Rojava gerillaya aktı Avrupa ayağa kalktı

15 Ağustos Atılımı’ndan sonra Rojava’da gençlik, PKK’ye nasıl katılacağını, PKK örgütlenmesi içerisinde nasıl yer alacağını arıyordu. Silah kuşanıp dağa Kuzey Kürdistan’a yürüdüler, gerillacı oldular. Rojava’nın halkı, gençliği Kürdistan dağına aktı.

Mahsum Korkmaz (Egid) komutasında gerçekleşen 15 Ağustos Atılımı 35. yılına giriyor. Kürdistan’ın dört parçasından Avrupa’ya, Türkiye’den Kuzey Suriye’ye kadar her yerde 15 Ağustos’u coşkuyla kutluyor. PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan'ın Yeni Özgür Politika gazetesi ile yaptığı söyleşinin son bölümünde 15 Ağustos Atılımı‘ndan sonra PKK Hareketi’ne yönelik saldırı ve provokasyonlar ele alınıyor.

Kalkan, İsveç Başbakanı Olof Palme cinayetinin PKK üzerine yıkılmak istenmesinin psikolojik savaş taktiği olduğunu ifade ediyor ve ekliyor: ‘’İsveç, Olof Palme Kürt mücadelesini desteklemesin diye cinayeti PKK’nin üzerine yıkmak istediler.’’

Kalkan, 15 Ağustos Atılımı’na en çok Rojava ile Avrupa’daki Kürdistan kitlesinin sahip çıktığını söyledi. Kalkan, ilk kez gittiği 1986’da Hannover’de yapılan PKK’nin kuruluş gecesine ait izlenimlerini de aktardı.

PKK Hareketi’ne uluslararası anlamda kapsamlı ilk saldırıların 15 Ağustos Atılımı’nın hemen ardından geliştiğini görüyoruz. Bugün bile hala Avrupa’da etkileri süren Olof Palme cinayetini PKK’ye yüklemekle amaç neydi?

15 Ağustos eylemleri, PKK için yeni bir sürece başlattı. Gerilla olma, gerilla direnişini sürdürme sürecini PKK’de başlayan süreç Kürdistan için yeni bir süreç başlattı. Kürt halkı için artık gerilla öncülüğünde serhildana kalkma, yaşama, mücadele etme ve kazanma süreci. Özgür yaşama adım atma, demokratik sistemi oluşturmayı başlatma süreci. Dolayısıyla bunun etkisi bölgesel ve küresel siyaset üçerinde çok oldu. Birçok çevre, “Acaba Kürtler ne zaman harekete geçecekler?” Bu sorunun cevabını bekliyorlardı. Çünkü 12 Mart darbesine karşı Türkiye devrimciliği anında direnmiş, ama yenilmişlerdi. Daha sonra devrimci olarak gelişen hareketler içerisinde PKK ve Kürt direnişi öne çıkmıştı.

12 Eylül darbesi Türkiye genelinde imha saldırılarını yürüttüğü gibi, en çok Kürdistan’ı hedeflemişti. Amed zindanı tarihin en ağır baskı, işkence ve katliam alanına dönüştürülmüştü. Köyler, mahalleler basılmış yüzbinlerce Kürt insanı tutuklanıp sorguya götürülüp işkenceden geçirilmişti. PKK ise Filistin alanına çekilmişti. Önderlik yakalanmamış sınır dışına çıkmış, Filistin direnişi ile ilişki kurmuş, oraya ulaşmıştı. Çalışmalar yürütüyordu, ayaktaydı. Dolayısıyla bütün bu işkencelerin ve baskıların intikamını alma çalışmalarını pratiğe geçirecek bir adımın PKK tarafından atılacağı bekleniyordu. Düşman da dost da bunun bilincindeydi, farkındaydı. Bekliyordu, süreç 3-4 yıl uzamıştı. Acaba ne oldu, neden oldu, neden olmuyor, soruları gündemdeydi. Böyle bir ortamda 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’yi basan gerilla eylemi olunca, bunun herkes üzerinde etkisi oldu. Hemen  hemen herkes “işte beklenen oldu” dedi.

Tasfiyeci solun saldırıları

PKK’den gerilla eylemleri bekleniyordu ve beklenen eylemler gerçekleşti. Bu konuda herkes hem fikir oldu, ama tepkide herkes aynı olmadı. Halk başlayan yeni sürece katılar, gerillaya katılım gösterir, gençler gerillayı katılır, halk gerillayı desteklerken; başka siyasi çevrelerde karşı çıktılar.

15 Ağustos eylemlerine en çok karşı çıkan tasfiyeci sol oldu. Avrupa’da Kürt’ü, Türk’ü bir araya geldiler, terörizm olarak tanımladılar, Kenan Evren cuntasına çağrı yaptılar. “PKK’yi biz tanırız, daha iyi başarılı olursunuz, bize destek verin size PKK’ye karşı mücadelenizde öncülük edelim” dediler. 15 Ağustos Atılımını karalamak için söylemedik söz, yapmadık çalışma bırakmadılar. Biliniyor, PKK üzerine “Devrimcilik mi, terörizm mi!” diye Kemal Burkay kitap yazdı. PKK’nin nasıl terör örgütü olduğunu koca bir kitapta yazdı. Avrupa’da bu kitabı kendisine veri olarak aldı. İşte ‘bir Kürt, kendini lider sayıyor, PKK’ye terörist diyorsa o halde PKK teröristtir’ diye veri aldılar. Buna öncülük yaptılar.

Şunları söylemem lazım: Avrupa’nın sosyal demokrat geçinen bazı devletleri, TC’yi cuntayı Avrupa Konseyine şikayet etmişlerdi. “Avrupa Konseyi üyeliği dondurulsun” diye istekte bulunmuşlardı. 15 Ağustos eylemleri olunca, o taleplerini geri çektiler. Avrupa Konseyinin, 12 Eylül darbesinin oluşturduğu TC’ye sahip çıkmasını istediler. PKK’ye, gerillaya Kürtlerin özürlük taleplerine karşı çıktılar. Sözde cuntaya, faşizme karşı görünüyorlardı. Tüm bunların hepsi sahteydi. Gerçek karşıtlık, gerçek devrimcilik, demokratiklik ortaya çıkınca hemen o gerici yüzleri ortaya çıktı. Ondan sonra da karşı faaliyetler 15 Ağustos Atılımına karşı faaliyetler her cephede sürdü. TC, 85 yazında sorunu NATO’ya götürdü. “PKK’ye karşı savaşı yürütemiyorum, NATO beni desteklesin” diye NATO’dan yardım istedi.

NATO’nun devreye girişi

Ondan sonra Avrupa Birliği düzeyinde polis örgütleri PKK’yi nasıl yasaklayacaklar, PKK’nin Avrupa’daki gelişimini nasıl engelleyecekler. TC’nin, PKK’ye karşı Kürdistan’da yürüttüğü savaşa nasıl destek verecekler. Bunun arayışında oldular. Özel savaş sistemini derinleştirdiler. TC, “Gayri Nizami Hap” dediği bölümü devreye koydu. NATO, özel savaş sistemini PKK’ye karşı devreye koydu. Özel savaşın çok önemli bir boyutu psikolojik savaştır. Psikolojik savaşı tırmandırarak, PKK’nin nasıl bir insanlık dışı hareket olduğunu kamuoyuna yaymak, Kürt halkından, Türkiye halklarından, Avrupa halklarından PKK’ye gelecek desteği engellemek istediler. Çünkü korkuyorlardı. Kadınlar, gençler, devrimci demokratik güçler, halklar PKK’ye destek verirse o zaman TC yıkılır, NATO yıkılır. Bundan korkuyorlardı. Bunu engellemek için, psikolojik özel savaşı her bakımdan derinleştirdiler. İşte bu psikolojik savaşın önemli bir halkası Olof Palme olayıdır.

Olof Palme suikasti

86 Şubat’ında Olof Palme bir akşam Stockholm’de vuruldu. Bilgiler gece 23:00 haberlerine mi düştü, yani akşam sinemadan çıkmıştı, vurulmuştu. Bize göre gece saat 22:00 ya da 23:00 oluyor. Ertesi gün sabah 5’te yayınlanan Türk gazetelerinin hepsinin “Katil, Apocu mudur!” diye ortak manşet attı. Halbuki o gazeteler en az önceki gün öğleden sonra saat 5’te ya da 6’da baskısından çıkmaları lazımdı. Yani İstanbul’dan basılıp Türkiye’nin her tarafına gece boyu ulaştırabilmek için, en geç saat 5 ya da 6’da basılıyor, ondan sonra da dağıtıma giriyorlardı. Halbuki, olay saat gece 22:00’da ya da 23:00’da olmuştu. Peki, öğleden sonra saat 5 ya da 6’ da basılan gazeteler, 22:00’da ya da 23:00’da olan bir olayı nasıl önceden bildiler de yazdılar? Hem de hemen vuranın da kim olduğunu da sözde bilerek yazdılar. Ertesi gün tekrar tekrar bunu yaptılar. Bu bir psikolojik savaştı. Genel NATO’nun yürüttüğü psikolojik özel savaşın çok haince bir parçasıydı. Böyle çok iyi örgütlenmiş, alçakça bir parçasıydı. Onu net söyleyebilirim.

Olof Palme’nin kişiliğini de bu psikolojik özel savaş hedefliyordu. Sosyal demokrat bir insandı. Dünyadaki bütün ulusal kurtuluş hareketlerini desteklemişti. Olof Palme PKK’yi de destekler diye Avrupa sistemi, NATO korkuyordu. Bunu engelemek istediler. Önderlikte bunu bilerek İsveç’te iltica talebinde bulunmuştu. Fuat arkadaş, Fatma İsveç’ten iltica edip pasaport aldılar. Önderlikte başvuruda bulunmuştu, aslında mesele pasaport almak değil, İsveç’in PKK direnişine destek vermesini sağlamaktı.

İsveç’in destek vermesinden korktular

İşte Kürdistan’ı egemenlik altında tutan, Kürt soykırımını yürüten güçler Olof Palme’nin, onun yönetimindeki İsveç’in Kürtlere, PKK’ye, yeni Kürt direnişine, 15 Ağustos gerilla direnişine destek vermesinden korktular, bunu engellemek için bir yandan PKK’ye saldırdılar, gerillaya saldırdılar, o yetmedi Olof Palme’ye saldırdılar. Olof Palme böyle katledildi. Arkasından hem katliam yaptılar, bu sefer de ‘katliamı PKK yapmıştır’ diyerek PKK’nin üzerine yükleyip onun üzerinden PKK’yi Avrupa’da kriminalize etmeye çalıştılar. Terör örgütleri listesine koydurmaya çalıştılar. Hem PKK’ye dost olabilecek bir kişiyi yok ettiler, imha ettiler hem de olayı PKK’ye yıkmaya çalışarak bu sefer PKK’yi terör örgütü olarak gösterip böyle söz konusu destekleri yok etmeye, engellemeye çalıştılar.

15 Ağustos Atılımı özellikle Avrupa kitlesi tarafından nasıl sahiplenildi?

15 Ağustos Atılımının bütün dünyada, Kürdistan’da etkisi oldu. Botan halkını hem de kısa bir sürede ayaklandırdı. Yankısı duyulabildiği kadar Kürt halkının bütününü Bakur’da etkiledi. PKK’yi kitleselleştirdi. Gençliğin gerillaya katılımını hızlandırdı. Özellikle de gerilla eylemlerinin duyulabildiği, kısmi rahat imkanların olduğu alanlarda Kürt toplumu büyük bir coşkuyla, heyecanla 15 Ağustos Atılımını desteklediler. Gerillayı desteklediler. Güç ve destek verdiler. Kızlarını, oğullarını gerillaya gönüllü olarak sevk ederek kattılar. Gençliğin gerillaya katılımını arttırdılar. Tabi baskı altında olan ağır askeri faşist baskı ortamında bulunan alanlar bu konuda duygularını, düşüncelerini tam ortaya koyamadılar, destek veremediler. O derinleşti, derinleşti, o birikim 90 yılı başındaki o büyük serhildanı patlaması zaten öyle ortaya çıktı. Kuzey Kürdistan’ın ulusal diriliş devrimine götüren serhildanı hareketi böyle gelişti. Fakat biraz gerilla eylemlerinin daha kolay duyulduğu ortamlarda ise anında halk büyük bir coşkuyla bu atılım destekledi, katıldı, sahip çıktı. Bunların başında Rojava ve Avrupa geldi. Zaten geri çekilirken Rojava üzerinden gidilmişti, gerillaya, Filistin alanına geri dönerken Rojava üzerinden gelmişti. Rojava halkı belli bir düzeyde tanınmıştı. 15 Ağustos eylemleri olunca Rojava’da bayram gibi etki yaptı.

En çok Rojava ve Avrupa sahip çıktı

Rojava’da gençlik, İsmail arkadaş onlar, PKK’ye nasıl katılacağını, PKK örgütlenmesi içerisinde nasıl yer alacağını arıyordu. Gerilla eylemleri olunca cevabı pratik verdi. Silah kuşanıp dağa Kuzey Kürdistan’a yürüdüler, gerillacı oldular. Rojava’nın halkı, gençliği Kürdistan dağına aktı. Toplum, gençlerin peşinde gerilla büyük destek veren bir konuma geldi.

Benzer bir durumu bütün Kürdistan’ın parçalarını içerecek şekilde Avrupa yaşadı. 80’den itibaren yurtdışına çıkınca, Önder Apo’nun geliştirdiği bir çalışma vardı. 81-82’de bazı kadrolar gönderildi. Onlar belli bir örgütleme geliştirmişlerdi. Birçok alanda temel atıldı. Sefkan arkadaşların yine Suat arkadaşların, Mizgin arkadaşların öncülüğünde kültür çalışmaları kuruldu. Kitle örgütlenmeleri temelinde birlikler oluşturuldu. Kon-Kurd, Yek-Kom gibi kitle örgütlenmeleri kuruldu. Selçuk arkadaşlar öncülüğünde basın çalışmaları ve örgütlenmeleri gelişti. Yani sınırlı bir kitlesi olan, belli bir kadrosu olan bir çalışma 84’e kadar örgütlenmişti, dar bir çalışmaydı. Fakat diğer örgütleri, Avrupa devletlerinin de desteğiyle daha fazla kitle tabanı bulmuşlardı. Örneğin Kemal Burkay bütün örgütünü oraya götürmüştü, KOMKAR diye bir dernekte kurmuştu. Alman devletiyle birlikte Kürt mültecilerin güya avukatlığını yapıp para kazanıyor, para yiyorlardı. Böyle mültecilik üzerinden beslenen Alman polisi ile işbirliği içerisinde bir yaşam sistemi, şebekesi kurmuş durumdaydılar. Onlar Kürt örgütü adına var oldukları için ilticaya hizmet ettikleri için Kürt toplumu onlara destek veriyorlardı. Ne zaman ki 15 Ağustos 1984 Eruh ve Şemdinli eylemleri olunca bu durumda bıçak keser gibi kesildi.

Eylemlerin halk üzerindeki etkisi, kitlesel ve politik etkisi en çok Avrupa’da görüldü. Avrupa’daki Kürt toplumunu yüzde yüz etkiledi. Onun için bu tasfiyeci Kürt-Türk örgütleri 15 Ağustos Atılımına bu kadar şiddetle karşı çıktılar. Bir sefer 15 Ağustos eylemine karşı 49 örgütün imzasının altında olduğu bir açıklama yapıldı. Eyleme “terörizm” diyen, toplumu eyleme destek vermemeye çağıran bir birlik. Herhalde Türk ve Kürt solunun en geniş birliği 15 Ağustos eylemlerini kınama, mahkum etmek üzerinden gerçekleşti. Hiçbir zaman 49 örgütün bir araya geldiğini başka bir yerde duymadık. Niye böyle oldu? Çünkü Avrupa’da işçilerin emeği üzerinden yaşıyorlardı, kendilerini devrimci, yurtsever gösterip oradan destek alıyorlardı. 15 Ağustos Atılımı gösterdi ki, öyle bir devrimcilik yoktur, yalan söylüyorlar, sahteliktir, kaçkınlıktır. Devrimci dağda olur, Kürdistan’da ya da Türkiye’de olur savaş yapar. 15 Ağustos Atılım çizgiyi ve ölçüyü koydu. Onların duruşlarını mahkum etti. Böyle olunca onlar öfkeyle 15 Ağustos Atılımına saldırdılar. Yalanla dolanla etkiledikleri toplumsal kesimler, kendilerinden kopup PKK’ye katıldılar.

Avrupa kitlesi her şeyini verdi

15 Ağustos Atılımının birinci yıldönümüne kadar, Avrupa’nın en çok kitle tabanına sahip olan örgütü PKK oldu. Avrupa halkı öyle katılım gösterdi. İkinci yılında diğer Kürt örgütleri küçük birer grup, topluluk derekesine düştüler. Bütün yurtseverler PKK’ye katıldılar. Kadınlar, gençler PKK’ye katıldılar. Maddi, manevi desteklerini verdiler. Gençler gerillaya katılmak üzere Önderlik sahasına geçtiler. Gençlik, kadın örgütlenmeleri gelişti. Kültürel etkinlikler gelişti. PKK artık 10 bin kişilik, 20 bin kişilik geceler düzenleyen, mitingler yapan bir kitle örgütü haline geldi.

Söz konusu basın, kültür, kitle örgütlenmeleri içi doldu, birer halk örgütüne dönüştüler. Yüzlerce genç partiye katıldı, gerillaya katıldı. Binlerce yurtsever dernekler kurdular, PKK etrafında bir araya geldiler. Demokratik ulus çekirdeği Avrupa’da somutlaştı. Dört parçadan Kürt insanı vardı. Her aşiretten, mezhepten, dinden aslında Kürt insanı vardı. Hepsi kardeşçe katıldılar. O büyük kardeşleşme ortak zihniyet ve kültür çerçevesinde Demokratik ulus ortaklaşması Avrupa’da şekillendi. Büyük bir coşku ve heyecanla bu başarıldı. Ülkede gerilla savaştıkça, Avrupa’daki halk bundan büyük bir coşku duydu, heyecan duydu. Aslında her şeyini buraya verdi. Yurseverliğini en üst düzeyde geliştirdi, derinleştirdi.

86 Hannover gecesi

Ben 86 Aralık ayında Hannover’de yapılan parti gecesine katıldım. Avrupa’yı ilk gördüğümdü ve böyle bir geceyi de ilk gördüğümdü. Bizde ulaşıp katılalım diye ertelemişlerdi. O zaman biz gizli katılıyorduk, öyle açık değildi. 15 Ağustos Atılımının üçüncü yılına giriş oluyordu. Partinin yıldönümünü kutlayan kitleyi görünce… çok mükemmel bir durumdu. Artık her şeyin gerçekleştiğini, umudun zafere dönüştüğünü, 15 Ağustos Atılımının zafer kazandığını, kendi kendime söyledim, kendi içimde hissettim. Öyle bir kitle Avrupa gibi bir yerde yaratıldıktan sonra, artık bu mücadelenin zayıflaması, yenilmesi gibi bir şey asla mümkün olamaz. Düşman istediği kadar saldırsın, istediği kadar zalimce davransın, vahşet uygulasın böyle bir halk durdurulamaz. Böyle bir halkın direnişi yenilemez.

Dolayısıyla Avrupa’daki halkın katılımı, sahiplenişi 15 Ağustos gerilla Direnişinin yenilmezliğini kanıtladı. Gerçekten de mücadele nerde zorlandıysa, gerilla nerde zorlukla karşılaştıysa onu gideren, çözen desteği hemen Avrupa gençliği verdi. Avrupa halkı verdi. Yemedi-içmedi büyük desteğini ülkedeki direnişe verdi. Önder Apo bu durumu hep şükranla karşıladı. Avrupa’daki topluma hep şükranlarını iletti, memnuniyetini belirtti. Önder Apo’nun bu şükranlığını bu yıl dönümü vesilesiyle ben Avrupa’daki halkımıza hatırlatıyorum, iletiyorum.

Büyük mücadele ettiler, örgütlendiler, büyük başarılar kazanımlar ortaya çıktı. Şimdi onurla başı dik bir biçimde dünyaya açılıyorlar. Kürtlük dünyada gelişen değerdir. Özgür Kürtlük, PKK ile Kürtlük kendini dünyaya tanıttı, ama onurlu başı dik tanıttı. Herkes Kürt’ü görmek, Kürt’ten ilham almak istiyor. Bu gerçeği doya doya yaşayabilirler, ama doğru anlamalılar, doğru anlayıp yapmalılar. Kürtlerin dostlarını çoğaltmalılar. Herkese yaymalılar, herkes görevlidir. ‘Büyüdük, imkanlar çoğaldı’ diyerek durmamalılar. Bütün dünyaya her insana Kürt gerçeğini, PKK gerçeğini, gerilla gerçeğini, Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin amaçlarını, ilkelerini tanıtmalı, anlatmalı; onların dostluğunu, kardeşliğini, ortaklığını kazanmalılar. Kürdistan devriminin dünyaya yayılması böyle olacak, bundan herkes görevlidir. Bunu geliştiriyorlar, büyük oranda ilerletmişler, sonuna kadar başarılı olacaklarına da inanıyorum.

Bu temelde bir kere daha başta Önder Apo olmak üzere, yoldaşların, tüm halkımızın, Avrupa’daki halkımızın 15 Ağustos Gerilla Bayramını kutluyor, 35. 15 Ağustos yılında, özgürlük yılımızda Kürdistan’ın özgürlüğü, Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması için yürüttüğümüz bu büyük mücadelede hepsine üstün başarılar diliyorum.