Tek gün değil, her gün mücadele

Kadınlar, 25 Kasım’da alanlara çıkmaya hazırlanıyor. Onlar tek gün değil, her gün mücadele ediyor ve ortak mücadele hattı oluşturuyorlar...

Kadınların çabası ve mücadelesiyle Türkiye’nin taraf olduğu İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Kadınları Koruma Kanunu önemli kazanımlar olarak dursa da uygulamada birçok aksaklık yaşanıyor. AKP hükümeti o dönem çıkardığı ve imzaladığı yasa ile sözleşme sonucu gelen kazanımları da tırpanlamaya çalışıyor.

Filmmor’dan yönetmen Melek Özman, bu yasaların çok önemli olduğunu vurgularken kadınları asıl koruyan şeyin ise dayanışma olduğunun altını çiziyor. HDP İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm ise AKP’nin kazanımları geri almak için 2016’da Boşanma Komisyonu Raporu ile ortaya konulan tüm verilerin bu dönemde tartışmaya açıldığını ve bunun kadınların haklarını gasp edecek yasal düzenlemelere kapı aralayacağını ifade ediyor. TGS Kadın ve LGBTİ Komisyonu’ndan Gülfem Karataş ise dayanışmayı güçlendirdiklerini söylüyor.

Türkiye’de kadına yönelik şiddet her geçen gün artıyor ama kadınların mücadelesi de her alanda devam ediyor.

YAŞAMIN HER ALANINDA

HDP Milletvekili Züleyha Gülüm her 25 Kasım’da olduğu gibi tüm kadınlarla yeniden alanlarda olacaklarını söyledi. Yaşamın her alanında mücadeleyi sürdüreceklerini kaydeden Gülüm, şöyle devam etti: “Çünkü kadına yönelik şiddet her gün karşımızda; bu bazen evdeki erkek tarafından, bazen sokakta, bazen de siyaset alanındaki şiddet şeklinde çok farklı kanallarla kendisini gösteriyor. Sadece fiziki şiddetten bahsetmiyoruz. Sanki fiziki değilse şiddet yokmuş varsayılıyor ama aslında hayatın her alanında yaşadığımız çeşitli türleri var. Örneğin ekonomik olarak baskı altına alınmak; ekonomik krizle birlikte kadın yoksulluğunun daha çok artması da bu şiddet türlerinden bir tanesi.”

BÜYÜK SALDIRI DALGASI

Züleyha Gülüm, OHAL ile birlikte kadına yönelik şiddetin yoğunlaşarak arttığını hatırlatarak, savaşın olduğu, demokrasinin ‘d’sinin bile kalmadığı bir ülkede kadınların yaşam alanlarının daha da daraltıldığını ifade etti. İktidarın politikalarının da kadınları dört duvar arasına hapsetmeye çalışan, sadece aile ile tanımlayan ve bunun dışında kadının varlığını kabul etmeyen bir hatta ilerlediğini vurgulayan Gülüm, “Aynı zamanda kadınların tüm kazanımlarına da büyük bir saldırı dalgası söz konusu. Ciddi anlamda kadın düşmanı bir politik hatla yüz yüzeyiz. OHAL’den önce başlayan, hazırlıklarının yapıldığı ve bugünün koşullarından da yararlanarak bazen yasal düzenlemelerle bazense keyfi uygulamalarla karşı karşıya kaldığımız bir saldırı” şeklinde konuştu.

BOŞANMA KOMİSYONU RAPORU

Bu saldırılarını temelinin 2016’da bakanlık tarafından yapılan Boşanma Komisyonu raporuyla ortaya konulduğunu belirten HDP Milletvekili Gülüm, şöyle anlattı: “Bugün kamuoyunda tartıştırılan henüz yasal düzenleme olarak getirilmese de dillendiren şeylerin kaynağını o raporlarda görüyoruz. Bugün tartışılan nafakanın kaldırılması mesela. Sanki süresiz bir nafaka var algısıyla kamuoyuna sunuyorlar ve nafakanın sınırlandırılması konusunda teşvike çalışıyorlar. Bunu da ‘kadınlar nafaka alınca boşanmaları kolaylaşıyor’ talepleri üzerinden yapıyorlar. Böylelikle kadının boşanması engellenmeye çalışılıyor. Kadınlar evliliğe ve dört duvar arasında kalmaya, şiddete maruz uğrasa da boyun eğmeye zorlanıyor.”

TEKER TEKER ÖNÜMÜZE GELİYOR

Gülüm, AKP’nin yasayı uygulamamak için de ayak dirediğini, özellikle 6284 sayılı yasa üzerinden mahkemelerin kısa süreli koruma kararlar vermeye başladığını söyledi. Gülüm, anlatımını şöyle sürdürdü: “Misal 15 gün uzaklaştırma veriyor mahkeme. Bu kısa bir süre, yeniden almak için başvuru yapmanız gerekiyor. Öte yandan şiddetle karşı karşıya olan kadınlardan delil istemeye başladı bazı mahkememler. Ama böylesi bir durumda delil istemek yasanın ruhuna da aykırı. Yine yasal düzenlemelerle 15 yaş altı kız çocuklarının tecavüz eden ile evlendirilmesi gündeme getirilecek muhtemelen. Çünkü bakanlığın hazırladığı o rapordaki şeyler teker teker önümüze getiriliyor.”

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ DARALTILIYOR

İstanbul Sözleşmesi’ne bakıldığında kadına yönelik şiddete karşı 6284’ten bile daha güçlü önlemlerin alınması gerektiğini işaret eden Gülüm, “Kadına psikolojik, ekonomik destek sağlayan, erkek egemenliği ile mücadele edecek mekanizmaların olması gerekiyor. Kadının şiddete maruz kalmadan önceki aşamalarda önlemler alınması lazım. Kadınların şiddete uğramasıyla birlikte ekonomik destek, kalacak yer temin edilmesi gibi birçok maddenin olduğu İstanbul Sözleşmesi imzalanmış olmasına rağmen hâlâ 6284’ü daraltan bir uygulama pratiği var” diye konuştu.

KADIN İRADESİNE BASKI VAR

25 Kasım’ın, kadın iradesine siyaseten darbe vurulması açısından da bir mücadele günü olduğunu söyleyen Züleyha Gülüm, HDP Kadın Meclisi olarak bakış açılarını ve nasıl hareket ettiklerini ise şöyle özetledi: “HDP’nin belediyelerine kayyum atanmasıyla beraber kadın eşbaşkanlarımız tutuklandı ya da görevlerinden alındı. Bununla birlikte belediyelere bağlı kadınlara destek veren kurumları kapatıldı. Bu kadınlar açısından ciddi bir hak kaybına yol açtı. Çünkü sizin başınıza bir şey geldiğinde başvuracağınız mekanizmalar yoksa o koşullarda yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Özellikle kadın özgürlük mücadelesinde gelen arkadaşlarımıza, vekillere siyaset yasağı getirilmesi, tutuklamalar, davalar da bu mücadeleye yönelik bir saldırı dalgası. Kadınlar siyaset alanından dışlanmaya çalışılıyor.

ORTAK MÜCADELE HATTI

HDP Kadın Meclisleri olarak bu saldırılara karşı bütün kadınlarla birlikte mücadele hattımızı yükseltmeye çalışıyoruz. Sadece biz değil, tüm kadın ve feminist hareketleri ile beraber ortak bir mücadele hattı oluşturuyoruz. 25 Kasım’da da birlikte alanlara çıkıyoruz. Birçok ilde Kadınlar Birlikte Güçlü Platformu olarak örgütlenmeler var, biz de içindeyiz. Çünkü ortak derdimiz kadın olmak ve bundan kaynaklı sorunlarımızın varlığı. Hem bu platformla hem de HDP Kadın Meclisleri olarak 25 Kasım’a kadar etkinliklerimiz devam edecek ve alanlarda olacağız.”

HER ZAMAN ALANLARDA

Yönetmen Melek Özman da kadınların sadece belli takvimlerde değil, her zaman alanlarda olduğunu söyledi. Özman, özellikle setlerde çalışan kadınların, son dönemde taciz ve şiddete karşı bir araya geldiklerini, yaşanan olaylara karşı ortak mücadele ettiklerini hatırlatarak, “TV ve sinema sektöründen 100’ün üzerinde kadın yakın zamanda buluştuk ve sorunlarımızı konuştuk. Bizim kadına yönelik şiddete karşı mücadelemiz, sadece takvimlere bağlı değil” dedi.

25 Kasım’da da alanlara taleplerle değil, mücadele ile çıktıklarını belirten Özman, şunları dile getirdi: “Çünkü biz kadınlar artık kimseden bir şey talep etmemeyi öğrendik, yani birinden bir şey talep ederek hayatlarımızın değişmeyeceğini biliyoruz. Bunun için hep birlikte mücadele etme yolunu seçiyoruz çoktandır. TV - sinema sektöründe, setlerdeki şiddet ve tacize karşı biz zaten bir süredir örgütlüyüz. Son taciz ifşalarında ya da suç duyurularında da hep dayanışma içinde ve hep birlikte davrandık. Çünkü şunu biliyoruz ki; artık birbirimizi yalnız bırakmayacağız. Hem çevremizdeki hem de sektördeki kadınları buna teşvik ediyoruz. Hep beraber davranıyoruz, çünkü meselemiz sadece setlerde taciz var demek ya da taciz edenin adını ifşa etmek değil; meselemiz aslında tacizin olmadığı setler yaratmak. Kadınların özgürce rahatça üretebileceği setler istiyoruz. Bunun için de bir adım olarak bu setlerde taciz var, diyoruz. Çünkü taciz her kesimden erkekten geliyor. Erkek oldukları ve yapabilme olanakları olduğu, toplum bunu meşru kıldığı için yapıyorlar.”

SADECE YASA DEĞİL DAYANIŞMA KORUR

Öte aynadan 6284 Sayılı yasanın kadınların çabasıyla çıktığı için önemli olduğunu vurgulayan Melek Özman, şunları söyledi: “Elbette hiçbiri tam istediğimiz gibi çıkmadı. Ama yine de çok önemli ve kaldırılması teklif dahi edilemez. Böyle tartışma açılma girişimleri var. Bunlar tartışılamaz, aksine eksiği varsa ve kadınların hayatlarını daha ne kadar güvenli hale getirebilir bunları konuşulmalı sadece. Hiçbirimiz öyle rahatlık içinde olmasın, çünkü kadınları yasalar korumaz, kadın dayanışması korur! Yalnız kalırsak korunamayız. Şiddet döngüsü de böyle ilerler, partnerler kadınları yalnızlaştırmaya çalışır ki destek almasın diye. Bu yalnızlık döngüsüne girmemek önemli. Yasa, bizim bu dayanışmayla belli adımlar atmamızı, vergi verdiğimiz bir devletin de bu işten ‘hiç sorumlu değilim’ der gibi davranmamasını sağlar. Kadın kadının yurdudur. Kadın kadının yer yer koruma kanununu çıkaranı da olabilir. Nerede taciz ve şiddet varsa birbirimizin sesini duyup yanana olmalıyız.”

DAYANIŞMAYI GÜÇLENDİRİYORUZ

Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Kadın ve LGBTİ Komisyonu’ndan Gülfem Karataş ise gazeteci çoğu kadınının habere gittikleri erkek kameramanlardan şiddet, haber dağılımını birlikte yaptıkları yine erkek editörlerden ayrımcılık gördüklerini söyledi. Karataş, şöyle konuştu: “Bizler evlendiğimiz, doğurduğumuz için uzun yıllar çalışmamıza imkân sağlamayan işverenlerden de şiddet görüyoruz. Her yerde şiddet var buna medya da dâhil.”

Karataş, 8 Mart’ta yaptıkları anket çalışmasıyla medyadaki şiddet ve cinsiyet ayrımcılığını gözler önüne sermeye çalıştıklarını (https://issuu.com/tgs1952/docs/tgs-kadin-rapor ) ifade ederek, “Bu 25 Kasım’da bizim en büyük söylemimiz ‘dayanışmayı güçlendiriyoruz’. Hem içeride hem dışarıda kadın dayanışması yaşatır, diyoruz ve herkesi bir araya olmaya çağırıyoruz” dedi.