Devrimci Güçler Genel Komutanı: Efrin halkı bu savaşı kazandı

Devrimci Güçler Genel Komutanı Genel Komutanı Heci Ehmed, Kuzey Suriye'deki gelişmeleri ANF'ye değerlendirdi.

Efrin'e yönelik işgal saldırıları devam ederken, TSK ve ÖSO'nun birlikte gerçekleştirdiği saldırılara karşı geliştirilen "Çağın Direnişi" 31'inci gününde işgale geçit vermiyor.

Cindirês'ten Şêrawa'ya kadar Efrin'in tüm cephelerinde şiddetli çatışmalar yaşanırken, Devrimci Güçler Genel Komutanı Heci Ehmed, ANF'nin sorularını yanıtladı.

Ehmed, Efrin'in neden hedef alındığını, olası gelişmeleri ve yaşananlara ilişkin çarpıcı bilgiler verdi.

Suriye'nin birçok kentinde yaşanan çatışmaların yanı sıra şu an Efrin'e de saldırılar gerçekleştiriliyor. Suriye iç savaşı son 5 yılda hangi noktaya geldi, şuan ki durum nedir?

Bunu özetlersek, birkaç yıl öncesine de gitmek gerekir. Suriye'deki savaş, belli bir yere kadar vekalet savaşı olarak yürütüldü. Bazı güçler çıkarları gereği, bazı grupları o doğrultuda kullanarak, savaştırdı. Bu durum herkes tarafından bilinen bir gerçek. Bu durum bir yere kadar geldi. Savaşın farklı boyutlara gelmesi ile bu durum gitgide başka bir aşamaya evrildi.

 

http://anfnews.tv/files/242-devrimciler-ordusu-komutan-efin-halk-bu-savas-kaza.mp4

ylediklerinizi baz alırsak, sahada kim kimin adına vekalet savaşı yürüttü?

Suriye savaşına damgasını vuran DAİŞ oldu. Bazıları her ne kadar onları El Kaide'den ayrı ele alsa da durum bunu gösterdi. Bu savaşa El Kaide kökenli El Nusra ve DAİŞ gibi örgütler damga vurdu. Bunun yanı sıra ABD, Rusya, Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Körfez ülkeleri ve Avrupa ülkelerinin istihbarat örgüleri Suriye sahasında aktif olarak çalıştı. Biz devrimci güçler olarak bu tür güçler ile temas halindeydik. Bu tabloya baktığınızda Suriye'de işlerin rayından çıktığını görebilirsiniz. Suriye'de bulunan birçok grup, dış güçlere en sonunda mecbur kılındı. Bir çoğu onlara bağlandı. Askeri ihtiyaçlardan lojistik desteğe kadar onları muhtaç kılındılar.

Suriye'nin farkı nedir, niye bu kadar güç iç içe geçmiş durumda?

Suriye'nin jeostratejik bir konumu var. Coğrafik konumlanması önemlidir. Ortadoğu'nun hassas yerlerinden biridir. Suriye'nin nüfus yapılanması çok farklıdır. Birçok etnik ve inançsal kesim var. Mısır veya Tunus gibi bir yere benzemiyor. Suriye sadece Arap değildir. Arap, Kürt, Türkmen, Süryani, Çerkez, Arnavut ve Ermenileri bir arada barındıran bir yapıya sahip. Onun için Suriye'de tek yapı halinde hareket etmek zor olur. Başlanan savaş ile yıllardır baskı altında olan halklar için bir fırsat doğdu. Bu durum hem güzel oldu hem de işi biraz daha da zorlaştırdı. Savaşın başlarında muhalifler olarak ortaya çıkan güçler, ağırlıklı Sünni kesim üzerinden hareket edince diğer halklar dışlandı. Onun için Suriye'de genel bir tablo yerine çok parçalı bir denklem oldu. Esas güçlerden biri olan Sünni Araplar diğer kesimleri düşman görerek, yöneldi. Katliamlar meydana geldi. Bu durum BAAS dönemindekinden daha ağır olan selefi yapılanmaya götürdü. Bu hali ile Suriye'de farklı bir durum ortaya çıkmaz. Sadece etnisitye dayalı değil mezhepsel çatışmalar da var. Bu durum Suriye'yi parçalanmaya götürüyor.

Şu an Suriye'nin kuzey hattında QSD, Şam ve Lazkiye hattında rejim, İran ve Rusya bulunurken, Cerablus'tan Ezaz'a kadar ise Türkiye ve onun desteklediği gruplar var. Bu tablo neye göre ortaya çıktı?

Her bölgede bir yapılanma var. Kuzey Suriye'de meydana gelen yapı, demokratik bir yapıya sahip. İçinde Kürtlerden Süryanilere, Araplardan Çerkezlere kadar herkes var. Geniş ve çok renkli bir yapısı bulunuyor. Çünkü Ortadoğu'da daha öncesi böyle bir yapılanma oluşmadı. Suriye'de bulunan bütün kesimler bu yapının içinde kendini rahatlıkla görebiliyor. Kimseyi dışlamayan bir anlayış var. Zaten Suriye halkı bunu istiyor. Şam yönetimi ise Lazkiye, Tartus, Humus ve Şam gibi yerlerde ağırlıklı olarak yer alıyor. Rejimin gücü yüzde 75 oranında düştü. Öyle eskisi gibi Suriye'yi tek elden yönetemez. Cerablus'tan, Ezaz ve İdlib'e kadar uzanan hat var. Türkiye sınırı ile sıfır noktadadır. Çok yakın yerler olduğu için müdahale şansı da doğuyor. İkinci bir nokta ise, Türkiye, Kuzey Suriye'de gelişen demokratik yapılanmayı kendisi için bir tehdit olarak görüyor. Bunun önüne geçebilmek için işgal saldırılarına da başladı. Suriye'de oluşacak olan istikrar Türkiye'nin çıkarlarına terstir. İstikrar ne kadar büyürse kazanımları o kadar düşer. Onun için buradaki krizin daha da derinleşmesini istiyor.

Efrin'e saldır; DAİŞ'e karşı mücadeleyi zayıflatıyor tespiti yapıldı. Türkiye Cerablus, Ezaz, İdlib ve Efrin'de kimlerle iş tutuyor ve bunlarla ne yapmak istiyor?

Mevcut Türk iktidarı hiç bir zaman DAİŞ'i kendine tehdit olarak görmedi. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu onlara 'tepki hareketidir' dedi. Bununla DAİŞ'i halka sevdirmek istedi. Türkiye Suriye'deki krizi derinleştirmek için DAİŞ'i çok iyi kullandı. Bununla DAİŞ'in içine sızdılar. Bu belgeleriyle mevcuttur. Mesela Türkiye Bab'a girerken, yabancı DAİŞ'lilerin dışında diğerlerinin hepsini kılık kıyafetini değiştirerek, kontrolü altında bulundurduğu alanda tuttular. Adına 'Milli Ordu' dedikleri kişiler DAİŞ kalıntılarından oluşturuluyor. Yani şu çok dikkat çekiyor; MİT'in örgütlediği Sultan Murat Tugayı Bab, Cerbalus ve Çobanbey DAİŞ'ten alınmadan önce 65 kişiydi. Şimdi ise bu sayı 12 bine ulaştı. Bu sayı nerden geldi. Biçimsel değişiklikler yapılarak hepsi Sultan Murat ve başka gruplara kaydırıldı. Türkiye'nin Efrin'de savaştırdığı kişiler MİT'in özel olarak hazırladığı DAİŞ elemanlarıdır.

Efrin son bir yıldır hep tehdit ediliyordu. En son 20 Ocak günü işgal saldırıları başlatıldı. Anlattığınız Suriye tablosu içinde Türkiye burada ne yapmak istiyor?

Suriye savaşının başlarından beri Efrin kendini hep koruyabildi. Bunu yaparken, kendi yapılanmasını da geliştirdi. Efrin, Türkiye'nin göz koyduğu fakat bir türlü gerekçe bulup saldırmadığı stratejik bir alandı. Bir ay önce Efrin'e bir saldırı başlattılar. Efrin'e saldırı İdlible bağlantılıdır. İdlib Rusya'yı sürekli uğraştıran bir yer. Şam, Humus, Halep, Hama'dan çıkarılan bütün gruplar İdlib'e getirildi. Bunlar sadece İdlib'e değil aynı zamanda Bab ve Cerablus'ta da konuşlandırıldı. Bunun yanı sıra İdlib El Nusra gibi selefi grupların merkezi yeridir. Bunlar Rusya'yı rahatsız eden bir durum. Çok denediler fakat orayı alamadılar. İdlib'te bulunan bu gruplar da Efrin'e de kaydırıldı. İdlib karşılığında Efrin yapmak istediler.

30 gününü geride bırakan Efrin savaşını, işgalci güçler ve direnişçiler açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Efrin halkı bu savaşı kazandı. Bu savaş halen devam ediyor olabilir fakat ortaya çıkan tablo, direnişin kazandığını gösteriyor. Halk iradesi kazandı. 30 gündür hem karadan hem de havadan bombalanıyor. Bunun yanında Türk askeri ve destekledikleri grupları ile saldırılar gerçekleştiriliyor. Bu az bir şey değil. Yanı sıra Pentagon’un özel olarak eğittiği eğit-donat grupları da var. Bunların da başında Fırkat Hemzet grubu geliyor. ABD'ye 'ne olursa olsun ben Türklerin yanında savaşacağım' dediler. Ve Efrin'e saldırıyorlar. Bütün bu kirli ve ağır saldırılar karşı QSD ve Efrin halkı amansız bir savunma hattı oluşturdu. Bu seferberlik ruhu rüştünü ispatladı. İşgale, talancılığa, hırsızlığa ve yıkıma karşı savaştı. Direnenler; anneler, babalar, oğullar ve kızlardır. Her aileden cephede kişiler var. Bu irade bu zaferi Efrin halklarına getirdi.

Devrimci güçlerin Suriye'de büyük kazanımları var. Suriye halkı ile Suriye'nin bütünlüğü içinde demokratik bir oluşum diyorsunuz bu ne anlama geliyor?

Suriye'nin bütün yeraltı kaynakları ve zenginlikleri bütün halklarındır. Onlar hak sahibidir. Fakat bazı güçler bu durumu farklı bir şekilde ele alarak, halkta tedirginlik yaratmak istiyor. Çıkarlarına ters düştüğü için böyle bir yola gidiyorlar. Fakat Kuzey Suriye'de hayata geçirilen yapı tüm Suriye'ye modeldir. Bütün kesimleri içinde barındıran bir çatıdır. Sistem içinde her renk var. Bu Suriye'den kopmak değil tam tersine Suriye'yi güçlendirmektir. Suriye'yi bir aradan tutmanın yegane yoludur.