Kışanak: Bizler tutsak alınamayan kadınlarız

Dört yıldır cezaevinde rehin tutulan Gültan Kışanak, “tutsak alınamayan kadınlar” olduklarını belirterek, 8 Mart için şu mesajı verdi: “Zılgıtlarımız, stranlarımız ve halaylarımızla birlikte sizlerle alanlarda olacağız.”

Kadınlar 8 Mart’ta alanlara çıkmaya hazırlanıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu özellikle kadınların her yıl yürüdüğü, İstanbul’daki İstiklal Caddesi’ni bu yıl ‘yasaklasa’ da kadınlar kararlı.

Evde, okulda, işyerinde, alanlarda kadın mücadelesinin kentten kente hatta ülkeden ülkeye yayılmasından, eş başkanlık sistemine; mevcut siyasi süreçten cezaevine kadar kadın hareketini Gültan Kışanak’a sorduk.

2016’dan bu yana Kocaeli F Tipi Cezaevi’nde bulunan Kışanak, kadın ve tüm demokrasi çevrelerinin ortak mücadelesine dikkat çekerken “Bu anti demokratik süreci geriletme görevi tek başına kadınların üzerinde kalmamalı. Kadın hareketi de demokrasi güçlerini birlikte hareket etmeye teşvik eden, bunun önünü açan bir rol oynamalı” dedi.

KADIN AÇISINDAN DAHA YIKICI

Kadın cinayetleri arttı, nafaka tartışmaları var. Türkiye’nin içinden geçtiği süreci kadınlar açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye, genel olarak tüm demokratik hak ve özgürlükler açısından sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Ancak bu otoriter yönetim tarzının kadınlar açısından sonuçları çok daha yıkıcı oluyor. Otorite, güç ve iktidarı yüceltme; farklılığı karşıtlık ve düşmanlık gerekçesi yapma; hükmetme, ele geçirme, susturma. Biat bekleme; küçük bir itirazı bile güç kullanarak ortadan kaldırma. Aksini söyleyeni hain ilan etme vs. Bu zihniyet erkek egemenliğini yücelten, kendi hayatına yön vermeye çalışan kadına karşı erkek şiddetini meşrulaştıran bir atmosfer oluşturuyor. Dünyanın her yerinde ve her zaman, benzer siyasal süreçlerde kadına yönelik şiddetin arttığı yapılan saha çalışmaları ile tespit edilmiştir.

Kaldı ki Türkiye'de sadece bu genel otoriter, milliyetçi/muhafazakâr ve militarist siyasal atmosferin yansımaları yok, kadınların büyük bir mücadele sonucunda elde ettikleri hak ve özgürlüklere yönelik de müdahale söz konusu. Kadın kurumlarının kapatılması, eş başkanlığın suç gibi gösterilerek yargılanması, kadın etkinliklerinin yasaklanması, sokağa çıkan, basın açıklaması yapmak isteyen kadınlara müdahale edilmesi; doğrudan kadın bedenini ve sağlığını ilgilendiren doğum yöntemi ve çocuk sayısı gibi konulara bile en tepedeki yöneticilerin karışması gibi onlarca siyasal iktidar kaynaklı müdahale sayabiliriz. İktidarın zihniyeti, evde, sokakta, işyerinde egemen erkekle somutlaşarak, kadınlara yönelmektedir. Bu zihniyet değişmeden, hiçbir polisiye tedbir ya da ağır ceza, kadın cinayetlerini durdurmak için yetmeyecektir. Kaldı ki aynı zihniyeti şiddet yaşamış kadını koruması gereken tüm mekanizmalarda da görüyoruz. Muhalif iki söz eden yıllarca hapishanede yatarken; kadına şiddet uygulayan, yaralayan, tehdit eden erkekler sokaklarda geziyor; cinayet işleyenlere bin bir bahaneyle ceza indirimi veriliyor.

Daha tehlikeli bir durum ise çocuk yaşta evliliğin suç sayılması, nafaka, aile içi şiddeti önleme konusunda devlete sorumluluk yükleyen İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçilmesi, yasalarla teminat altına alınan hakların bile geri alınmak istenmesidir. Eğer bu konuda kadınların ve tüm demokrasi çevrelerinin güçlü bir mücadelesi olmazsa, yasal hakları da geriye götüren adımlar atılmaya başlanırsa; Anayasa'daki "cinsiyet eşitliği" maddesi bile tehlikeye girebilir. Durum bu kadar ciddidir. Bu nedenle en çoğulcu/kapsayıcı kadın yapılarının ve tüm demokratik çevrelerin, bu gidişatı durdurmayı hedefleyen bir yaklaşım içerisinde olması gerekir.

MÜCADELENİN ORTAKLAŞMASI LAZIM

Peki, kadın hareketinin bu saldırılar karşısındaki tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz? Tepkiler yeterli mi? Daha güçlü ortak duruş nasıl sağlanır? Engeller neler? Nasıl aşılır?

Uzun zamandan beri devam eden bu baskı ve sindirme dalgasına karşı kadın hareketi, sokaktan çekilmedi, sözünü söyledi ve demokratik muhalefet yapıları içerisinde, en dinamik güç olduğunu gösterdi. Bu duruş, bizlere de güç ve moral kaynağı oldu. Sanırım bu dönemin kadın direnişi de kadın mücadele tarihinde yerini alacaktır.

Neredeyse her 10 yılda bir darbelerin yaşandığı, temel hak ve özgürlüklerin askıya alındığı, olağanüstü yönetim süreçlerinin sık sık tekrarlandığı bir ülke olarak Türkiye, hiçbir zaman bu kadar uzun, kesintisiz ve yoğun bir baskı süreci yaşamadı. Darbe dönemleri, iki-üç yıl hüküm sürer; toplum yavaş yavaş nefes alacağı kanalları açardı. Şimdi ise 2015 yıldan beri kesintisiz devam eden bir siyasal darbe süreci var ve başta kadınlar olmak üzere toplumu nefesiz bırakacak kadar demokrasi rafa kaldırılmış durumda.

Bu nedenle kadınların bu cesaret veren duruşu ve tavrı, tüm demokrasi güçlerinin mücadelesi ile buluşarak; yeni demokratik bir dalga yaratmayı başarabilirse sonuç almak daha kolay olacak. Bu anti demokratik süreci geriletme görevi tek başına kadınların üzerinde kalmamalı. Kadın hareketi de demokrasi güçlerini birlikte hareket etmeye teşvik eden, bunun önünü açan bir rol oynamalı. Kadınlar, gençler, emekçiler, yoksullar, farklı kimlik ve inançlar, tüm ezilen kesimler; hak, hukuk, özgürlük ve barış mücadelesinde ortak bir duruş sergileyebilirse, bu kötü gidişat durdurulabilir.

EŞ BAŞKANLIĞI SAVUNMAK ELZEMDİR

Eş başkanlık kadınlar için neden önemli? Saldırılar karşısında eş başkanlık yeteri kadar sahiplenildi mi?

Eş başkanlık, cinsiyet eşitliği mücadelesinin en önemli kazanımıdır. Her şeyden önce kadındaki öğretilmiş edilgenliği kıran, kendisini özne olarak gören ve hayallerinin peşinden gitme cesareti veren, 'kadın da yapabilir' duygusunu geliştiren, onları güçlendiren bir yöntemdir. Bir diğer boyutu ise toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorununu çözerken; farklı cinslerin karşıtlığı değil, birlikte demokratik ve eşit ilişki kurmayı öğrenmesi, erkeğin aşkın yönlerinin törpülenmesidir. Cinsiyet eşitsizliğinin en önemli nedeni erkeğin, kadını kendisi ile eşit düzeyde görmemesidir. Kadını duygusallıkla tanımlayan, eksik ve yetersiz gören erkek egemen zihniyetin kırılması için eşit görev ve sorumluluk sahibi oldukları bir düzleme ihtiyaç var. Eş başkanlık bunu sunmaktadır. Eş başkanlığın ikinci boyutu ise siyaseti demokratikleştirmektir. Toplumun yarısını oluşturan kadınları siyasetten, karar mekanizmalarından dışlayan bir siyaset ve yönetim anlayışı demokratik olamaz. Bin yılardan beri, kadınlar yerine de erkekler karar veriyor. Kadınların iradi bir varlık olabilmesi için kendileri ve gelecekleri hakkında karar verme imkânına sahip olması gerekir. Eş başkanlık kadınlara bu gücü verdiği gibi, siyaseti ve yönetim anlayışını da demokratik bir öze kavuşturmanın yolunu açmaktadır.

Eş başkanlığın üçüncü boyutu da toplumla ilgili olandır. Yine bin yılardan beri erkek egemen zihniyet toplumu esir alarak, doğal toplumun demokratik karakterini yok etmiştir. Kadın bireylerin, erkek bireylere bağlı yaşaması gerektiği, toplumsal bir reflekse dönüşmüş; aslında eşitlik hukukunu koruması gereken toplumsal kurallar, bu ön kabule (erkek egemenliğine) göre şekillenmiştir. Eş başkanlık bu yanlışın düzeltilmesi, toplumun demokratik özüyle buluşması açısından da önemli bir adımdır. Eş başkanlığın dördüncü boyutu ise yönetimin bir iktidar kurma/hükmetme meselesi olmadığını, yönetimin bir 'eş güdüm ve koordinasyon' meselesi olduğunu göstermesidir. Kadınlar, eş başkanlık ile iktidara ortak olmak değil; yönetimi iktidar olarak algılayan anlayışı değiştirerek; ortaklaşa karar verme, eş güdüm ve koordinasyonu ön plana çıkarmaktadır. Bu da demokratik bir yönetim anlayışının gelişmesi için asla vazgeçilemeyecek bir yaklaşımdır. Tek kişinin emrine verilmiş, insafına terk edilmiş bir yerel yönetimden, toplumun tüm kesimlerini gözeten hizmetler üretmesini beklemek mantıklı değil. 'Tek adam rejimi' yönetimin tüm kademeleri için ciddi bir sorundur.

BU SADECE KADINLARIN SORUNU DEĞİL

Nitekim yerel siyasette çok kısa bir dönem uygulama imkânı bulan eş başkanlık bu saydığımız konularda son derece önemli farkındalıklar oluşmasına olanak sunmuştur. Ki ilk uygulama olmasının getirdiği deneyim ve tecrübe sorunlarına, soruşturma ve yargılama kıskacına rağmen kadınlar ve demokratik toplum lehine önemli sonuçlar yaratmıştır.

Yeterince sahiplenme meselesine gelirsek; bu konuda eksikler yaşandığını bilerek hareket etmenin önemli olduğunu düşünüyorum. En büyük eksiklik de eş başkanlığın önem, anlam ve amacının yeterince siyaset ile toplumun gündemine taşınmamış olmasıdır. Mesele sadece iktidarın müdahalesi, saldırıları değildir. Erkek egemen zihniyetin sorgulanması, değişime zorlanması ve bunun sadece kadınların değil, tüm toplumun, demokratik siyasetin kazanımı olduğunun bilince çıkartılması meselesidir. Sadece kadınların sorunu değil, demokratik siyaset ve toplum iddiasında bulunan herkesin sorunudur.

KADINLAR ARTIK SİSTEM KARŞITI MÜCADELENİN ÖN SAFINDA

Örneklerini Şili’de ve de Meksika’da görüyoruz, kadın mücadelesi kitleselleşiyor. Kadın mücadelesi yeni bir evreye mi giriyor?

Dünya kadın hareketi, üçüncü dalga feminizmin, kadın tikelliği üzerine açtığı tartışmadan biraz dağılarak çıkmıştı. Ama sonrasında hem entelektüel alanda hem de aktivizm olarak kadın hareketinin, sistem karşıtı konumu daha fazla gündeme geldi. Asya'da kadın emeğinin sömürülmesi ve ekonomik hayattan dışlanmasına karşı kadınlar, alternatif ekonomik üretim modelleri geliştirmeye çalıştı. Güney Amerika'da ulusaşırı kapitalist şirketlerin, yerel kaynakları ve doğayı talan etmesine karşı kadınlar, doğal kaynakları ve yerel halkların haklarını koruyan ekoloji hareketine öncülük etmeye başladı. Kadını doğa ile özdeş gören ve her ikisi üzerinde de egemenlik/efendilik iddiasında bulunan erkeğe karşı kadınlar, doğa üzerinde kurulan sömürü ilişkisine itiraz ederken; aynı zamanda kendisine yönelik egemenliği de reddediyordu.

Orta Doğu'da kadınlar savaş, işgal, mültecileştirme saldırılarına ve bölgesel otoriter rejimlere karşı yürütülen mücadelelerin de temel dinamiği oldu. Rojava'da demokratik, çoğulcu, cinsiyet özgürlükçü yeni bir toplumsallık inşa etme mücadelesine yön veren temel güç, kadın perspektifi ve katılımı olduğu için; tüm dünya Rojava'daki gelişmeleri "kadın devrimi" olarak kodladı.

Gelinen aşamada kapitalist sistem, büyük bir küresel ekonomik bunalım/daralma yaşıyor ve krizinin faturasını emekçilerin, yoksulların sırtına yıkmaya çalışıyor. Buna karşı yükselen itiraz dalgasına da kadınlar öncülük ediyor.

ÇOK ÖNEMLİ BİR MESAFEYİ AŞTIK

Dünya kadın hareketi, "eşit yurttaşlık", sınıf, anti kolonyal mücadelelerden de çok büyük tecrübeler edindi. Tüm egemenlik ilişkilerinin örümcek ağı gibi bir biri ile bağlantılı olduğunu, merkezinde de erkek egemenliği bulunduğunu bilince çıkartan kadın hareketi; giderek tüm toplumsal ve siyasal hareketlere öncülük etme, yön verme, bileşeni olma ve geliştirme kapasitesi kazandı. Gelinen nokta bu nedenle çok kıymetlidir. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi, aynı zamanda yeni demokratik ve eşitlikçi bir yaşam kurma mücadelesine evrilmiştir. Kadın cinayetlerine karşı dünyanın dört bir yanında ortak bir duruş sergileyen, aynı şarkı ile dans ederek tepkisini gösteren kadınlar, gelişen küresel kadın hareketinin sembolüdür. Uzun yılardan beri küresel kadın yürüyüşü, grevi gibi çeşitli yöntemlerle ortak bir hedefe yönelen kadın hareketinin; bu kez önceden planlanmış, organize edilmiş bir etkinlik olmadan, ayni duygularla, refleksle sokağa çıkması çok kıymetli. Tüm dünyada kadınların, kendine özgü ortak bir duygulanım ve tutum içerisine girmesi, çok önemli bir mesafeyi aştığımızı gösteriyor.

BİZİ İÇERİ KOYARAK AKILLICA BİR ŞEY YAPMADILAR

Peki, sizler için hapishanede bir gün nasıl geçiyor?

Hapishaneler, yoksun bırakma, sınır çizme, denetim altına alma, işlevsiz bırakma, edilgen hükmetme, otoriteyi kabullendirme, bu yönde değişime zorlama, duygusal boşluk yaratma ve öz saygıyı törpüleme gibi kişiyi insanlıktan çıkarma amacı taşıyan mekânlar. Bunun farkında olan bireyler açısından ise tam tersine yaratıcılığa yönelme, sınırsız hayal kurma, kendini işlevli kılma, iradesini güçlendirme, duygu ve düşünce dünyasına yeni pencereler açma mekânına dönüşüyor. O nedenle de aslında zaman insana yetmiyor burada. Rutine ve belirlenen kalıplara teslim olmadan yaşamak, zor da olsa başardığında insana inanılmaz bir keyif veriyor. Bağırarak arkadaşlarına sesini duyurabilmek bile insana tecridi kırmanın zevki yaşatıyor. Ya da semaverde yemek pişirmek, kalem içlerini kullanarak örgü örmek... Hele ki kitapları okurken telaş etmemek, her satırını neredeyse yorumlayarak okumak inanılmaz bir keyif. Bir de çarpıtılmış haberlerden, işin doğrusunu anlayabilecek kadar yorumlama gücünün gelişmesi var ki tadına doyulmuyor. 8 Mart gibi özel günler için yapılan hazırlıklar, herkesin katılım sağlayabilmek için gösterdiği çaba öylesine önemli ki benim gibi hayatında şarkı/türkü söylemeye hiç teşebbüs etmemiş kişilere bile müzik yeteneği kazandırıyor. Velhasıl, erkek egemen otoriter zihniyet, bizleri cezaevine koyarak hiç de akıllıca bir iş yapmıyor.

BİZ DE ZILGITLARIMIZLA ALANDA OLACAĞIZ

Kadınlara 8 Mart mesajınız nedir?

Tüm kadınların 8 Mart dünya kadınlar gününü kutluyor; sokaklara, meydanlara yansıyan kadın iradesinin ve duruşunun, yeni bir sürece öncülük etmesini diliyorum. Biz kadınlar bedenimize, kimliğimize, irademize, emeğimize, varlığımıza yönelen tüm saldırıları ancak kadın dayanışması ve kadın örgütünü büyüterek yanıt verebiliriz. "Bir gün değil her gün 8 Mart" anlayışı, kadın cinayetlerini de savaşı da otoriter gerici yönetimi de durdurabilecek kadar güçlü bir slogandır. Şimdi ana cevap olmak için meydanları doldurma, zılgıtlar eşliğinde özgürlük halaylarına durma, buradan aldığımız güç ve enerjiyle mücadeleyi büyütme zamanı. Şimdi 8 Mart’ta yakılan özgürlük ve eşitlik meşalesini Newroz'la buluşturarak, barışa giden yola köprü kurma zamanı. Bizler de tutsak alınamayan kadınlar olarak zılgıtlarımız, stranlarımız ve halaylarımızla birlikte sizlerle alanlarda olacağız.

AMED, KADINA YÖNELİK ŞİDDETİ GERİLETMİŞ BİR KENTTTİR

Amedli kadınlara ne söylemek istersiniz?

Amed'in kadın özgürlük mücadelesi konusunda her zaman farkındalığı yüksek olmuştur. Çoğulcu yapısı ile her zaman kadın örgütlülüğünü ve dayanışmasını ileriye taşımıştır. Orada bulunan tüm kadın yapılarının yer aldığı kadın platformu deneyiminin başarısına ve gücüne tanıklık etmiş bir kenttir. Kadına yönelik şiddetin her türüne karşı tutum almış; aile içi şiddete karşı net bir duruş sergilemiştir. Erkekler tarafından katledilen kadınların isimlerini parklara vererek, kadın cinayetlerinin "töre" kılıfında saklanmasına izin vermemiş bir kettir. Kadın cinayetlerini lanetleyen görkemli eylem ve etkinlikler yaparak, kadına yönelik şiddeti geriletmiş bir yerdir. 8 Mart nedeniyle Amed kadın kenti ilan edilmiş, yerel yönetimlerden sivil toplum örgütlerine; sendikalardan insan hakları kurumlarına kadar tüm örgütlü alanlarda, bir hafta boyunca yönetim kadınlara bırakılmıştır. Hatta kadın platformu adına, valiye bile bir hafta boyunca idareyi bir kadına bırakma çağırısı yapılmıştır. Amed, kadın özgürlük mücadelesinin böylesine güçlü bir meşruiyet alanı yarattığı bir kenttir. Amed toplumsal ve siyasal olarak öyle bir aydınlanma süreci yaşamıştır ki kadına baskı ve şiddet uygulayan, kadın iradesini kabul etmeyen erkeklerin, toplum tarafından ayıplanıp reddedildiği bir bilinç gelişmiştir. Bütün bunlar Amedli kadınlara, özgürlük mücadelesinde her zaman en önde olma misyonu yüklemiştir. Amedli kadınların bu misyona, deneyimlere denk bir duruşu olacağına inanıyor, hepsine başarılar diliyorum.