Kürdistan’daki savaşta ihanet ve zafer çizgisi

Genelde güç zehirlemesi yaşayan diktatörler, her zaman bu tür maceralar peşinde koşmaya meraklı olmuşlardır...

İşgalci Türk ordusu, Güney Kürdistan’da işgal harekâtını genişletme çabasında. Bu, yalnızca AKP-MHP faşist blokunun yaptığı bir harekât değil. Mevcut güçleri böyle bir operasyonu yürütecek durumda da değil. Perde arkasındaki NATO’nun onayı olmadan, yerel bölgesel güçlerin desteği olmadan Türkiye, tek başına böyle bir operasyona kalkışamaz. Kendilerine göre Mîsâk-ı Millî sınırlarını yeniden canlandırma peşinde olan ve buna dayalı Kürdistan’a geniş bir işgal harekâtı planında olan bu faşist blok, bunun startını Efrîn işgaliyle başlatmıştı; şu anda Xakurkê işgal harekâtıyla adım adım genişletmeye çalışıyor.

Genelde güç zehirlemesi yaşayan diktatörler, her zaman bu tür maceralar peşinde koşmaya meraklı olmuşlardır. Hitler, 1. Dünya Savaşı'nda sömürgeleştirilmiş topraklardan yeterince pay almadığını belirterek, 2. Dünya savaşı gibi kanlı bir savaşın daha doğrusu insan kıyımının fitilini ateşlemiştir. Birçok noktada Hitler’in kendisinin gizli lideri olan Erdoğan da bugün 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı sömürüsü altında olan yerlerde yeniden bir hak talep edip, Mîsâk-ı Millî sınırlarında ısrar etmeye kalkışmaktadır. Peki, işgale bu kadar hevesli olarak salyasını akıtan Erdoğan, gizli lideri olan Hitler’in, korkulu yaşamına bakmış mıdır acaba? Bu tür diktatörler tarihten ders çıkarmayacak kadar hazin sonlarında yatan gerçekliği görmüyor. Sözde Kasımpaşa kabadayısının da geldiği durum bundan öte değil.

Ortadoğu ve dünya tarihlerine baktığımızda işgal harekâtlarına yönelen güçler, öncelikle karşı tarafta yer alan bazı çevreleri çıkar doğrultusunda yumuşatarak ihanet çizgisini benimsetmeye çalışmaktadırlar, bunların birçok örneği yakın tarihimizde de görülmüştür. Bir halkın geleceğini satan Harpagos’tan, Kürt isyanlarının katliamlarla sonuçlanan Yezdanlar'dan Bekolar'a gelen bir süreç günümüze kadar gelmiştir. Kürtlerin tarihi ve stratejik bir kenti olan Efrîn’de yapılanlara sessiz kalmak, Güney’deki bazı tepelerde peşmerge üslerini boşaltıp işgalci güçlere peşkeş çekmek, kendi parlamentosunda işgalciler davetli olduğu için Ey Raqib Marşı'nı okutmamak ve açıktan Kürt özgürlük hareketine yapılan savaşa destek sunmuş bir gücün, Kürtler için siyaset yaptığı söylemi artık kesinlikle tartışmalı bir durumdur. Geçmiş dönemlerdeki dengeler anlaşılıyordu ama bugün mevcut duruma bakıldığında, ortada dört parçada yaşayan bir halkın geleceği tamamıyla ihanet çizgisiyle satılmaya çalışılmaktadır. Bu durumda böyle bir ihanet çizgisinde yer alan güçler, Kürdistan tarihine büyük bir kara leke olarak gireceklerini görmelidirler. Aslında kara lekeyi kabul etmiş gibi görünüyorlar çünkü ulusal çıkarlar onlar için bir hiç durumuna gelmiştir. Bağımsızlık referandumunda TC faşist devletinin yaklaşımını Kürt düşmanlığı olarak okumamak en büyük gaflettir, TC’nin işgal harekâtını PKK ile sebeplendirmek ise aymazlıktır.

Bugün Kürdistan’da yürütülen savaşta Kürt halkının çıkarlarından çok kendi çıkarlarını ön plana çıkaranlar büyük yenilgiye uğramaktan kurtulamayacaklar. İşgale karşı ses çıkaran ve karşı çıkan kendi insanlarını bile yargılayıp tutuklamaktan geri kalmayan bir zihniyet, hiçbir zaman Kürdistan’a mal olmayacaktır. Kendi topraklarında Kürt insanın katledilmesine seyirci kalan bazı yerel güçler, en az işgalciler kadar bu suça ortaktır. Bu katliamları da başka yerlere bağlamak, bulundukları suç konumunun ağırlığını hafifletmeyecek. Kürtler işgalcilere de yerel işbirlikçilere de tarihi bir ders verecektir.