OPCW Kürt karşıtı mı?

Türkiye devletinin Kürt coğrafyasında yıllardır kimyasal silah kullandığına dair pek çok kanıt bulunmasına rağmen OPCW’nin sessizliğini koruması bu kuruluşun tarafsızlık ilkesine gölge düşürdü.

Uluslararası bir organizasyon olan Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) sadece her türlü kimyasal üretimini yasaklamak, taşınmasını, kullanmasını yasaklamakla yetkili değildir. Merkezi Hollanda’nın Lahey kentinde bulunan OPCW, aynı zamanda imzalayan ülkelerdeki kimyasal silahların varlığına ilişkin elindeki verileri değerlendirmek ve bu silahları elinde bulunduran ülkelerin elindeki silahların imhasını sağlamakla yükümlüdür.

OPCW kısacası üretim aşamasından, stoklanması ve kullanımı aşamalarına kadar kimyasal silahların engellenmesine dönük uzun bir görev listesine sahip. Kimyasal silah kullanıldığına dair iddiaları araştırmakla da sorumlu olan OPCW, Türk devletinin 10-14 Şubat 2021’de Güney Kürdistan sınırları içerisinde yer alan Garê alanında HPG ve YJA Star gerillalarına dönük kimyasal silah kullandığı önemli kanıtlarla ortaya çıkmasına rağmen bunları araştırmaya dönük herhangi bir çalışmada bulunmadı.

OPCW’NİN TUTUMU TÜRK DEVLETİNİ CESARETLENDİRDİ

Daha sonra Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan’ın Türk devletinin gerillaya dönük kimyasal silah kullandığına dair pek çok kanıtı kamuoyuyla paylaşmasına rağmen OPCW harekete geçmedi. OPCW’nin Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına dair tüm çağrıları mağrur bir sessizlikle karşılaması, Kürt halkı nezdinde bu kuruluşun tarafsızlığına gölge düşürdü.

OPCW’nin bu tutumundan cesaret alan işgalci Türk ordusu, Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın üstlenme alanları olan Avaşîn, Zap, Metîna ve Amediyê’de kimyasal silah kullanmaya devam etti. Özellikle üretimi, taşınması ve kullanması kolay olan klorün kullanımında Türkiye sınır tanımadı. PKK gerillasının direniş gösterdiği savaş tünellerinin günlük olarak başta klor olmak üzere pek çok kimyasalla zehirlenmesinde, OPCW’nin Türkiye’yi destekler nitelikteki tutumunun payı büyük.

TÜRK DEVLETİ EN ÇOK YASAKLI KLOR GAZINA BAŞVURUYOR

Birçok kimyasal silahta olduğu gibi çift yönlü kullanıma sahip klor maddesinin kimyasal silah olarak kullanılması, Türkiye’nin de 1997 yılında imzaladığı Kimyasal Silahlar Sözleşmesi (CWC) kapsamında yasaklı. Klor gazı sarı-yeşil renkli olup, ağartıcıya benzer güçlü bir kokusuya sahip. Ayrıca fosgen gazı, nefes almayı engelleyen ve vücuttaki dokulara zarar veren boğucu bir etmen. Kolayca basınçlandırılabildiği ve sıvı halde soğutulabildiği için sevk etmesi ve depolanması mümkün.

Klor havadan daha ağır olduğu için hızlı yayılıyor ve yere yakın kalıyor. Kimyasal silah olarak klorun son derece yıkıcı etkileri var. Klor, çift yönlü kullanıma sahip olduğu için üretimi ve gizlenmesi oldukça kolay bir kimyasal madde ve bu yönü onu diğer kimyasal silahlara oranla daha tehlikeli hale getiriyor. Klor ve benzeri pek çok kimyasal silahın Türkiye tarafından PKK’li gerillalara karşı kullanıldığı daha önce pek çok kez delillerle kamuoyuna açıklandı ve bunlar Kürt medyasında genişçe yer aldı. Fakat buna rağmen OPCW hala sessiz.

NİYETLERİ KANITLARIN ZAMANLA ORTADAN KALKMASI

OPCW binasının önünde gerçekleşen gösterilerle bu kuruluşu görevini yapmaya çağıran Kürtler, taleplerinden henüz kalıcı bir sonuç almış değil. Bu politikalarıyla Avrupa ve OPCW’nin Türkiye devletini cesaretlendirdiğine inanan Kürtler, Türkiye’nin kimyasal silah kullandığına dair iddialarının araştırılmamasıyla, kanıtların zaman aşımına uğratılarak ortadan kaldırılması amacı güttüğünden emin. 

Zira bazı kimyasal silah ve türevleri hava ve su ile temas ettikten bir süre sonra izleri ortadan kaybolabiliyor. Yine Türkiye’nin kimyasal silah izlerini yok etmek için kimyasal silah kullandığı alanları ateşe vermesi de kanıtları yok etme yönündeki bir diğer çabası. OPCW’nin Türkiye’nin bu amacına hizmet eder bir pozisyonda durması, Kürt kamuoyunda oluşan “OPCW taraf tutuyor” savını güçlendiriyor.

BİRÇOK KANITA RAĞMEN NEDEN ARAŞTIRMA YOK?

OPCW’nin Türkiye’nin bu çabalarını destekleyici nitelikteki sessizliği Kürtleri öfkeli gösterilere sürüklüyor. Kürtler, özellikle OPCW’nin bu tavrıyla Türkiye’nin Kürtler’e dönük savaşını ve Kürt coğrafyasını sömürgeleştirme politikalarını desteklediğini düşünüyor. Çünkü Kimyasal Silah Sözleşmesi’ni üye ülkelere uygulatmaktan sorumlu olan OPCW, kimyasal silah üretiminde kullanılan maddeleri üreten endüstrileri denetlemekle yükümlüdür.

Türk devleti de 1993 yılında imzaya açılan OPCW’nin sözleşmesine 12 Mayıs 1997 tarihinde taraf oldu. Bu kadar geniş kapsama sahip uluslararası bir örgütün Kürtlerin tüm girişimlerine rağmen hala Kürt coğrafyasında Türkiye’nin kimyasal silah kullanımını araştıran, sınırlayan herhangi adım atmamış olması düşündürücü. Hem Avrupa’nın hem OPCW’nin tavrından rahatsız olan Kürt kamuoyu batılı ülkeler ve OPCW’nin bu siyasetinde Kürt fobisi (karşıtlığı) yaklaşım içerisinde olduğunu düşünüyor. Şimdi Kürt halkının kafasındaki en önemli soru şu; OPCW gerçekten Kürt fobisiyle mi hareket ediyor?