ANALİZ

Geç devletçi zihniyetin çıkmazı-MAKALE

Başur’daki Kürtler devletçi-milliyetçi zihniyeti bırakarak hem Başûrê Kürdistan’ı hem de Irak’ı demokratikleştirecek yeni bir zihniyet ve politika ile hareket ederlerse yaşadıkları çıkmazdan kurtulabilirler.

Başûrê Kürdistan’da zihniyet olarak bir gerilik ve karmaşa bulunmaktadır. Bunun tarihsel ve güncel boyutları vardır. Kürtler tarih boyu gerçek anlamda devlet olamadılar. Ancak Kürt egemenleri her zaman devlet olmuş güçlerin elindeki imkânları ve yaşamları gördükçe hep böyle bir devlet olmanın özlemi içinde olmuşlardır. Daha çok kırda yaşayan Kürt halk toplulukları Kürt egemenleri gibi böyle bir özlem içinde olmamışlardır. Ancak kapitalizmin ve modernitesinin Ortadoğu’ya girmesiyle birlikte devletçi zihniyet ve devlet karakter değiştirip her yere hakim olmak isteyince ve ulus devlet karakteri nedeniyle kültürel soykırıma yönelince halkın bu devletlere tepkisi ile Kürt egemenlerinin devlet olma özlemi bir çakışma içine girdi. Kürt egemen sınıfları bu devlet özlemini Kürt toplumsal yapısı içinde taşıdı.

Aslında kapitalizme kadar Kürt toplumu diğer topluluklara göre devletle doğrudan tanışmamışlar; devletin Kürt toplumu içindeki etkisi ve içselleşmesi zayıf kalmıştır. Bu da “toplum” olarak Kürtleri diğer etnik grupların toplum olma karakterinden daha ileride olmasını sağlamıştır. Belki şehirleşmenin ve bunun yarattığı gelişmelerden yeterince faydalanmamış olsalar da Ermeni ve Süryanilerle birlikte bir kır-şehir diyalektiği oluşturmuşlardır. Kürtler toplumsallıkları ve buna dayalı kültürel değerleri ile sağlam bir toplum olarak var olmuşlardır. Kapitalizmin Ortadoğu’ya girişine kadar da bu toplumsallıklarıyla farklılıklarını göstermişlerdir.

Ancak kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya girişiyle, Türk, Fars, Arap, Ermeni ve Süryani egemenlerinin ulus devlet arayışları içine girmeleri Kürtlerin o güne kadarki yaşamları ve sağlam toplumsal yapısallıkları açısından tehdit yaratmıştır. Türk, Fars ve Arap egemenleri milliyetçilikle dinciliği birleştirerek Hristiyan toplulukların bu devlet olma eğilimlerini erken bastırmıştır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu bünyesindeki Türk etnisitesi devlet imkânlarını da kullanarak Hristiyan toplulukların bu eğilimlerini soykırım uygulamalarıyla bastırmıştır. İran zaten binlerce yıllık devlet geleneği ve klasik Ortadoğu devletçi kültürü ile kapitalist modernitenin ulus devletini sentezleyen bir devletleşme sürecine girmiştir.

Osmanlı’nın dağılmasıyla Türk egemenleri hiçbir yerde olmadığı kadar ulus devlete sarılmışlardır. Osmanlıdan kalma egemenlik kompleksi ile diğer etnik toplulukları da yok edip ulus devlet olmayı hedeflemişlerdir. Zaten Ermenileri ve Süryanileri önceden soykırıma uğratmışlardı. Cumhuriyetle birlikte Kürtler bu soykırımın temel hedefi haline gelmiştir. Osmanlı’nın dağılmasıyla birlikte kapitalist modernitenin en büyük iki temsilcisi İngiltere ve Fransa Arapları birçok ulus devlet haline getirerek, bu ulus devletlerle Arapları ve Ortadoğu’yu kontrol altında tutmak istemişlerdir. Türk ve Arap ulus devletleri Kürtlerin ulusal varlığını tehdit eden bir zihniyet, politika ve yapılanma içine girmişlerdir.

Bu durum Kürt egemenlerini de Kürt toplumunu da kültürel ve toplumsal olarak ulusal varlıklarının tehdit altında olması kaygısı içine sokmuştur. Bu da milliyetçi, devletçi eğilimlere temel teşkil etmiştir. Ancak tehdit büyük olmasına rağmen Kürt egemenlerinin bu tehdidi karşılayacak bir zihniyet, politika, örgütlenme ve eylem kapasitesi olmamıştır. Özellikle yüzyıllar boyu hep egemen devletlerle işbirlikçilik içinde yaşadıklarından çözümü de işbirlikçiliğin çeşitli versiyonlarında aramışlardır. Özellikle ilk hareketliliklerin ve isyanların bastırılması işbirlikçi eğilimin güçlenmesini beraberinde getirmiştir. Milliyetçi-devletçi eğilimle işbirlikçilik madalyonun iki yüzü haline gelmiştir.

Bu eğilim, Bakur’da kendini reformist-teslimiyetçi milliyetçilik biçiminde ortaya koyarken Başûr’da ise çeşitli devletlere dayalı işbirlikçi milliyetçilik olarak dışa vurmuştur. Mahabad Cumhuriyeti yenilgisi bu eğilimi daha da güçlendirmiştir. Irak’ta kralın devrilmesi sonrası kurulan iktidarlar ulus devletçi zihniyette olunca Başûrê Kürdistan’da İsrail ve ABD ile ilişkilerin damgasını vurduğu bir egemen siyaset tarzı ortaya çıkmıştır. Öyle ki KDP İsrail’in karakterinde olan istihbaratçı özellikle yeniden yapılandırılmıştır. KDP ABD ve İsrail desteğinde milliyetçi, devletçi eğilimini derinleştirmiştir. Hatta bu devletler KDP eliyle tüm Kürtleri de kontrol etmeyi hedeflemişlerdir. Böylece KDP toplumuna dayanmaktan çok bu devletlere dayalı olarak hegemon güç olmak istemiştir. Bu durum KDP’nin karakterini de önemli oranda şekillendirmiştir. KDP’nin istihbarat örgütü gibi hareket etmesi, komplovari yöntemlere başvurması topluma dayanmayan bu yapılanmasıyla ilgilidir.

Ancak her ne kadar dış destekler alarak güç olmak ve bir devlet yaratmak hedefi olsa da şekillenmesi bu yönlü ortaya çıkan imkânları da değerlendiremeyecek bir geriliktedir. PKK’nin tarih sahnesine çıkması ve güçlenmesi KDP’nin yararlanacağı bir politik ortam ve zemin ortaya çıkarmıştır. Hem Kürt toplumunda yaratılan dinamizm hem de PKK’nin uluslararası ve bölgesel güçleri ürkütmesi KDP’nin işine yaramıştır. 1992 yılında meclis ve hükümet kurmaları, 2003 yılında federe bir bölge haline gelmeleri bu ortamın ürünüdür. Kuşkusuz İran-Irak Savaşı, 1.Körfez Savaşı ve Saddam’ın devrilmesi de bu durumu yaratan etkenlerdendir. Ancak PKK’nin mücadelesi ve bunun yarattığı toplumsal dinamizm ve siyasi ortam olmasaydı diğer etkenler Başûrê Kürdistan Federasyon’unun ortaya çıkmasına yetmezdi.

KDP ve YNK’nin geç devletçi karakterinin federasyon oluşumuyla birlikte Kürtlerin sadece Başur’da değil tüm Ortadoğu’da yürüttüğü özgürlük ve demokrasi mücadelesine zarar veren boyutu da daha fazla gün yüzüne çıkarmıştır. Her olgu tarihsel toplumsal zemininde bir anlam taşır. Çünkü her düşünce ve siyasi yapılanmanın bir tarihsel toplumsal zemini ve zamanı vardır. Bu zeminde ve zamanda olmayan her düşünce ve siyasal yapılanma sapmalar ve sapkınlıklar içerir. Şu anda KDP’de somutlaşan devletçi zihniyet ve yapılanmada da bu özellikler görülmektedir.

Şu anda KDP ve Başûr’daki siyasi zihniyetler, sadece Irak’ta değil tüm Ortadoğu’da ömrünü doldurmuş, çürüyen ve tüm toplumlar tarafından kabul edilmeyen otoriter, merkeziyetçi, devletçi zihniyeti ve bunun yapılanmasını Başûrê Kürdistan’da hakim kılmak istemektedirler. Çünkü devletçi, iktidarcı düşünce, politika ve yaklaşım olarak bildikleri çevrelerindeki iktidar ve devletlerdir. Özellikle İran devlet anlayışı, BAAS’ın iktidar tarzı ve Türk devlet yönetim ve iktidar anlayışı Başûrê Kürdistan’daki Kürt egemenlerinin politika tarzı ve uygulamasına yön vermektedir. Bu devletler bir bir dökülürken, iflas ederken KDP ve Başûr’daki siyasetçiler bu tünele girmişlerdir. Geç milliyetçilik ve devletçilik şimdi Başûr’daki Kürt siyasi güçlerini böyle bir çıkmazın içine sokmuş bulunmaktadır.

PKK Önderi Abdullah Öcalan böyle bir geriliğe ve tuzağa düşmeyerek daha başından itibaren Kürtlerin tarih içindeki en güçlü yanı olan toplumsallığına dayanarak ve 20. yüzyılın en ileri ideolojisi olan sosyalizmi benimseyerek Kürt’ü çıkmaza sokan bu makası değiştirmiş, Ortadoğu halklarının eline en ileri zihniyet, düşünce, politika ve uygulama olacak bir teorik ve paradigmatik çizgiyi vermiştir. Kuşkusuz reel sosyalizmin yıkılmasıyla kendisini ilk yenileyen ve reel sosyalizmin yıkılmasından dersler çıkararak, örgütlü demokratik toplumun temelini teşkil ettiği Demokratik Konfederalizme dayalı iktidarcı-devletçi olmayan bir demokratik sosyalizm çizgisi ortaya koyarak Kürtleri Ortadoğu’nun öncü balkı haline getirmiştir.

KDP geç milliyetçi ve devletçi karakteriyle Ortadoğu’da yıkılan zihniyet ve yapılanmayı gecikmiş olarak Kürdistan’da etkili kılıp Kürtleri çıkmaz ve tehlikelerle karşı karşıya getirirken; PKK Önderliği ise sadece Kürtlerin değil tüm Ortadoğu halklarının önünü açan kadın özgürlükçü, ekolojik, demokratik toplum paradigmasıyla 21. yüz yılı Ortadoğu’da Kürtlerin yüzyılı haline gelmesinin zemin ve fırsatını ortaya çıkarmıştır.

Bu açıdan Başur’daki Kürtler devletçi-milliyetçi zihniyeti bırakarak hem Başûrê Kürdistan’ı hem de Irak’ı demokratikleştirecek yeni bir zihniyet ve politika ile hareket ederlerse yaşadıkları çıkmazdan kurtulabilirler. Bunun ilk adımı ise Başûrê Kürdistan’ı demokratikleştirme adımları atmak, bu yönlü hamleler yapmaktır. Başûrê Kürdistan demokratikleştiğinde Kürtler Irak’ın en etkin topluluğu haline geleceklerdir. Devletle, savaşla, gerilimle kazanacaklarının katbekat fazlasını kazanacaklardır. Zaten gerilim, savaş ve devletçi zihniyetin Başûr’da kazandırmadığı görülmüştür.  Başûrê Kürdistan’da ortaya çıkan kazanımlar, imkânlar ve fırsatlar yeni bir anlayışla, yani demokratikleşmeyi esas alan bir politika ile ele alınırsa Kürtlerin büyük kazanacağı görülecektir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika