Türkiye için mülteciler siyasi bir araç

Yarın 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Türkiye için mülteciler, Suriye savaşına gönderilip Kürtlerin üzerine salınan çeteler, Kürdistan'ın nüfus yapısıyla oynamasına olanak sağlayan devşirilmiş yığın ve Batı dünyasına karşı siyasi koz durumunda.

Türkiye Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ni 1961'de onayladı ama özellikle coğrafi çekinceyle statüsüzlüğü sürdürüyor. Geri gönderme yasağı ve açık kapı ilkesini de çiğneyen Türkiye'nin mevcut kamplarında denetim de imkansız. HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, Türk hükümetinin pervasızlıkta sınır aştığını söyledi.

Dünya Mülteciler Günü, 2001 yılından beri her yıl 20 Haziran’da kutlanıyor. Dünyanın her yerinden, şiddet ve zulümden dolayı evlerinden kopartılan ve zulümden kaçan insanların anıldığı ve onurlandırıldığı bir gündür. Dünyada yerlerinden edilmiş insanların sayısı bugüne kadarki en büyük orana ulaşmış durumda. 2015 verileri üzerinde hesaplama yapıldığında dünya genelinde mülteci sayısı toplam 70 milyona ulaştı. Dakikada ortalama 24 kişi evini terk etmek zorunda kalıyor. Dünya genelinde yerinden edilenlerin sayısı bir ülke nüfusu olsaydı, dünyanın en kalabalık 20 ülkesi arasında olurdu.

Evlerini terk etmek zorunda kalanların üçte ikisini ülke içinde yerinden edilenler oluşturuyor, geri kalanı ise uluslararası ‘mülteci’ konumunda. En fazla mülteciye kaynaklık eden ülkeler sırasıyla Suriye, Afganistan ve Somali.

Suriye’de 2011 yılından beri 6 milyondan fazla kişi mülteci konumuna düştü. Onu Afganistan ve Somali izledi. Mülteci kaynağı diğer ülkeler ise Güney Sudan, Sudan, Demokratik Kongo, Orta Afrika, Myanmar, Eritre ve Kolombiya olarak sıralandı.

Mülteci nüfusunun yüzde 86’sına gelişmekte olan ülkeler ev sahipliği yapıyor. Türkiye de Pakistan ve Lübnan ile birlikte etrafından en fazla mülteci alan ülke.

En fazla iltica başvurusu yapılan ülke ise Almanya. Almanya’yı, İskandinavya ve diğer Batı Avrupa ülkeleri ile ABD izliyor.

TÜRKİYE'DE YASAL DURUM

Uluslararası hukukta mülteci (refugee), sığınmacı (asylumseeker), göçmen (immigrant) terimleri kullanılıyor. Türkiye’de ise Avrupa dışından gelenlere mültecilik hakkı verilmiyor ve sığınmacı terimi hukuk sisteminde yer almıyor.

Mülteci: Vatandaşı olduğu ülke dışında olan ve "ırkı, dini, tabiiyeti, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncesi nedeniyle zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu" için vatandaşı olduğu ülkeye dönemeyen veya dönmek istemeyen kişileri ifade etmektedir.

Sığınmacı: Mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere denir. Bu terim genellikle, mülteci statüsü almaya yönelik başvurularının hükümet ya da Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) tarafından karara bağlanmasını bekleyen kişiler için kullanılır. Statüleri resmi olarak tanınmamış da olsa  sığınmacılar menşei ülkelerine zorla geri gönderilemezler ve haklarının korunması gerekir.

Göçmen: Hem maddi ve sosyal durumlarını iyileştirmek hem de kendileri veya ailelerinin gelecekten beklentilerini arttırmak için başka bir ülkeye veya bölgeye göç eden kişi ve aile fertlerini kapsamaktadır. Esas olarak, ülkesinden zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için değil, eğitim ve çalışma gibi nedenlerle ayrılan kişiler olarak tanımlanabilir.

Düzensiz göçmen: Göç ettiği ülkeye o ülkenin yasalarını ihlal ederek giriş yapan, ülkede kalmak için yasal hakkı bulunmayan, ülkenin yasalarını ihlal ederek çıkış yapan kişiler için kullanılır.

Vatansız: Kendi yasalarının işleyişi içinde hiçbir devlet tarafından vatandaş olarak sayılmayan kişi anlamına gelir.

Türkiye Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi’ni 1961 tarihinde onayladı. 1967 yılında Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Protokol’ü de onayladı. Ancak Cenevre Sözleşmesi ile düzenlenen coğrafi sınırlama ilkesini sürdürmeyi seçti. Türkiye’de bu kavramlar 2014 tarihli, 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda düzenlenmiş durumda. Türkiye, Avrupa dışından gelenleri mülteci olarak kabul etmiyor. Avrupa dışından gelenlerin üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mülteci statüsünde geçici olarak Türkiye’de kalmasına izin veriliyor.

Uluslararası koruma arayan yabancılar Türkiye’ye adım attığında mülteci veya şartlı mülteci statülerini almak için başvuruyor. Bu kişilerin statüsü verilene kadar kendilerine “uluslararası koruma başvuru sahibi” deniyor. Türkiye hukuk sisteminde sığınmacı kavramı yok.

TÜRKİYE'DEKİ SURİYELİLER

Türkiye’deki Suriyeliler “geçici koruma” statüsünde. Geçici koruma, ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlara gelen veya sınırları geçen ve haklarında bireysel olarak uluslararası koruma statüsü belirleme işlemi yapılamayan yabancılara sağlanan korumayı ifade ediyor.

6458 sayılı kanun kapsamında yayınlanan Geçici Koruma Yönetmeliğine göre; Suriye’den Türkiye’ye gelen yaklaşık milyonlarca kayıtlı kişinin statüsü “Geçici Koruma”dır ve bireysel prosedür olan şartlı mülteci statüsü için başvuru yapamazlar.

BMMYK'NİN TÜRKİYE ÇALIŞMASI

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (BMMYK) Türkiye Ofisi, Türk hükümetinin daveti üzerine 1960’da açıldı. BMMYK Türkiye’nin ana ofisi Ankara'da olup Antep, İstanbul ve Van’da üç saha ofisi ile Silopi, Hatay ve Urfa saha birimleri bulunuyor. Türkiye operasyonu 300'den fazla personel ile hizmet veriyor. Ayrıca, 60 civarında gönüllü çalışan operasyona katkı sunuyor.

Ofiste uzmanlaşmış belli birimler şunlardır: Politika Geliştirme Birimi, Koruma ve Belgeleme Birimi, Mülteci Statüsü Belirleme Birimi, Yerleştirme ve Ülkesine Geri Gönderme Birimi, Program Birimi, Halkla İlişkiler Birimi.

BMMYK Türkiye, kurumsal ve yasal kapasite geliştirme faaliyetlerine destek sağlıyor. Bu bağlamda, yasal ve teknik destek, seminerler, çalıştaylar ve yuvarlak masa toplantıları, görüş belgeleri ve sığınmanın hukuki ve toplumsal yönlerine ilişkin sivil toplum-devlet diyaloğuna ivme kazandırma amaçlı platformların tesis edilmesini sağlıyor.

2014 yıllından beri BMMYK’nın rolü, daha çok Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nü aktif olarak desteklemeye ve hazırlanmakta olan ikincil mevzuat konusunda kurumsal ve yasal destek sağlamaya odaklandı.

UNHCR Türkiye, sığınmacıları kaydediyor; Avrupalı olmayan tüm sığınmacılar için (Suriyeliler hariç) Yüksek Komiserliğin yetkisi çerçevesinde mülteci statü belirleme işlemini gerçekleştiriyor. Koruma ve sosyal destek mekanizmalarına erişimi güçlendirmek için müdahalelerde bulunuyor.

KUZEY KÜRDİSTAN'DAKİ DURUM

Kuzey Kürdistan, BM ve HRW'nin raporlarına yansıdığı gibi 500 binden fazla iç göç yaşadı. En az 11 kent yerle bir edildi, buralardaki yıkım devam ediyor. Türkiye'nin Suriye ve İran üzeri etrafından aldığı göçün yanı sıra demografik yapıyla oynamak için özellikle Kuzey Kürdistan'a nüfus aktarıyor. Van, getirilen nüfusun hızla silahlandırılıp korucu yapıldığı alanlardan biri. Hatay'dan Urfa'ya kadar ki hat ise Türkiye'nin anti Kürt politikasının arka bahçesi için oynadığı bir alan.

Böylece Türkiye, Kürt düşmanlığı motivasyonuyla dahil olduğu ve sonra işgalle taçlandırdığı Suriye savaşına çeteler yetiştirirken, aynı zamanda Kuzey ve Batı Kürdistan'ın Kürtsüzleştirilmesini de hızlandırdı. Bununla da yetinmeyen Türkiye, yığdığı Suriyeli nüfusu Batı dünyasına karşı koz olarak kullandı, kullanıyor.

VAN MİLLETVEKİLİ DEĞERLENDİRDİ

Van'ın İran üzeri geniş bir hattan göçmen alması ve demografisiyle oynanmak istenen bir bölge olmasının yanı sıra BMMYK Türkiye’nin de saha ofisinin bulunduğu bir il. HDP Van Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, yıllarca hukukçu kimliğiyle bu konuyla ilgili çeşitli çalışmalar yürüttü. Van Mülteciler Vakfı'nda görev yapan Özgökçe Ertan, şimdi Türkiye Meclisi'ne de bu konuları taşıyan vekillerden biri. HDP Van Milletvekili, 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle ANF'ye konuştu.

ZORLAYAN KOŞULLAR CAN YAKICI

Hiç kimsenin evinden, yaşadığı topraklardan, anılarından, mezarlarından ve bir bütün olarak kentinden, hafızası bildiği yerlerden isteyerek ayrılmadığını; buna zorlayan koşulların can yakıcı olduğunu kaydeden HDP Milletvekili, "Bir kerteden sonra insanlar artık ardına bakmadan evlerini ve bütün değerlerini terk etmek durumunda kalıyor" dedi.

COĞRAFİ ÇEKİNCEYİ KALDIRMALI

Türkiye’nin Cenevre Sözleşmesi'ne koyduğu coğrafi çekincenin statüsüzlüğü beraberinde getirdiğini anımsatan Van Milletvekili Özgökçe, şöyle devam etti: "Statü meselesi çok önemlidir. Türkiye’ye 2011 yılından itibaren gelmeye başlayan Suriyeliler özellikle Türkiye Cumhuriyeti tarafından misafir olarak tanımlanıyor. Misafir dediğiniz zaman herhangi bir koruma prosedüründen faydalanamıyor. Zaten mülteci değil ama sığınma prosedürüne başvuramıyor. Sığınma prosedürüne başvuramadığı için herhangi bir sosyal haktan faydalanması söz konusu değil.”

MİSAFİR DİYEREK HAKLARINI VERMİYOR

Geri gönderme yasağı ve açık kapı gibi temel iki ilkenin çiğnendiğini kaydeden Özgökçe, sınırlarda onlarca kişinin katledildiğini ve sınırlara duvar örüldüğünü söyledi. Sınıra duvar önmenin Kürt düşmanlığı boyutunun gözardı edilmemesi gerektiğini belirten Özgökçe, "Mülteci hukukuyla bağdaşmadığı gibi kültürel, sosyal ve toplumsal sorunlara yol açabilecek; yaşamı hakkı başta olmak üzere insan hakkını hiçe sayan bir meseledir. Meclis'e taşıdığımızda bütün bunları dikkate almayan teknik bir mesele gibi gösterdiler. Şu an ne yazık ki çalışmalar başlatılmış" diye konuştu.

KHK'LER MÜLTECİLERE DE VURDU

Kanun Hükmünde Kararname’lerle (KHK) mültecilerin yaşamının da altüst edildiğini belirten Ertan, şunları söyledi:

“KHK ile temel sözleşmeyi boşa çıkaracak düzenlemeler getirildi. Kamplarda sınırlı bir kesim yaşayabiliyor. Ne koşullarda yaşadıklarını gelen başvurulardan ve gözlemlerden anlayabiliyoruz. Oradaki yaşam korkunç boyuttadır. Bu kamplarda ayrıca geri gönderme merkezleri var ve orda yaşanan insan hakları ihlalleri anlatılamayacak boyutlara varmış durumda.

TACİZ VE TECAVÜZ İDDİALARI

Hijyen koşullarından tutun sosyal koşullara, taciz ve tecavüz iddiaları var. O kamplarda kimlerin yaşadığına ilişkin net bilgi yok. Çünkü bu kamplar hem sivillere hem de milletvekillerine açık değil. Denetleyen kurumların raporlarını açıklaması mümkün değil. Daha önce Almaya Başbakanı Angela Merkel bir kampa gelmişti ve gittikten sonra o kampta 30'dan fazla çocuğun cinsel istismara maruz kaldığı gündeme gelmişti. Bu can yakıcı bir sorun. Şu anda o kamplarda ne olup bittiğini bilmiyoruz. Sınır dışı edilmemek için yaşadıklarını dışarıya aktarmaktan çekiniyorlar. Geri gönderme merkezleri bunlardan bir tanesidir. Ancak yapılan başvurulardan veya oradaki insanların çığlığından öğreniyoruz ki oranın denetime ihtiyacı vardır. Sivil denetime açılmadığı sürece bu şaibe hükümetin üzerinde olacaktır."

TÜRKİYE İÇİN İNSANİ DEĞİL

Türk hükümetinin, insani değil siyasi bir çerçeveden yaklaşıp bunun üzerine manevralara başvurduğunu ifade eden HDP Van Milletvekili Özgökçe, "Tamamen araçsallaştırmış; ya devşirip savaşa sürüyor, ya bir iç dizayn aparatı yapıyor ya da siyasi bir şantaj/koz olarak kullanıyor" dedi.

Mülteci ya da yabancıların göç sorununun asla baskı, tehdit ve şantajla çözülemeyecek kadar uluslar üstü bir mesele olduğunun altını çizen HDP Milletvekili, şöyle konuştu: "Bir gün herkes mülteci olabilir. İstemediğimiz halde uygulan politikalar yüzünden evimizi, barkımızı, yurdumuzu terk etmek zorunda kalabiliriz. İnsanlar botlara binip denizlerde boğulmayı göze alıyor. Aslında Türkiye’de kalmak istemiyorlar. Türkiye’deki koşular o kadar kötü ki,ölümü göze alarak gitmek istiyorlar."

PERVASIZLIKLARI SINIR AŞIRI

Türk İçişleri Bakanı ve diğer hükümet üyelerinin, iktidar partisi yöneticilerinin  ‘otobüsleri doldurup göndeririz Avrupa’nın ortasına bakalım ne yapacaklar’ şeklindeki açıklamalarını hatırlatan HDP Milletvekili, "Bu pervasızlığa ulaşmışlar zaten. Bundan çekinecek bir tarafları da kalmamış" dedi.

SAVAŞ VE GÖÇ OLMASIN

Devletlerin mülteci yaratmayan politikaları hayata geçirmesi gerektiğini kaydeden HDP Milletvekili Bedia Özgökçe Ertan, son olarak şunları dile getirdi: "Zorunlu göç yollarında insanlar ölüyor. Özellikle kadın ve çocuklar açlığa, taciz ve tecavüze maruz kalıyor. Bu korkunç bir durumdur. Gittikleri yerde nefret söylemlerine maruz kalıyorlar. Belki savaş koşullarından kaynaklı göç sorunları tümden yok edilemez ama geçici çözüm önerileriyle sorunlar çözebilirler. Öncelikle savaş üretmeyen ve göç üretmeyen politikalara ağırlık verilmeli."