Rusya Kürtlere karşı ne kazandı?

Tam 200 yıldır bir ayağı çukurda olan, bölgemize ölümden başka bir şey getirmeyen Türk devletini desteklemenin ve hep bir şekilde yanında durmanın, Ruslara faydası oldu mu?

Kürtler, Rusları en çok Demokratik Kürdistan Cumhuriyeti’ne -Mahabad’a – karşı olumsuz tavırlarıyla biliyor ve öyle de anıyor. Önceleri ’yardımda’ bulunan Sovyetler, ardından hem İran’dan alacaklarını hem de Batı devletlerinden alabileceklerini aldıktan sonra Kürtleri bir günde İngilizlerin denetiminde bulunan İran Pehlevi rejiminin eline bırakarak kurban etti. Aradan yaklaşık 70 yıl geçmiş de olsa Kürtler halen kendilerinin ortada bırakılmış olmalarını, katliamlardan geçirilişlerini unutmadı. Hele hele Kürt halkının onurlu yüzlerinden olan Qazi Muhammed’in katledilişini ise hiç unutmadı.

Evet, Kürtler Rusları daha çok Mahabad’da yaptıklarıyla biliyor. Ancak Ruslar, son 200 yılda Kürtleri defalarca ortada bıraktı. Tarihten bazı örnekleri hatırlatalım:

MİR MUHAMMED’İN TASFİYESİ

Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, 1833’te Osmanlıların üstüne yürüdü. O dönemde Kürdistan’da ise Soranlı Mir Muhammed, önceleri Soran alanını, ardından Babanların yerlerini, yine Amediye ve Cizîr’i ve peşinden Şengal ve Erdelan alanlarına yönelerek, mirliğini genişletti. Mir Muhammed giderek etkili bir güç olarak öne çıkıyordu. Bu güçlenmenin altında elbette Osmanlı’nın yaşadığı büyük ekonomik, siyasal, sosyal ve askeri sorunların da payı vardı. Osmanlı, Rus Çar’ın deyimiyle ’Boğaziçi’ndeki hasta adam’dı. Tam da Osmanlı komadayken Kavalalı Mehmet Ali Paşa üzerlerine yürümüş, Mir Muhammed ise Kürdistan’ın yarısında fazlasını ele geçirmişti.

Mehmet Ali Paşa önceleri Halep, ardından Antep, Adana ve giderek Kütahya’ya kadar ilerleyince en fazla telaşa kapılan güçlerin başında İngilizler ve Ruslar geldi. Mehmet Ali Paşa Kütahya’dan İstanbul’a yürüse/yürüyebilse Osmanlı yıkılacak. Diğer yandan ise Mir Muhammed muhtemeldir ki Kürdistan’ı Osmanlı’nın elinden alarak kuracaktır.

Herkes Osmanlı’nın yıkılışını hesaplarken -ki Mehmet Ali Paşa’yı durduracak güçleri yoktur- kimsenin de anlamadığı bir şekilde Osmanlı’ya elini uzatan güçlerin başında Ruslar geldi. Binlerce askeri Osmanlılarının yardımına gönderen Ruslar, İngilizlerin desteğiyle Mehmet Ali Paşa’yı durdurdu.

Elbette hedef, sadece Kavalalı’nın değil, Mir Muhammed’in durdurulmasıydı. Nitekim Osmanlılarla Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın arasını sağlayan her iki güç, Mehmet Ali Paşa’nın geri çekilmesini sağladı. Osmanlılar ise hızla büyük bir tehlike olarak ortaya çıkan Mir Muhammed’in üzerine ne kadar güçleri varsa gönderdi. Osmanlılar, Rus ve İngilizlerin desteğiyle 1837’de Kürdistan’da ortaya çıkan bu imkanı tasfiye etmesini bildi.

ŞÊX UBEYDULLAH’A İHANET

Ruslar ve İngilizler, 1880’li yıllarda Şêx Ubeydullah Nehri şahsında Kürtleri yine hançerledi. Şêx Ubeydullah Nehri, Amerikan misyoneri Dr. Cohran’a yazdığı mektupta, “Kürt halkı 500 binden fazla aile ile ayrı bir halktır. Dinleri ve dilleri diğerlerine göre farklıdır. Yasaları ve gelenekleri ayrıdır. (…) Kendi işlerimizi kendimiz yönetmek istiyoruz. Böylelikle suçlularımızı cezalandırırken, güçlü ve bağımsız oluruz. Diğer uluslar gibi ayrıcalıklarımız olur. Suçlularımız konusunda, diğer uluslara hiçbir zarar gelmeyeceği sözünü üstlenmeye hazırız” sözleriyle, Kürtlerin bağımsız yaşama özlemini bir şekilde dile getirmişti. Şêx Ubeydullah Nehri, diğer güçlerle de ilişkiye geçerek, Kürtlere destek sunmalarını istedi. İngilizler başta olmak üzere birçok Avrupa devletinden destek isteyen Şêx Ubeydullah Nehri en çok da Rus desteğini talep etti. Doğu Kürdistan’a yönelen Şêx Ubeydullah Nehri, Urmiye kapılarına dayandığında, önce İngilizlerin ihanetine uğradı. İngilizler hem İran Kaçar devletine destek sundu hem de Osmanlıların Şêx Ubeydullah’a karşı duyarlı olmalarını istedi. Nitekim bunun üzerine Doğu Kürdistan’dan geri çekilmek zorunda kaldı. Ruslar da Osmanlıların yanında yer alarak Şêx Ubeydullah’ın girişimini boşa çıkardı.

SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI

Elbette Rusların Kürtlere karşıtlıkları sadece bunlarla sınırlı değil. Kürdistan’ın dörde bölünmesinde 16 Mayıs 1916’daki Sykes-Picot Antlaşması önemli bir kilometre taşıdır. Bu antlaşma sadece Fransız Picot ile İngiliz Sykes’in arasında gerçekleştirilmedi. Bu antlaşmanın bir imzacısı da Rusya idi. Her ne kadar 17 Ekim Devrimi ile birlikte yeni kurulan Sovyetler bu antlaşmayı hem deşifre edip hem de kendilerini geri çekmişlerse de Ruslar, bu antlaşmanın bir gereği olarak 1916’da ülkemizin güneyinde Rewanduz’a, doğusunda ise Kırmancan’a kadar indi. Kuzeyinde ise Erzincan, Erzurum ve Serhat’ın büyük bir bölümüne girdi. Rusya’nın Kürdistan’ı işgalinde yüz binlerce insanın kırıldığı ise tarihi belgeleriyle sabittir.

ŞÊX SAİD’E KARŞI YALANIN YANINDA

Rusların daha doğru bir ifadeyle Sovyetler’in Kürtlere ve Kürdistan’a karşı daha büyük tahribatları ise Türkiye Cumhuriyeti döneminde yaşandı. Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürdistan’a yönelik tüm saldırıları Sovyetler’den destek ördü. Sözde sosyalist rejim, Kürtleri gericilikle, şeriatçılıkla -tam da Kemalist rejim ile ’Türk komünistleri’nin kullandıkları dille- suçlayarak. Rejim, tekçi ve faşizan soykırım politikalarını bu coğrafyanın en kadim halkına karşı uygularken, Sovyetler yanında yer aldı.

Şêx Said ve yoldaşlarının mücadelesi tümden meşru ve haklı bir mücadeleydi. Şêx Said ve arkadaşlarının karalanması Türk Genelkurmayı’nın direktifiydi: “Yüce Genelkurmay Başkanlığından gelen 30 Nisan 1341 tarih ve 1835/2270 numaralı tezkerede son isyan ve irtica olayının basınımızda, özellikle İstanbul basınının büyük bir kısmında genel bir Kürt ayaklanması şeklinde gösterilmesi, iç ve dış düşmanlarca propaganda zemini ittihaz edilmekte olduğundan ve esasen sınırlı bir sahada çeşitli emeller ve iglofat neticesi oluşan olayların büyütülmesi uygun olmadığından, isyanın ayrımcılıktan ziyade irticai cehalet ve aldatma neticesi olduğu zemininde yayın yapılması için gerekenin yapılması teklif olunmuştur...” (Avni Özgürel, Radikal Gazetesi)

Gerçekler bu kadar açıkken, sözde sosyalistler bunu hem yuttu hem de Kürtlere karşı faşist Türkiye Cumhuriyeti rejiminin yanında durdu.

AĞRI DİRENİŞİ’NDEKİ UĞURSUZ ROL

Sovyetler, 1929’da Ağrı Direnişi sürecinde de Kürtlere kötülük yapmaktan geri durmadı. Öyle ki; Ağrı Direnişi’ni Kemalist rejimin bastırabilmesi için Ermenistan’daki Kürtleri sürgüne bizatihi Sovyet rejimi gönderdi. Sürgüne gönderirken de binlerce insanımız kış ortası tren vagonlarında ölüme terk edildi. Bunlar da yetmedi, büyük bir hileyle Ağrı Direnişi’nin büyük komutanlarından olan İhsan Nuri Paşa ile görüşme adı altında tuzağa düşürmek istedi. İhsan Nuri, duyarlı yaklaşımından dolayı esir düşmeden, geri çekildiler.

Dersim Soykırımı sırasında ve 1946 sonrası sürgünler de yine rejimlere destek içindi.

GÜNEY’E KARŞI SADDAM’A DESTEK

Sovyetler’in Barzani hareketine karşı Saddam’a kendi pilotlarını vererek, “1974 sonbaharı ve 1975 başlarında Sovyet pilotlarının savaş uçaklarına binip Kürdistan’ı bombalamalarına Irak’a teslim edilmiş bulunan Tupolev-22 uçaklarıyla gerçekleş dirdiklerini” de Oles Smolansky’nin yazdıklarından biliyoruz. Herhalde Saddam gibi bir faşisti destekleyerek yanlarına çekebileceklerini Sovyet politikacıları düşünmüş olmalı.

ROJAVA’DAKİ YARA TAZEDİR

2018’e gelindiğinde Rojava’da yaşayan halkımıza karşı Rusya’nın yaptıklarından söz etmek gerekmez. Çünkü yarası halen taptaze ortada duruyor. Efrîn gibi demokrasi ve insanlık vahası olan bir yeri, faşist TC ve çeteleri eliyle cehenneme çevirdi. Yüz binlerce Efrînli bugün mülteci, sığınmacı ve birer ilticacı olarak yaşamak zorunda bırakıldı.

Efrîn’i bu duruma getiren en temel nedenlerden birinin, Rus- Tür kirli ilişkileri olduğu artık sır değil.

Elbette yaptıklarını daha fazla da sıralamak mümkündür fakat sıraladığımız örnekler bile Rus hançerinin hep Kürtlere yönelik olduğunu göstermek için yeterlidir.

Şimdi sormak gerekiyor:

Kürtleri sürekli arkadan hançerlemekle, onları kıyımdan geçirmekten başka ne elinize geçti?

Kürtler tam 200 yıldır aralıksız direniyor. Direnişlerini baltalamak size ne kazandırdı?

Tam 200 yıldır bir ayağı çukurda olan, bölgemize kan ve ölümden başka bir şey getirmeyen faşist Türk devletini desteklemek ve hep bir şekilde yanında durmanınız, size ne sağlayacaktır?

Herkesin bilsin ki; Ortadoğu’da güç olmak isteyen Kürtlerle doğru ilişki kurmak zorundadır. Kürtlerin artık oyun bozucu da olduğu bilinmeli.