Güney Kürdistan halkı tarih yazıyor

Güney Kürdistan’da halk ayaklanmasının başladığı Qaladizê-Ranya alanına “Raperin Bölgesi”, yani “Ayaklanma bölgesi” deniyor. Raperin halkı Başurê Kürdistan ve Irak’ta çok önemli değişiklikler yaratacak olan tarihi bir ayaklanma başlatmış bulunuyor.

Güney Kürdistan’da 25 Eylül referandumu ile başlayan ve 16 Ekim’de Irak Devletinin Güney Kürdistan’a saldırısı ile Irak’taki siyasi ve askeri dengeleri köklü bir biçimde değiştiren süreç, Güney Kürdistan halkının 17 Aralık’tan itibaren başlattığı “Yolsuzluğa ve rüşvete karşı” ayaklanma ile yeni bir aşamaya ulaşmış bulunuyor. Halk eylemleri daha çok Ranya ve Qaladizê’den Halepçe ve Kerkük’e kadar uzanan alanlarda yoğunlaşıyor. Yani esas olarak Soran Bölgesinde başlamış ve yayılmış bulunuyor. Eylemler açık bir biçimde gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvete batmış KDP ve YNK Yönetimini ve bu yönetimin işbirlikçi-despotik siyasetini hedefliyor. Eylemciler mevcut Hewlêr Yönetiminin istifa etmesini ve Güney Kürdistan’ı savunacak demokratik bir yönetimin kurulmasını istiyor. Güney Kürdistan’da çok açık ve etkili bir demokratik devrim süreci yaşanıyor. Güney Kürdistan halkı gerçek anlamda bir tarih yazıyor. Büyük savaş ve kazanım yılı olan 2017’nin finali Güney Kürdistan’da başlayan demokratik devrim oluyor.

Güney Kürdistan’da halk ayaklanmasının başladığı Qaladizê-Ranya alanına “Raperin Bölgesi”, yani “Ayaklanma bölgesi” deniyor. Raperin halkı Başurê Kürdistan ve Irak’ta çok önemli değişiklikler yaratacak olan tarihi bir ayaklanma başlatmış bulunuyor. Eylemci halk çok büyük bir öfke ve tepkiye sahip olsa da, aynı zamanda hedefinde somut ve örgütlü davranıyor. Örneğin yağma ve talan yapmıyor, önüne gelen yeri yakıp yıkmıyor. Tersine “Hükümet istifa etmeli” gibi çok somut talep ileri sürüyor ve hükümete ait yerleri tahrip ediyor. Buna karşılık, KDP ve YNK’ye bağlı pêşmerge ve asayiş güçlerinin yer yer eylemcilere karşı sert davrandığı ve silahlı saldırıda bulunduğu gözleniyor. Bu temelde şimdiye kadar ondan fazla kişinin vurulduğu ve yüzden fazla da yaralı olduğu belirtiliyor. Aynı zamanda hükümet güçlerinin yüzlerce tutuklama yaptığı ifade ediliyor. Ancak tüm bunlara rağmen toplum amacında ve söz konusu ayaklanmayı sürdürmede çok kararlı görünüyor.

Peki bu durum nereye gider? Başlayan söz konusu bu süreç nasıl devam eder? Önümüzdeki süreçte ne tür gelişmeler ve olaylar yaşanır? Söz konusu bu tür sorular kapsamında insan çok somut bir şeyi şimdiden söyleyemese de, başlayan bu demokratik devrim sürecinin devam edeceği rahatlıkla belirtilebilir. Hatta şimdiye kadar geçen süreç içerisinde bile Güney Kürdistan toplumu ve siyasetinde çok önemli değişikliklerin yaşanmış olduğu rahatlıkla söylenebilir. Son iki aydır toplum nezdinde büyük itibar kaybı yaşayan KDP-YNK Yönetiminin, başka ülkelerde görülen halk karşıtı despotik yönetimlerin bir benzeri olduğu gerçeği iyice açığa çıkmış durumdadır. Bakur ve Rojava’dan sonra şimdi de Başur halkının başlattığı demokratik devrim süreci, bir bütün olarak Kürdistan Özgürlük Devrimini Demokratik Ortadoğu Devriminin merkezi ve öncüsü haline getirmiş bulunmaktadır.

Kuşkusuz Güney Kürdistan’da başlayan halk ayaklanmasının tarihi bir geçmişi ve çok önemli güncel nedenleri vardır. Bu kapsamda da tarihi öneme sahip amaçları olduğu tartışmasızdır. Bunları bilince çıkartabilmek için özellikle KDP gerçeğini ve Kürdistan’da oynadığı rolü doğru anlamak gerekir. Kürdistan’ın bölünerek sömürgeci-soykırımcı bir sistem altına alındığına ve buna karşı Kürt halkının ulusal-demokratik mücadele yürüttüğüne bakarak, Kürdistan’da var olan örgüt ve siyasetlerin hepsinin bu kapsamda olduğunu sanmamak gerekir. KDP’nin yaptığı, daha çok can çekişirken canlının çırpınmasını engellemek için bağlanan ipe benzemektedir. 1975 yenilgisi sonrasındaki süreç ise, esas olarak Kuzey Kürdistan’daki gelişmelere dayalıdır ve “PKK pirimi yeme” endekslidir. Bakur’da Ulusal Diriliş Devriminin yaşandığı 1991-92’de Hewlêr’de bugün halkın istifasını istediği KDP-YNK Yönetiminin kurulması ise, bu durumun daha örgütlü ve sistemli hale getirilmesini ifade etmektedir.

Hewlêr merkezli olarak kurulmuş olan Kürt ulus-devletçiğinin esas olarak PKK mücadelesinin dolaylı bir sonucu olduğu, PKK’nin Güney Kürdistan’a girişini engelleme amacıyla görevli bulunduğu, Kürt sorununu yaratan küresel kapitalist sistem tarafından ortaya çıkartıldığı ve ayakta tutulduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Bu nedenle, “Nasıl olsa PKK’ye karşı küresel sistem arkamızda” denerek ilgili güçler tarafından çeyrek asırdır har vurulup harman savrulmuştur. Öyle Kürt sorununu çözme ve Kürt devleti kurma mücadelesi değil, Kürdistan değerlerini soyup soğana çevirme tutumu içinde olunmuştur. Aralarındaki tüm kavga da, söz konusu bu yağma ve talandan pay kapma mücadelesi olmuştur. Çeyrek asrı bulan geçmiş süre içerisinde Güney Kürdistan’da ciddi bir demokratik yapılanma yaratılmamış, Kürdistan’ın diğer parçalarındaki mücadelelere destek verilmemiş, Kürdistan Ulusal Kongresi geliştirilmemiş; tersine bunların hepsi engellenmiştir. Buna karşılık Güney Kürdistan değerleri yağma ve talan edilerek KDP ve YNK yöneticileri dünyanın sayılı zenginleri arasına girmiştir. Halkın yolsuzluk ve rüşvet dediği işte bu yağma ve talan olmaktadır.

PKK’yi “Terör örgütü ilan etme” dışında Hewlêr Parlamentosunun çeyrek asırdır almış olduğu başka bir ciddi karar yoktur. Bu haliyle bile söz konusu parlamento iki yıldır işlememekte, başkanı Hewler’e gidememektedir. Irak Devletinin 16 Ekim saldırısı ardından istifa edene kadar Bölge Başkanı iki yılı aşkın süre zamanı dolmuş olmasına rağmen fiilen başkanlık koltuğundan inmemiştir. Söz konusu baskı, sömürü, yolsuzluk, rüşvet altında Güney Kürdistan halkı inim inim inlerken, buna bir çare bulunmadığı gibi, bir yandan AKP yönetimiyle kirli ilişkiler sürdürülmüş, bir yandan da bu durumu örtbas etmek için sözde “Bağımsızlık referandumu” yapılmıştır. Çok açık ki, 25 Eylül referandumunun iki amacı olmuştur: Birincisi içerdeki bu despotik yönetim gerçeğinin üstünü örtmek, ikincisi ise Rakka zaferinin yarattığı imkânları kendi çıkarı altına alabilmektir. Bir de eski Bölge Başkanını kendi danışmanlarının yanıltması olayı vardır. Bu temelde 16 Ekim’de saldırıya geçen Irak Devleti, Güney Kürdistan halkının elinde kalmış olan onurunu da ciddi bir biçimde kırmıştır. Irak saldırısı karşısında kirli pazarlıklarla kaçan KDP-YNK Yönetiminin, bunlar yokmuş gibi bir de pişkince mevcut yönetimi devam ettirmeye çalışması artık bardağı taşıran son damla olmuştur.

Belli ki Güney Kürdistan’da başlayan demokratik halk devriminin çok ciddi nedenleri ve tarihi hedefleri vardır. Bu durumun öyle kolay durdurulamayacağı ve sona erdirilemeyeceği açıktır. Dahası Güney Kürdistan’ı da aşarak Irak’a yayılma olasılığı çok daha güçlüdür. Çünkü Bağdat Yönetiminin durumu da bundan pek farklı değildir. Hatta Irak’ta yeni bir iç çatışmanın gelişme olasılığı bile ciddi bir biçimde vardır. Aslında biz böyle bir sürecin Irak seçimleri ardından gelişeceğini tahmin ediyorduk ki, Güney Kürdistan halkı bizi güzel bir sürprizle yanılttı.

Şimdi söz konusu gelişmeler karşısında neler söylemeliyiz? Birincisi, Güney Kürdistan halkı direnişçidir. Yıllarca dağlarda direniş içerisinde oldu. Hak arama mücadelesi yürüttü. Dolayısıyla sonuç almadan, yani ciddi bir demokratikleşme geliştirmeden söz konusu mücadeleyi bırakmayacaktır. Öncelikle bu gerçeği görmek ve bilmek gerekir. İkincisi, KDP-YNK işbirlikçiliğini aşacak bir devrimci öncülük şimdiye kadar geliştirilemediği için, böyle bir direnişçi halka karşı görev ve sorumlulukların gereği yerine getirilememiştir. Bu da ciddi bir özeleştiri gerektirmektedir. Gerçek devrimciler sürece böyle yaklaşmak ve doğru bilince ulaşmak durumundadır. Üçüncüsü, pêşmerge ve asayiş güçleri sürekli uyarılarak, hak ve adalet isteyen halka karşı silah kullanmamaları sağlanmalıdır. Dördüncüsü, talepler ortak bir demokrasi programında toplanarak ve eylemciler örgütlendirilerek kendiliğinden ayaklanma örgütlü bir demokratik devrim mücadelesine dönüştürülmelidir. Yani KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığının ve Tevgere Azadi’nin yapmış olduğu açıklama ve çağrıların gereği pratikte yerine getirilmelidir.