DNA’mızdaki hayaletler

DNA’mız atalarımızla aramızdaki direk bağın tespiti açısından elimizdeki en önemli veri. İnsan DNA’sı üzerinde yapılan incelemeler her geçen gün tarih öncesi çağlardaki insan topluluklarının yaşamı konusunda daha fazla ipucu ortaya çıkarıyor.

Günümüzdeki modern insan yani homo sapiensler ile Denisovan ve Neandarthaller tarihin bir döneminde bir arada yaşadı. Ortak ataları Homo Erectuslar olan bu toplumlar MÖ 60 bin 47 bin yılları arasında dönem dönem karıştı. Yaklaşık 30 bin yıl önce ise bu üç farklı tür arasındaki çiftleşmeler tamamen ortadan kalktı ve Neandarthaller bunu takip eden üç bin yıl içinde yeryüzünden silindi.

Bugün herhangi bir kişinin DNA’sı incelendiğinde etnik kökeninin yanı sıra DNA’sının ne kadarında Neandarthal ve Denisovan izleri içerdiği tespit ediliyor.

Atalarımız hakkında birçok değişik kaynaktan bilgi edinebiliyoruz. Kemikleri bize dış görünümleri hakkında bilgi veriyor. Dişlerinden neyle beslendiklerini ortaya çıkarabiliyoruz. Kullandıkları aletler, küpler, sanat eserler kültürleri hakkında fikir sahibi olmamızı sağlıyor.

Yaklaşık 10 yıl önce antik çağlara ait insan kalıntılarında bulunan DNA’nın haritasının çıkarılması bize yepyeni bir pencere açtı. Bu keşif insanlarla Neanderthallerin düşünülenden çok daha fazla iç içe geçtiği, çiftleştiği ve insan toplulukları içinde iz bıraktığını ortaya çıkardı. Bilim insanları Neanderthal ve insan melezi erkek bireylerin Neanderthal X kromozomu taşıması durumunda tamamen kısır olduğunu keşfetti.

Yine Güneydoğu Asya’daki topluluklar içinde Denisovanlardan gelen genlerin de sıklıkla göründüğü tespit edildi.

HAYALETLERİN PEŞİNDE

Ama bu keşfin ortaya çıkardığı başka gerçekler de var. Ve bunların henüz ne olduğunu bilmiyoruz. Haritası çıkarılan insan DNA’larının içinde nasıl bir türe ait olduğu konusunda hiçbir fikrimizin olmadığı bazı bölümler var. Bilim insanları bu genlerin kaynağı olan atalarımızı “hayaletler” olarak adlandırıyor.

New Scientist dergisinin bu sayısında yer alan bir dosyada “DNA’mızdaki hayaletler” konusu ele alındı.

Henüz haklarında hiçbir şey bilmediğimiz bu atalarımızın varlığına dair ne bir kemik parçası ne de arkeolojik kalıntı bulunabilmiş değil.

DNA’mızda farklı türden olan atalarımıza ait izlerin bulunabileceği fikri ilk kez Almanya’daki Max Planck Enstitüsünden Svante Paabo ve ekibi tarafından 2008 yılında gerçekleştirildi. Neanderthal kalıntıları üzerinde inceleme yapan ekip haritası çıkarılabilecek kadar nitelikli DNA elde etmeyi başardı. Bu DNA’ları modern insanlarla karşılaştıran bilim insanları Afrika kökenliler hariç tüm insanların DNA’larının yüzde 2-4’ünün Neanderthallere ait olduğunu gördü.

Paabo’nun araştırmasına göre Neanderthaller ile insanlar 700 bin yıl önce Homo Erectuslardan iki farklı tür olarak ayrışmışlardı.

DENİSOVANLARIN KEŞFİ

Aynı çalışma çerçevesinde Sibirya’da bulunan ve bundan 30-50 bin yılları arasında yaşadığı tahmin edilen bir Neanderthale ait bir parmak üzerinde DNA incelemesi yapıldı. Yapılan inceleme sonucunda farklı bir tür olan Denisovanlar keşfedildi.

Denisovanlar aslında DNA’larımızdaki hayaletlerden biriydi. Onların keşfini sadece küçük bir parmak parçası sağladı. Denisovanlara ait bugüne kadar başka bir keşif de yapılabilmiş değil.

2016 yılında ise Ortadoğu’da 14 bin ile 3 bin 400 yılları arasında yaşamış 44 insanın kalıntılarından elde edilen DNA’lar incelendi. Bu insanların DNA’larında Neanderthaller ile karışıldığı yönünde hiçbir veri bulunamadı. Afrika’yı terk eden günümüzdeki insanların atalarının Neanderthaller ile 45 bin yıl kadar önce karışmaya başladığı düşünüldüğünde nasıl olup da Ortadoğu’daki bu kesimin DNA’larında hiçbir iz bulunmamasına bir açıklama getirilemiyor.

BAŞKA BİR İNSAN TÜRÜ İLE İÇ İÇEYDİK

Bir diğer hayalet DNA ise Kamerun’daki Baka avcı-toplayıcıları üzerindeki araştırmalarda tespit edildi. ABD’li bilim insanları Josh Akey ve Sarah Tishkoff, Kamerun’daki Baka ve Tanzanya’daki Hadza ve Sandawe topluluklarından DNA örnekleri aldı. Bunlar üzerinde yapılan incelemelerde insanların hemen hemen tümünün DNA’larında başka bir türle karışıldığına dair izlere rastlandı.

Akey ve Tishkoff’un hesaplamalarına göre bu karışık yaklaşık 30 bin yıl önce gerçekleşmiş olmalıydı. Bu hesap Neanderthaller ile Denisovanların soyunun tükenmesinden sonra da farklı insan türleriyle homo sapienslerin bir arada yaşadığını gösteriyor.

Bugüne kadar Afrika’da bulunan fosillerden DNA örnekleri elde edilebilmiş değil. Bilim insanları Güney Afrika’da 2013 yılında ortaya çıkarılan Homo Naledi türüne ait fosillerden DNA örneklerinin çıkarılabileceğini düşünüyor. Eğer bu gerçekleşirse modern insanın kökenleri konusunda eşsiz bilgiler elde edilebilir.

Bilim insanları Afrika’da ilk insanların birçok farklı tür ile karıştığını düşünüyor. Ama tabii ki temel sorun bunu ispatlayacak DNA örneklerinin henüz elde edilmemiş olması.

DNA NEDİR?

Deoksiribo Nükleik Asit veya kısaca DNA, tüm organizmalar ve bazı virüslerin canlılık işlevleri ve biyolojik gelişmeleri için gerekli olan genetik talimatları taşıyan bir nükleik asittir. DNA’nın başlıca rolü bilginin uzun süreli saklanmasıdır. Protein ve RNA gibi hücrenin diğer bileşenlerinin inşası için gerekli olan bilgileri içermesinden dolayı DNA; bir kalıp, şablon veya reçeteye benzetilir. Bu genetik bilgileri içeren DNA parçaları gen olarak adlandırılır. Ama başka DNA dizilerinin yapısal işlevleri vardır (kromozomların şeklini belirlemek gibi), diğerleri ise bu genetik bilginin ne şekilde (hangi hücrelerde, hangi şartlarda) kullanılacağının düzenlenmesine yararlar.

Kimyasal olarak DNA, nükleotit olarak adlandırılan basit birimlerden oluşan iki uzun polimerden oluşur. Bu polimerlerin omurgaları, şeker ve fosfat gruplarından meydana gelir. Bu iki iplik birbirlerine ters yönde uzanırlar. Her bir şeker grubuna baz olarak adlandırılan dört tip molekülden biri bağlıdır. DNA’nın omurgası boyunca bu bazların oluşturduğu dizi, genetik bilgiyi kodlar. Protein sentezi sırasında bu bilgi, genetik kod aracılığıyla okununca proteinlerin amino asit dizisini belirler. Bu süreç sırasında DNA’daki bilgi, DNA’ya benzer yapıya sahip başka bir nükleik asit olan RNA’ya kopyalanır. Bu işleme transkripsiyon denir.

Hücrelerde DNA, kromozom olarak adlandırılan yapıların içinde yer alır. Hücre bölünmesinden evvel kromozomlar eşlenir, bu sırada DNA ikileşmesi gerçekleşir. Kromozomlarda bulunan kromatin proteinleri (histonlar gibi) DNA’yı sıkıştırıp organize ederler. Bu sıkışık yapılar DNA ile diğer proteinler arasındaki etkileşimleri düzenleyerek DNA’nın hangi kısımlarının okunacağını kontrol eder.

Haritası çıkarılan insan DNA’larının içinde nasıl bir türe ait olduğu konusunda hiçbir fikrimizin olmadığı bazı bölümler var. Bilim insanları bu genlerin kaynağı olan atalarımızı “hayaletler” olarak adlandırıyor. Ancak henüz haklarında hiçbir şey bilmediğimiz bu atalarımızın varlığına dair ne bir kemik parçası ne de arkeolojik kalıntı bulunabilmiş değil.

Kaynak: Yeni Özgür Politika