Ali Kerimi: Yaşananlar 26 yıllık kirlenmenin ürünüdür

Yazar Ali Kerimi, Kerkük’ün ele geçirilmesi sürecinin bilindiği üzere referandumdan kaynaklanmadığını; bunun hükümetin 26 yıllık yozlaşması ve kirlenmenin sonucu olduğunu belirtti.

Yazar Ali Kerimi, Irak Ordusu’nun yedeğine Heşdi Şabi güçlerini de alarak Kerkük ve çevresini ele geçirerek başlattığı, Güney Kürdistan’daki yeni sürece ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kerimi yaşanan süreç konusunda iki görüşün olduğu; her halükarda böyle bir süreçle karşı karşıya kalacaklarını, bunun nedeninin de 2005 yılında anayasa yapılırken Kürtler olarak kaybedildiğini belirterek, “2005 yılında bir bağımsızlık referandumu ya da daha geniş bir bölgesel otorite kurmak için koşullar bundan daha fazla elverişliydi. Ama o zaman temsilcilerimiz başka şeylerin peşinde düştü. Şimdi koşulların uygun olmadığı bir dönemde yapılan referandum buna gerekçe oldu” dedi.

ANF’ye konuşan Kerimi sorularımıza şu yanıtları verdi.

Yaşanan süreci nasıl ele almak ve nereden bakmak lazım?

Yaşanan sürece ilişkin iki görüş ya da teori var. Bunlardan biri referandum olsaydı da olmasaydı da Merkezi Hükümet, Musul ve Havice operasyonlarından aldığı cesaretle bölgeye doğru bir hareket başlatarak; Hewler üzerine olan etkisini artırıp Barzani’nin haddini aşmasını durdurmayı düşünüyordu.

Heşdi Şabi kurulduğu zaman çok sayıda Kürt yazar ve aydını bunun DAİŞ’ten sonra Kürtler için oluşturulan bir güç olacağını söyledi. Kürtler adına iktidarda olan siyasi parti yöneticileri, iktidar ve saltanatları için bizi dinlemedi. Onun için hiçbir hazırlık da yapmadılar. Yaşanan hezimetin nedenlerinden biri bu.

İkinci görüş ya da teori şu: Referandum süreci ve sonrasında Barzani’nin hiçbir uluslararası gücü dinlemeden bunu yapması ile Irak Merkezi Hükümeti’ne meydan okuması; tehditler savurmasından ötürü uluslararası güçler Irak’ın böyle bir hareket başlatmalarına yeşil ışık yaktığı şeklinde. Bunun yanı sıra, Barzani’nin referandum öncesi ve sonrasında kullandığı üslup, Arap toplumuna karşı çok ağır ve tahrik edici bir tarzdaydı. Hiç kimseyi dinleniyoruz, takmıyoruz ve kellemiz de gitse vazgeçmeyiz gibi sözler, konuşmalar bu duruma yol açtı deniliyor. Bu üslup ve tahrikler Arapları da intikam almaya sevk etti. Özellikle de referandumdan bir hafta önce düşmanlarımızı çok çok kızdıran şekilde konuşmalar yapıldı. Güç gösterisinde bulunma, peşmergemiz şöyle böyledir, gelirseniz karşılığını alırsınız, kendimizi savunuruz sizi dinlemiyor ve takmıyoruz üslubu Arapları daha fazla tahrik etti.

“NE YAPSAK BİZİM HAKKIMIZDIR DİYEN BİR KUŞAK TÜREDİ”

Peki bu sadece referandumla ilgili bir durum mu sizce?

Güney halkı böyle olmadığını iyi biliyor. Diğer parçalarda, Avrupa ve başka ülkelerde yaşayan Kürtler ise buna referandumun neden olduğunu sanıyorlar. Ama gerçek o değil. Bakın Güney Kürdistan’da 26 yıllık bir hükümet var. Bu hükümet sürecinde yaşanan yolsuzluklar, hırsızlık, talan, sivillerin öldürülmesi, insanların kayıp edildiği ve mafya tarzındaki grupların bu dönemde türediğini bilinmeyen bir şey değil.

Kirlenme ve hırsızlık, halkın aç bırakılması en fazla bu dönemde yaşandı. Özellikle de 2003 yılından sonra Neçirvan Barzani ve Aşti Hewrami’nin bağımsız, liberal ekonomi söylemleri ile yaptıkları her şeyi ile açığa çıktı. Halktan değil kendilerinden yana bir çıkar sağlama sistemi olduğu halk tarafından da açık bir şekilde görüldü. Biz Barzani ve Talabani’nin torunlarıyız, çok çalıştık, savaştık, mücadele ettik, yorulduk ve emek verdik ne yapsak bizim hakkımızdır diyen bir kuşak türedi. Bizim için her şey mubahtır gibi bir durum ortaya çıktı.

Onun için de halk ile iktidar ve iktidarda olan bu partiler birbirinden koptu. Bu kopuş giderek daha da derinleşti.

Yaşanan bu gelişmeler böyle bir şeyin ortaya çıkmasına büyük bir zemin oluşturdu. O yüzden şimdi de halk çok fazla tepki ve refleks göstermiyor. Adeta bir nevi bize yaptıklarınız size yapılıyor gibi bir yaklaşımı var. Ortaya çıkan bu durum tarihi bir olay olarak yaşanıyor.

Halk, neden Germiyan, Kerkük, Şarezor, Kelar’ın yoksul ve bu değerlerin gerçek sahipleri olan çocuklarını unuttunuz diyor. Şimdi yine kaybeden bu yoksul çocuklardır.

Bakın Kerkük cephesine yine ölenler bu yoksul aile çocuklarıdır.

“KERKÜK’TE YAŞANANLARIN SORUMLUSU BU BAŞKOMUTANDIR”

Tüm bunların sorumlusu aranıyor, sizce gerçek nedir?

Yaşananlardan ötürü birbirlerini suçlamaya başladılar. Gerçek olan ise şimdiye kadar halka yalan söylemeleridir. Dukkan Toplantısı da bu yalanların zirveye çıktığı yer. Toplantıdan çıktıktan sonra bir ittifak yaptık diye açıkladılar. Yalan, hiçbir ittifak olmadı. Eğer gerçekten de ittifak yaptılarsa o ittifakları Kerkük’e saldırının olduğu gece yerle bir oldu.

Bu yalanlar Kerkük, ilçe ve köylerinde büyük bir hezimetin yaşanmasına neden oldu. Bunun tek bir suçlusu var o da evin büyüğüdür. Eğer bir evde kırılma yaşanıyorsa o evin sorumlusu bu kırılmanın da sorumlusudur. Anne, baba, oğul ve kız ondan sonra gelir.

Mesut Barzani kaç yıldır başkanlık koltuğuna yapışmış bırakmıyor aynı zamanda kendisini tüm peşmerge kuvvetlerinin başkomutanı yapmış durumda. Kerkük’te yaşananların sorumlusu işte bu başkomutandır. Bu başkomutan yerle bir oldu.

Bu kırılma da ihanet de taktik de olsa en başta Barzani sorumlu. Bu sorumluluğundan dolayı Kürt halkı en başta da onun yakasından tutarak hesap soracak.

“TEK DERTLERİ MAKAM, KOLTUK VE KİŞİSEL KAZANIMLAR”

Kürtlerin kaybetmesi Kerkük’le mi başladı sizce?

Hayır. Ben de bu konuya gelecektim. Aslında biz Kürtler, Yeni Irak Anayasası bu haliyle yapılırken kaybettik. Anayasa yapıldığında ABD’li Paul Brimer Irak sorumlusuydu. Bu anayasanın hazırlanmasında yer alan Kürt siyasetçi ve temsilcilerin derdi haklarımızın korunacağı bir anayasa değildi. Tek dertleri makam, koltuk ve kişisel kazanımlar peşinde koşup, nasıl bir anayasa yapılacağına bakmadıkları için kaybettik. Paul Brimer bunu kendi kitabında da anlatmış. Brimer Kürt temsilcileri para ile razı ettiğini kitabında da yazıyor.

Eğer hedef bağımsızlık için yapılacak bir referandum ise bunun en iyi koşulları 2005 yılında vardı. O dönemde böyle bir şey düşünmediler başka hesaplar peşinde koştular.

Bugün çıktılar referandum yapıyoruz dediler yaptıkları referandum, peşmergenin ve  Kürtlerin onurunu kıracak bu olaylara işgale neden oldu. Bunun da birinci dereceden sorumlusu Barzani’den başkası değil.

2005 yılında ABD, Kürtleri nasıl razı ederim diye düşünüyordu. Uluslararası koşullarda bizden yanaydı. Çünkü Halepçe, Enfal vb gibi birçok katliam yaşamıştık. Bunlar uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmişti ve bize her konuda hak ve destek veriyorlardı. O dönemde bağımsızlık, o olmasa da daha geniş bir yönetim talep edebilirdik. ABD’de vermeye hazırdı. Fakat bizimkiler bunun yerine para talep edince ABD için bu çok sürpriz bir şey oldu.

2005’te ya da 16 Ekim’den bu yana da yaşanan tüm bu gelişmelerin sorumlusu Kürt siyasal temsilcileridir. Bunların da başı olan Barzani’dir.

“ULUSAL BİRLİK KONGREMİZİ YAPMAMIZ GEREKİYORDU”

Neden Kürtler tam kazanmak üzereyken kaybediyor, bunu neye bağlıyorsunuz?

Kürt ve Kürdistan için mücadele eden biri ben şunu istiyorum, bunu istiyorum diyemez. Biz bir halk, ulus ve ülkeyiz. Kabile, aile toplumu ve onun çıkarlarını istemek olmaz.

Bizim ilk iş olarak çoktan Ulusal Birlik Kongremizi yapmamız gerekiyordu. Kuzey, Güne, Doğu ve Rojava’dan oluşan dört parça Kürdistan için çalışmamız gerekir ve gerekiyordu. Ulusal bir bilinç oluşturmamız lazım. Bakın şimdi Kürtler Rojava’da Rakka’yı özgürleştiriyorlar ama parçacı düşüncelerimizden ötürü Güney’de Kerkük’ü kaybediyoruz. Bu olacak şey mi yani.

Bakın ulusal ve demokratik fikirlerle mücadele ederek sistemlerini inşa eden Rojava’da B. MCGurk Rojava’da çocuklar ve Rojavalı savaşçılarla fotoğraflar çekiyor. Bu fotoğraflarla kendini dünya kamuoyuna yansıtıyor. Ama aynı kişi Barzani’yi arıyor, Barzani telefonuna çıkmıyor. İşte kendini kaybetmek bu kadar olur.

“GÜNEY KÜRDİSTAN ÇOK TEHLİKELİ BİR SÜRECİ YAŞIYOR”

Kürtlerin sorunu birlik olmamasıdır. Peki neden bu birlik sağlanamıyor, engel nedir?

Eğer Güney Kürdistan’da ulusal birlikten yana bir fikrimiz olsaydı, buna karşı çıkanlara çıkabilseydik o zaman başarabilirdik. O zaman Heşdi Şabi, Kürtlere saldıramazdı. Ama onu yapmadık. Kendi içimizde daha fazla parçalandık. Rojava’ya kapılarımızı kapattık. Sınırlarında hendekler kazdık. Barzani bağımsızlıktan söz ediyor, kendisini bağımsızlık sembolü yapmak istiyor ama Rojava’ya karşı hendekleri kazma talimatını verdi.

Nasıl bir parça bir başka parçaya ve orada yaşayan kardeşlerine karşı hendek kazabilir. Rojava karşı milis güçleri oluşturdu. Onlar için askeri kamplar yaptı. Onları Rojava’da kardeşlerimize karşı savaşmaları üzerine eğitti. Fakat Heşdi Şabi’ye karşı savaşmadılar.

Şengali, Mahmuru teslim ettiler. Kerkük’te de şimdi de YNK kaçtı diye suçluyor. YNK’nin 70’inci Birliği orada vardı doğru. Ama sizin de 80’inci birliğiniz vardı. YNK yiğit değildi, savaşmadı peki siz niye savaşmadınız?

YNK Kerkük’ü teslim etti diyorsunuz peki siz neden Kerkük’ün batısını teslim ettiniz? Bütün bunlar cevaplanması gereken sorulardır. KDP sadece Kürtlere karşı bir şeyler yapmak için uzman ve cesaretlidir. ENKS’yi Rojava’ya karşı oluşturup hazırlayıp, besledi, siyasi ve askeri olarak kullandı. Rojava için ne yaptılarsa bu süreç yaşanmaya başlamadan önce Doğu için yapmaya başladılar. Doğu’nun gruplarını bir araya getirdi. Doğu’ya müdahale etmek için onları hazırladı.

Güney Kürdistan nereye doğru gidiyor?

Güney Kürdistan çok tehlikeli bir süreci yaşıyor. Ömrümün 40 yılı mücadele ile geçti. ilk defa Güney için bu kadar tehlikeli bir gidişat ve durum görüyorum.

KDP Türkiye’nin etkisi altında olduğu biliniyor. KDP’nin Türk Ordusu’nu Güney’e çekme gibi planlar yaptığı söyleniyor. Eğer böyle bir şey yapılırsa Güney Kürdistan’nın durumu çok daha kötü olur. KDP ve Barzani’nin bunu yapması durumunda Kürdistan tamamen bir savaş alanına döner. Bu süreçleri aşmanın yolu birlik olmak, ortak siyaset, diplomasi ve askeri güç oluşturmak gerekiyor. Bunun dışında hiçbir şey Kürtleri bu ve daha sonra yaşanabilecek benzer süreçler, katliamlar ile işgallerden kurtaramaz.