Av. Bek: Polis yargılanmayacağını biliyor

Türkiye’de polis şiddetinin hedef kitlesi genişlerken Avukat Tugay Bek, bunun en büyük sebebinin cezasızlık politikası olduğunu söylüyor.

ABD’de George Floyd’un polis tarafından öldürülmesi sonrası eylemler günlerdir devam ediyor. Cinayeti kınayanlar arasında Türkiye’den AKP’li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AKP hükümetinin kurmayları da var. Ama Erdoğan’ın kınam yaptığı günlerde ve hatta sonrasında bile ülkedeki polis şiddeti yurttaşların kameralarına yansıyor, bizzat polis tarafından sosyal medyaya servis ediliyor.

Baran Tursun Vakfı’nın verilerine göre Polis Vazife ve Salȃhiyet Kanunu çerçevesinde sadece 2007 ile 2020’nin ilk 5 ayında 403 kişi öldürüldü. Buna son olarak Adana’da yaşamını yitiren Suriyeli, 20 yaşındaki işçi Ali El Hemdan da dahil. Yine Diyarbakır Karakolu’nda Bağlar ilçesinde bir polisin ölümüne neden olduğu iddia edilen M.E.C.’ye ait işkence fotoğrafı, MHP’li vekil danışmanı Emre Soylu ve polislere ait olduğu söylenen bazı hesaplarca sosyal medyada paylaşıldı. Ramazan Bayramı dolayısıyla Türkiye’de uygulanan sokağa çıkma yasaklarına uymadıkları gerekçesiyle Çorlu, İstanbul Kadıköy, Sultanbeyli ve birçok yerde de yurttaşlarca telefon kamerasıyla polis şiddeti kaydedildi.

POLİS ŞİDDETİNİN HEDEF KİTLESİ GENİŞLEDİ

Ali El Hemdan’ın öldürülmesi ile ilgili süreci de kamuoyuna duyuran Avukat Tugay Bek, polisin kullandığı orantısız şiddetin özellikle salgın sürecinde genişlediğine dikkat çekerek durumu ANF’ye değerlendirdi. Salgın döneminde polisin orantısız güç uygulamasının, şiddetin sokağa yansımasının yaygınlaştığını söyleyen Bek, "Ama bu şiddetin hedefinde bir genişleme olduğunu düşünüyorum. Daha önce muhalifler, Kürtler, siyasetten iktidarın karşısında olanlar karşı zaten vardı şiddet. Ama sokağa çıkma yasaklarında kapısının önünde oturanlar bile polis şiddetine hedef oldu.

Polis burada bir alışkanlığı uyguluyor aslında. Normalde sokağa çıkma yasağı ihlallerinde para cezası uygulaması var. Bunu da hukuki boyutu tartışılır ama yapılması gereken para cezası vermekten ibaret. Polis o yetkiyi alıyor dönüp vatandaşa sokakta işkence yapmaya vardırıyor. Aslında toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde de uygulanması gereken bu. Kanuna muhalefetten işlem yapıp adliyeye sevk edilmesi gereken bir protesto eyleminde, polis doğrudan sokakta vatandaşa yönelik orantısız bir güç kullanıyordu. Polis kendisine verilen her türlü yetkiyi doğrudan şiddet uygulamanın aracı haline getirmiş durumda" dedi.

CEZASIZLIK ŞİDDETİ ARTIRIYOR

Polis şiddetinin en büyük sebeplerinden biri olarak cezasızlığı gösteren Avukat Bek, devamla şunları belirtti: "Burada cezasızlık pratiğinin altını çizmek lazım, polis bu şiddeti, uyguladığında yargılanmayacağını biliyor. Polis bu tarz olaylarda hazırlamış olduğu tutanağa 10 tane meslektaşının imza atacağını çok iyi biliyor. Bu tutanakta vatandaşın direndiği, polise hakaret ettiği, karşı saldırıda bulunduğu, yaralamaya çalıştığı şeklinde hazırlanıyor. Karşı tarafta da bir vatandaşın beyanından ibaret.

Bu soruşturma dosyası hakimin önüne gittiğinde terazinin bir kefesinde 10 tane polisin imzası bulunan bir tutanak, diğer yanda bir vatandaşın soyut beyanı. Yargı bu durumlarda polisin beyanına itibar ediyor. Vatandaş polise mukavemetten, direnmekten, toplantı, gösteri ve yürüyüş Kanunu’na muhalefet gibi suçlardan ceza alırken, orantısız güç uygulayan polisler ne yazık ki ceza almıyor. Yargını buradaki yaklaşımının gözden geçirilmesi lazım. Çünkü bu yaklaşım polisi rahatlatıyor.

Herhangi bir direnme ya da mukavemet göstermemiş vatandaşı, polis öldürdüğünde de benzer söylemlere başvurabiliyor ‘ayağım kaydı, elim çarptı, sendeledim ateş almış silah’ gibi. En son Adana'daki Ali El Hemdan olayında olduğu gibi. O polis de bunu yapıyor ve biliyor ki kendisinden önceki birçok polis tarafından bu tekrar edildi ve cezasızlıkla sonuçlandı."

SİYASİ İKTİDAR POLİSİ KOLLUYOR

Polis şiddetinin kamera kayıtlarına yansımasının soruşturma seyirlerini nasıl etkilediğini sorduğumuz Avukat Tugay Bek, burada da devreye siyasi iktidarın girdiğini hatırlatarak, "Polis şiddeti kameralara yansıyana kadar emniyet müdürlükleri, valiler, kaymakamlar ‘benim polisim haklıdır’ şeklinde açıklamalar yapıyor. Kamera görüntüleri yayınlanınca ise görevden alma açıklaması yapılıyor; ama sonrasında da ‘polise karşı bir mukavemet vardı’ gibi gerçeği yansıtmayan açıklamalar geliyor.

Kameralara yansıyan görüntülere rağmen polislerin bu işten sayılabilme olanağının var olduğu düşüncesindeyiz. Adana'daki Ali El Hemdan olayında mesela her şeyiyle alenen, güpegündüz işlenmiş bir cinayet, kamera kayıtları ve görgü tanıkları var. Tüm buna rağmen Adana Valiliği’nden devletin üst katlarına kadar gelen açıklamalara bakıldığında hala kaza ile vurulmaktan bahsediliyor. Eğer yargı da bu sonuca varacaksa polis bir gün bile yatmadan tahliye olacaktır.

Çünkü polisin vatandaşı kaza ile öldürülmesinin cezaevinde yatmayı gerektiren bir cezası söz konusu değil. Kaza açıklamaları da ‘benim polisim haklıdır’ı desteklemeye yönelik. Önce cezasızlık pratiğinin son bulması gerekiyor. Çünkü vatandaş ve polis karşı karşıya geldiğinde yargının sadece mesleki olarak polislerin birbirini kovalayan tutanaklarına değil, diğer görgü tanıklarına ve delillere de bakması lazım" şeklinde konuştu.

İŞKENCENİN İSTİSNASI YOK!

Amed’de karakolda çekilen işkence görüntüleri hakkında da konuşan Bek, bunun bir süredir polislerce paylaşıldığına dikkat çekerek, konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: "Diyarbakır’daki görüntüler aslında sanal medyada, bir süredir emniyette, polislerin ait olduğu bilinen hesaplarca ‘merdivenden düştü’ gibi notlarla zaten paylaşılıyordu. İşkence görüntüleri bizzat polis hesaplarından paylaşıldı. Bu paylaşımlara da siyasi iradeden herhangi bir kınama ya da olumsuz hiçbir şey gelmedi. Yasalara bakıldığında işkence yapmanın herhangi bir istisnası yok.

Şu koşullarda ya da belli hallerde, durumlarda işkence yapılır diye bir hüküm yok. Ne anayasada ne hukuk sisteminde böyle bir istisna olmamasına rağmen sanki belli suçlarda işkence yapılabilirmiş algısı yaratılıyor. Hem bu şekilde polisler tarafından sosyal medyada ya da siyasi iktidar tarafından oluşturuluyor algı. Diyarbakır'daki işkence için ‘evet var ama bu kişi de polisi öldürendi’ gibi bir savunma ve söylem üretiliyor. Bu yapılanların hiçbiri kabul edilemez. Bunlara karşı bir direnç gösterilmezse başta da dediğim gibi işkence ve kötü muamelenin hedefindeki insanlar daha da genişleyecek ve de belirsizleşecek."