Lübnan'da ilk Kürt kadın aday

Lübnan'da 6 Mayıs’ta seçimler yapılacak. Hiçbir statüsü olmayan Kürtler, ilk defa bir Kürt kadın adayla bu seçimlere ‘Halkın Sesi Bloku’ içinde seçimlere katılıyor.

Ortadoğu’nun birçok ülkesinde seçim rüzgarları esiyor. Her seçim kıyasıya hatta ölesiye çekişmelere sahne oluyor. Irak, Türkiye ve Lübnan’daki seçimlerin, bölgenin karakterini etkileyecek düzeyde değişimlere kapı aralayacağı kesin. Bölgenin kaotik hali seçimlere olduğu gibi yansıyor. Seçimler iktidarların tekelinde can çekişen halkların iradelerini tam olarak açığa çıkarmasa da demokratik zeminlerin oluşturulması için önemli eşiktir. Irak’ta Yeni Nesil Hareketi, Tevgera Azadî ve Halk Demokrasi Cephesi ortak listeyle 12 Mayıs’ta, Lübnan’da Halkın Sesi Bloku 6 Mayıs’ta, Türkiye’de ise HDP bünyesindeki çeşitli bileşenlerle 25 Haziran’da bu dikta rejimleri yarmayı amaçlıyor.

Ebadi, Hariri ve Erdoğan’ın seçimlerle iktidarlarını yeniden bileme güreşlerine karşı toplum da özgücüyle kurduğu çeşitli bileşim ve araçlarla sesini duyurmak istiyor. Elbette bu aktörler, siyasetin sadece görünen yüzleri. Her figüranın arkasında hegemon güçlerin çıkarları ekseninde yönlendirmelerini, hatta bizzat esası oluşturmalarını görmek mümkün. Ortadoğu’nun bir türlü kendine gelememesinin sürekli savaşlarla kırılmasının temel kaynağı sosyal, kültürel, siyasal olarak oldukça zengin olan toplumsal dokusunun, sürekli dış güçler tarafından birbirine kırdırılması ve müdahale zeminlerine açık hale getirilmesidir. Lübnan bu bakımdan en çok can çekişmiş, bedel ödemiş, ödemeye devam eden ülkelerden.

ZENGİNLİĞİN KIYAMETİ

Lübnan çok güzel ülke; denizi, dağları yeşilliği, bin bir çeşit meyvesi ve elbette kadim tarihiyle göz kamaştırıcı. Denizin hemen koynunda boy veren, dağların kollarıyla sarılmış, bedeninde bin bir çeşit bereketiyle bir şahika. Bu güzellik, elbette tarihi damarlarının gümbür gümbür akışından geliyor. Birçok medeniyete kaynaklık eden tarihi Fenike uygarlığı bu topraklarda kök salmış. Cennetle cehennemin iç içeliği zenginliğin kaderi olsa gerek. Zenginliğin göz kamaştırıcılığı her zaman için egemenlerin ağızlarını sulandırmıştır. Lübnan’da bundandır ki hep saldırılarla yüz yüze kalmıştır. Asurlular, Babilliler, Persler, Makedonyalılar, Romalılar, Hz. Ömer’le giren İslamiyet, Haçlılar, Yavuz Sultan Selim döneminde ise Osmanlıların saldırılarıyla karşı karşıya kalmıştır. 402 yıl Osmanlı idaresi altında kalan ülke, imparatorluğun dağılmasıyla birlikte, Birinci Dünya Savaşı sonunda Fransız mandası olmuştur. 1941’de Fransız mandası altında 'bağımsızlığına' kavuşmuş. Fakat 19. yüzyıldan itibaren dış güçler hegemon emelleri için mezhepsel çelişkileri kullanarak, müdahale zeminleri oluşturmuş. Lübnan iç savaşı buna örnektir. 1975’te başlayan 1990’da biten iç savaşta bir milyondan fazla insan ülkesini terk etti, yaklaşık 150 bin - 230 bin arası yaşamını yitirdi.

Küçük Ortadoğu olarak nitelendirilen Lübnan, inançlar harmonisinin en güzel örneklerindendir. 18 mezhep, resmi olarak tanınıyor. Bu oldukça geniş dini ve kültürel yelpaze, hegemon güçlerin ve onların yerel uzantıları tarafından sürekli kışkırtılarak, çatışma zeminine dönüştürülüyor.

LÜBNAN'IN DA YOK SAYILANI KÜRTLER

Lübnan'da hiçbir statüye sahip olmayan tek halk Kürtlerdir. Diğer halklar yetersiz de olsa bir şekilde kendilerini ifade edebilecek kısmi zeminlere sahiptir. Burada yaklaşık 150 bin Kürt nüfusu bulunuyor. İlk göç 1925 - 30 döneminde ağırlıklı Mardin’den. Mardinli Kürtlerin, Lübnan'ın bağımsızlık mücadelelerine katkıları büyüktür. İkinci göç dalgası 1950- 1960, daha sonraki göçler de işsizlik ve en son Suriye’de yaşanan savaştan dolayı yaşandı.

İLK DEFA KÜRT KADIN ADAY

 Bu kısa bilgilendirmeden sonra esas konumuza dönelim. 6 Mayıs’ta Lübnan’da seçimler yapılacak. İlk defa bir Kürt kadın aday bu seçimlere ‘Halkın Sesi Bloku’ içinde seçimlere katılıyor. Listenin içinde birçok hareket, sivil toplum kuruluşu ve oluşum var. Birleşik Kavmi Suriye, Hareket Bitnan Suriye, Murabutun Hareketi, Hareket bin Hasip, Hareket bin Şebap, ve Komele Newroz ya Çandi u Civaki adına Hannan Osman katılıyor. Buradaki siyaseti ve seçimlerin belirleyeni, taifeci bir toplumsal ve siyasi yapıya sahip olan dinamiklerdir. İç siyaseti etkileyen iki etken mezhepsel gruplar ve feodal geleneklere sahip köklü ailelerdir. Lübnan’daki anayasaya göre -ki bu sistem değişmezdir- cumhurbaşkanı Maruni Hristiyanlardan, başbakan Sünnilerden, meclis başkanı ise Şiilerden seçiliyor. Ülkede bu güçlerin ayrı bölgeleri; yani yerleşim yerleri, okulları, askeri güçleri mevcut. Mezheplere göre ayrıştırılmış böylesi bir yapının içinde Kürtler güya Sünnilik içinde sayılarak ne mezhepsel ne de kimliksel bir statüye sahiptir. Kültürlerini koruyacak kurumsal hiçbir yapıya sahip değiller. Ermeniler, Dürziler, Aleviler, Rumlar, Kıptiler, Süryaniler kimlik ve kültürlerini koruyacak zeminlere sahipler. Maruniler, Sünniler ve Şiiler de zaten iktidarı kendi aralarında paylaşarak görünüşte demokratik, özde son derece hegemonik bir sistemi kurarak, ülkenin tüm zenginliklerini bölüştürüyor.

TEMEL GÜÇLER; İKİ BLOK

Bu seçimlerde 500'ün üzerinde aday, 77 liste bünyesinde yarışıyor. İktidarı bugüne kadar ellerinde tutan ve paylaşan iki kutuplu siyasi yapının arasında kıyasıya bir yarış söz konusu. Bugüne kadarki siyaseti belirleyen en temel güçler, 8 Mart Bloku ve 14 Mart Bloku'dur. Bu bloklar, Refik Hariri'nin 2005'te bombalı bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra oluştu.

8 Mart Bloku; Şii Hizbullah, Şii Emel Hareketi, Maruni Özgür Vatansever Parti, Dürzi Demokrat Parti, Alevi Demokratik Arap Parti gibi partilerden oluşuyor. Bu blok, Suriye ve İran siyasetine yakındır.

14 Mart Bloku ise Sünni Müstakbel Hareket, Maruni Lübnan Güçleri, Lübnan Ulusal Bloku, Ermeni Sosyal Demokrat Hınçak Partisi gibi partilerden oluşuyor. Suudi Arabistan desteklidir.

Bu iktidarı elinde tutan iki blokun dışında toplumun, tabanın sesini meclise taşımak isteyen Halkın Sesi Bloku'nun içinde de hem sivil toplum kuruluşları hem de hareketler bulunuyor. Bu blokun amacı ülkeyi kendi aralarında paylaşan egemen siyaseti yarmak, toplumu dinsel, kültürel kategorilere ayırmadan temsiliyete kavuşturmaktır. Görünüşte her mezhebin, etnik kimliğin içinde yer alıyormuş gibi göründüğü bu bloklar kesinlikle aile çıkarlarını, toplumun çıkarlarından önceliyor. Blokun amacı kadının, gençliğin, köylünün özcesi toplumsal tüm dinamiklerin sesi olmanın yanında bu güçleri, kendilerini ifadeye kavuşturacak yapılara sahip kılmaktır.

ÇIKAR DÖNGÜSÜNÜN KİRİ

Cennetimsi bir güzelliğe sahip olan bu ülkede sokaklar çöpten geçilmiyor, araba sayısı insan sayısıyla eşdeğer gibi… Belediyeciliğe dayalı geliştirilen bir ulaşım, temizlik sistemi yok. Sağlık hizmetleri zaten yerlerde sürünüyor. Güzelim denize ülkenin tüm kanalizasyonları bağlanmış, en önemli geçim ve zenginlik kaynağı olan tarıma yatırım yapılmıyor. Bunları say sayabilirsen. Küçük ülkenin zenginliği ise koca Ortadoğu’ya yetecek kadar. Bu paradoksun sebebi, uluslararası sermayenin yerel uzantılarıyla birlikte korudukları çıkar döngüsüdür.

HANNAN OSMAN İLE YENİ BAŞLANGIÇ

İşte Hannan Osman’ın içinde yer aldığı Halkın Sesi Bloku, tüm bu sorunlara çözümü amaçlıyor. Tarıma teşvik, ekolojinin korunması, doğanın fütursuzca kullanımı her yerin beton armalara dönüştürülmesi, kadın ve gençlerin işsizliğine karşı projeler geliştirme. Elbette bir kadın olarak kadın sorunlarına karşı duyarlılık ve çözüm yolları. Bu ülkede de kadına karşı şiddet had safhada. Erkek terörünü yargılayan yasalar ve haklar yok. Kadının kendi soyadını çocuklarına verme hakkı yok. Kadınlar verili siyasetin içinde bile çok azlar. 128 kişilik Meclis'te sadece 4 kadın var. Onlar da manen oraya yerleştirilmişler; Refik Hariri öldükten sonra kardeşinin Meclis'e getirilmesi gibi. Kadınlar, siyasetin hiçbir alanın da aktif değiller. Kadın haklarını savunma amaçlı kadın kurumları var fakat etkisizler. Hannan’ın içinde yer aldığı blokun aday sayısı 9, bunlardan 4’ü kadındır. Zaten blokun en temel amaçlarından biri de kadını siyaset içinde aktif kılmak ve eril kökenli siyaseti bunun üzerinden başkalaşıma uğratmaktır.

Elbette kadın olmanın yanında Hannan’ın Kürt olması da anayasada Kürt kimliğinin tanınması, Kürt dilinin korunması için okulların açılması, bu blokun temsiliyle hiç olmazsa gündem oluşturacak.

1920'LERDE LÜBNAN'A GELMİŞLER

Hannan Osman’ın ailesi Mardinli. Babasının ailesi 1920’lerde Lübnan’a geçmiş. Neredeyse buranın yerlisi haline gelmişler. O da sınırın ötesinden olup, öteyi görmeyenlerden. Tel örgülerle bölünmüş ülkesinin acısıyla, türküleriyle büyümüş. Sürgün, yüreğine, beynine kök saldığı için kimliği için hep mücadele halinde olmuş. Lünban’da İngiliz dili ve edebiyatını okumuş. Öğretmenlik, zaman zaman da tercümanlık yapıyor. Newroz Derneği'nin başkanlığını yapmanın yanında, Lübnan Kadın Meclisi'nin de üyesidir. Deniz ikliminin hoşgörülüğünü, Kürt'ün mağrur duruşunu, bu toprağın rengarenk kültürünün çekiciliğini onda görmek mümkün.

Bu seçimlere katılmanın buradaki Kürtler arasında büyük bir umut oluşturduğunu söylüyor. Kazanmasak da kazandık, diyor. Blokun oluşumuyla Kürt toplumunu daha iyi tanıdığını, sokağın ruhunu yakaladığını belirtiyor. Bu daha başlangıç, diyor.

GECE GÜNDÜZ ÇALIŞIYORLAR

Buradaki seçimlerde egemen partilerin dışında diğerlerine hiçbir yardım yapılmıyor. Hatta sokakta kıt kanaat imkanlarıyla astıkları aday resimleri ya indiriliyor ya da üzerlerine baskın partilerin ağırlıklı erkek olan adayları asılıyor. Medyayı hemen hemen hiç kullanamıyorlar. Zaten onların dışındaki blokların ve içinde yer alan partilerin her birisinin televizyonları ve çeşitli medya organları var. Onların TV’lerine 20 dakika çıkmak için 20 bin dolar vermek zorundalar. Veremedikleri için çıkamıyorlar.

Bu bloktan ne özgür-alternatif basın ne de egemen basın bahsediyor. Halbuki toplumların cılız olsa da seslerini umut oluşturmak için vermekte yarar var. Küçük bir girişim umutla, çabayla yüklenirse hiç şüphe yok ki kar topu gibi ilerler. Hannan, kadın arkadaşları ve yurtsever fedakar analarla birlikte gece gündüz demeden sokak sokak, ev ev dolaşıp halkının ve kadınlarının hakları için çalışıyor, çabalıyor. Yurtsever analarımızın canla başla kızları gibi sevdikleri Hannan için sarfettikleri çabanın hepsi, komşularıyla huzur içinde yaşamak ve bin yıllardır yok sayılan kimliklerini görünür kılmaktır.