KCK: Tecride karşı mücadele faşizme karşı mücadeledir

KCK, tüm demokrasi güçlerini Kürt Halk Önderi üzerindeki tecride ve baskıya karşı durmaya, bu temelde faşizme karşı mücadeleyi tam ve anlamlı hale getirmeye çağırdı.

KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 5 Nisan 2015 tarihinden bu yana ağır bir tecrit altında olduğuna dikkat çekerek, “2011 27 Temmuz’undan beri avukatlarıyla görüştürülmemektedir. 2016 Eylül’ünde kamuoyu baskısı sonucunda kardeşi Mehmet Öcalan’la kısa bir görüşme yaptırılmıştır. Sadece Önder APO değil İmralı’daki diğer 3 devrimci tutsak da aileleri ve avukatlarıyla görüşemiyor. Bu ağır tecrit uluslararası sözleşmeler ve Türkiye’de yürürlükteki anayasa çiğnenerek yürütülmektedir. Mevcut faşist anayasa yetmemiş olacak ki tek kişiye özel uygulanan bir anayasa ve yasayla keyfi bir yaklaşımla bu tecrit uygulanmaktadır” dedi.

“Bir halkın önderine nasıl yaklaşılıyorsa halka da öyle yaklaşılır” denilen açıklamada, “Bu açıdan Önderliğe yaklaşım halka yaklaşımdır. Önderliğe tecrit ve baskı Kürt halkına yönelik ağır tecrit ve baskıdır. 2015 24 Temmuz’undan bugüne Kürt halkına yönelik yürütülen savaş 5 Nisan 2015’te başlatılmıştır. Bu açıdan tecride karşı mücadele aynı zamanda savaş politikalarına ve faşizme karşı mücadeledir” ifadelerine yer verildi. 

 

‘ÖNDERLİĞE YAKLAŞIM DEMOKRASİ GÜÇLERİNE YAKLAŞIMDIR’

KCK açıklamasında şunlar belirtildi: “Önderliğe yaklaşım aynı zamanda demokrasi güçlerine yaklaşımdır. Soykırımcı sömürgeci faşizm Kürt halkıyla demokrasi güçlerini buluşturduğu için Önder APO’ya büyük bir öfke duymaktadırlar. Bu açıdan İmralı’daki tecrit ve baskı politikası tüm demokrasi güçlerine tecrit ve baskı politikasıdır. Tüm demokrasi güçleri, sosyalistler ve devrimciler bilmelidir ki, Önder APO’ya sahiplenilmeden, İmralı’daki tecride ve baskıya karşı çıkılmadan Türkiye’de demokrasi ve özgürlük mücadelesi tam ve doğru verilemez. Faşist iktidarın en fazla da bu Önderliğe düşmanlık yapması bu gerçekliği ortaya koymaktadır.

Demokrasi ve özgürlük mücadelesi sadece Kürtlere bırakılmayacağı gibi, İmralı’ya yönelik tecrit ve baskıya karşı mücadele de sadece Kürt halkından beklenmemelidir. Türk devleti Kürtlere yanaşırsanız, Kürtlerle birlikte mücadele ederseniz üzerinize geliriz, dediği gibi İmralı’daki tecride ve baskıya karşı çıkarsanız da üzerinize geliriz, zarar görürsünüz, demektedir. Devrimciler ve demokratlar bu tür baskılara boyun eğerlerse kendi değerlerine ve inançlarına ters düşerler. Bu nedenle giderek devrimci demokratlar içinde, demokrasi güçleri içinde Kürtlerle ortak hareket etme ve faşizme karşı birlikte mücadele verme anlayışı gelişmiştir. Bu tutum Kürt Halk Önderine sahip çıkılarak İmralı’daki tecrit ve baskıya karşı mücadele edilerek tamamlanmalı ve daha da anlamlı hale getirilmelidir. Türkiyeli tüm kadınlar da buna öncülük yapmalıdırlar. Çünkü Önder APO’nun kadın özgürlük anlayışı ve mücadelesi tüm Türkiyeli kadınları da güçlendirmiştir. Tüm dünyadaki kadınların özgürlük mücadelesine ivme kazandırmıştır.

CPT VE AK TECRİDİ NORMALLEŞTİRMEKTEDİR

İnsan Hakları örgütleri, Önder APO’nun avukatları, ailesi, HDP’li yetkililer, birçok kurum ve demokrat devrimci şahsiyet, devrimci örgütler, Kürt kadın hareketi İmralı’daki tecridi ve baskıyı gündemleştirmiş bulunmaktadır. Faşizmin Kürtleri ve Kürt değerlerini en fazla hedeflediği bir dönemde Kürt halkının hassas olduğu Önderliklerinin durumu da gündeme konmuştur. Kürt halkına yönelik bu kadar ağır saldırıların olduğu ortamda Kürt halk Önderinin sağlık ve güvenlik konusu bilinmemektedir. Bu konuda sorumluluğu olan CPT ve Avrupa Konseyi de yaklaşımlarıyla Kürt halkı üzerindeki baskılara meşruiyet kazandırmakta ve İmralı’da uygulanan tecridi ve baskıyı da normalleştirmektedir.

İLKE VE SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEMEKTEDİR

CPT farklı cezaevleri ve ülkelerdeki insan hakları ihlallerini yerinde görmeyi planlamasına almışken, bu planlama içinde İmralı’nın olmaması CPT ve Avrupa Konseyi’nin Türkiye'de uygulanan Kürt soykırımına ve İmralı’daki ağır tecride onay verdikleri anlamına gelmektedir. Sükût ikrar ve onaydan gelir, sözü tam da CPT ve Avrupa Konseyi’nin bu tutumuna denk gelmektedir. Türk devleti İmralı’da kişiye özel uygulamalar içindeyken; CPT ve Avrupa Konseyi de sıra Kürt halkına ve Önderliğine geldiğinde ilkelerini unutmakta ve sorumluluklarını yerine getirmemektedir. 

SESSİZ KALMAK ONAYLAMAKTADIR

Türkiye’deki tüm baskılar, zulüm ve faşizm Kürt halkı ve İmralı üzerindeki politika ve uygulamalardan kaynaklanmaktadır. Kürt halkı ve Önderliği üzerindeki baskıya sessiz kalmak Türkiye’deki faşizmi, Kürtler ve demokrasi güçleri üzerindeki zulmü onaylamaktır. Kürt halkı ve demokrasi güçleri tabi ki bu kurumlardan kendi ilkelerine bağlı kalması ve gereklerini yerine getirmesini bekleyecektir.

Kürt halkı ve Türkiye’nin tüm demokrasi güçleri şu gerçeği görmelidir; Türkiye’deki faşizm ancak öz güce güvenerek ve bu temelde mücadele edilerek geriletilebilir. Türkiye’de faşizmi geriletme mücadelesinin önemli bir parçası da Kürt halk Önderini sahiplenme, İmralı’daki tecride ve baskıya karşı çıkma olarak görülmelidir.

Bu açıdan faşizme karşı mücadele edilerek tüm demokrasi güçlerini Kürt Halk Önderi üzerindeki tecride ve baskıya karşı durmaya, bu temelde faşizme karşı mücadeleyi tam ve anlamlı hale getirmeye çağırıyoruz.”