Karayılan: Net söyleyeyim, gerilla sorun yaşamayacak!

PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, gerilla erzağını kesme gibi uygulamaların 35 yıldır denendiğini belirterek, “Şunu net söyleyebilirim gerilla bu konuda bir sorun yaşamayacaktır” dedi.

Stêrk TV’deki özel bir programa konuşan PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan, 9 Ekim komplosu ve gündemdeki konuları değerlendirdi.

Karayılan, 20 yıldır yürütülen bu tecride karşı Öcalan, Kürt halkı ve gerillanın yürüttüğü mücadeleyi “Ortadoğu Önderliği haline gelmiş Öcalan özgür koşullara ulaşana kadar yükselteceklerini” söyledi.

Gerilla mücadelesini de değerlendiren Karayılan, Türk askerlerinin savaş iradesinin kırıldığını ve savaşın daha çok tekniğe dayandığını belirtti.

Gerillaya karşı Türk devletinin tehditleri ve halka baskılarına dikkat çeken Karayılan, gerillanın ambargo ile bir sorun yaşamayacağını vurguladı.

Karayılan, İdlib’teki anlaşmanın konjonktürel olduğunu belirterek, Mart ayındaki seçime endeksli olarak planlandığına dikkat çekti.

KOMPLO AMACINA ULAŞMADI AMA DEVAM EDİYOR

Karayılan’ın komploya ilişkin değerlendirmeleri şöyle: “20 yıldır uluslararası komploya karşı mücadele ediyoruz. Mücadele içerisinde birçok destansı direnişler gerçekleşti. Geçen 20 yıllık süreç zorlu bir mücadele dönemiyle geçti. Her şeyden önce Önder Apo’nun bizzat İmralı’da yürütmüş olduğu direniş ve yaratmış olduğu paradigmayla, komploya ve komplocu güçlere karşı bir duruş sergilemiştir. Halkımız, Kürdistan özgürlük gerillası ve siyasal toplumsal mücadele güçleri de kapsamlı bir mücadele yürüttüler. Bu mücadele uluslararası komployu sonuçsuz bırakıp, boşa çıkarmıştır. Uluslararası komplonun esas amacı Önderliğimizin alternatif çizgisini, tümüyle tasfiye ederek, hareketimizi yok etmektir. Bu gerçeklik gözler önündedir. Fakat bugün görülüyor ki böyle bir şey gerçekleşmemiş, tam tersine Önder Apo’nun çizgisi ve Kürdistan Özgürlük Hareketi en az on kat güçlenmiştir. Fakat bizim yürüttüğümüz çalışmalar uluslararası komplonun bir bütünen yenilgiye uğramasına yetmemiştir. Kuşkusuz bu durum bizler açısından bir özeleştiri konusudur. Eğer ki bu 20 yılda çalışmalarımızı daha örgütlü yürütmüş olsaydık, Önder Apo’nun çabaları Kahraman Şehitlerimizin direnişi ve taktik hamle yaratıcılığını yerinde ve zamanında geliştirmiş olsaydık, komplo bir bütünen alt edilebilirdi. Ama bazı eksikliklerden dolayı her ne kadar komplo amacına ulaşmamış, anlamsızlaşmış olsa da komplo hala devam etmektedir.”

AİHM VE CPT İŞKENCE SİSTEMİNE ORTAKTIR

Tecrit karşısında Avrupa kurumlarının sessizliğini eleştiren Karayılan, şöyle konuştu: “AİHM hatta uluslararası bir kurum olan CPT gibi kurumların en son geliştirdikleri tutum ile İmralı işkence sisteminin ortakları olduklarını ortaya koymuşlardır. Bugün İmralı’da yapılan uygulama, hiçbir hukuk ve ahlaki ölçü ile bağdaşmaz. Buna rağmen AİHM’nin geçmişe ilişkin almış olduğu karar, yapılan bu uygulamayı meşru görme anlamına gelmektedir. Buna karşı Kürt halkının ve dostlarının bütün eylem ve çağrılarına rağmen, CPT bir sağır sultan gibi duymazlıktan gelmekte, sessiz kalmakta ve kulağını bu yapılanlara tıkamaktadır. Halbuki İmralı’da insan hakları çiğneniyor, Kürt Halk Önderliğinden hiçbir haber alınamıyor. Ne Önderlikten ne de yanındaki arkadaşlardan haber alınamıyor. En başta Avrupa insan hakları mahkemesi ve diğer hak ve hukuktan bahseden tüm yetkili kurum ve kuruluşlar bu duruma seyirci kalarak, bu insanlık dışı uygulamaya ortak olmuş durumdalar. Biz bunu çok iyi biliyoruz ki, Avrupa kurumlarının İmralı’daki sisteminin oluşturulmasında da rolleri vardır. Fakat tüm bunlara rağmen hak hukuk ve insan haklarından bahsediyorlar. Hani nerde insan hakları? Herkes için var da neden Kürt halkı için yoktur, niye Kürt Halk Önderliği için yoktur.”

KAPİTALİST SİSTEMLERİ KORUYORLAR

“Tüm bu kurum ve kuruluşlar kendi sistemlerini yani mevcut kapitalist sistemleri korumaktadırlar” diyen Karayılan, şunları ekledi: “İmralı’daki hücre cezaları konusuna ilişkin ise, Türk devleti kendi hukuk dışı, yasaları ihlal eden tutumlarını kamufle etmek için, Önderliğe ceza verdik diyorlar. Ne cezası, hangi cezadan bahsediliyor? Önderlik zaten mutlak bir tecrit altındadır. Tüm bu söylemler, İmralı’da yürütülen psikolojik ve özel savaşın hak, hukuk ihlallerinin üzerini örtmek için söylenen şeylerdir.

Avrupa kurum ve kuruluşları başta olmak üzere herkes şunu iyi bilmelidir ki, Önder APO geliştirmiş olduğu ideoloji, felsefe ve yaratmış olduğu paradigmayla, sadece PKK’nin Önderliği değildir. Önder APO geliştirdiği düşünce ile bir partinin sınırlarını aşmış bulunuyor. Geliştirmiş olduğu paradigma ile Kürdistan sınırlarının dışına çıkmış ve bugün tüm dünyada yaşanan sorunlar açısından alternatif bir çözüm çizgisine sahip durumundadır.”

İLERİCİ İNSANLIĞA TECRİT

Karayılan, Öcalan’a ilişkin ifadelerini şöyle sürdürdü: “Kürdistan’da bir toplum Önderliği olarak gelişen Önder Apo’ya, Kürdistan’daki tüm siyasal güçler ve kurumlar sahip çıkmaktadır. Onlar da kendilerine Önder olarak görmektedir. Aynı biçimde kadın hareketleri de Önderleri olarak görmektedir. Yine Kürdistan’daki dindar çevreler de Önder Apo’nun din olgusuna en doğru yaklaşım geliştirdiğini bilmekte ve onlar da kendi Önderleri olarak görmektedirler. Yine Kürdistan’ın diğer parçaları da aynı biçimde kendi Önderleri olarak görmektedirler. Kısaca bir toplumsal Önderlik gerçeği vardır. Bununla birlikte Önder Apo’nun kadın özgürlüğüne dayalı demokratik ekolojik paradigması yine demokratik ulus perspektifi onu sadece Kürdistan liderliği değil, bölge çapında bir liderlik düzeyine yükseltmiştir. Suriye’de Irak’ta Önder Apo çizgisinde yürüyen, birçok Arap kökenli militan “niye Önder Apo’ya Kürt halkının Önderidir diyorsunuz, o bizim de Önderimizdir” diyerek bizleri eleştirmektedirler. Bugün derin bir çıkmazı yaşayan kapitalist moderniteye karşı halkların demokratik modernitesinin temsilciliğini yapan bir liderlik vardır.

Bu anlamda Önder Apo’ya yönelik uygulanan tecrit bir kişiye yönelik değil, hatta bir halka yönelik de olmayıp özgürlük ve demokrasi üzerine uygulanan tecridin kendisi olup, ilerici insanlığa ve tüm ezilen halklara yönelik uygulanan bir tecrittir.

Açık ki Önder Apo’ya karşı uygulanan bu tecrit ancak ve ancak halkımızın ve Önderlik çizgisine inanan bütün ezilen kesimlerin mücadelesiyle tecrit kırılacaktır. Fakat bunun için daha fazla çalışma, daha fazla örgütlenme gerekmektedir. Bundan kaynaklı geçirmiş olduğumuz 20 yıldan dersler çıkarmalı, kendi eksikliklerimizi görmeli, onları aşmalı ve halkların birleşmiş örgütlenmiş gücü ile Kürt halkı öncülüğünde bu tecridi mutlak surette kırmalıyız.”

SON HAFTALARDAKİ TUTUKLAMALAR SIRADAN DEĞİL

Türk devletinin son haftalarda başlattığı yeni gözaltı ve tutuklama dalgasına ilişkin de konuşan Karayılan, bunların sıradan bir tutuklama furyası olmadığını belirtti.

Karayılan şöyle konuştu: “Türk devletinin 9 Ekim günü geliştirmiş olduğu siyasi operasyonlar önceden günü gününe, düşünülmüş planlanmış ve komplonun devamı şeklinde gerçekleşen saldırılardır. Öyle sanıldığı gibi sıradan bir tutuklama furyası değildir. Birinci amacı komployu devam ettirme tutumunu ortaya koymadır. Bu anlamda Türk devleti bu komplonun devam etmesindeki ısrarını ve hatta komplocu güçlerin yine bu sürece katılma çabası içerisinde olduğunu gösteriyor. Türk devleti uluslararası komplo çizgisini, AKP-MHP Ergenekon ve Kızıl Elmacı güçleri ile ittifakı temelinde yürüterek, komployu güncellemek ve yeni bir komplo süreci biçiminde sürdürmek istiyorlar. Bu güçler Türkiye’nin her şeyini pazarlık konusu yaparak, bize karşı bu komployu devam ettirmek istemektedirler. Bu açıdan komployu devam ettirmeye yönelik, özel ve kapsamlı çalışmaları olmaktadır, biz bunları biliyoruz. Bu anlamda, 9 Ekim günü gerçekleştirmiş oldukları operasyonlar da komployu devam ettirme tutumudur. Uluslararası komplonun yıldönümünde, böyle bir operasyonu gerçekleştirmelerinin nedenlerinden biri budur.

Diğer nedeni, Türk devleti de biliyor ki hem Kürdistan hem de Türkiye’de kitleler halinde komplo kınanacak ve protesto eylemleri gerçekleştirilecekti. Aynı zamanda 10 Ekim katliamının yıl dönümü olması ile de kitleler halinde protesto ve kınamalar gerçekleştirilecekti. Bunların önünü almak için böylesi bir siyasi soykırım operasyonuna giriştiler. Tutuklama gerekçeleri uydurma olup, yalandan ibarettir. Bu operasyonların bizzat Erdoğan’ın talimatıyla gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Mevcut durumda Türkiye’de her şeye darbeci cunta birimi karar vermektedir. Şu an Türkiye’de her şey Erdoğan ve bir yandaş grubunun denetiminde olup, ülkeyi darbe mekanizması ile yönetmektedirler. Bugün Türkiye’de hak ve hukuk bir yana dursun, kendi oluşturmuş oldukları yasalara bile uymuyorlar. Mevcut haliyle Kürt halkına karşı topyekun bir saldırı durumu yaşanmakta olup, Kürt siyasetçilerinin iradelerini kırmak, bazılarını tutuklayıp kendilerince sindirmek yine baskı ve zulümle halkın iradesini teslim almaya çalışma ve komplonun devam ettiği mesajını vermek istiyorlar. Bu şekilde aslında komplonun amaçlarını adım adım hayata geçirmeye çalışıyorlar.”

Kayyumlara karşı Kürt halkı iradesine sahip çıkmalı

Kürt halkını kayyumlara karşı iradesine sahip çıkmaya çağıran Karayılan, şöyle konuştu: “Türk devleti tarihi boyunca Kürt halkına, “siz ne yaparsanız boştur, biz devlet olarak güçlüyüz. Biz sizin gücünüzü kırar ve sizi yeneriz, sizin tek çareniz vardır o da teslim olmaktır” mesajını hep veriyor. Türk devleti bu şekilde, Kürt halkına karşı 95 yıldır özel savaş yürütmektedir. Aslında Kürt halkına “seçimlerde iradenizi seçerseniz, biz de kayyum atarız. Sandıklara gitmeyin, başka da çareniz yoktur, tek çareniz biziz” deniliyor. Bu söylemlerin ne anlama geldiğini halkımız çok iyi bilmektedir. Bu tehditlerle halkımızı sindirmeye çalışmakta ve iradesini kırmaya çalışmaktadırlar. Halkımız buna karşı sandıklara gitmeli, burayı bir mücadele sahası olarak ele almalı ve mücadelesini sürdürmelidir.”

MÜCADELE ALANLARI GENİŞLEDİ

“Kürt özgürlük mücadelesinin mücadele alanları eskiye göre genişlemiştir” tespitinde bulunan Karayılan, “Eskiden Kürt halkı için seçimlerin bir anlamı yoktu, çünkü Kürt halkını temsil eden bir irade yoktu” ifadelerini kullandı.

Karayılan, şöyle devam etti: “Halkımız seçimlere gittiklerinde oylarını ya o dönemin sınırlı partilerinden Adalet partisine vereceklerdi, ya da CHP’ye vereceklerdi. Başka seçenekleri yoktu ama şimdi Kürt özgürlük mücadelesinin safları genişledi ve bugün siyaset alanında da Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin bir mücadele zemini vardır. Bu mücadele Kürt halkının olduğu kadar, Türkiye’de tüm özgürlük, demokrasi ve eşitlikten yana olanların mücadele sahasıdır. Çünkü baskı, katliam ve soykırım politikaları Kürt halkı üzerinde uygulandığı kadar, Türkiye’de demokrasi ve özgürlüğü savunan kesimlere de uygulanmaktadır. Şu anda birçok demokrat insanımız cezaevine atılmış bulunmaktadır. Kısaca bir bütün olarak, toplum bugün bir baskı ve zulüm ile karşı karşıyadır.”

KÜRDÜN ADINA BİLE TAHAMMÜL EDEMEYECEK DURUMDALAR

Karayılan, “Mevcut durumda Kürt halkının adından bile bahsetmek bir yana, Kürt halkını varlık olarak bile kabul etmiyor, bir bütünen yok etmek istiyorlar. Mesela siyaset içerisinde HDP Kürt halkından ve haklarından bahsettiği zaman, Türk devleti bundan çok rahatsız olmaktadır. Onlar Kürt halkının ismini duymaya bile tahammül edemeyecek durumdadırlar” diye konuştu.

GERİLLA DÖNEMİN TAKTİĞİNE GÖRE EYLEMLER YAPIYOR

Mevcut çatışma düzeyi ve koşullarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Karayılan, “Kürdistan’da bir savaş ve direniş durumu yaşanmaktadır” dedi.

Karayılan şunları ekledi: “Fakat Türk devleti yürüttüğü özel savaş ile bu savaşı ve savaştaki kayıplarını halktan ve kamuoyundan gizlemeye çalışmaktadır. Esasta böyle değildir, Türk askerinin savaştaki iradesi kırılmıştır. En son para ile oluşturduğu bir güç vardır, bu paramiliter güç para için askerlik yapmakta ve her ne kadar iyi eğitim imkanları sunulsa da bu güçlerin zor koşullarda savaşma iradesi zayıf ve cılız olmaktadır. Türk devletinin PÖH ve JÖH dediği bu güçler, kendi başına gerillaya karşı savaşamamaktadır. Bunlar, insan gücüyle ağır savaşları yürütecek güçte değildirler, bunlar tamamen teknik, istihbarat ve oluşturmuş olduğu ajan ağı ile sonuca gitmek istiyorlar. Bunu da sanki çok güçlü askerleri varmış gibi, kendi özel savaş medyaları aracılığıyla programlar, filmler ve hatta diziler ile bu yönlü toplum bazında algı oluşturmak istiyorlar. Bu durum içinde bulundukları zaafı gizleme telaşıdır.

Diğer taraftan gerillanın her zamanki eylemleri devam etmektedir. Kutlanan gerilla eylemleri de gerillanın rutin yaptığı eylemler değildir. Daha çok dönemin taktiği ve ruhuna uygun, hiç kayıp verilmeyen eylemler için kutlama mesajları gönderiliyor. Örneğin en son kutlanılan eylem, Çele’deki (Çukurca) eylemdi. Gün ortasında Colemerg-Çele yolu üzerindeki karakoldan 2 ayrı yoldan 2zırhlı araç çıkıyor ve gerilla bu iki aracı pusuya düşürüp, her ikisini de imha ediyor. Aynı anda karakolu da (Geman)vuruyor ve geri çekiliyor. Hiçbir şekilde bir kayıp durumu da yaşanmıyor. Bir de bu karakol Türk devletinin “en güçlü olduğumuz yer” dediği ve her yeri askerle dolu olan bir yerdir. Kuşkusuz kibu eylemde yaratıcılık, taktik zenginlik ve bir askeri performans vardır. Bundan kaynaklı bu ve buna benzer eylemler kutlanmaktadır. Onun dışında gerilla eylemleri her zamanki yoğunluğuyla devam etmektedir. Bu son süreçte birçok eylemiçin kutlama mesajları gönderildi, çünkü bu eylemler hem taktik zenginliği hem de tekniği yaratıcı bir biçimde kullanma niteliğine sahiptir.”

TÜRK DEVLETİ KAYIPLARINI GİZLİYOR

Türk devletinin çatışmalardaki kayıpların gizlediğini belirten Karayılan, bu durumu da darbeci Kenan Evren dönemi ile kıyasladı. Karayılan şöyle konuştu: “Kenan Evren döneminde, Türkiye darbe ile yönetiliyordu. O zaman da Türk devleti ölü asker sayılarını gizliyordu. Ama gerilla bir eylemde silah kaldırmışsa, kaldırılan silah sayısı kadar kayıplarını veriyordu. Ama şimdi Erdoğan bunu da yapmıyor, sen karakolun tamamını da kaldırsan sanki hiçbir şey olmamış gibi hiçbir şeyin yansımasına izin vermiyor ve bunu Türkiye toplumundan saklıyor. Ama bazen Mava-Gercüş hattındaki eylemde olduğu gibi, halk birebir gördüğü için ve direkt basına yansıdığı için artık onu saklayamayıp 8 ölülerini vermek zorunda kaldılar. Onun dışında değişik eylemler oluyor, karakollar vuruluyor, çok sayıda kayıpları oluyor ama bunları hiçbir şekilde yansıtmıyorlar.

Tek taraflı olarak sadece Kürt basını veriyor. Gerilla eylemlerinin medyaya yansıması açısından, sansürden ziyade bir inkar etme durumu yaşanmaktadır. Örneğin Başur Kürdistan’da Lêlikan’daki askeri güçlere karşı hemen hemen her gün eylemler oluyor ve kayıpları yaşanıyor, fakat bunları Türkiye halkı bilmemektedir. Lêlikan’da her ay neredeyse bir bölük askerleri ölmektedir, ölen askerlerden sonra kalanlar da korkudan orada kalmak istemiyorlar. Bu yüzden oradaki askerleri sürekli değiştirmektedirler. Bundan dolayı her gün helikopter hareketliliği yaşanmaktadır. Yeni gelen asker de kendinden önce ne kadar askerin öldüğünü bilmemektedir. İşte tüm bunları halktan ve medyadan gizlemektedirler.”

TEKÇİ SİSTEMİ GERİLLANIN TASFİYESİ ÜZERİNE İNŞA ETMEK İSTİYORLAR

Bugün gelişen direnişin, Türk devletinin soykırım girişimleri ve planlarını boşa çıkarmakta olduğunu belirten Karayılan, şunları ifade etti:

“Aslında Erdoğan da Kürt özgürlük mücadelesini bitiremeyeceğini iyi biliyor. Zaten bu da imkansız bir şeydir, sadece bu sözleri söyleyerek kendi iktidarının ömrünü uzatmak ve kendini bunlar üzerinden var etmeye çalışıyor. Türkiye cumhuriyeti devleti, zamanında Kürt inkarı üzerinde inşa edildi. Bu temelde cumhuriyeti savunan herkes aynı zamanda birer inkarcı durumundaydı. Eski dönemlerde ‘Kürt’ kavramı yasaktı. Gerçi şimdi de öyle ama bazıları ‘Kürt kardeşlerim’ gibi söylemler kullanıyor. Ama eskiden Türk devleti literatüründe böyle bir kavram yasaktı. Çünkü Kürt halkını bir bütün olarak bitirmek ve tarihten silmek istiyorlardı.

Şimdi de Erdoğan’ın cumhurbaşkanlığı sistemi dediği, bu tekçi sistem de kendini Kürt özgürlük mücadelesinin tasfiyesi üzerine inşa etmiştir. Bundan dolayıdır ki sadece Türkiye’nin sınırları içerisinde değil, sınır dışında da Kürt halkına karşı operasyonlar geliştirmek istiyor. Tüm amacı Kürtlerin varlığının kabul edilmemesi ve herhangi bir statüye sahip olmasına izin vermemektir. Çünkü kendi sisteminin varlığını Kürt halkının kırımı ve yok edilmesi üzerine kurmuştur.

GERİLLA ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİNİN TEMİNATIDIR

Karayılan sözlerine sözlerine şöyle devam etti:

“Gerillanın yürüttüğü mücadele sadece Kürt halkı için değil, tüm ezilen halklar içindir. Mevcut durumda Türk devleti Suriye, Irak ve Başur Kürdistan’ı işgal etmek istiyor. Bu girişimler sadece Kürt halkı açısından değil, Ortadoğu’da Arap, Türk, Asuri ve Süryani halkları için de ciddi tehlikeler oluşturmaktadır. Bu yayılmacı zihniyet, ittihat ve Terakki zihniyetine dayanıp, tüm halklar için de tehlike oluşturmaktadır. Osmanlı’daki Turanizmi geliştirmek, yine Jön Türk zihniyetiyle, milliyetçi dalgayı geliştirmek istemektedir. Bu Neo-Osmanlı zihniyeti, Ortadoğu’da yaşayan tüm halklar açısından da tehlikeden öteye bir durumu ifade etmemektedir. Bu açıdan gerillanın yürüttüğü mücadele, Türkiye’nin demokrasi mücadelesi olduğu kadar, bölgede halkların eşit ve özgür birlikteliğinin de temsili mücadelesidir.”

FAŞİZMİ SİLAHLANDIRMAK VE MİLLİYETÇİLİĞİ KÖRÜKLEMEK İSTİYORLAR

“Erdoğan’ın 8’e karşı 800 kişi öldüreceğiz söylemi, normal bir devlet başkanı veya bir cumhurbaşkanının dili değildir. Daha çok faşist sistemini kan dökme üzerine kuran, bir çeteci devletin üslubudur. ‘Gerillayı aç bırakarak bitirme’ gibi sözleri dile getiren şahsın ismini anmaya gerek görmüyorum. Bu kişi fazla karakteri olmayan piyon bir kişiliktir. Haddi olmayan şeyleri dillendirip, sağı solu tehdit eden mafya tarzı bir üsluba sahip bu zat, aslında Erdoğan tayfasından değildir. Fakat sonuna kadar Kürt karşıtlığı yapıp, bu şekilde kendini Erdoğan’a kabul ettirmek isteyen bir kişidir.”

“NET SÖYLEYEYİM: GERİLLA ERZAK SORUNU YAŞAMAYACAK”

“2016’nın sonbaharında da 2017 Nisan ayında “kimse PKK’nin adını ağzına almayacaktır, çünkü PKK bu kış bitirilecektir” diyen bir yalancıdır. Bir kere gerilla kendi halkının içindedir, kaldı ki devlet erzakı gerilladan kesebilseydi, bu geçen 35 yıllık süreçte de keserdi. Eski dönemlerde de aynı yöntemler denendi sınandı, birçok ambargo uygulandı gerillayı bitirebildiler mi? Yine sanki yeni şeyler icat etmiş gibi konuşuyorlar, bu söyledikleri şeyler zaten daha önce T.C devleti tarafından denenmiş şeyler olmaktadır. Kısaca bu konuda havalarını alırlar. Şunu net söyleyebilirim gerilla bu konuda bir sorun yaşamayacaktır.”

İDLİB ANLAŞMASI KONJONKTÜRELDİR, SEÇİMLE BAĞLANTISI VAR

Karayılan bölgesel gelişmeleri de değerlendirirken Türkiye ile Rusya arasındaki İdlib anlaşmasına dikkat çekti: “Türk devletinin en son İdlib’e yönelik Rusya ile yaptığı anlaşma, kesinlikle dönemsel olmakta ve uzun bir dönemi kapsamamaktadır. Erdoğan Soçi’de Rusya devlet başkanına yalvararak, bahara kadar Idlib’in kendi denetiminde kalmasını ve bir anlaşma yapmasını istemiştir. Çünkü Erdoğan savaş siyasetini, ekonomi ve politikasını Mart ayında gerçekleşecek seçime göre ayarlamış durumdadır. Erdoğan Mart ayından önce yani seçimlerden önce Idlib’den çıkarılırsa, seçimleri kaybedeceğini iyi biliyor. Bu yüzden böyle bir planlama yapmış ve bu anlaşmayı da sanki kalıcı bir anlaşmaymış gibi göstermeye çalışıyor. Halbuki anlaşma uzun vadeli olmayıp, tamamen dönemsel ve kısa süreliğine Erdoğan’ın seçim hesaplarına göre ayarlanmış bir şeydir. Tabi burada Rusya’nın da kazandıkları olmuştur ki Erdoğan’ın bu önerisini kabul etmiştir.

Mevcut siyaset anlayışlarıyla her iki tarafın anlaşması mümkün değildir, çünkü Erdoğan İhvani Müslüm ve El Kaide çizgisindedir. Bilindiği gibi bölgede bu güçlere destek veriyor. Fakat Suriye devleti ve Rusya ise, tamamen bu çizgiye karşıdırlar. Bu anlamda, her iki çizgi ve anlayış birbirlerine alternatif sistemdirler. Elbette devletler kendi çıkarlarını gözeterek, hareket ediyorlar. Bundan dolayı, anlaşma biraz daha uzatılabilir. Fakat uzun vadede bu anlaşmanın ömrü kısa olmaktadır.

ERDOĞAN ÇETELERİN SÖZCÜLÜĞÜNÜ YAPIYOR

Yapılan bu anlaşma ile bizim daha önce belirttiğimiz, “Erdoğan ve El Kaide çizgisinin bir olduğu, Erdoğan’ın onların destekleyicisi ve sözcüsü durumunda olduğu yönündeki görüşümüz, tüm çıplaklığıyla doğrulandı. Bakın işte bugün İdlib’deki El Nusra çetelerinin sözcülüğünü Erdoğan yapıyor. Çetelere bir kaç ağır silahı, anlaşmanın gereği olarak gösteriş maiyetinde 15 km’lik bir alandan geri çekerek, herkesi kandırabileceğini sanıyor. Bu arada her ne kadar bazı çete grupları karşı çıksa bile Erdoğan, MİT üzerinden çalışmalar yürütüp onları ikna etmeye çalışıyor. El Nusra’nın çeteleri mevcut durumda hala orada mevzilerdedirler, orayı bırakmamışlardır. Tam tersine çeteler Erdoğan’ın talimatıyla, mevzilerini güçlendirmiş ve göstermelik birkaç ağır silahı oradan çekmişlerdir. Bu şekilde Rusya’ya verdiği sözü tutmamış ve gerçekte kandırmaya çalışıyor. Diğer bir yandan da orada bulunan tüm çeteler ile, ki buna Daiş de dahil Erdoğan’ın ilişkileri ispatlanmış ve netleşmiştir. Biz bunu daha önceden de belirtiyorduk ama şu anda bu gerçek tamamen herkesin gözü önündedir.”

EFRÎN’DE ETNİK TEMİZLİK

Türk devletinin Efrîn işgali karşısındaki uluslararası sessizliği eleştiren Karayılan, bölgede etnik temizlik yapıldığını belirtti. Karayılan şöyle konuştu:

“Türk devleti bugün Efrin’de etnik temizlik yapıyor. Dikkat edin, Önderlik üzerinde uygulanan tecride ses çıkarmayıp, buna ortak olan güçler bugün Erdoğan ve çetelerinin yaptıklarına da sessiz kalarak yapılanlara ortak olmuşlardır. Peki neden? Çünkü Efrin’de Kürtler yaşamaktadır, burada bir insanlık suçu işlenmektedir. Hani uluslararası insan hakları kurumları vardı, peki neredeler? Bugün Efrin’de yaşayanlar sürgün, tehcir ve katliamla yüz yüzeler. Guta’dan ve başka yerlerden Araplar getirilip Efrin’e yerleştiriliyor, Efrin halkı da evlerinden köylerinden kovuluyor. Fakat uluslararası güçler bütün bu yapılanları sadece seyrediyor, çünkü bu onların da hesabına geliyor.

Halkımız ve herkes şunu bilmeli ki bu faşist soykırım girişimlerin hesabı sorulacaktır. Sanmasınlar ki yaptıkları katliamlar, etnik temizlik ve tehcir yanlarına kalacak. Kürt halkının da yürüttüğü bir mücadele siyaset anlayışı ve bir gücü vardır. Burada önemli olan her parçadan halkımızın koşulları ve fırsatları doğru değerlendirerek, mücadelesini etkili bir biçimde değerlendirmesidir. Koşullar Kürdistan ve bölge halklarının kazanmasından yanadır. “