14 Temmuz ölüm orucundan ilk kurşuna-II

14 Temmuz ‘Büyük Ölüm Orucu' katliamlardan geçirilmek istenilen bir halkın yeniden dirilişini ve büyük bir direnişin ortaya çıkması sağladı.

14 Temmuz 1982 tarihinde gerçekleşen ölüm orucunun ardından 35 yıl sonra yine Amed zindanlarında faşizme karşı yeniden bir direnişin sesi yükselmeye başladı. Bu sefer PKK’nin öncü kadrolarından Sara’nın (Sakine Cansız) izinde yürüyen bir kadının sesi yükseldi insanlığı yargılayan cellatların soğuk mahkeme salonlarında. 14 Temmuz direnişinin komutanı M. Hayri Durmuş’ça bir savunma içerisine giren Leyla Güven şahsında başlatılan açlık grevi direnişi ile zafere yürüyen bir halkın özgürlük mücadelesi aradan 35 yıl geçmesine rağmen 12 Eylül askeri cunta rejiminin devamı olan AKP-MHP faşizminin sonunun başlangıcı olarak, Kürt Özgürlük Mücadelesi'nin zafer hamlesine dönüştürmüştür.

HDP Hakkari Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde gelişen ve 200 günü bulan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi de nasıl ki 14 Temmuz 1982 ‘Büyük Ölüm Orucu’ gibi ‘Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistan’ı Özgürleştirelim” direniş hamlesini zafere taşıma aşamasıdır. Nasıl ki 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu direnişi, 12 Eylül faşist askeri rejimi şahsında faşist-soykırımcı zihniyet ve siyaseti ideolojik yenilgiye uğrattı, PKK’yi 15 Ağustos gerilla direnişine çekti, 200 gün süren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişi de “AKP-MHP faşizmini kesin ideolojik siyasi yenilgiye uğratacak ve siyasi ortamı Kürt sorununun çözümlendiği, Kürdistan’ın özgür, Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratik olduğu bir siyasi sürece çekecek, oraya evriltecektir.”

Güven öncülüğünde 200 gün süren, dört parça Kürdistan ve tüm dünyaya yayılan süresiz-dönüşümsüz açlık grevi direnişi avukatlarıyla görüştürülmeyen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 8 yıldan sonra avukatlarıyla görüşmesini sağlayarak, tecridin kırılmasına kapı araladı.

KÜRT HALKININ DİRENİŞ MAYASI: 14 TEMMUZ

PKK'nin öncü kadrolarından Hayri Durmuş, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz'ın Amed Cezaevi'ndeki insanlık dışı uygulamalara karşı başlattığı ölüm orucu direnişi 35 yılını geride bıraktı. Amed Cezaevi’nde Kürt halkı şahsında önder kadrolarına uygulanan işkence ile bir halk tümden yok edilmeye çalışılıyordu. Amed 5 Nolu Cezaevi’nde başta PKK’nin öncü kadroları olmak üzere cezaevinde tutuklu bulunanların tamamı büyük işkencelerden geçirilirken, vahşet olarak tanımlanan bu işkencelere karşı PKK’nin öncü kadrolarının direnişi yaşanmaya başladı.

21 Mart 1982 tarihinde PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan, insanlık dışı uygulamalara, vahşet işkencelere karşı Newroz gecesinde üç kibrit çöpüyle direnişe geçti. Mazlum Doğan’ın eyleminin ardından 18 Mayıs 1982 tarihinde ise isimleri tarihe ‘Dörtler’ olarak yazılan Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner kaldıkları hücrede Mazlum Doğan’dan aldıkları direniş bayrağını dalgalandırarak bedenlerini ateşe verdi.

Tüm bu eylemlere rağmen cezaevi askeri idaresinin işkencelerini arttırması, mahkemelerde savunma yapılmasının engellenmesi üzerine PKK’nin kurucu ve öncü kadrolarından Mehmet Hayri Durmuş’un duruşma salonunda duyurduğu ‘Ölüm Orucu Eylemine’ çok sayıda tutsak da katılırken Durmuş ile birlikte, Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz yaşamlarını kaybettiler.

BİR İŞKENCE MERKEZİ AMED ZİNDANI

12 Eylül darbesinin generalleri ne kadar güçleri varsa Amed zindanında tüm PKK’li tutsaklara karşı uyguluyordu. Devletin gömdüm, bitirdiğim dediği bir halkı dirilten hareketin öncü kadroları bu zindandaydı. Devlet burada yok etmek istediği halkın öncülerini yok ederek bir halkın yeniden dirilmesini engellemeyi amaçladı.

Amed zindanında olanların dünyayla bağları kesilmişti. Vietnam'da, Çin'de, Nikaragua'da uygulanan bütün işkence modelleri alınmıştı. Zindanda yatan insanlar kişiliksiz, onursuz, halkına ihanet eden bir konuma getirilmeye çalışılıyordu. Siyasi tutsaklara yönelik bir çok insanlık dışı işkence yöntemleri uygulanıyordu.

14 TEMMUZ DİRENİŞİ 15 AĞUSTOS ATILIMININ GEREKÇESİ OLDU

Amed zindanında yapılanlar birkaç askerin yaptığı bir şey değildi, bir devlet politikası olarak uygulanıyordu. Kürt halkı bu zindanda PKK hareketinin öncü kadroları şahsında bitirilmek isteniyordu. Vahşete karşı ise bir inanç mücadelesi veriliyordu. Bir inanç mücadelesi, tutsaklar için onur, kimlik, şeref, namus savaşıydı. Zindanda adeta var olma savaşı yürütüldü. Ve Tarihte ilk kez devletin Kürtlere yaptığı her şey yerle bir edildi. Kürtlerin iradesi ve var olması tekrar dirildi. Zindanda başlatılan ölüm orucunda iki istek vardı tutsaklar tarafından, biri siyasi savunma ve ihanetin durdurulması, vahşetin durdurulması vardı.

Bu iki istek de tamamen siyasal, tamamen kimliksel isteklerdi ve mahkemelerde siyasal savunmalar yapıldı. O savunmalarla, tarihten günümüze kadar bu devletin Kürt halkına yaptığı vahşet anlatıldı, belgelendi. Eylem bittiğinde, Esat Oktay Yıldıran ekibi, Amed zindanını terk ettiler. Amed 5 Nolu Zindanında PKK’nin öncü kadrolarından M. Hayri Durmuş’un 14 Temmuz tarihi mahkeme konuşmasının sonunda ‘bu halk için mücadele edeceklerini söyleyenler silahlı mücadeleyi esas almalıdırlar, silahlı bir direniş olmadan sömürgecilik asla yenilgiye uğratılamaz’ söylemi ardından Lübnan-Filistin kamplarında silahlı mücadele hazırlıkları içerisinde olan PKK’li militanlar tarafından ilk fişeğe dönüştürülmek isteniyordu. Ve zaman gelmişti.

Tarih 15 Ağustos 1984 yılını gösterdiğinde Kuzey Kürdistan’ın Eruh ve Şemdinli kentleri farklı bir ses ile irkilmeye başlamıştı. Evet, bu sefer gelen sesler, apoletli askerlerin açtığı mermi sesleri değildi. Bu seferki sesler, PKK’nin efsanevi Komutanı Agit (Mahsum Korkmaz) şahsında 14 Temmuz direnişinin fişeği atılıyordu. Ve bu fişek ile birlikte Amed zindanında bitirilmek istenen Kürt halkının yeniden dirilmesi yaşanıyordu. 14 Temmuz ‘Büyük Ölüm Orucu Eylemi’ Kürt halkının tarihinde belirleyici bir rolü oldu. Sindirilmeye, yok edilmeye, silikleştirilmeye çalışılan ve katliamlardan geçirilmek istenilen bir halk için belirleyici oldu ve bir halkın yeniden var oluşunun temellerini atarak, büyüyecek olan direnişinin de mayalanmasını gerçekleştirdi.

1984 YILI 2. ÖLÜM ORUCU DİRENİŞİ

İkinci ‘ölüm orucu direnişi’ yine 1984’de Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi’nde gerçekleşti. Bütün tutsaklara dayatılan tek tip kıyafet uygulamasını protesto etmek amacıyla yüzlerce kişi açlık grevine başladı. Dört kişi yaşamını yitirdi. Yine 1988 ve 1989’da gerçekleşen eylemlerde de yaşamını yitiren tutsaklar oldu.

ESAT OKTAY PKK MİLİTANLARI TARAFINDAN ÖLDÜRÜLDÜ

İşkenceleri ve insanlık dışı uygulamaları ilen tanınan Amed 5 Nolu Zindanı İç Güvenlik Amiri Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, 1988 yılında İstanbul Halkalı’da ‘Kemal Pir’in selamını getirdik’ diyen PKK’li militanlarca öldürüldü. Amed 5 Nolu zindanda PKK kadrolarını sindirmek, iradelerini kırmak, onursuzlaştırmak için her türlü insanlık dışı uygulamaları ile tarihe adını kanlı harflerle yazdıran Yüzbaşı Esat Oktay Yıldıran, Amed zindanındaki direniş sonucu görevinden alındı.

Ancak tarihin hafızalarına karanlık anılar bırakarak, adeta insanlığı utandırdı. PKK’nin öncü kadrolarından Kemal Pir, Amed zindan direnişinde Yıldıran’ın tüm baskıları karşısında; ‘Amed zindanındaki tüm baskı, iradesizleştirme, onursuzlaştırma politikalarının intikamı alınacak. Belki bizleri bu politikalarınız sonucu katledebilirsiniz, ancak iradelerimizi yok edemezsin. Ve bu uygulamalarının intikamı elbette alınacaktır. Bir gün; Kemal’in selamını getirdik diyen PKK mermisi ile öleceksin’ diyerek, Esat Oktay Yıldıran’ın yaptıklarının hesabının mutlaka bir gün sorulacağının, intikamının da alınacağını belirtmişti. Bu çerçevede 1988 yılında İstanbul Halka’lı da Esat Oktay, PKK militanlarının silahlarından çıkan mermilerle öldürüldü.

5 BİN KİŞİ İLE AÇLIK GREVİ

1995 yılında yirmiden fazla cezaevinde 5 bin kişinin katıldığı açlık grevinde ise iki kişi hayatını kaybetti. Nisan 1996’da “tabutluk tipi cezaevi” fikrinin gündeme gelmesi üzerine başlayan ve o güne kadarki en büyük eylem kapsamında 38 ildeki 43 cezaevinde 2174 tutsak açlık grevine, 355 tutsak da ölüm orucuna katılmıştı ve 12 kişi yaşamını yitirmişti.

20 EKİM 2000 YILINDAKİ DİRENİŞ

F tipi cezaevlerinin gündeme gelmesiyle 20 Ekim 2000 yılında büyük bir kitlesel açlık grevi ve ölüm orucu eylemi başladı. Dünya tarihinin en uzun ve en yüksek kayıplı bu eylemi 19 Aralık 2001’de devlet güçlerinin eylemcilere yönelik vahşi saldırıları ile belleklere kazındı. Bu saldırılarda 28 siyasi tutsak yaşamını yitirdi.

1 HAZİRAN GERİLLA ATILIMI

20 Ekim 2000 yılında kitlesel açlık grevi ve ölüm orucu Kürt Özgürlük Mücadelesi'ni imha ve tasfiye etmeye yönelik gelişti. Her yönüyle Kürt Özgürlük Mücadelesi'ni ve Kürt halkını imha etmeyi amaçlayan faşist Türk devleti, 20 Ekim 2000 tarihinde gelişen açlık grevi ve ölüm orucunun ardından planlarının yenilgiye uğramasıyla birlikte F tipi cezaevlerinin gündeme gelmesini ve 1 Haziran Gerilla Atılımı'nın kapısını araladı. Kürt Özgürlük Mücadelesini imha etmeyi amaçlayan faşist saldırılara karşı Kürt Özgürlük Hareketi'nin ve Kürt halkının direnişi 1 Haziran 2004 yılında PKK tarafından başlatılan gerilla atılımına dönüştü.

12 EYLÜL 2012 AÇLIK GREVİ DİRENİŞİ

12 Eylül 2012’de, askeri darbenin yıldönümünde, PKK ve PJAK’lı tutsakların Kürtçe anadil hakları ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması talebiyle 600 tutsakla başlattıkları ve onlarca hapishaneye yayılan açlık grevi eylemi, 2001’den sonraki en kitlesel direniş oldu. Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile görüşmesinin ardından eylem 68. gününde sonlandı. İlki 14 Temmuz 1982’de başlayan kolektif açlık grevi direnişleri içerisinde belki de en fazla toplumsallaşan eylem olarak görüldü.

1982’den beri farklı zamanlarda, farklı talepler temelinde gerçekleşen kolektif açlık grevi ve ölüm oruçları direnişlerine baktığımızda bu eylemlerin içerideki tutsaklar açısından genelde bir “son çare” olarak kararlaştığıydı. Bu eylemler ya kendi kapatılma alanlarındaki despotik uygulamalardan kaynaklı (işkence, sürgün, tek tip kıyafet, F tipi dayatması) kişi onurunu korumaya yönelik bir irade beyanı; ya da dışarıda yaşanan toplumsal gelişmelerdeki kırılma veya tıkanma anlarında içerden bir dayanışma beyanı olarak pratikleşti.

2017 YILINDA AMED'TE PATLAMA

2013 yılında Kürt Halkı Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununu barışçıl, demokratik yöntemlerle çözme arayışına faşist Türk devleti, ‘Çöktürme Planı’ adı altında 2015 yılının Temmuz ayında imha saldırılarıyla cevap vererek, savaşı tırmandırdı. Kürt Özgürlük Hareketi ise faşist Türk devletinin imha ve tasfiye konseptine karşı direnişe geçti. 2017 yılının baharında ‘PKK bitti bitiyor’ söylemlerinin yaşandığı böylesi bir dönemde Amed’te yaşanan bir olay tüm ajans haberlerince servis edilmeye başlandı.

PKK militanları tarafından 90 gün boyunca yapılan tünelle Diyarbakır Çevik Kuvvet Karakolu'na yönelik gerçekleşen sabotaj eyleminde onlarca polis öldürüldü. Daha sonra ANF’ye yansıyan eylem fotoğraflarında 23 yıl sonra 14 Temmuz ‘Büyük Ölüm Orucunun’ öncülerinden ‘Kemal Pir’in selamıyız’ denilerek gerçekleşen bu eylem Kürdistan başta olmak üzere tüm Türkiye’de ses getirdi.

LEYLA GÜVEN ÖNCÜLÜĞÜNDE GELİŞEN AÇLIK GREVİ

7 Kasım 2018’de Diyarbakır 9. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmasında HDP Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven, adil bir yargılama yapılmadığını dile getirerek, süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemini başlattığını duyurdu. Güven, "Ben siyasette PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kadının siyasette yer alması perspektifinden esinlenerek aktif olarak yer aldım. Bugün Sayın Öcalan üzerindeki tecrit sadece bir kişiye değil, bir halka uygulanıyor. Tecrit bir insanlık suçudur. Ben de bu halkın bir parçası olarak, Sayın Öcalan üzerindeki tecridi protesto etmek amacıyla süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine başlıyorum. Bundan sonra mahkemeye hiç bir savunma yapmayacağım. Yargı hukuksuz kararlarına son verene kadar ve tecrit kaldırılana kadar eylemime devam edeceğim. Gerekirse eylemimi ölüm orucuna da dönüştüreceğim" dedi.

Leyla Güven’in açlık grevi eyleminin ardından Hewler HDP Temsilcilik Üyesi Nasır Yağız, Strasburg’da 14 siyasetçi, Kanada, Toronto, Kürdistan’ın dört parçası ve dünyanın her tarafında açlık grevine girildi. Güven’nin başlatmış olduğu süresiz dönüşümsüz açlık grevi direnişine binlerce siyasi tutsak ve binlerce Kürdistanlı katılarak 14 Temmuz ‘Büyük Ölüm Orucunun’ direnişini nihai zafere götürmek istediler. Ve tüm dünyaya bir halkın iradesi tecrit altına alınamaz denildi. Başlattıkları süresiz dönüşümsüz açlık grevi, ‘tecridi kıracağız, faşizmi yıkacağız, Kürdistan’ı özgürleştireceğiz’ hamlesine dönüşerek, kitlesel eylemliklerin gelişmesini sağladı.

Bu açlık grevi Leyla Güven’in 200. gününde Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı görüşmenin ardından tüm kamuoyuna deklere ettiği mesaj ile sonlandırıldı. Öcalan, açlık grevi eylemcilerini selamlayarak, Kürt Özgürlük Mücadelesinin nihai zafere ulaşması için eylemcilere eylemlerini bitirmeleri yönünde bir çağrıda bulunarak, 200 günlük açlık grevinin farklı fraksiyonlarda gelişecek eylemlere dönüşmesini istedi.

14 Temmuz 1982 tarihinde başlayan ‘Büyük Ölüm Orucu’ siyasi savunma hakları, işkencenin kaldırılması ve 15 Ağustos gerilla atılımının gerçekleşmesi ile sonuçlanırken, 2012 yılındaki açlık grevi eylemi ile Kürt sorununu Demokratik siyasetle çözüme götürme sürecine kapı aralandı. 2018 yılında Güven öncülüğünde gelişen açlık grevi ise 8 yıldır avukatlarıyla görüştürülmeyen Öcalan’ın üzerindeki tecridin kırılmasına kapı aralayarak, Avukat görüşmesinin önünü açtı.