ANALİZ

Güney Kürdistan'da Açlık Oyunları!

Kürtlerin kadim kendi Kerkük -kısmi halk ve gerilla güçlerinin direnişi dışında- herhangi bir karşı koyuş sergilenmeden Heşdî Şabî'nin eline geçti.

Görünürde ve söylenenlere bakıldığında Irak Ordusu ile Heşdî Şabî'nin askeri gücü çok fazla olduğundan karşı koyuş sergilemek mümkün değilmiş. Geriye tek bir yol kalıyormuş, o da güya gerisin geriye kaçışmış!

Sadece Kerkük’e saldırı gerçekleştirilmemiş, neredeyse Orta Alan denilen tüm hatta Heşdî Şabî'nin kapsamlı bir saldırısı görülüyor. Bu saldırıların nereye kadar gideceği, -ya da Irak Ordusu da dahil -bu güçlerin nereye kadar gidecekleri, daha doğrusu nereye kadar girebilecekleri iznini aldıklarını, şimdilik kestirmek zordur. Ancak görünen o ki, bir anlaşma söz konusudur. Ve bu anlaşmanın içerisinde KDP ve YNK başta olmak üzere, bilinen sömürgeci güçlerin yanı sıra ABD de bulunmaktadır. Trump’ın, “Tarafsızız” söylemleri bu bağlamda boşuna değildir.

Peki, madem Kerkük ve Orta Alan -onların deyimiyle 36. Paralelin güneyi- bırakılacaktı, hem de neredeyse tek mermi sıkmadan, o zaman neden devasa bir propaganda ile Bağımsızlık Referandumuna gidildi? Hatta referandumun yeri ve zamanı olmadığını söyleyenlere, neden, “İhanet ediyorlar, haindirler” hakaretleri yağdırıldı? “Kellem de gitse referandumdan bir adım geri adım atmam” sözleri nereye gitti? Ya, “devletler arası güçler bizim yanımızda, arkamızda” duruyorlar diyenler, şimdi niye ortaya çıkıp bir şeyler söylemiyorlar?

Bunlar ve daha fazlasını sormak mümkündür.

Ancak daha önemli olan bir husus ise Dukan’da “al gülüm-ver gülüm” anlaşmasının sonuçlarının gözden kaçmasıdır. Daha doğrusu kaçmasını özenle sağlamak isteyen çabalardır.

Dukan’da KDP ve YNK’nin lider kadroları bir araya geldi. Yine Irak Cumhurbaşkanı Fuat Mahsum da hazırdı. Ekranlarda görebildiğimiz kadarıyla herkes şen şakraktı. Böyle şen şakrak bir tablonun sonucu, Kerkük’ün düşüşü ve binlerce insanımızın yerlerini terk etmesi mi olacaktı? Kerkük derken, onlarca böyle yerde Kürtlerin kışa doğru giderken perişan olması mı olacaktı?

Evet, söylenen ya da bize gösterilmek istenenlerin dışında az bir mantık yürüttüğümüzde görülüyor ki, Dukan’da Sayın Melle Bahtiyar ve Sayın Neşirvan Barzani Fuat Mahsum’un gözetiminde, Kerkük ve diğer yerlerin Irak rejimine terk etmesini kararlaştırmışlardır. Ve büyük bir ihtimalle Fuat Mahsum, “Eğer Kerkük başta olmak üzere 36. Paralelin güneyinde Kürtler çekilmezler ise, ABD başta olmak üzere birçok devletler arası güç desteğini çekecek, İran-Türkiye-Irak ortak Kürtlere saldıracak” demiştir. Bu bağlamda geriye o düzeyde referandumdan dem vuranlara, “devlet olacağız” diyenlere, halkın aldatılması için, “Açlık Oyunları’na benzer bir oyunu salık vererek, geri çekilmenin yolu gösterilmiştir.

Evet, Kerkük başta olmak üzere çatışmadan yaşanan kaçışın altında yatan gerçeklik Dukan’daki anlaşmadır. Ve bu anlaşmanın altında hem YNK’nin hem de KDP’nin imzaları vardır. Ve dikkat edersek, Irak da bu anlaşmaya uyarak öncelikli olarak resmi binaları ve kurumlara yönelmiştir. Rastgele girmemiş ve rastgele şimdilik de olsa çatışmalar çıkmamıştır.

Gerçeklik bu olmasına rağmen, yıllardır "devlet olacağız" diye kandırmaya çalıştıkları ve aldattıkları Güney halkına ve tabii tüm Kürdistan halkına bu durum nasıl anlatılacak, ya da Kürt halkı bu kaçış planının açığa çıkarılmaması ve anlaşılmaması için hangi yol ve yöntemle aldatılacak?

İşte, senaryo yani esas büyük oyun budur.

Dukan’da şen şakrak olanlar, nasıl oldu da bir gün sonra kılıç-kalkan oldular? KDP, YNK’ye hem de daha Talabani’nin yası tutulurken ağza alınmayacak hakaretlerde bulunuyor. İhanetten, hainlikten, kaçmaktan, hırsız olmaktan; insanın ağzına almaktan gerçekten de zorlandığı böyle bolca kelime sarf ediliyor. Benzerini ise YNK, KDP için sarf ediyor. İhanetçi, hain, hırsız, işbirlikçi derken o cepheden de sözler havada uçuşuyor.

Gören de sanacak ki, YNK kaçışın faturasını KDP’ye kesiyor, KDP ise terk edişin faturasını YNK’ye... Yok öyle bir şey!

Yapılan ve yapılmak istenen, KDP’nin kendi tabanını sağlam tutması için bir günah keçisi göstermesi -bu durumda YNK’dir- YNK'nin ise benzer bir şekilde KDP’yi günah keçisi olarak göstererek, kendi tabanını sağlam tutmasıdır. Halkı birbirine bırakarak, kışkırtarak olup bitenin üstünün örtülmesidir. Eğer bu plan tutarsa kimse kaçışın esas nedenini öğrenemeyecek, kimse olup biteni açığa çıkarmayacak ve bu durumda da hem KDP hem de YNK yine, sanki hiçbir şey olmamış gibi Kürdistan’ın yönetimleri olacaklardır!

Bu durum Açlık Oyunları diye oldukça etkili bir şekilde sinemalarda oynatılan filme çok benzemektedir. Yanlış hatırlamıyorsam, 12 mıntıkaya bölünmüş ve ayrılmış bölgelerdeki farklı topluluklar, bir şekilde birbirine bırakılarak, birbirine karşı kullanılarak, katlettirilerek düşmanlaştırılmakta. Bu mükemmel sergilenmiş ve planlanmış oyunun ardından ise bir avuç çapulcu ise saltanatını sürdürebilmektedir. Ve bunu yaparlarken de üzerinde durdukları en önemli husus, kimsenin bu durumu öğrenmesine izin verilmemesidir. Eğer olup biten öğrenilirse, toplulukların büyük bir oyun ile birbirlerine karşı özenle düşmanlaştırılmaları açığa çıkarsa, halklar bir araya gelecek, düşmanlaştırılma kalkacak ve sonuç itibarıyla Açlık Oyunu’nu sergileyenler deşifre olarak alaşağı edileceklerdir.

Evet, Güney Kürdistan’da halkımıza oynatılan, esasta tam da bu oyundur. Ancak bu kez oyunun adı Açlık Oyunları değil, Ölüm Oyunlarıdır. Hem de Kürtlere karşı İsrail’in ölüm oyunu!

İsrail demişken de nerede o İsrailli Kürt dostları ve nerede o İsrail’in Kürt hayranları, diye de soruyoruz...

Ve ekliyoruz; hiçbir gücün, hiçbir kimsenin halkımızla bu kadar alay etmesine, bunca acı çektirmesine artık izin vermeyelim.