Ankara saldırısı bir bilmece mi..?-Cahit Mervan

Davutoğlu ve Erdoğan’ın saldırıyı YPG’ye yıkmak için yaptıkları açıklamalarının elle tutulur bir yanı yok. Dünyanın bu yalan zokasını yutmasını beklemek aptallık olacaktır.

Dün akşam  (17 Şubat) Ankara’da devletin kalbi sayılacak bir yerde askeri servis araçlarına saldırı yapıldı. Resmi açıklamaya göre 28 asker öldü. Şuana kadar askerlerin isimleri ve rütbeleri açıklanmış değil.  Ölü sayısının açıklanandan çok fazla olduğu halen ciddi bir iddia olarak orta yerde duruyor. Getirilen yayın yasağı da bir anlamda saldırının büyüklüğünü gizlemeye yönelik.

Saldırı sonrası beklenildiği gibi Türk medyası hemen ’faili’ buldu. Garip olan ilk kez saldırının ‘’failinin’’ havuz medyasında değil de, onunla kanlı-bıçaklı olduğu söylenen faşist-Kemalist Sözcü gazetesinde yer almasıydı. 

Daha cenazeler yerde iken adı geçen gazete Suriye uyruklu ‘’failin’’ tespit edildiğini, adı ve soyadıyla açıklıyordu! Hatta inandırıcı olsun diye haberi flulaştırılmış bir fotoğrafla sundu!

Sözcü’nün bulduğu ’faili’ bugün (18 Şubat) Türk başbakanı Ahmet Davutoğlu da dile getirdi. Davutoğlu’na göre de eylemi yapan kişi Salih Neccer. 

Doğrusu böyle bir kişi gerçekte var mı yok mu belli değil. Çünkü adı geçen ‘’fail’’ üzerinden bir senaryo yazılıyor. Hedefte ise Rojava var. Rojava ve Suriye’de Türkiye’nin desteklediği DAİŞ, El-Nusra gibi çete örgütlere kök söktüren YPG-YPJ güçleri var.

Davutoğlu ve Erdoğan’ın saldırıyı YPG’ye yıkmak için yaptıkları açıklamalarının elle tutulur bir yanı yok.  Dünyanın bu yalan zokasını yutmasını beklemek aptallık olacaktır. Bunun nedeni de çok basit:

Küresel istihbarat örgütleri Ankara saldırısının kimin yaptığını ve hedefinin ne olduğunu Erdoğan’dan önce tespit etmişlerdir.  İstihbarat örgütlerinin beklide en son akıllarına gelecek örgüt PYD ve YPG’dir.

Kaldı ki ortada daha mürekkebi kurumamış bir skandal var. Hatırlanacaktır. Bundan yaklaşık bir ay önce İstanbul’da Sultanahmet meydanında Alman turist kafilesini hedef alan bir saldırı gerçekleşmişti. Türk yetkililer tıpkı son Ankara saldırısında olduğu gibi anında ‘’faili’’ tespit ettiklerini açıklamışlardı.  12 Ocak günü, yani saldırının olduğu gün ajansalar ‘’failin’’ 28 yaşındaki Suriye uyruklu Nabil Fadli olduğunu geçtiler. İçişleri bakanlığı ve başbakanlık aynı yönde açıklamalar yaptı. Erdoğan’da bunu doğruladı!

Peki daha sonra ne oldu dersiniz?

Adı geçen failinin daha önce YPG ile bir çatışmada öldüğü ailesi tarafından iddia edildi.

Türk medyasının faili bulduk dediği gün ise ARD televizyonuna konuşan Almanya İçişleri Bakanı Thomas  De Maiziere, “Türk meslektaşım soruşturma üzerine beni bilgilendirdi. Saldırganla ilgili bulunan bir kimlik belgesinden hareketle saldırgan tespit edilmiş. Ama bulunan kimlik belgesi; saldırganın gerçek kimliği mi, bu henüz soruşturmanın konusu" dedi.

Yani Sultanahmet saldırısına ilişkin bulunan ‘fail’ bir anda buharlaştı. 

Bu nedenle Türk yönetiminin ‘’İsmail Neccer’’ üzerinden YPG ve PYD’ye ilişkin yaptığı açıklamalar, saldırıyı onların üstüne yıkma girişimi daha şimdiden ellerinde patlamıştır. Saldırıya gelen hiçbir tepkide Türk devletinin tezini güçlendiren tek bir cümle dahi yoktur.

Erdoğan ve adamlarının amacı belli ve bunu zaten gizlemiyorlar.  Rojava’ya inmek, orayı işgal etmek ve Kürtlerin elde ettikleri kazanımları ortadan kaldırmak istiyorlar. O nedenle meseleyi YPG, PYD ve Rojava’ya gelip bağlıyorlar.

Dikkat çekici bir noktada istihbarat kaynaklarına yakın bazı gazetecilerin hemen ’faile’ ilişkin akla ziyan teoriler üretme başlamalarıdır.  ‘’Az önce konuştuğum kaynaklar diyor ki…’ diye başlayan cümlelerle Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin yalanlarının altını doldurma çabaları da işin başka bir yanı.

Saadete gelirsek: Ankara’daki saldırının YPG, PYD ve Rojava irtibatlı olma ihtimali sıfırdır.  Hatta sıfırın altında sıfırdır. Bunu en iyi bilende Erdoğan-Davutoğlu ikilisi ve etrafındaki savaş ekibidir.

Ancak bu eylemin Kuzey Kürdistan’da son birkaç ayda devletin uyguladığı vahşet politikasının sonucu olma ihtimali çok kuvvetlidir.  Aslında Türk devleti açık açık uyguladığı vahşetle, Kürtleri sivil alanlara saldırı için teşvik etti.  Kürt hareketi bu oyuna gelmedi. Sivil hedeflere yönelmedi.

Ancak Ankara saldırısının hedefi, seçilen yer, biçim ve tarzı çokta bir bilmece olmadığını bize gösteriyor.  

24 Temmuz 2015’ten bu yana Kürdistan’ı onlarca uçakla bombalayan, Kürdistan’da şehir ve kasabaları yakıp yıkan, daha bir hafta önce Cizre’de 150 aşkın kişiyi diri diri yakan, insanların cenazelerini daha sokaktan almasına müsaade etmeyen bir devlet ne bekliyor ki?

Ortada çok bilinmeyenli bir denklem söz konusu değil.  Zaten ANF’ye açıklamada bulunan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık, tamda bu noktaya dikkat çekiyor.  Ve şunları söylüyor:

‘’Ankara’da militarizmin merkezinde yapılan eylem de halkımıza karşı yürütülen insanlık dışı vahşi soykırımcı katliamlara karşı misilleme eylemi olabilir. Bu eylemi kimler yapmıştır bilemiyoruz. Ama daha önce Kürdistan'daki katliamlara misilleme olarak bu tür tepki eylemleri yapanların olduğunu biliyoruz. Herhalde eylemi yapanlar yakında niye yaptıklarını açıklarlar.’’

Şimdi bu açıklama ortada iken ‘’kıyamete kadar savaş’’ ilan eden Türk cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve adamları işi pişkinliğe vurup, kamuoyunu aldatarak saldırıyı YPG ve PYD’nin üstüne yıkma çabaları ancak zavallılık olur.

Ankara’daki saldırının çok bilinmez bir denklem olduğunu düşüneler ve zor denklemi çözme isteyenlere de şunu hatırlatmakta yarar var. Lütfen dönün Erdoğan-Davutoğlu-Ergenekon-JİTEM-İŞİD çetelerinin Kürdistan’da yaptıklarına bir bakın. Ektikleri öfkeye bir bakın.

Ortada bir bilmece yok, Erdoğan’ın başlattığı ‘’kıyamete kadar savaş’’ var. Ve bunun yol açtığı sonuçlarla karşı karşıyayız. Yani ekilen rüzgarın ne yazık ki fırtınaya dönüşme hali var.

Bu noktadan tek dönüş ancak Erdoğan ve adamlarının Kürt ve Kürdistan’a karşı açtıkları savaşı sonlandırma, Kürtlerin tüm parçalarda statülerini tanıma, işgal ve yayılmacı emellerinden vazgeçmekle mümkündür.