ANALİZ

Erdoğan yönetimi düşmeli

Ortaya çıkan durumu şöyle özetlemek mümkündür: 16 Nisan referandumunda yüzde elli birlik sonucu Tayyip Erdoğan baskı, terör ve hile ile almıştır.

16 Nisan referandumu yapıldı, ancak tartışmaları hala bitmedi. Bu gidişle biteceğe de benzemiyor. Bir yandan ortaya çıkan sonuca ilişkin tartışmalar sürerken, bir yandan da Tayyip Erdoğan’ın faşist yönetimine karşı mücadele sokağa taşınıyor. 16 Nisan akşamından beri yapılan baskı ve hileleri protesto eylemleri sürüyor. Tayyip Erdoğan Yönetimi düşene kadar da süreceğe benziyor. Halk açıkça Erdoğan Yönetimini istifaya çağırıyor. Eğer istifa etmezse de sokak eylemleriyle düşürecek gibi görünüyor.

İstanbul sokaklarında başlayan protesto eylemlerinin amacı net ve sloganları açık. Halk açıkça “Erdoğan Yönetimi gitmeli” diyor. Sokağa çıkanlar, “Hayır hala bitmedi, mücadeleye devam” sloganlarını haykırıyor. “Hayır bitmedi, daha yeni başlıyor” diyerek, faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğüne karşı mücadelede kararlı olduğunu ortaya koyuyor. Sokağa çıkan kitleler, 16 Nisan referandumunda hayır diyenlerin kazandığından son derece emin görünüyor. İmzasız oyları geçerli sayarak yüzde elli bir gibi bir sonuçla evetin kazandığını ilan eden Yüksek Seçim Kurulu’na öfkeler yağıyor.

HDP ve CHP Yönetimleri YSK’nin tutum ve kararını değişik düzeylerdeki yargıya taşıyor. Söz konusu referandumun sonucunun AİHM’de tartışılacağı anlaşılıyor. Zaten dış dünyanın da referandum sonuçlarına ilgisi oldukça fazla. Dolayısıyla içerdeki tartışmaların bir benzeri de yurtdışında yaşanıyor. Dolayısıyla dış baskıdan korkan Tayyip Erdoğan Yönetimi, durumu daha fazla alevlendirmemek için biraz temkinli davranmaya çalışıyor. Ancak bu tür davranışlarla kitlelerin öfkesini dindirmesi zor gibi görünüyor. Tayyip Erdoğan’ın faşist diktatörlüğünü protesto eylemlerinin 1 Mayıs sürecinde gelişerek doruğa çıkacağı anlaşılıyor.

Kuşkusuz böyle davranmakta halk, yerden göğe kadar haklıdır. Çünkü, en başta adil, eşit ve demokratik bir seçim olmamıştır. Yani faşist OHAL rejimi koşullarında gerçekleşen mevcut seçimin gerçek bir meşruiyeti yoktur. Referandumda evet diyenler bütün devlet imkânlarını kullanır ve yirmi dört saat propaganda yaparken, hayır diyenler doğru dürüst bir miting bile yapamamış, her gün polis tarafından sokakta grup grup tutuklanmıştır. HDP örneğinde görüldüğü gibi, Eşbaşkanlarından milletvekillerine, belediye başkanlarından il ve ilçe yöneticilerine kadar binlerce üyesi siyasi nedenlerle tutuklu olarak böyle bir referandum sürecini yaşamak zorunda kalmıştır.

Diğer yandan, seçim sırasında gözle görülebilecek kadar açık hileler yapılmıştır. Silah zoruyla oy kullandırmaktan sandıklara mühürsüz oy pusulaları doldurmaya kadar her türlü hile yapılmıştır. Şimdi birçok çevre söz konusu hileleri açığa çıkartabilmek için kendi gücüyle soruşturma yapmaktadır. Tayyip Erdoğan ise “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek, oy hırsızlığı yapmış olduğunu açıkça itiraf etmiş bulunmaktadır.

Tüm bunlara rağmen, yine de YSK’nin ilan ettiği sonuç bir anayasa yapmak veya anayasada değişiklik yapmak için yeterli değildir. Çünkü neredeyse fifti fiftidir, yani yüzde elli bire yüzde kırk dokuzdur. Bir toplumsal uzlaşma belgesi olması gereken anayasa için söz konusu oranın yeterli olmayacağı açıktır. Dahası İstanbul, Ankara ve İzmir gibi Türkiye’nin üç büyük kenti ve bir de başkenti hayır demiştir. Yine başta Diyarbakır, Van ve Mardin olmak üzere Kürdistan kentleri de büyük çoğunlukla hayır demiştir. Yani Kürt halkı söz konusu anayasa değişikliğini ve dolayısıyla yeni anayasayı kabul etmemiştir ve kendi anayasası olarak görmemektedir. Marmara, Ege ve Akdeniz bölgelerinin tümü hayır demiştir. Bu durumda evet diyenler dört taraftan kuşatılmış gibidir.

Çok açık ki böyle bir sonuç anayasa değiştirmek veya yeni bir anayasa yapmak için yetmemektedir. Toplumun değişik kesimlerinden oluşan yarıya yakını söz konusu anayasa değişikliğine hayır demiştir. Yapılan açık hileleri de göz önüne getirirsek, aslında hayır diyenlerin sayısı yarıdan çok fazladır ve referandumun esas kazananı gerçekte hayır diyenlerdir. Buna bir de propaganda sürecinin eşitsiz ve baskıcı koşulları eklenirse, ortaya açıkça Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli diktatörlüğünün kaybettiği sonucu çıkmaktadır.

Bu açıdan 16 Nisan referandumunun gerçek sonucunu doğru değerlendirmek gerekir. Birinci sonuç, çok değişik kesimleriyle Türkiye toplumu Erdoğan-Bahçeli ikilisinin yapmak istediği anayasa değişikliğine hayır demiştir. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan’ın “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek kişisel faşist diktatörlüğünü kurumlaştırmasına izin vermemek gerekir. İkinci sonuç, Türkiye toplumu mevcut AKP Yönetimini düşürmüştür. Dolayısıyla Tayyip Erdoğan Yönetiminin derhal istifa etmesi gerekir. Çünkü YSK tarafından ilan edilen mevcut sonuç da sadece AKP’ye ait değildir. AKP ile birlikte MHP, BBP ve Hüda-Par’dan oluşan faşist bloka aittir. Yani dört partili faşist blok ancak yüzde elli bir gibi düşük bir sonucu ortaya çıkartabilmiştir. Çok açık ki, diğer üç partinin oyları çıkartılırsa, yalnız başına AKP’nin oyları yüzde otuz beşin bile altına düşmektedir. Bu da bir partinin tek başına iktidarda kalması için yeterli oy değildir. Bu açıdan, kitlelerin sokağa çıkıp “Hayırın kazandığını” söylemesi ve Tayyip Erdoğan Yönetimini istifaya çağırması anlamlı ve anlaşılır bir durumdur.

Peki mevcut durumda ne olacaktır? Çok açık ki, Tayyip Erdoğan kişiliği YSK’nin yaptığı açıklamayı esas alarak kendi tek kişilik faşist diktatörlüğünü kurumlaştırmak için zaman geçirmeden çalışmaya yönelecektir. Zaten referandum ardından hemen MGK’yi ve Hükümeti toplamış ve faşist OHAL rejimini üç ay daha uzatmıştır. YSK’nin resmi sonuçları açıklaması ardından da AKP’nin başına geçecek ve başkanlığını resmen ilan edecektir. Zaten çökmüş olan faşist ulus-devleti, kendi etrafında yeni bir faşist çete sistemi olarak örgütlemeye çalışacaktır.

Kuşkusuz böyle bir çalışmada referandum ortaklarından yine destek alacaktır. Çünkü, başta Devlet Bahçeli olmak üzere Mustafa Destici ve Hüda-Par Yönetimi Tayyip Erdoğan’a biat etmiş durumdadır ve Tayyip’in desteği olmazsa bunlar artık bir gün bile ayakta kalamazlar. Hepsinin de partisi paramparça olmuştur ve referandumda fazla destek vermemiştir. Biz daha önce “Referandumda evet çıkarsa, sonrasında erken seçimin gündeme geleceğini” belirtmiştik. Eğer referandumda evet oyları yüzde elli beşin üzerinde olsaydı, o zaman Tayyip Erdoğan erken seçime gidecek ve önce kendi ortağı olan diğer partileri eriterek mecliste büyük çoğunluğa ulaşmaya çalışacaktı. Ancak mevcut sonuçla seçime gitse AKP’nin kazanamayacağı ve iktidardan düşeceği açıktır. Eğer şimdilik erken seçimden söz etmiyorsa bu nedenledir ve mevcut durum sürdükçe bir seçime de gidemeyecektir. Mevcut haliyle ortaklarından destek alıp kendi diktatörlüğünü inşa etmeye çalışacaktır.

Ortaya çıkan durumu şöyle özetlemek mümkündür: 16 Nisan referandumunda yüzde elli birlik sonucu Tayyip Erdoğan baskı, terör ve hile ile almıştır. Bu sonuca dayanarak zaman geçirmeden kendi kişisel faşist diktatörlüğünü kurumlaştırmaya çalışacaktır. Mevcut haliyle Tayyip Erdoğan’ı artık seçim yoluyla iktidardan düşürmek mümkün değildir. O halde ne yapmak lazım? Öncelikle baskı, terör ve hile ile ortaya çıkarılan referandum sonucunu kabul etmemek ve meşru saymamak gerekir. Faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğüne karşı demokratik direnişi her yöntemle geliştirerek, Erdoğan’ın kendi faşist diktatörlüğünü kurumlaştırmasına izin vermemek gerekir. Dahası söz konusu demokratik direnişi kesintisiz sürdürerek, faşist Tayyip Erdoğan Yönetimini düşürmek gerekir. Peki bu mümkündür? Evet mümkündür. Çünkü, Saddamlaşan Tayyip Erdoğan ile Türkiye toplumu ve dünya güçleri artık birlikte yaşamak istememektedir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika