Kim bu mezbele takımı?

Zihniyetleri, yaşadıkları ve gelecek tahayyülleri ile hayatta zerre-i miskal etkileri olmayanlar kendilerince PKK’ye, KCK’ye, HDP’ye, DTK’ye “savaş” açıyor. Kim bunlar? Sağa sola akıl-fikir veren; klavye ile devlet yıkıp devlet kuran(!) mezbele takımı...

HDP programı, HDP siyaseti ve pratiği tartışılıyor.

Zihniyetleri, yaşadıkları hayatlar ve gelecek tahayyülleri ile hayat içinde zerre-i miskal bir etkileri olmayan çevreler, kendilerince PKK’ye, KCK’ye, HDP’ye, DTK’ye “savaş” açıyor.

Kim bunlar?

Mücadele etmediği için mücadele edenlerden, örgütlülükten kaçtığı için örgütten nefret eden; halkla ilişkisi kalmadığı için özgücü ile başaracağına inancı kalmayan, güce susamış işbirlikçi takımı.

Oturdukları yerden kalkmaya üşenen, tembellik ve uyuşuklukta birbiri ile yarışan sünepeler.

Egemenler karşısında zavallı, yardıma muhtaç ve zararsız varlık muamelesi görürken; radikal söylemler ve keskin laflarla Kürt halkını mücadeleden ve Özgürlük Hareketinden uzaklaştıracaklarını sanan sahtekarlar.

Kimi Türkiye’de kimi Avrupa’da, elini kurudan yaşa değdirmediği halde, internet sitelerinden ve sosyal medyadan, çok ciddi işler yapıyormuş edasıyla, sağa sola akıl-fikir veren; klavye ile devlet yıkıp(!) devlet kuran(!), birbirlerine tebrik mesajları gönderen mezbele takımı.

Ödünç alınmış kelimeler, ezberlenmiş ve tamı topu yirmiyi geçmeyen cümlelerle hayatın akışını değiştirdiklerini sanan ahmak sürüsü.

“PKK Kürtlerin bağımsızlığını istemiyor, Kürtler için bağımsız devlet istemenin tam zamanıdır” gibi nutuklarla, sahtekarlıklarını gizleyebileceklerini sanan dalavereci takımı.

“Madem PKK istemiyor ve yapmıyorsa, siz kendiniz neden yapmıyorsunuz? Elinizi, kolunuzu tutan mı var?” sorusunu kuru gürültü çıkararak unutturacaklarını sanan münafıklar.

Eleştiri adı altında, “halkların kardeşliği, birlikte yaşam, Türkiye’nin demokratikleşmesi” gibi kavramlarla alay eden; buna karşı Türk devletinin mutlak biçimde yıkılmasını, Kürt halkının mutlak biçimde ayrılmasını öneren; birlikte yaşamın ilanihaye imkansız olduğunu söyleyen, ama faşist TC devletiyle hiçbir sorun yaşamayan sahtekârlar.

O hararetle karşı olduğunuz ve açıktan yıkımını istediğiniz TC devleti neden sizden hiç rahatsızlık duymuyor? Bu barut fıçısı söylem ve istemlerinize rağmen TC polisi neden bir tek gün kapınızı çalmıyor? Hakkınızda düzenlenmiş kaç fezleke, açılmış kaç dava var?

O beğenmediğiniz, hakaret ve küfürlerinizle aşağılamaya çalıştığınız HDP eşbaşkanları, vekil, belediye eşbaşkanları, il ve ilçe yöneticileri ve üyelerinden on bin kişi hapiste tutuklu, on bin kişi kaçak ve sürgün iken neden sizin bir tekiniz gözaltına alınmıyor, tutuklanmıyor, yargılanmıyor?

Sizi devlet nazarında böyle muaf ve dokunulmaz kılan özelliğiniz nedir?

Ve neden TC devleti sizden hiçbir rahatsızlık duymuyor?

Siz devlet için neden tehlikeli ve düşman değilsiniz de, “Kürt halkını temsil etmiyor” dediğiniz HDP’liler baş düşman?

***

Gelelim madalyonun diğer yüzüne…

Durum gayet açık ve nettir: Hainlik, işbirlikçilik, örgütsüzlük ve mücadelesizlik hortlatılarak, milliyetçilik kılığında, Kürt Özgürlük Hareketine ve önderliğine karşı örgütlendirilmeye çalışılıyor. Düşman düşmandır, işbirlikçi işbirlikçidir, alçak da alçaktır. Peki…

Ya bunlar karşısında sessiz, silik, sinik ve seyirci kalmak nedir?

Son bir kaç ay içinde, Kürt Özgürlük Hareketine yönelik kimi aydın, yazar, PKK kaçkını, akademisyen, KDP’li, Hizbulkontra mensubunun ortaklaşarak yürüttükleri kampanya, bir fikir tartışması değil, hareketin ilkelerine ve  mücadelesine yönelik planlı saldırının bir parçasıdır.

Kürt Özgürlük Hareketi’ne, Önderliğine, ilke ve değerlerine yönelik saldırılar karşısında, “olgunluk”, “tolerans” veya “hoşgörü” adı altında sergilenen suskunluk ve görmezden gelme tutumu ise bir meziyet değil, hızla giderilmesi gereken bir zaafiyettir.

Kötülük, çirkinlik ve bayağılıklara karşı nefretin cılızlaşması ve kinin azalması, ciddi bir insanlık arızası ve sıradanlaşma halidir. Bu kadar şiddetli saldırılar olurken, pısırıklığı ve sinikliği “sağduyu ve olgunluk” diye sergilemek kendini kandırmak ve oportünistliği meşrulaştırmaktır.

Kürt Halk Önderi Öcalan’ın siyasal çözüm önerilerine, kişiliğine ve görüşlerine yönelik yazılı veya sözlü saldırılar veya çarpıtmalar söz konusu olduğunda, öncelikle yanıt vermesi gerekenler avukatlarıdır. Çünkü savunmanlık, mahkemelerde sürdürülen teknik bir faaliyet değil, esas olarak fikri bir faaliyettir.

HDP ve DTK’nin sözcü, vekil, yönetim, danışman ve üyelerinin görevi de sadece rutin çalışmaları sürdürmek ve fedakarca direnmek değil; bu şartlar altında dahi, kendi program ve ilkelerini bu organize saldırılara karşı savunmaktır.

Diğer yandan, saldırılara karşı değer ve ilkeleri savunma görevini milletvekilleri, parti ve kurum yönetimlerine ve avukatlara havale ederek seyretmek, bilinçli özgür yurttaşlık ile bağdaşmaz. Dolayısıyla bu görev, başta hareketin kadro ve çalışanları olmak üzere, kendisine demokrat, yurtsever, devrimci ve sosyalist diyen herkesin öncelikli görevidir.

Açıkça belirtilmeli ki bu temel görevler konusunda genel bir duyarlılık olmadığı gibi, sorumluluk duygusu da son derece cılız ve zayıftır.

Olumlu ve aydınlatıcı örnekler de vardır elbette. Bu süreçte M. Ender Öndeş’in Gazete Duvar’da “Kürtler kimden kurtulmalı?”, Cemal Sarı’nın Yeni Özgür Politika’da, “Küçük dükkan üzerine”, Veysi Eski ve Cengiz Çiçek’in Gazete Duvar’da, “Kilyos’ta metfun mu?”, Abdulmelik Ş. Bekir’in Gazete Karınca’da, “Dört bir yandan HDP’ye yönelik taarruzun sebeb-i hikmeti”, Firaz Serbest’in Yeni Özgür Politika’da, “Kürtler kimseden değil, tasfiyecilerden kurtulmalı” ve Nejat Uğraş’ın Gazete Karınca’da yazdığı, “Post-korona dönemde demokratik siyasetin yeniden inşası” yazıları, Türk devleti ile sözünü ettiğimiz işbirlikçi çetelerin saldırılarına karşı, “Huruç Harekatı” işlevi görmüş, saldırıları kırdığı gibi, zihin açıcı ve aydınlatıcı yazılar olmuştur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika