yollar bizim için tıkanmış durumdadır. Başvurabileceğimiz bütün kapılar kapanmış olsa da, bizler asla adalet için yürüteceğimiz çalışmalardan, vereceğimiz mücadeleden geri adım atmayacağız. Bunları sonuna kadar yürüteceğiz.”

DEVLET UNUTTURMAK İSTİYOR

Roboskî Katliamı’nın üçüncü yıl dönümünde açtıkları Roboskî İçin Adalet Yeryüzü İçin Barış Derneği’nin (Roboskî-Der) adalet mücadelesi yürütmek, insan hakları için çalıştığını hatırlatan Encu, başkanlığını yaptığı derneği, şöyle anlattı: “Roboskî’ye gelen misafirlerimiz oluyordu. Siyasetçiler, aktivistler, yurttaşlar. Roboskî’yle ilgili yazılan kitaplar, yazılan şiirler, çizilen resimler, çekilen fotoğrafları çalışma yapmak isteyenler, inceleme yapmak isteyenler olur diye derneğimizde toparlamıştık. Gelen gazetecilerle paylaşıyorduk.

En önemlisi de Roboskî Katliamı sonrası katliamda yakınlarını kaybeden ailelerimizin özellikle yaşı 5 ile 15 arasındaki çocuklarında ciddi psikolojik rahatsızlıklar yaşandı. Onların bu psikolojik sorunlarını, onların bu rahatsızlıklarını gidermek, tedavi ettirmek amacıyla atölye çalışması başlattık. Adını da Roboskî Atölyesi koyduk.

O atölyede çocuklar fotoğraf çekiyordu. Her perşembe bizleri ziyarete gelen misafirlerle gerçekleştirdiğimiz şehitlik ziyaretlerini de onlar fotoğraflıyordu. Bunlar çocuklarımıza iyi geliyordu. Onların psikolojik sorunları rehabilite ediliyordu. Bu atölye, dernekte yapılıyordu. Yine gelen misafirlerimizi orada ağırlayıp, daha sonra onlarla birlikte ailelerimizi ziyaret ediyorduk. Derneğimiz buna benzer çalışmalar yapıyordu.

Devletin yetkilileri, bu derneği Roboskî ailelerine çok gördü. Çünkü katliamı unutturmamak adına çalışmalar yürüten bir dernekti ve bir KHK ile kapatıldı. Kapısına mühür vuruldu. Orada bağışlarla topladığımız, aldığımız malzemelerimizin tümü; toplantılarımızı gerçekleştirdiğimiz, çocuklar için eğitim alanı oluşturduğumuz, kitaplar, kırtasiye malzemeleri ve çocuk kitapları ve daha birçok şeye dernek kapatılırken el konuldu.”

AİLELER YALNIZ BIRAKILMASIN

AİHM kararı sonrası ailelerin, yalnız bırakıldıkları hissiyatına kapıldığını, umutlarını yitirdiklerini belirten Encu, şöyle konuştu: “Bütün halkımızın ‘Roboskî Katliamı’nı asla unutturmayacağız’ diyenlerin, bu katliamı unutturmamak adına katliamın 7. yıl dönümünde bizlerle bir arada olmalarını istiyoruz. Aileleri, AİHM kararı üzdüğü kadar Roboskî Katliamı’nın dava dosyası için mücadele eden bütün hukukçuları da üzdüğünü biliyoruz. Bu karar hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir karar değildir. Roboskî’de bir insanlık suçu işlendi ve işlenen bu insanlık suçu için verilen böyle bir karar, hukuk katliamıdır.

Bu katliam Türkiye’deki mahkemelerin eliyle unutturuldu. Dosyanın üzeri kapatıldı. AİHM de ne vicdana ne de hukuka, insan haklarına yakışan bir karar verdi. Bunlara rağmen halkımızı, kendine insanım diyen, adalet için mücadele eden herkesi katliamın 7. yıl dönümünde Roboskî mezarlığında gerçekleştireceğimiz anma törenine davet ediyorum. Roboskî aileleri gerçekten de kendilerini yalnız hissediyor. Türki ye’deki mahkemelerin geçmişte Roboskî Katliamı öncesi vermiş olduğu kararlar ortadadır. Onların verdikleri karar bizleri hiçbir şekilde şaşırtmadı, üzmedi de. Çünkü bizler ilk günden biliyorduk. Zilan’da, Dersim’de benzer katliamlar yaşandı. Yargılanmayacaklarını en başta biliyorduk. Bu bizi üzmedi. Yanımızda duran hukukçularımızın ihmalkarlığı, hatası bizi üzdü. Bütün bunlara rağmen umut olmak ve adalet için herkesi Roboskî’ye davet ediyorum.”

* İHD, TİHV ve HDP raporları; DIHA, ANF, BIA, MA, JINNEWS ve YENİ ÖZGÜR POLİTİKA’ya yansıyan haberler, aile ve avukatlarının basın açıklamalarından yararlanıldı.