Dağlı çocukları anlamak

Yaşamı anlamlandırmak için gösterdikleri çabanın hiçbir tarifi yok. Aslında dağlı çocuklara şunu söylemek isterim; anlamı aramayın, sizler zaten anlamın kendisisiniz.

Birçok şeyin başladığı dağlarla gün doğuyor. Dağların ardından yavaş yavaş kendini gösteren güneşin sıcaklığıyla yüreklerini ısıtan dağ çocukları patikalardan yürürken doğa gülümsercesine; patika kenarında bulunan çiçekler, dağlara yaslanmış yeşil yapraklı ağaçlar ve gökyüzü rengini verircesine selamlıyor. Onlar, inziva zamanlarından çıkmış, kendini tüm kirliliklerden arındırarak doğanın kucağında barınan bu zamana ait olmayan dağ çocuklarıdır.

Dağlar kendisi gibi yetiştirir çocuklarını; ahlakı, erdemi ve doğal özüyle besler. Nasıl ki kucak kucağa sarılmışça selama duruyorsa tüm tepeler, gerilla da öyle birbirine, acılarına, hikayelerine ve tarihine sarılarak yürür özgürlüğe. Geçmişle gelecek arasında sıkı bir bağın olduğunu çok iyi bilir. Öyle olmazsa özgürlük savaşına adım atmazlardı. Belki de yıllarca sömürülen, ezilen, katledilen halkların topraklarında yaşadıkları için o kadar umutla, öfkeyle yürümekteler. Ardıllarının olduğunu bilirler; onlar gibi Kürt çocuklarının hayallerini yaşamadan büyümelerini istemezler.

DAĞLAR KADINLARLA DAHA GÜZEL

Bir dağlı kadın olmak daha farklıdır, bunu en iyi bilen de kadın gerillalardır. Toplumun tüm değerlerinin parçalandığı bir sisteme baş kaldırıp yeniden anaya dönüşü tercih ederek; bunun yolunun da savaşmaktan geçtiğini bilen kadınlar. Tanrıçaların mekanlarını esas almışlar. Ana kültürünü tekrardan canlandırmak için yıllarca emek vererek ve birçok zorluğu aşarak, zorlu dağ ortamlarında doğal bir yaşam yaratmışlar. Dağlar kadınlarla daha güzel bir hale geldikçe, kadınlar da dağlarla daha çekici bir hale gelmiş. O yüzden dağlara daha bir yakışır hale gelmişler. Her biri bir memleketten gelerek dağlarda buluşmuşlar. Dağlar da kucaklamış her renk tenini.

Kadınlar yürüyor şimdi güneşe dönük patikalarda, ellerinde silahlarıyla. Yüzlerinde hiç eksik olmayan gülümseme ve hep büyüyen umutla.

ZULALARINDA SAKLADIKLARIYLA BÜYÜRLER

Her insanın kendi zulasında sakladıkları vardır; maddi ya da manevi. Kuytu bir köşede veya hiç bilinmeyen bir yerde. Fakat yüreği büyük insanlar, tıpkı hayalleri gibi zulalarında sakladıklarıyla büyürler. Gerillanın zulası… Kürdistan’ın birçok dağlarını düşündüğümde ve bu dağların avuç içini bile doldurmayan o kalplerini hayal ettiğimde, dağ çocuklarının zulası olduğunu gördüğümde, beni bir kere daha şaşırtıyor ve sevindiriyor. Bu asi ve büyük dağlarda sakladıklar birçok hikaye, anı, acı, yoldaşları, tarihleri…

Buralarda sadece bir dağlı çocuğun anısında ne kadar çok şey barındırdığını anlamak için dinlemek gerekir. O yüzden de zulaları hem herkese açık ama aynı zamanda bir o kadar da gizemlidir. Fakat en büyük gizem ise asıl zulaları olan yürekleridir.

YAZMAK ÖLÜMDEN ÇALMAKTIR

Geçenlerde bir gerilladan dinledim. "Yazmak ölümden çalmaktır" diyordu. Beni etkiyelen sözün sahibi dağlı çocuk, yaşama verdiği değeri bu şekilde anlatıyordu. Her gerillanın cebinde saklıdır defteri ve kalemi. Kimi günlüğünü tutar, kimi anılarını. Kimi de şiirlerle besler onu, arkadaşını. Sadece bir defterdir birçok yaşanmışlıkları teyid eden ve bu anılara eşlik eden. Defterin içindekiler bir bir ölümden kopartırken birçok anıyı, hikayeyi, anılara olan saygıdan eğilir kalemleri. İşte dağlı çocukların anılara olan saygıları. Yaşamı anlamak, anlamlandırmak için gösterdikleri çabanın hiçbir tarifi olacağını düşünmüyorum. Attıkları her adımda emek vererek, yorgunluğu anlama ulaştırmaları kadar değerli ne olabilir?

Aslında dağlı çocuklara şunu söylemek isterim; anlamı aramayın, sizler zaten anlamın kendisisiniz.