Kendal Amanos ile tıp fakültesinden gerillaya…

Gerillada doktorluk yapan Kendal Amanos, "Yaşam hakkını tanımayan bir sistemden sağlık beklenemez" dedi. Amanos, dağdaki sağlık sistemi ve tedavi süreçleri ile gerillaya doktorluğun duygularını anlattı.

Başûrê Kurdistan’ı işgal etmek isteyen işgalci Türk ordusuna karşı yürütülen tarihi Xakurkê direnişini takip ederken, direniş alanlarında karşılaştığımız Dr. Kendal Amanos, Urfa'dan Osmaniye’ye göçen emekçi bir Kürt ailede doğdu. Dr. Amanos, Tokat’ta Gaziosmanpaşa Üniversitesi'nin Tıp Bölümünde eğitim alırken, Kürt Özgürlük Hareketi'nin yürüttüğü mücadeleyi tanıdı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı okudukça gelişen bilinç düzeyi, kendisini Kürdistan dağlarına sürükledi.

Dr. Kendal Amanos ile Kürdistan dağlarına geliş serüvenini, dağlarda doktorluk yaparken yaşadıklarını ve Xakûrkê’de yürütülen tarihi direnişi konuştuk.

NEDEN DAĞLAR?

Türk savaş güçlerinin işgal etmeye çalıştığı Kürdistan dağlarında sizinle karşılaştık. Gerilla ve doktor kimliğinizle bu direnişte yer alıyorsunuz. Neden PKK, neden Kürdistan dağları?

Tıp Fakültesinde okurken daha önce mücadeleyle tanışmışlığım yoktu. Tabii her Kürt genci gibi benim de Kürtlüğe dönük hissiyatlarım vardı. Toplumsal gerçekliğimizi tam bilmemekle beraber az da olsa bir toplumsal bilinç bende mevcuttu. Buna paralel beni mesleğe bağlayan da insancıl yönümdü. İnsani olarak bir şeyler yapabilmek, insanlar için bir şeyler yapıyor olmak temel mutluluk kaynağımdı. Bundan ötürü sağlık alanını seçtim. Yoğunlaşmalarım sağlıklı bir toplumun oluşturulmasına dönüktü. Bunu oluştururken kendimi de katarak çabalamam gerektiğini biliyordum. Bu yıllarda Kürt gençliği ile buluşmam, Önderliği tanımam ve Önderlik savunmalarını okumam biraz geç olduysa, aslında Kürt gerçekliğine beni bağlayan yönler gittikçe güçleniyordu. Üniversitenin son yılında, bitirmeye yakın artık verili sistemi aşmak, Kürt halkına dönük yapılanlar karşısında harekete geçme konusunda netleşmiştim. Devrimci mücadele yürüten üniversite gençliği üzerindeki baskıları görüyordum. Bu durum beni bir arayışa sürükledi. Bununla beraber artık düşman gerçekliğini tanımaya başlamıştım. Düşman gerçekliğini tanımaya başladıkça mücadelenin daha da büyütülmesi yönünde sürekli duygularım ve bilincim gelişiyordu. Önderlik savunmalarını okudukça aradığım hakikatin burada olduğunu keşfettim. Bu temelde de artan zor, şiddet ve baskılar karşısında PKK’ye katılım kararı aldım. Mücadeleyi daha farklı alanlarda, gerillada, Kurdistan dağlarında yürütmek en doğru yol olacaktı.

GERİLLAYA DOKTORLUĞUN HİSSİ

Dağda, sıcak savaş alanlarında doktorluk yapıyorsunuz. Neler hissediyorsunuz?

Sürekli birlikte, aynı alanı paylaştığımız arkadaşlar yanı başımızda yaralanıyor. Bu arkadaşlara müdahale etmek ayrı bir duygu, ayrı bir güç gerektiriyor. Duygusal bir yaklaşım sergilememeye çalışıyoruz. Sürekli beraber olduğun, ortak duyguları paylaştığın, aynı görevlere gittiğin arkadaşları yitirebiliyorsun. Sağlıkçının güçlü olması, duygularını bir kenara bırakıp en hızlı müdahaleyi yapması gerekiyor. Özgür toplumu reddeden, kendi kölecil toplumunu yaratmak isteyen bir düşman zihniyetinden uzak, insanlığın doğuşuna beşiklik eden Kurdistan dağlarında, sıcak savaş alanlarında bir gerilla olarak düşmana karşı mücadele yürütmeye, aynı zamanda mücadele içerisinde ek olarak doktorluk yapmaya çalışıyorum. Tabii zorlu koşullarda, savaşın en sıcak olduğu Xakurkê gibi bir alanda cevap olabilmek önemlidir. Bir arkadaşın bile bu koşullarda tedavisini yürütmek, mutlu olduğunu görmek, benim için çok farklı bir duyguyu ifade ediyor. Bana çok büyük bir güç kazandırıyor. Xakurkê alanında, düşmanın en gelişkin tekniğine karşı kahramanca, fedaice bir mücadele yürütülüyor. Bu mücadeleye tanık olmak ayakta kalmaya, hiçbir ikircik yaşamadan yürümeye, çalışmaya, yürütülen kahramanlığa güç vermeye yetiyor.

SAĞLIK SİSTEMİ VE TEDAVİ SÜRECİ NASIL?

Doktorluk yaparken dağ koşulları zorlayıcı mı? Çalışmalarınızı yürüttüğünüz bir kurumsal yapılanma var mı ve tedavi süreciniz nasıl bir düzlemde sürüyor? 

Dağın fiziki yönünü hiç düşünmedim. Dağ koşullarında zorlanacağım yada farklı zorluklarla karşılaşacağım noktasında herhangi bir düşüncem olmadı. İnsana dair sahip olduğum düşünceler, doğa bilinci ve doğa sevgisiyle de buluşunca fiziki zorluğu aşmaya yetiyor. O yönlü düşünmemin önüne geçiyor. Tabii dağda sağlık çalışmalarını yürütmek kentte sağlık çalışmalarını yürütmekten çok daha farklı. Her şeyden önce şunu söylemek gerekiyor; örneğin, bir doktorun tedavi yürütürken yapması gereken şey nedir; her koşulda tedavi sürecini yürütebilmektir. Her koşulda tedavi ihtiyacı olan bir insan için küçük de olsa bir şeyler yapabilmektir. Her koşulda yaratıcı olmaktır. Bu koşullarda mümkün mertebe bütün imkanları, en iyi imkânı, en iyi tedavi koşullarını yaratabilmektir. Bizim koşullarımız tam da bunu ifade eden koşullardır. Kentlerde yapılan nedir; hastaya ilk yardımı sağlayıp, daha teşekküllü, donanımlı hastanelere naklini sağlamaktır. Bunu sağlayan imkânlar gelişkin, kullanılan araçlar çok fazladır. Bizim koşullarımızda böyle bir durum mümkün değildir. Daha çok dağ koşullarında, arazi koşullarında taşıma sistemi ile yaralı veyahut hasta arkadaşın tedavi koşulları oluşturulmaya çalışılır. En büyük düşmanın zaman ve koşullar olduğunu biliyor ve bundan ötürü de en iyi tedaviyi sağlamaya çalışıyorsun. 

Buna göre dağ koşullarında örgütlediğimiz bir sağlık sistemimiz var. Koşullardan ötürü sabit yerlerimiz yok, sürekli değişken yerler. Dağ, savaş koşullarına göre oluşturduğumuz hastanelerimiz var. Sağlıklı ve güvenlikli tedavi ortamı oluşturmaya dönük sürekli çabamız var. Tüm bu çalışmalar örgütlediğimiz sağlık komite ve birimleri tarafından yürütülüyor. Yine eğitim faaliyetlerini yürüttüğümüz kendi imkânlarımızla, doktor arkadaşlarımızla birlikte dağ koşullarında oluşturduğumuz M. Hayri Durmuş Sağlık Akademisi adını taşıyan akademimiz var. Dağ koşullarında oluşturduğumuz yaralı ve hasta arkadaşlara en hızlı ulaşımı hedefleyen saha hastanelerimiz ve alanlarda oluşturduğumuz sağlık ve ilk yardım birimlerimiz var. Yine timlerde, takımlarda örgütleyip, eğittiğimiz sağlıkçı arkadaşlarımız var. Bu arkadaşlarımız ilk müdahaleyi yaptıktan sonra hızlı ve sağlıklı bir şekilde tedavi sürecini daha iyi yürütebilecek arkadaşlara ulaştırmaya çalışır. Akabinde daha güvenlikli olan saha hastanelerine ulaştırılır. Bu çerçevede arkadaşların tedavi süreci başlar. İlk tedavileri çoğu zaman yol üzerinde yapılır. Savaş koşullarında sağlık görevimizi icra ediyoruz, çoğu zaman bu yol süreci uzayabiliyor. İki gün, üç gün, bazen bir hafta, bazen de iki haftaya varıyor. Tabii tüm bu süreçte sadece sağlıkçı olarak yer almıyoruz; her şeyden önce biz de gerillayız. En gelişkin tekniğe sahip düşmana karşı dağ koşullarında mücadele yürütüyoruz. Bu çerçevede kendini örgütleyebilen bir militan duruşun sahibi olmamız gerekiyor. Bu bilinçle tüm bu çalışmaları yürütmeye, hareket etmeye çalışıyoruz. 

En çok karşılaştığınız vakalar ne oluyor?

Hem genel savaş koşullarından kaynaklı hem arazi ve doğa koşullarından kaynaklı travma durumları oluyor. Savaş yaralanmaları daha çok çatışmalardan kaynaklı değil de büyük bomba patlamaları sonucu oluşan çoklu yaralanma (basınç-parça-yanma-gazdan etkilenme) şeklindedir. Ayrıca koşullardan kaynaklı, normal karşıladığımız bazı enfeksiyon ve diğer hastalık durumları oluyor.

Kürdistan dağlarında en çok neye ihtiyaç duyuyorsunuz? Tedavi sürecini sağlıklı yürütmenize yardımcı olacak malzeme ve ilaçlara ulaşabiliyor musunuz?

Dağlarda sağlıklı tedavi yürütmek şehirlerdekinden çok daha farklı ve zorludur. Her şeyden önce güvenli tedavi yürütebileceğiniz bir ortam yaratmanız gerekiyor. Bunun yanında yeterli malzemelerinizi temin etmeniz ve korumanız gerekiyor. Acil müdahale ve esas tedavi sürecinde kullanabileceğiniz malzeme ve teknik aletlerinizin olması gerekiyor. Ayrıca iyi bir acil müdahale zincirinizin olması oldukça önemli. Genelde ihtiyaç duyduğumuz birçok malzemeye sınırlı da olsa ulaştığımızı belirtebilirim.

Dünyada bulunan sağlık örgütlerinden, Sınır Tanımayan Doktorlar’dan herhangi bir destek alıyor musunuz?

Hayır. Şimdiye kadar herhangi bir destek almış değiliz.

'HASTALIKLI ZİHNİYET...'

Efrîn İşgal Harekâtı’nı yazılı bir açıklamayla protesto eden TTB, "savaş toplumsal sağlık sorunudur" demişti. Savaş karşısındaki sessizlik ile toplumsal sağlık ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki, özgürlük sorununu iyi kavramış ve bilinçlenmiş toplumsal gerçeklik, asla ve asla toplum kırımı karşısında sessiz ve çaresiz kalamaz. Çünkü her şeyden önce unutmamak gerekir; özgür toplumun saldırganlık, işgalcilik, öldürmek gibi hastalıkları yoktur. Kendi varlığını bir başka toplumun yok edilmesi üzerine inşa etmek isteyen toplum zaten hastalıklı bir toplumdur ve bağımlı bir toplumdur, yani özgür ve sağlıklı bir toplumdan bahsetmek mümkün değildir.

Ölmeye ve öldürmeye koşullandırılmış Türk askerlerinin, gerillanın cansız bedenlerine dönük işkenceleri ve bunu fotoğrafladıklarını görüyoruz. Bunu yapanları ruhsal ve zihinsel açıdan nasıl ele alıyorsunuz?

Zihinsel ve ruhsal olarak ciddi bir bozukluk yaşayan kişilik durumunu ifade ediyor. Tabii bu bozukluk genel bir zihniyetin yansımasıdır aynı zamanda. Faşist zihniyetin ulaştığı zirve noktasıdır. İnsani açıdan değerlendirmek gerekirse; insanlık adına, hatta canlı dünyası adına en ufak bir değer ve saygının kalmadığı kişilik durumunu ve zihniyetini ifade ediyor. Canlı dünyasının en aşağılık düzeyinden daha düşük bir seviyedir. Hayvanlar dahi ölmüş ya da ölü taklidi yapan bir canlıya karışmazken, cenazelere işkence yapan ve bununla övünen bir zihniyet en hastalıklı ve en aşağılık durumu ifade ediyor. 

Sağlıklı toplum ve birey tanımınız ne?

Sağlıklı toplum, tüm zihinsel ve ruhsal hastalıklarından arınmış, aynı zamanda hastalık zeminlerini ortadan kaldırmış toplumdur. Bunun tek koşulu ise bağımlılık ile ilgili olan yönüdür. İktidar ve doyumsuz zihniyete bağımlı olan bir toplum, kendi kendine yetmeyen, kendi öz değerlerini yaratamayan ve koruyamayan, kendi kararlarını veremeyen, iradesiz ve onursuz toplumu ifade eder. Bu durum keza, ciddi bir yoksunluk sendromunu beraberinde getirir. Toplumsal faşizm böyle bir sendromun sonucudur ki, bu da ciddi bir toplumsal hastalık durumudur. Dolayısıyla toplumun şu an bağımlı olduğu zihniyet, yaşam hakkı dahi tanımayan bir zihniyet iken, böyle bir zihniyetten sağlık hakkı beklentisi ve sağlıklı toplumsal akıl ürünü olabilir mi? 

Yani bütün bu bağımlılık durumundan kurtulmuş toplum özgür ve sağlıklı toplumdur.

'DOKTORLAR İNSANLIK SUÇUNA SESSİZ KALMAMALI'

Aynı toplumsal zeminden geldiğiniz Kürt doktorlara bir çağrınız var mı?

Doktorluk mesleği tarihten bu yana en kutsal mesleklerden birisi olmuştur. İnsani olmasından ötürü sürekli ihtiyaç duyulmuştur. İnsanların acılarını dindirmek ve ortak olmak kutsallık atfetmiştir. Bu nedenle doktorun etnik kimliği yoktur. Doktorların en önemli özelliği vicdan sahibi olmalarıdır. Dolayısıyla vicdan sahibi tüm doktorlara çağrım; Ortadoğu ve özellikle Kürdistan coğrafyasında insanlık suçları işleyen bu zihniyete karşı sessiz kalmamalarıdır. Sessiz kalmak, ortak olmaktır. 

'GÜNEY HALKI, FEDAİ EVLATLARINA SAHİP ÇIKMALI'

İşgal harekâtını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce sonucunun defalarca hezeyanla neticeleneceğini Genelkurmay başkanlarının bile ifade ettiği böylesi bir askeri operasyona neden başvuruldu?

Bu işgal girişimini tam anlayabilmek için genel tabloyu iyi görmek gerekiyor. Bu işgal girişimi tek bir alana yönelik değildir. Kürt halkının ve diğer halkların birlikte yaşadığı tarihsel açıdan insanlık değerlerinin doğduğu alanlardır. Topyekûn bir saldırı konsepti söz konusudur. Rojava’dan tutalım Güney ve Rojhilat toprakları tümüyle işgal edilmek isteniyor. Bu işgal için TC devleti ve faşist zihniyet, her şeyini seferber etmiş durumda. En kirli savaş politikaları ve işbirlikçi ihanet çizgisini de yanına alarak Osmanlı dönemindeki işgal ettiği toprakları tekrar almak istemektedir. Tabii bu amaç ve zihniyet biliniyor ve buna karşı büyük bir gerilla direnişi yürütülüyor. Fedai bir duruşun sahibi olan partimiz elbette ki geçmişte olduğu gibi bu saldırıları kıracaktır. Ancak özellikle Güney Kürdistan halkımız şunu iyi bilmelidir ki bu işgal girişimine karşı en önemli duruş, ihanet çizgisine hizmet etmemektir ve direnen fedai evlatlarına sahip çıkma zamanıdır.