81 yıldır kemiren ihanet

Kürtlük bilincini, donanımıyla tamamlayan; şair ve savaşçı, usta örgütleyici ve tavizsiz direnişçi olan Alişêr ile sözü ve silahıyla yanında duran eşi Zarîfe, tam 81 yıl önce bugün Türk sömürgeciliğine yamanan işbirlikçi ihanetin kurbanı oldular.

Koçgirî Katliamı'nın ardından geldikleri Dersim'de 16 yıl boyunca Türk egemenliğine karşı durarak, direnişin önemli örgütleyicilerinden olan Alişêr ve Zarife, 9 Temmuz 1937'de 4 işbirlikçinin ihanet pususuna düştüler. İhanetçiler, efendilerine yaranmak için Alîşer'in kafasını kesecek kadar alçaldı. Teslim ettikleri Türk komutan bile sevincine huzursuzluk ekledi. 81 yıldır tüm renkleri ve biçimleriyle güncellenen ihanet sürdüğü gibi başının kesilmesini göze alan Alişêr ile son mermisini 4 ihanetçiden birini cezalandırarak teslimiyeti reddeden Zarîfe'nin direniş mirası da sürüyor.

Araştırmacı yazar Mehmet Bayrak'ın araştırmaları, Dersim direnişçilerinden Dr. Nuri Dersimi'nin anlatımları, katliamda yer alan Jandarma Albay Nazmi Sevgen ve bölgede görevlendirilen muhbir-gazeteci Niyazi Ahmed Banoğlu'nun yazdıkları, tarihçi Ayşe Hür'ün kaynak taraması ve PKK Yürütme Komitesi Üyesi Kasım Engin'in aktarımları yorumlayarak yazdığı makalesini baz alarak Alîşer ile Zarîfe'yi şehadetlerine giden süreci, 81. yıl dönümünde hatırlatıyoruz.

KOÇGİRİ'DEN SONRA DERSİM

6 Mart 1921 günü Ankara’nın gönderdiği birlikler başarılı olamayınca Sivas, Erzincan ve Elazığ’da sıkıyönetim ilan edildi. 13 Mart 1921’de Sakallı Nureddin Paşa komutasındaki Türk ordusu bölgeye gönderildi. Giresunlu Topal Osman’ın çetesinin de yardımıyla Nureddin Paşa kısa sürede yüzlerce kişiyi katletti, binlerce kişiyi sürdü. Koçgirî Katliamı'ndan sonra üç aylığına Sivas Valiliği yapan Ebubekir Hazım'ın (Tepeyran) Nureddin Paşa’nın faaliyetlerine ilişkin olarak Meclis'e sunduğu raporda, “Ümraniye bucağı ve Zara ilçesinin merkezine bağlı (...) 132 köy, savaşan düşman istihkâmları gibi yakılmış, yıkılmış ve yüzlerce nüfus öldürülmüştür. Ayrıca bütün mal, eşya, zahire ve hayvanları yağma olunmuştur. Binlerce nüfus da dağlarda, kırlarda, açlıktan ve yoksulluktan ölüme bırakılmıştır...” yazıyordu. Vali, yıllar sonra kaleme aldığı anılarında “Yazmadıklarım, yazamadıklarım, yazmak azabına tahammül ettiklerimden az değildir” diye ekliyordu.

17 Haziran 1921’de Alişan ve Haydar beylerin etrafı sarıldı ve Ankara duruma hâkim oldu. Nuri Dersimi ve Alişêr, katliamdan kurtuldu.

Alişan ve Haydar beyler, affın ardından bir süre Erzincan’da kaldıktan sonra Koçgiri’ye dönme izni almışlardı. Ancak 1923’ten sonra İstanbul’da ikamete zorunlu tutuldular. 1931’de affedilerek İmranlı’ya döndüler. 1933’te Zara Kaymakamı Şükrü Bey’in Alişêr’in eşi Zarîfe’nin kardeşi Gaxur aracılığıyla düzenlediği bombalı suikastta Alişan Bey parçalanarak ölürken Haydar Bey yaralı kurtuldu.

Nuri Dersimi ile Dersimlilerin deyişiyle Alişêr Efendi ve karısı Zarife Hanım, Koçgiri yenilgisinden sığındığı Koçuşağı Aşireti’nden sonra Dersim’e geçti. Alişêr ve Zarîfe, Dersim’e, Seyit Rıza’nın köyüne yerleşmişti.

SÖZ, SAZ VE SİLAH

Alişêr 1882’de Azgêr köyünde dünyaya geliyor. Hesenanlardandır. Sivas’ta öğrenim görüyor. Bir süre Mustafa Paşa’nın kâtipliğini yapıyor. Kâtipliğinden dolayı Koçgiri’deki aşiretler arasında tanınan, sevilen bir insan oluyor. Koçgiri ve Dersim aşiretleri arasında birlik oluşturur. Akrabası olan Zarîfe ile evlenir.

Alişêr, çok güzel Türkçe okuyup yazdığı gibi, Kürtçe de okuyup yazmaktadır. Hatta, Kürtçe yazdığı kimi şiirlerini, bölgede Kürtçe bilmeyenlerin de rahat anlaması için Türkçeye çevirmiştir. Alişêr, bir halk lideri olmasının yanı sıra Kürtçe ve Türkçe şiir yazan önemli bir halk şairidir. Onun şiirlerinde “azınlık içinde azınlık” statüsündeki Kızılbaş Kürtlerin duygu ve düşüncelerini tüm çarpıcılığıyla görmek mümkündür. Daha, 1930’lu yıllarda İstanbul Konservatuarı’nın türkü derlemeleri sırasında onun üç türküsü de taş plak yapılmıştır. Öte yandan, Nazmi Sevgen, onun Dersim’e ilişkin manzum bir destan yazdığını da bildirir…

Doğan Munzuroğlu, Alişêr’in ve Zarife’nin anısına adadığı, “Dağlara Şecere Yazan Adam” konulu yazısında; Alişêr’in eşi Zerife ile birlikte yaptığı çalışmaları mahalli anlatımlara dayanarak aktarır ve ilginç anekdotlar verir: “Öndeki atın üstünde Alişêr’in yeğeni vardı. Uzun boylu, güzel giyimli biriydi. 40 yaşlarındaydı. Belindeki tabanca dışında silahı yoktu. İkinci atlı Zarife’ydi, çapraz silahlıydı. Omuzunda mavzer vardı. Geleneksel kıyafetli, uzun boylu, güzel bir kadındı. Yüzü yuvarlak, gözleri büyüktü. Üçüncü atlı Alişêr’di. Orta boylu, hafif sarı sakallı, güler yüzlü, kendine güvenen ama alçak gönüllü bir edası vardı."

İTTİHATÇILARLA ÇUVALA GİRİLMEZ

Bu çalışmalar sırasında, Alişêr, beş yıl sonra idam edilecek olan Dersim mebusu Hasan Hayrı Bey’le de karşı karşıya gelir ve şunları söyler:

Ağalar, demir tavında dövülür. Osmanlı hanedanlığından birçok milli devlet çıktı. Çağ milli ayaklanmalar çağıdır. Kürtler milli benliğe sahip değil de Türkler çok mu sahip? Allah’ın izni keremiyle, biz de akıllı davranırsak bağımsız bir devlet olarak çıkarız. Siyasette acımak yoktur, akıl vardır. Biz kimseden bir şey almıyoruz, her milletin hak telakki ettiğini talep ediyoruz. Hasan Hayrı Efendinin söylediği belki başka bir toplum için doğrudur. Ama İttihat ve Terakki’nin mirasçılarıyla çuvala girilmez. Hayrı Efendi’nin Cumhuriyet’e bunca hizmetinden sonra korkarım ki benim gibi bir âsiyle Hayrı Efendi’nin sonu aynı olsun. Bunlar için en iyi Kürt, ölü Kürt’tür…

Anlatımlara göre, bu görüşmede, Alişêr dışında, eşi ve yoldaşı Zarife, Baytar Nuri, Feratu aşiretinden Cemşi, Axuçan aşiretinden bir pir ve Hasan Hayrı Bey vardır. Görüşmenin bitiminde, Zarife’nin Alişêr’e dönerek şunları söylediği ve görüşmeyi noktaladığı aktarılır:

"Havalêmin; anlaşılan o ki hepimizin kendi doğruları var. Belli ki herkes kendi yolunda yürüyecektir. Dileğim o ki, ileride karşılaşacağımız yer Dersim’in selameti olsun. Biz kendi yolumuzu yürüyelim. Kanımca bu müzakerenin devamında bir fayda yoktur. Gelecek, erken davrananın olacaktır. Bizim daha çok yürüyecek yolumuz var, kalk gidelim.”

DİRENŞÇİ KÜRT KADINI

Alişêr’e, tüm yaşamında eşlik eden Zarife, dost- düşman tüm gözlemcilerce takdirle karşılanan bir kişiliktir. Nazmi Sevgen, "Alişêr’in karısı Zarife de dikkate şayan bir tiptir. Kocasının mücadelesinde bu kadının etkisi çoktur. Kocasına, silahlı olarak her zaman refakat ve eşlik etmiş, sonunda o da kocasıyla birlikte kaçınılmaz sona ermiş, fakat bu anda dahi Vank’lı Efendi adında birisinin canına kıymıştır” diye yazıyor.

İkiliyi yakından tanıyan, yakın dostları Dr. Nuri Dersimi, onu şöyle değerlendiriyor: "O aslan ki, kendi döneminde okuma- yazma bilen hem siyasi hem de askeri bir Kürt kızıydı. Çok sefer Alişêr, bir şey yapmadan önce onun düşüncesini sorar, fikrini alırdı. Ona sormadan karar vermezdi. Zarife savaşçıydı. Çok sayıda kadın da onunla birlikte savaştılar. Onlar da silahlıydılar. Çarpışmalar başlamadan önce ondan silahlı eğitim aldılar.

Zarife, kocası gibi Kürt milli davasına bağlı, aynı yüksek gayeleri takip eden, eşsiz bir Kürt kızı olduğunu, hayatında doğrudan ispat etmiştir. Zarife, Kürt kadınları arasında milli uyanış için eşsiz bir propagandacı olmuş ve Alişêr’in milli faaliyetlerinde, onun sağ kolu ve iş arkadaşı olmuştur. Zarife, Alişêr’e daima, Kürtçede (arkadaş) anlamına gelen (heval) sözüyle hitap ederdi. Ne yazık ki, fikir ve duygu itibarıyla tam bir birlik olan bu ailenin bir çocuğu olmamıştır.

Zarife, uzun boylu iri-yarı ve her konuda bir Kürt fizyonomisine sahip, simasında bir erkek cesareti ve yiğitliği okunan, eşsiz bir Kürt kızı idi. Her yıl Dersim’e gider, milli gayeler hakkında nutuklar söyler ve aşiretler arasındaki çelişkileri ciddi bir hâkim gibi hallederdi."

İHANETİN ALÇAK YÜZÜ

Nuri Dersimi Halep’e giderken, Alişêr ve Zarife, Tujik Dağı’nda bir mağaraya gizlenmişti. Seyit Rıza’nın devletle işbirliği yapan adamlarından Zeynel ve dört arkadaşı 9 Temmuz 1937’de güya çifti ziyaret etti. Çift, tuzağa düşürüldüklerini anlayınca silahla karşı koydu ama sonunda yenik düştü. Zeynel durumu Seyit Rıza’nın kardeşinin oğlu Rayber’e bildirdi. Rayber, Seyit Rıza’nın oğlu İbrahim’in 1933’te Sin baskını sırasında öldürülmesinin şüphelisiydi. Dolayısıyla, amcasının kendisinden bir gün mutlaka hesap soracağını bilerek yaşayan Rayber için devletle işbirliği yapmaktan başka çare yok gibiydi. Devlet de bu zorunluluğu para ve övgülerle destekleyerek Rayber ve Zeynel gibileri devletin muhbiri ve milisi haline getirmişti.

Zeynel ve Rayber, çiftin kesik başlarını ve Alişêr’e ait kitap, yazı ve şiir tomarını ve değerli eşyalarını Alpdoğan Paşa’ya teslim edip, ödüllerini aldı. Çiftin kesik başlarının fotoğrafını çeken Albay Nazmi Sevgen’e göre, başsız bedenleri gömülmeyip çürümeye terk edilmişti ancak yerel kaynaklar bu iddiayı reddediyor ve cinayetin gerçekleştiği Palaxine mağarasının yakınına gömüldüğünü söylüyor. Zeynel Top devletle işbirliğinden vazgeçti, ancak Rayber göreve devam etti, buna rağmen 1938’de parasal anlaşmazlık sonucu devlet güçleri tarafından hem kendi hem oğulları öldürüldü.

İHANET TETİĞİ ZEYNEL

Muhbir-gazeteci kimliğiyle, Alişêr’i katleden Zeynel ve Rehber’le poz veren Türk kalemşor, "Dersim’in Erkânıharbi Alişêr’i Öldüren Zeynel Neler Anlattı?" başlıklı bölümde, şunları anlatıyor: "Alişêr’in olumsuz çalışmaları yıllarca devam etmiştir. 9 Temmuz 1937 yılında, gene Dersimli bir düşmanının kurşunuyla canveren Alişêr, Dersimliler için gerçekten bir kuvvetti. Okuma yazmasından başka müthiş zekasıyla kabileleri birbirine katmak, sonra müstakil bir Dersim kurmak gibi hayallerle binlerce günahsız insanın ölümüne yol açmış ve hükümeti yıllarca uğraştırmıştı. Alişêr’i öldüren Zeynel, Dersim’in tipik bir siması idi. Heykel gibi bir vücudu, yılmaz bir cesareti vardı. Bu haberi alır almaz Zeynel’i aradım. Tam bir Türk tipi olan bu dağ adamı, ilk defa ayna görüyor, ilk defa medeni bir şehre geliyor, elektriği görüyordu."

Türk kalemşor, dizinin bir başka bölümünde de Zeynel’i Elazığ’a geldiği zaman, yetkililerden izin alarak bir otele götürdüğünü ve kendisiyle görüştüğünü belirtiyor. Alişêr’i öldürdüğü gün devlet tarafından kendisine 100 altın verilen bu ihanetçiye, yine de güvenilmediği için daha sonra idam edildiğini ve idam edildiği esnada, kendisinden beklenmeyen ölçüde ufaldığını söylüyor.

Yazı dizisinde yer alan ilginç bir anekdot da Alişêr’in kesik başının resmini çeken Albay Nazmi Sevgen’in duyguları: "Alişêr’in kesik başının resmini ben aldım. Fakat kesik başın resmini alırken ürperdim, tüylerim diken diken oldu. Günlerce o baş gündüz hayâlimde, gece rüyamda yaşadı.”

MİRASÇILARI DİRENİYOR

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Kasım Engin, şahadetlerinin 73. yılında HPG sitesinde yazdığı makalesinde Alişêr ve Zarifelerin torunları olan gerillaların, direnişlerini bugün sadece Dersim’de değil Kürdistan’ın dört bir yanında yükselttiklerini belirterek, şöyle tamamlıyordu: "Her bir gerilla biraz da Alişêr ve Zarife olmak için onların izinden yürümeyi kendilerine şeref bilmekte. Ne var ki Rayberler halen yaşıyor. Halen Rayberler gibi olmak isteyenler, Kürtler arasında nifak tohumları ekmek isteyenler, Kürtleri işgalci bir devlete peşkeş çekmek isteyenler vardır. Böyle Conversolar, bugün de Kürt gençlerinin kellelerini faşist devlete satmak için yollara düşmüşler. Aynen Rayberler gibi TC askerleriyle mevzilere girerek poz vermektedirler. Kendi halkının cellâdı olmak için aynen Enkidular gibi Huvavaların başlarının kesilmesi için ısrar etmektedirler.

Kürtlerin özgürlükçü evlatları Alişêr ve Zarifelerin öz evlatları bugün Kürdistan dağlarında inadına bir direnişe geçmişlerdir. Onlar, kendilerine öncülük etmiş olan Alişêr ve Zarifelerini unutmamışlardır. Bırakalım unutmayı, bugün gerilla, Alişêr ve Zarifeleri ölümsüzleştirmek için dağların doruklarında özgürlük türküsünü her zamandan daha gür haykırmaktadırlar."