Karayılan: PKK, Kürt halkının kazanımları için mücadele ediyor

Karayılan: Nasıl ki DAİŞ Güney Kürdistan’a, Güney halkının kazanımlarına el uzatmaya çalıştığı vakit şehitler vererek savunduysak, Türk devleti Güney Kürdistan’a saldırdığında da sonuna kadar karşı çıkıp direnme kararlılığındayız ve şimdi de direniyoruz.

Dengê Welat Radyosu’nun özel programına konuşan PKK Yürütme Komitesi ve Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, “Ey Reqip marşında da söylendiği gibi ‘Kim demiş ki Kürtler ölmüş, biz ölmedik, diriliyoruz, canlanıyoruz ve varız’ dedi. Zilan arkadaşın eylemi düşmana bu mesajı verdi. Dersim merkezinde gerçekleştirdiği bu eylem, adeta Dersim Tertelesi’nin rövanşı oldu” dedi.

Zeynep Kınacı (Zilan), Sema Yüce ve tüm devrim şehitlerini anan Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Karayılan’ın konuşması şöyle:

Bugün 30 Haziran, fedai Zilan yoldaşın eyleminin yıldönümüdür. Bundan 23 yıl önce bugün Zilan yoldaş Dersim’de gerçekleştirdiği fedai eylemiyle büyük bir çıkışı gerçekleştirdi. Öncelikle Zilan yoldaşın bu değerli eylemini selamlıyorum. Zilan yoldaş şahsında Haziran ayı fedaileri olan Gulan yoldaşı, Sema Yüce yoldaşı ve tüm devrim şehitlerimizi saygıyla anıyor, onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum.

Haziran ayı ‘Fedailer Ayı’ olarak biliniyor. Çünkü 6 Haziran’da Hêzên Taybet komutanı değerli Gulan arkadaş şehit oldu. Aynı zamanda 17 Haziran’da fedai yoldaş Sema Yüce şehadete ulaştı. Zaten 30 Haziran’da da Zilan (Zeynep Kınacı) yoldaş gerçekleştirdiği eylemiyle bu ayı fedailer ayı haline getirdi.

Zilan yoldaşın eylemini sıradan bir askeri eylem olarak görmemek gerekiyor. Büyük bir anlamı vardır. Bilindiği gibi 6 Mayıs 1996’da Önder APO'ya karşı suikast girişiminde bulunuldu. Bu suikast girişimi her ne kadar başarısız olduysa da düşmanın Önderliğimize karşı imha amacında olduğu anlaşıldı. Zilan yoldaş da gerçekleştirdiği eylemiyle bir parti militanının Önderliğe dönük saldırılara karşı nasıl cevap olunması gerektiğini, canını nasıl fedaice siper etmesi gerektiğini, Önderliğe karşı yapılan saldırılara sessiz kalınmaması gerektiğini ve buna karşı çok sert çıkışlar gerçekleştirerek cevap olunması gerektiğini herkese göstermiş oldu. Zilan arkadaş Önderliğimizin nasıl korunması gerektiğine dair en anlamlı ve yerinde bir çıkışı gerçekleştirdi. Zilan yoldaş çok bilinçli, okumuş, sürecin ve Önder Apo’nun halklar için öneminin farkında olan biriydi. Zaten eylemi dolayısıyla yazmış olduğu mektubu adeta bir manifesto niteliğindedir. Orada çok net olarak Önderliğin her açıdan korunması, saldırılara karşı cevap olunması ve bunun için de fedaice hareket edilmesi gerektiğini belirtiyor. Böylesi bir çıkış çok çok anlamlıydı. Zilan yoldaşın eyleminin birinci anlamı budur.

İkinci olarak; hareketimizde fedai ruh her zaman vardı. Zaten Önder Apo’nun çıkışı fedaicedir ve en büyük fedai Önder Apo’dur. İlk fedai eylemi Amed Zindanı’nda Mazlum Doğan Yoldaş gerçekleştirdi, sonrasında diğer arkadaşlar da ölüm orucu ve değişik biçimlerdeki eylemlerle bunu daha da geliştirdi. Gerillada ve Kürdistan dağlarında başta büyük komutanımız Egîd (Mahsum Korkmaz) ve Celal Hoca (Ramazan Kaplan) gibi yoldaşlar pratiklerinde fedai ruhu geliştirmişlerdi. Fakat Zilan yoldaş hazırlıklı ve planlı bir şekilde bir kişinin nasıl örgütlü bir şekilde fedai eylem gerçekleştirebileceğinin ilk örneğini yaratmış oldu. Zeynep Kınacı yoldaş fedailikte bir zirve oldu. Planlı bir şekilde, belli bir tarzla Dersim dağlarından Dersim şehrine indi, düşmana en büyük cevabı vermek için kendisini bir eylem haline getirdi ve düşmana büyük bir darbe vurdu. Böylesi bir eylemin gerçekleşmesi hareketimizde bir ilkti ve fedai eylem tarzını geliştirmiş oldu. 1996 yılında bir taktik tıkanma durumu da vardı, ‘nasıl bir çıkış yapmalıyız’ gibi arayışlar vardı. Zilan yoldaş eylemiyle bu çıkışı gerçekleştirip fedailik çizgisinde bir savaş geliştirmemiz gerektiğini gösterdi.

ZİLAN YOLDAŞ, DERSİM TERTELESİ’NİN RÖVANŞI OLDU

Zilan yoldaşın eyleminin üçüncü anlamı ise; eylemini Dersim’de gerçekleştirmiş olmasıdır. Bilindiği üzere Dersim sömürgeci soykırımcı Türk devletinin en son işgal edip katliamlar gerçekleştirdiği yerdi. Orada gerçekleştirdiği soykırımla ‘artık sonuç aldım, Kürtlük kalmadı, başarılı oldum’ dedi. Düşman fiziki soykırımlarla birlikte beyaz soykırımla Kürt ulusunu bitirmeyi hedefledi. Zilan yoldaş eylemini Dersim’de gerçekleştirerek buna karşı en etkili ve anlamlı cevabı vermiş oldu. Ey Reqip marşında da söylendiği gibi ‘Kim demiş ki Kürtler ölmüş, biz ölmedik, diriliyoruz, canlanıyoruz ve varız’ dedi. Zilan arkadaşın eylemi düşmana bu mesajı verdi. Dersim merkezinde gerçekleştirdiği bu eylem, adeta Dersim Tertelesi’nin rövanşı oldu.

Bu eylemden çıkaracağımız dördüncü anlam ise; Önder Apo’nun kadın özgürlük çizgisinde amansız bir militan olmayı başarmasıdır. Zilan arkadaşın yazdıklarından bunu rahatlıkla anlıyoruz. Zilan yoldaşın eylemi kadın köleliğine karşı en anlamlı çıkıştır. Kadın nasıl irade olur, sömürgeci soykırımcı siyasete ve binlerce yıllık gerici erkek zihniyetine karşı büyük bir eylemle nasıl cevap olunur, bunun için nasıl bir militan olunur, Apocu felsefe nasıl temsil edilir sorularını eylemiyle cevaplandırmış oldu. Zaten Önder Apo, Zilan yoldaşın bu anlamlı çıkışını çok geniş bir şekilde ele alıp değerlendirdi. Kadın özgürlük çizgisini geliştirmede Önder Apo’ya katkısı olan anlamlı ve yetkin bir çıkıştı. Kadın özgürlük mücadelesine büyük bir ivme kazandıran ve çizgi oluşturan bir eylemdi. Bu temelde hareketimiz içinde, kadın yoldaşlarımız içinde ruh yaratan, fedailik ruhunu geliştiren, iradeli özgür kadın duruşunu pekiştiren, maddi imkanlara ve sahte yaşam biçimlerine değil de devrime ve özgür yaşama bağlı olan devrimci duruşu geliştirdi. Bu esas üzerine kadın özgürlük mücadelesinde büyük bir güçlenme, gelişme ve büyüme yarattı.

Zilan yoldaşın 30 Haziran 1996’da gerçekleştirdiği eylemi böylesine çok derin ve tarihsel bir anlama sahiptir. Hareketimiz içerisinde Önder Apo çizgisini gerçekleştirmede bir militanın, bir kadının duruşunun nasıl olması gerektiğine örnek oldu. Bugün de bu tarz, bu ruh hep gündemimizdedir. Bilindiği gibi sonrasında onlarca, yüzlerce fedai eylem gerçekleştirildi, Hêzên Taybet kurumu oluşturuldu, mücadelemizde fedailiğin zirvesi olan Ölümsüzler Taburu bu temelde kuruldu. Bugün de Ölümsüzler Taburu Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nde Şehit Zilan’ın ruhunu yaşatmak ve Önder Apo’yu korumak üzere aktif biçimde devrededir. Zilan yoldaşın eylemiyle verdiği mesajlar bugün de bir görev olarak önümüzde durmaktadır. Özellikle bunun için kurulmuş olan kurumlar, örgütler bu temelde yoğunlaşma ve çalışma içerisindedirler. Bugün de bizi zafere ulaştıracak olan temel ruh Zilan’ın fedai ruhudur. Çünkü bu ruh zafer ruhudur. Bu ruhta kaybetmek yoktur, hep başarmak vardır.

200 GÜNLÜK DİRENİŞ ARDINDAN MUTLAK TECRİT DUVARINDA GEDİKLER AÇILDI

Bir hamle halinde gelişen açlık grevleri ve ölüm orucu Zilanların, 14 Temmuz Direnişçileri’nin ruhunu esas aldı. Bu vesileyle tüm eylemcileri yürekten selamlıyor, hepsine başarılar diliyor diliyorum. Bu dönemde Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin yarattığı gelişmeler ve 200 gün süren açlık grevi hamlesinin yarattığı sonuçlar sayesinde mutlak tecrit duvarında gedikler açıldı. Buradan Önder Apo’nun sesi çıkıp bizlere ulaştı. Bu dönemde en büyük ve değerli kazanım 4 yıllık ağır ve mutlak tecritten sonra Önder Apo’nun sesinin dışarıya ulaşmasıdır. 8 yıldan sonra ilk defa avukatlar gidip Önderlik ile görüştü. En önemlisi de Önder Apo'nun mesajını getirip bir basın toplantısıyla kamuoyuna duyurdular. Bu bile başlı başına önemli bir sonuç ve gelişmedir.

Özellikle Önder Apo’nun açıklamasında kısa ve özce dile gelen bir deklarasyon niteliğinde olan 7 maddelik açıklama bir kez daha gösterdi ki, Önder Apo Kürt Sorunu’nun çözümünde, Türkiye’nin tüm sorunlarının çözümünde, yine Ortadoğu halklarının sorunlarının çözümünde büyük bir güç sahibidir, bunun formülüne ve çözüm projesine sahiptir. Önder Apo’nun ne kadar büyük bir çözüm gücü olduğunu o deklarasyon çok net bir biçimde gösterdi. Böylece Önder Apo’nun mevcut sorunların çözümünde en başat güç olduğu bir kez daha bütün çevreler tarafından anlaşıldı.

En önemlisi de düşman son 5 yılda başta DAİŞ eliyle, sonra da AKP-MHP ve Ergenekon ittifakı eliyle halkımıza ve mücadelemize karşı amansızca saldırılarda bulundu. Yine İmralı’da ağır ve mutlak tecrit sistemini uygulayarak özel bir psikolojik savaş yürüttü. Bu saldırıların temel amacı Önder Apo çizgisini güçsüzleştirmek ve bu çizgiyi tasfiye etmekti. Önder Apo’yu İmralı’da güçten düşmüş bir tutsak konumuna getirmek istediler, amaçları buydu. Ama yaşanan son gelişmelerle, avukat görüşmeleri, gerçekleşen eylemler, yayınlanan açıklamalar, 2 Mayıs’tan bugüne kadar yaşanan süreç, sonrasında Önder Apo’nun görüşmelerinin Türkiye’de ve hatta dünya kamuoyunda genişçe tartışılması, yankı bulması, gündemi belirlemesi herkese gösterdi ki; Önder Apo Türkiye’de ve bölgede esaslı güç sahibidir ve sorunların çözümünde önemli bir aktördür.

Son 5 yılda İmralı’da, Kürdistan dağlarında, Şengal ve Kobanê’den başlayarak, DAİŞ’in Kuzey Kürdistan’da ve sonra yine Kobanê’de gerçekleştirdiği kapsamlı saldırılar vardır. Bu vesileyle 25 Haziran’da Türk istihbaratı MİT ve DAİŞ eliyle Kobanê’de sivil halkımıza dönük gerçekleştirilen insanlık dışı vahşi saldırıda yaşamını yitiren insanlarımızı da anıyorum. Elbette bu halkın militanları onların kanını yerde bırakmadı. Herkes bilmelidir ki; bu halkın militanları eğer DAİŞ’in peşini bırakmayıp Kobanê’den Reqa’ya ve en son Baxoz’a kadar izini sürüp bitirdiyse, bunun sebebi DAİŞ’in Şengal’de, Kobanê’de gerçekleştirdiği katliamların intikamını almak içindi. Yine Cizre’de, Sur’da gerçekleştirilen katliamlarla yapılmak istenen Önder Apo’yu, Apocu çizgiyi güçten düşürmekti. Yani Kürt halkını mecalsiz ve takatsiz bırakmak istediler. Ama düşman bunda da başarılı olmadı. Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Kürdistan’ı özgürleştirelim hamlesi, Önder Apo’nun mesajı, son aylarda yaşananlar, DAİŞ’e karşı kazanılan zaferin ilanı, 31 Mart seçim sonuçları, en son yapılan İstanbul seçimleri hakikati gözler önüne sererek Önder APO çizgisinin her zamankinden daha güçlü olduğunu gösterdi.

Bu dönemde daha fazla gözle görünür hale gelen bir hususta; İmralı tecridi başladığından bu yana Önder Apo büyük bir sabırla, derin bir yoğunlaşmayla, çok doğru yol ve yöntemlerle bir direniş geliştirmenin yanında büyük bir derinleşmeyi yaşamıştır. Yani Önder Apo'nun yoğunlaşması daha fazla derinleşmiştir, perspektiflerinde daha fazla zenginleşme ve netlik açığa çıkmıştır. Yapılan açıklama ve mesajlardan bu açığa çıkmıştır. Önder Apo'nun bu durumu aynı zamanda bizler ve tüm yoldaşlarımız için de bir örnektir. En zorlu koşullarda ve mutlak tecrit altında bu kadar derinleşmenin yaşanması, düşünsel gelişmenin gerçekleştirilmesi, yoğunlaşmanın derinleştirilmesi çok anlamlıdır. Anlaşıldı ki Önder Apo çok daha fazla derinleşip, düşünce gücünü büyüterek büyük bir güçlenmeyi yaşamıştır. Önderlik hiç boş durmadan kendini derinleştirerek büyük bir hazırlık yapmıştır.

Kuşkusuz Önder Apo’nun bu duruşu bizim için bir mesajdır ve güç kaynağıdır. Zorlu koşullarda olsak bile nasıl güçleneceğiz, nasıl yoğunlaşacağız, sorunlara nasıl çözüm gücü olacağız hususlarına Önder Apo'nun bu duruşunu örnek alarak cevap bulacağız. Çünkü Önder Apo en zorlu koşullarda bile çözüm sahibidir. Önder Apo'ya bağlı olan tüm militanlar ve halktan yurtseverler Önder Apo’nun şaşmaz bir duruşla, çelikten bir iradeyle, büyük bir sabırla nasıl direndiğini anlamalı, üzerine yoğunlaşmalıdır. Önder Apo bu kapasitesiyle, duruşuyla ve derinliğiyle bizim en için en somut örnektir. Önderliğin bu duruşu karşısında nasıl cevap olmamız gerektiğini kendimize sormamız ve cevabını geliştirmemiz lazımdır.

ŞEHİTLERİN KANLARI YERDE KALMAYACAK

Öncelikle Kortek’te şehit olan 3 insanımızı, yine bir gün önce Goşine’de şehit olan insanımızı büyük bir minnetle anıyorum. Kürt halkının yeminli düşmanı olan AKP-MHP-Ergenekon rejimi onları şehit etmiştir. Kanları yerde kalmayacak, intikamları alınacaktır. Kürdistan şehitlerine verdiğimiz sözü bu şehitler şahsında da yineliyoruz. Sömürgeci düşmandan gerekli hesabı soracağız. Onlar Kürdistan Özgürlük Mücadelesi yolunda şehit düşmüşlerdir. Bu nedenle devrim şehitleridir. Başta bu şehitlerimizin ailelerine, Kandil halkına, Güney Kürdistan halkına ve tüm halkımıza başsağlığı diliyorum. Yine yaralılara da acil şifalar diliyorum.

Türk devleti zaman zaman bilerek Güney Kürdistan'da sivil halkımızı hedefleyip katletmektedir. 2000 yılında Xinêre Kendekolê katliamından bu yana Türk devletinin sivillere dönük tüm saldırıları bilinçlice yapılmaktadır. Bununla amaçlanan halkımızı korkutmak, sindirmek, göçertmek, halkımıza psikolojik üstünlük kurarak teslim almaktır. Güney Kürdistan'da hiç kimsenin Türk devleti otoritesi karşısında durmaması amacıyla bu saldırılar yapılmaktadır. Sivillerin vurulduğu yerlerde PKK’nin olduğunu söylemek bir bahaneden ibarettir. Herkeste biliyor ki, Kortek yolu üzerinde PKK’nin herhangi bir üssü yoktur. Sivil arabalar oldukları bilinmesine rağmen hedeflenmektedir.

Tüm savaşlarda sivilleri hedeflemek suçtur. Uluslararası yasalarda ve Cenevre Sözleşmesi’nde yer aldığı üzere sivilleri hedeflemek bir suçtur. Sömürgeci Türk devleti sivil halkımıza karşı gerçekleştirdiği bu saldırılarla açıkça suç işlemekte, uluslararası kanunları ayaklar altına almaktadır. Türk devletinin bu suçu karşısında Irak devleti dış işleri bakanlığı bugün resmi bir açıklama yaparak ‘her ne sebeple olursa olsun Türk devletinin bu şekilde topraklarımıza müdahalesini kınıyoruz’ dedi. Bugün Türk devleti dış işleri bakanlığı da Irak maslahatgüzarını yani Irak’ın Ankara’daki temsilcisini bakanlığa davet ederek ihtarda bulunmuştur. ‘Biz sivilleri öldürmedik, siz nasıl böyle bir şey söylersiniz’ diyor. Türk devleti burada çok ilginç bir açıklamada daha bulunuyor. ‘Bu saldırı Güney Kürdistan Hükümeti bölgesinde gerçekleşmiştir. Bölge hükümeti PKK’yi suçlamaktadır, peki siz neden bizi suçluyorsunuz’ diyor. Irak maslahatgüzarına söylenen budur.

Bu durum gerçekten de utanç vericidir. Dün Kürdistan Bölge Hükümeti adına yayınlanan açıklamayı yorumlamak istemiyoruz. Türk devletinin verdiği bu cevapla zaten her şey açıklığa kavuşmaktadır. Gerçekten de Kürtler açısından bu durum büyük bir ayıptır. Burada çok ciddi bir yanlışlık yok mu? Bunu tüm Kürdistan halkının, özellikle Güney Kürdistan halkının ve kamuoyunun vicdanının takdirine bırakıyorum. Nasıl oluyor da Irak merkezi federal hükümeti gerçek katilleri suçlarken, bir Kürt tarafı diğer Kürt tarafını suçluyor? Bu sivil insanlarımızı katledenler açıkça bilinmektedir. Açık ki burada çok ciddi bir yanlışlık vardır. Bölge hükümeti ve KDP yetkilileri Türk devletine bölgede bu kadar alan açıp, zemin yaratmamalıdır. Bu büyük bir yanlıştır. Türk devleti MİT’ine istihbarat bilgisi vermeleri büyük bir yanlıştır. Bu, Kürt halkının çıkarlarına hizmet etmez. Sonuçta Kürt halkının değerli evlatları, fedai militanları Türk uçakları tarafından şehit edilmektedir. Ya da sivil insanlarımız şehit edilmektedir.

Türk devleti hem sivil insanlarımızı şehit etmekte hem de bunu kabul bile etmemektedir. Çünkü bu devlet 1806’dan bu yana 213 yıldır, Abdullah Babanzade’nin Koysancak’taki isyanından bu yana sürekli olarak Kürtleri öldürmektedir. Çünkü Kürtleri öldürmeyi kendisine meşru görmektedir. Türk devletinin gözünde tüm Kürtler teröristtir ve katli helaldir. Peki bundan birkaç ay önce 8 sivil insanımız, günahsız Kürt, Dêrelok ve Şeladızêli halkımız Türk devleti tarafından şehit edildiği zaman bunu kabul ettiler mi? ‘Yanlışlıkla öldürdük’ bile dedi mi? Demediler. Eskiden Güney Afrika’da ırkçı Apartheid rejimi siyahileri öldürüyordu ama bunu insan öldürmekten saymıyorlardı. Şimdi Türk devleti de aynı şekilde Kürt halkına yaklaşmaktadır.

YANLIŞ SİYASET GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ HALKIMIZA DA HİZMET ETMEMEKTEDİR

Burada çok ağır sözler kullanmak istemiyorum. Çünkü biz, Kürtler olarak kendi aramızdaki sorunları diyalogla çözmek istiyoruz. Halen bu yanlışlarını, eksikliklerini görüp mevcut siyasetlerini değiştireceklerini umuyoruz. Bu yanlış siyasetleri halkımıza, özellikle de Güney Kürdistan’daki halkımıza hizmet etmemektedir. Bu yanlıştan dönüp bu siyasetlerini değiştirmelerini beklemekteyiz. Her ne sorun varsa diyalogla çözmeyi amaçlıyoruz. Türk devleti bu yaptıklarıyla Kürtleri ve Kürt siyasetçileri ahmak yerine koymak istiyor. Buna yer vermemeliyiz. 21. yüzyılda dünya âlem en ağır sorunlarını bile diyalogla çözmektedir. Türk devleti bu provokatif yaklaşımlarıyla Kürt örgütleri arasında bir çatışma yaratmak istiyor. Böyle bir ihtimali dile bile getirmek istemiyorum. Ulusumuz için gerçekten de büyük zararları olur. Türk devleti bu uygulamalarıyla sadece Kürtleri birbirine düşürerek zayıflatmayı amaçlamamaktadır. Bu amacı da vardır ama sadece bu değildir! Bu şekilde Güney Kürdistan’ı işgale açıp, tüm dünyaya da Kürtlerin bir millet, bir ulus olamayacağı, öyle bir düzeylerinin olmadığı, sadece bir aşiret topluluğu olduğu ve birbirlerine düştüğü imajını yaratmak istemektedir. Tüm bunları MİT yapmaktadır. Türk devleti istihbaratı Güney Kürdistan'da çeşitli provokasyonlar ve taktikler geliştirerek bunu amaçladığı açık ortadadır.

Biz düşmanın bu oyunlarını, Türk devletinin bu stratejisini boşa çıkartmak istiyoruz. Biz bu hususta halkımıza sonuna kadar güveniyoruz. Kürt hakikatine ve Kürt siyasetine güvenmek istiyoruz. Öyle bir güç ve birlik olduğumuzu herkese göstermeliyiz ki düşmanlarımızın politikalarını boşa çıkarabilelim. Bunun için de birbirimizi dinlemeli, ulusumuza zarar verici böylesi pratiklerden kaçınmalıyız.

PKK KÜRT HALKININ KAZANIMLARINA EL UZATANLARA KARŞI SAVAŞIYOR

Sömürgeci soykırımcı Türk devleti karşısında savaştığımızı herkes biliyor. Bundan sonra da savaşacağımızı herkes bilsin. Biz Dersim’de, Colemerg’de, Amanos’ta, Botan’da, Amed’de savaşıyoruz. Fakat Türk devleti kalkıp Türk devleti sınırlarından 120 kilometre uzakta olan Kortek’te halkımızı bombalamaktadır. Bazıları da kalkıp diyor ki, ‘PKK ile Türk devleti arasındaki savaştan dolayı böyle oluyor.’ Ey kardeşim, öyle değildir! Biz Kuzey Kürdistan’da savaşıyoruz. Ama şunu da belirteyim: Nasıl ki DAİŞ Güney Kürdistan’a, Güney halkının kazanımlarına el uzatmaya çalıştığı vakit güçlerimizi alelacele Şengal’e, Maxmur’a, Kerkük’e gönderip şehitler vererek savunduysak, bu konuda herhangi bir tereddüde girmediysek, aynı tarzda Türk devleti Güney Kürdistan’a saldırdığında da sonuna kadar karşı çıkıp direnme kararlılığındayız ve şimdi de direniyoruz. Güney Kürdistan halkının tüm kazanımlarını sonuna kadar savunacağız. Biz bu temelde söz vermişiz. Halkımızın kazanımlarını her yerde savunacağız, çünkü biz bu halkın fedaileriyiz.

Biz istiyoruz ki, Kürtler olarak birbirimizi anlayalım ve yanlışlara düşmeyelim. Türk devletine istihbarat bilgisi vermek ciddi bir hatadır ve yapılmamalıdır. Diyalogu kesmek bir çare değildir. Her şeyin çaresi vardır. Hepimiz sorumlu yaklaşmalıyız. Biz kendi tarafımızdan sorumlu yaklaşmak istiyoruz. Güney Kürdistan yetkililerinin, tüm siyasetçilerinin, aydınlarının, basın çalışanlarının, Kürdistan gençlerinin bu hakikati görmelerini ve sorumlu yaklaşmalarını umut ediyoruz. Özellikle Güneyli yetkililerden, KDP yetkililerinden bu gerçekleri görmelerini, çözümleyici yaklaşmalarını diliyoruz. Biz her türlü çözümleyici yaklaşıma açığız. Eğer bu yanlışlıklar ortadan kalkarsa, halkımızın ortak çıkarları esas alınırsa, halkımız da bütün bölge halkları gibi bu topraklarda doğal haklarına kavuşur ve özgürce yaşar. Bunun için biz üzerimize düşen sorumlu yaklaşımı geliştirmek durumundayız.

TÜRK DEVLETİ DERTO’DAKİ TUTUMU İLE GERÇEK YÜZÜNÜ AÇIĞA VURDU

Başta Derto köyü halkını ve Halfetili tüm köylüleri saygıyla selamlıyorum. Faşist Türk devleti ve AKP-MHP hükümeti Derto köyünde ve çevre köylerde yaptığı insanlık dışı vahşi uygulamalarla gerçek yüzünü açığa vurdu. Bir dönemdir Türk devleti ve AKP kendilerini insani gösterip, insani ve hukuki normlarla hareket ettiğini dillendirmektedir. Ama Derto köyünde ve çevre köylerde yaptıklarıyla ne kadar vahşi olduklarını, yurtsever halkımıza ne denli düşman olduklarını, bölge halkından ne denli korktuklarını göstermiş oldular. Dertolu ve tüm Halfetili halkımız bilmelidir ki, eğer düşman orada kadınlarımız, çocuklarımız, erkeklerimiz üzerinde vahşi uygulamalara girişmişse, bu, düşmanın büyük bir korku duymasından dolayıdır. Bu yol kutsal bir yoldur, Kürt halkının ve tüm halkların özgürlük yoludur, kendi öz davamızdır. Bu yolda ne kadar eziyet de çeksek, hatta şehit bile olsak buna değerdir. Halkımızın yaptığı fedakarlıklar boşa gitmemiştir ve gitmeyecektir. Halkımız onurlu ve kutsal bir yolda yürümekte ve direnmektedir. Bundan dolayı düşmanımız en insanlık dışı uygulamaları geliştirmiştir. Böylelikle düşmanın gerçek yüzü bir kez daha açığa çıkmış olup tüm dünya da bunu görmüştür. Bizler şerefli ve onurlu bir yolun yolcularıyız. Düşmanın tüm ahlak dışı uygulamalarına direnen kadınlarımız, büyük bir yurtseverlik ve fedakarlıkla direnen insanlarımız bilmelidirler ki, onur ve şerefle mücadele ettikleri için düşman onlara bu denli öfkelidir.

Bir diğer gerçeklik ise bu bölgenin Önder Apo'nun çıktığı yer olmasıdır. Oradaki köyler birbirine komşudur ve yakındır. Biz de vakti zamanında o bölgeye gittik, oraları tanıyor ve biliyoruz. Ha Amara köyü, ha Derto köyü her ikisi de aynıdır. Bu nedenden dolayı düşman oradan oldukça korkmaktadır. Çünkü Önder Apo'nun çıktığı çevredir. Bu kadar şiddetle yaklaşmalarının bir sebebi de budur. Halkımız bilmelidir ki, düşman böyle davranarak ancak gerçek soykırımcı yüzünü göstermiştir. Başka bir sonuç alabilmesi mümkün değildir. Bugün Kürdistan Özgürlük Mücadelesi her mecrada gelişme kaydederek düşman hakikatini gözler önüne sermektedir. Elbette ki bu yaptıklarının hesabı sorulacaktır. Düşmanın Halfeti’de yaptığı vahşetin hesabı hem uluslararası alanda sorulacaktır hem de bizzat pratik içerisinde gerekli hesabı sorulacaktır. Analarımızın, kız ve erkek kardeşlerimizin ahı yerde kalmayacaktır.

İKİ FEDAİ ARKADAŞ SONUNA KADAR DİRENMİŞTİR

Anlaşılan orada iki fedai yoldaş varmış. Karargâh olarak %100 kim olduklarını bilmiyoruz. Fakat elimizde bazı veriler vardır, ancak tamamen netleşmediği için şu anda açıklamayı uygun görmüyoruz. İki fedai yoldaş düşman karşısında mevzi alıp savaşmak için değil, halkın içinde çalışma yürütmek için oraya gitmişler. Anladığımız kadarıyla onurlu ve şerefli bu iki yoldaş düşmana teslim olmayı onurlarına yedirmedikleri için küçük bir-iki silahla sonuna kadar direnmişlerdir. Bu direnişleri çok kutsal ve değerlidir. Demek ki gerçek birer devrimci ve onur, haysiyet sahibi kişiler oldukları için ellerini kaldırıp teslim olmayı kabul etmemişlerdir. Ellerindeki küçük silahlarla da olsa düşmana cevap olup şehadete gitmeyi tercih etmişlerdir. Bu nedenle duruşları fedaice ve onurludur. Diğer detaylı bilgiler daha sonra konuşulabilir. Pratikte görülen o kahraman yoldaşlarımız onurlu devrimci bir duruşun sahibi olmuşlardır. Onların direnişi bizler için bir mesaj olup Halfeti’ye ve o bölgeye yaraşır değerli bir duruş ve direniştir. Hem direnen her iki fedai yoldaş ve hem de orada direnen halkımızın duruşu anlamlıdır. Bu duruşları bizim için bir mesajdır, biz de gerekli cevabı vereceğiz. Şehitlerin anısını yaşatıp, halkımızın ahını yerde bırakmayarak düşmandan gerekli hesap er veya geç sorulacaktır.