Tarihi nöbet eylemi 5 yılını geride bırakıyor

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için başlatılan nöbet eylemi 5 yılını geride bırakıyor.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü şiarıyla Fransa’nın Strasbourg kentindeki Avrupa Konseyi (AK) önünde devam eden özgürlük nöbeti 5’inci yılını geride bırakırken, Öcalan ve Kürtlerin mücadelesinin dünya kamuoyuna tanıtılmasında ve Öcalan’ın özgürlük talebinin uluslararasılaşmasında en önemli hamlelerden biri oldu.  

Türk devletinin Kürt halkının özgürlük mücadelesini yok etmek için Kürt Halk Önderi’ne uyguladığı tecrit ve işkenceyi kırma amaçlı eylemler arasında farklı bir yeri var Özgürlük Nöbeti’nin.

25 Haziran 2012’de başlatılan Öcalan’a Özgürlük Nöbeti, 1999 yılından bu yana tecrit ve işkence altında tutulan Kürt Halk Önderi’ne yönelik 2011 yazından sonra başlayan daha sıkı tecritin sonrasına denk geliyordu. Öcalan’ın esaretinden sonra avukat ve aile ziyaretlerinin çok azına izin verilirken, ‘Sri Lanka modeli’ imha operasyonlarının tartışıldığı 2011 yılında daha da ağırlaştırılmıştı. Böylesi bir süreçte başlatılan Öcalan’a Özgürlük Nöbeti, 1999’dan sonraki faşist uygulamalara karşı yapılan uzun soluklu mücadele yöntemlerinden edinilen tecrübelerle ortaya çıktı.

TECRİDE KARŞI MÜCADELENİN DORUK NOKTASI

Öcalan’ın uluslararası bir komployla esir düşmesinin ardından 25 Şubat 1999 tarihinde yapılan ilk avukat görüşmesinin ardından düzenli olarak bu görüşmeleri engellemeye yönelik bahaneler sıralanıyordu. Öcalan, avukatları ile 1999'da 60, 2000'de 37, 2001'de 40, 2002'de 35, 2003'te 21, 2004'te 25, 2005'te 14, 2006'da 22, 2007'de ise sadece 29 kez görüştürülmüştü. 2008-2010 yılları arasında ise görüşmeler 66 kez engellenmiş,  görüşmelere engel olarak ilk günden itibaren "hava muhalefeti", "koster arızası" gibi gerekçeler gösteriliyordu.

Öcalan için Kürdistan ve Avrupa’da imza kampanyaları düzenlenirken, 2007 yılında İmralı’daki hücresinde zehirlendiği ortaya çıkmıştı. Öcalan’ın avukatlarının saç tellerini laboratuvarlarda inceletmeleri sonucu zehirlendiği anlaşılmıştı. Bunun üzerine Fransa’nın Strasbourg kentinde İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) harekete geçmesi çağrısıyla bir açlık grevi başlatıldı. 11 Nisan 2007’de başlayan süresiz-dönüşümsüz açlık grevine 18 Kürt siyasetçisi ve yurtseveri katılırken, aynı anda Avrupa’nın diğer kentlerinde destek amaçlı açlık grevleri ve eylemler düzenlendi.

Buna paralel olarak toplanan 103 bini aşkın imza toplanmış ve 11 Mayıs’ta CPT’ye teslim edilmişti. Kürdistanlıların kararlılığı karşısında CPT’den yapılan açıklamada, Öcalan’ın ziyaret edileceği açıklanmıştı. Ancak CPT’nin aynı ay İmralı’da yaptığı incelemeye ait sonuçlar tüm taleplere rağmen kamuoyundan gizlendi.

O döneme kadar sadece kısmen de olsa avukatlarıyla görüşmesine izin verilen Öcalan’ın avukat görüşlerine 27 Temmuz 2011’den sonra hukuk dışı bir biçimde bir daha izin verilmedi. Kürt halkı açısından artık dayanılmaz bir hal alan bu tecrit politikası, gerillaya ve halkın siyasi temsiliyetine yönelik imha ve sindirme operasyonlarıyla birleştirildiğinde artık birşeyler yapılması gereği ortaya çıkmıştı.

1-18 Şubat 2012 tarihleri arasında Birleşmiş Milletler (BM) binasının bulunduğu İsviçre’nin Cenevre kentinden Strasbourg’a kadar yapılan ve zorlu kış şartlarına rağmen büyük bir coşkuyla sonuçlandırılan Öcalan’a Özgürlük Yürüyüşü yapılmıştı. Ardından ise  15 Kürt siyasetçi ve yurtseverinin katıldığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi de yine Strasbourg’da başlatılmıştı.

İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) acilen İmralı’ya bir heyet göndermesi ve Öcalan’ın koşullarının yerinde incelenmesini talep eden eylemciler, açlık grevinin 52’inci gününde taleplerini kabul ettirmeyi başarmıştı. Fakat CPT’nin bu açlık grevinden sonra da Kürdistanlıların Öcalan’a yönelik hassasiyetine yakışır bir tutum içerisinde olmadığı anlaşılmıştı.

ÖCALAN’A ÖZGÜRLÜK TALEBİ BİZZAT MUHATTABI KURUMLARIN ÖNÜNDE BAŞLIYOR

Özgürlük Nöbeti ise, Öcalan’ın özgürlüğü için 1999 yılından bu yana yapılan eylemliliklerin artık aralıksız bir hal alması gerektiğinin anlaşılması ardından başladı. Nöbet eylemi için yine Strasbourg kenti seçilirken, Avrupa Konseyi (AK), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve CPT gibi konuyla doğrudan alakalı kurumlar ile Avrupa Parlamentosu’nun (AP) olduğu alanda başlatıldı.

25 Haziran 2012’de Avrupa’daki yüzlerce Kürt kurum ve hareketi temsilcileriyle Avrupalı seçilmişlerin katıldığı bir basın açıklamasıyla başlatılan nöbet eyleminin en önemli özelliği ise, belirli bir zaman diliminde yapılmayacak olmasıydı. Haftanın yedi günü ve hiç ara verilmeden yapılması planlanan eylemle, Öcalan’a özgürlük talebinden taviz verilmeyeceği de gösteriliyordu.

AVRUPALILARIN ÖCALAN’I DOĞRU TANIMASINI HEDEFLİYOR

Eylemin en önemli hedeflerinden biri de, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın başta Ortadoğu halkları olmak üzere dünyadaki temel sorunlara çözümler üreten paradigmasının daha iyi tanıtılmasıydı. Zira nöbet eyleminin tertip komitesine göre, Avrupa kamuoyunun Öcalan üzerine pek de bir bilgi sahibi olmadığı ve daha çok Türk devleti veya işbirliği yaptığı Avrupa devletleriyle medyasının sunduğu kadar Öcalan’ı tanıdıkları çok geçmeden anlaşılacaktı.

Bu nedenle Öcalan’ın özgürlük talebi dillendirilerek imzalar toplanırken, yaşamı, mücadelesi ve görüşlerini yansıtan bildiri, kitapçık ve broşürler dağıtılırken, bu bilgilendirmelere İngilizce’nin yanı sıra Almanca ve Fransızca yapıldı.

AVRUPA’NIN NEREDEYSE TÜM ÜLKELERİNDEN KATILIM

Her hafta Avrupa’nın farklı ülkelerinden gelen farklı bir grubun üstlendiği Öcalan’a Özgürlük Nöbeti başladığı günden itibaren Kürdistanlı yurtseverler, siyasetçiler, sanatçılar, medya çalışanları ile Kürt dostu Avrupalılar tarafından sahiplenildi.

Nöbet eylemine Kürdistan’ın dört parçasından bireyler katılırken, neredeyse her hafta nöbetçiler arasında kadınların olmasına dikkat edildi. Avrupa Kürt Kadın Hareketi (TJK-E) de, belirli aralıklarla sadece kadınlardan oluşan gruplar çıkararak, Kürt Halk Önderi’ne sahip çıkmıştı.

MİLYONU AŞKIN İNSAN DOĞRUDAN BİLGİLENDİRİLDİ

Özgürlük nöbetinde öncelikli olarak Öcalan’ın dünya kamuoyuna doğru bir biçimde tanıtılması hedefine uygun olarak yoğun bir bilgilendirme çabasının olduğu biliniyor. Her ne kadar Kürdistan, Türkiye, Avrupa ve dünyanın diğer ülkelerindeki bu yönlü çabalara kıyasla yerel düzeyde kalsa da, hem Avrupalı önemli kurumların olması hem de yoğun turistik kapasitesi nedeniyle Strasbourg da bu hedef için oldukça uygundu.

Nöbetin başlamasından itibaren günümüze kadar dağıtılan bildiri, kitapçık ve broşürlerin yanı sıra ‘Öcalan Kimdir?’ başlıklı biyografilerle Öcalan’ın mücadelesi anlatıldı.

Nöbet kapsamında şimdiye kadar dağıtılan bildiri, biyografi ve kitapçıkların sayısı 300 bini aşarken, bu sayede ulaşılan kişilerin sayısı milyonun üzerine çıkıyor. Aynı dönemde nöbet eylemcileri tarafından bire bir sözlü olarak bilgilendirilen kişilerin sayısı da on binlerle ifade ediliyor.

Yine 2015 yılı başına kadar Öcalan’a Özgürlük imza kampanyası kapsamında Strasbourg’da 20 binin üzerindeki imza toplanmıştı. Bu imzalar, tüm dünyada toplanan diğer 10 milyon 300 bini aşkın diğer imzalarla birlikte Şubat 2015’te Avrupa Konseyi’ne teslim edilmişti.

AVRUPALILARIN KÜRT VE ÖCALAN ALGISI DEĞİŞTİ

5’inci yılını doldursa da, Öcalan’a Özgürlük Nöbeti’nin Avrupa kamuoyundaki ‘Kürt ve Öcalan algısının’ tahmin edildiği gibi önyargılarla dolu olduğu eylemin henüz ilk aylarında anlaşılmıştı. Nöbet eyleminin başladığı tarihten 2015 yazına kadar 3 yılı aşkın bir süre eylemi bizzat organize eden ve resmi kurumlarla ilişkilerini düzenleyen Munzur Emekçi (Muzaffer Uçar) de bu görüşteydi. Yakalandığı ağır hastalık nedeniyle 6 Nisan 2016’da yaşamını yitiren Emekçi, Özgürlük nöbetinin bu algıyı değiştirmedeki rolüne dikkat çekmişti.

Eylül 2013’te nöbet eylemini ANF’ye değerlendiren Munzur Emekçi, ilk başlarda hem Fransız ve Avrupa kurumları düzeyinde hem de toplum düzeyinde karşılaştıkları ‘çekingen’ tutumun kısa sürede değiştiğini söylemişti. Emekçi, konuyu şu sözlerle değerlendirmişti: “Başlangıçta Avrupa Parlamentosu (AP) ve AK çalışanları eyleme pek de sempati ile bakmıyorlardı. Aynı şekilde Strasbourg Valiliği ve polisin de tedirgin olduğunu gözlemliyorduk. Neticede Kürtler ‘vuran kıran, şiddete meyilli’ olarak görülüyordu. Ancak geçen zaman içinde yapılan bilgilendirmeler ve diyaloglar sayesinde şimdilerde daha anlayışlı bir bakış açısı olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Kürtlerin haklı olduğunu, Öcalan’ın da kimliksiz, dilsiz bırakılmış bir halkın sorunlarını dile getirdiğini kabul ediyorlar. Ayrıca, Kürtlerin cesur ve inançlı olduklarını söylüyor bir çok kesim. Bunu söyleyenler bizzat AP ve AK çalışanları.”

“AVRUPALILAR KÜRTLERİ VE ÖCALAN’I YETERİNCE TANIMIYOR”

Munzur Emekçi, nöbet eyleminin başından bu yana kendisinin ve nöbete katılan eylemcilerin on binlerce Avrupalı ile birebir diyalog imkanı yakaladığını da söylemiş ve Avrupalıların önemli bir kesiminin Kürtleri ve Öcalan’ı ya yanlış tanıdığı ya da bilgi sahibi olmadığına dikkat çekmişti.

Emekçi’nin nöbet eyleminin önemini vurguladığı o zamanki röportajında bu konuya ilişkin şu değerlendirmeyi yapmıştı: “Her ne kadar Avrupa devletleri Sayın Öcalan’ı ve Kürtleri bilseler de, Avrupa toplumunun önemli bir kesimi bu konuda bilgiye sahip değil.  Çünkü Kürtler ve mücadeleleri, Avrupa medyası ve Türkiye destekli başta Gülen Cemaati olmak üzere birçok kesim tarafından farklı tanıtıldı. Kürtler sadece ‘çatışma ve terörizm’ başlıkları altında Avrupalılara tanıtıldı. Kürtlerin kadim bir halk olduğu, tüm insani, kültürel ve kimliksel haklarından yoksun olduğu ve bunun için de bir mücadele yürüttüğü gerçeğini çok bilmiyorlar. Sayın Öcalan’ın yürüttüğü mücadeleyi, insanlık için, Ortadoğu’da yaşayan halkların geleceği için ürettiği düşünceleri ve esaret koşulları hakkında da çok az bilgileri var.

Ve tabii, biz kendilerine hem Kürtlerin içerisinde bulunduğu durumu, hem de Sayın Öcalan’ın esaret koşullarını anlattığımızda şaşkınlık içerisinde kalıyorlar. ‘Böyle birşey nasıl olur? Bir halkın hakları nasıl bu şekilde gasp edilir?’ diye de soruyorlar. Bu anlamıyla şunu söylememizde sakınca yok: Kürtlerin ve liderlerinin mücadelesinin Avrupalılara daha iyi anlatılması gerekiyor ve Öcalan’a Özgürlük Nöbeti bu anlamda rolünü oynuyor.”

BÜROKRATLARIN KÜRTLERE KARŞI  ‘MİMİKLERİ’ DAHİ DEĞİŞTİ”

Munzur Emekçi, Özgürlük nöbetine ilişkin 2015 yılındaki bir başka değerlendirmesinde ise, gelinen aşamada bunun büyük oranda kırıldığını ve büyük bir sempatinin söz konusu olduğunu vurgulamıştı. Emekçi, bunda özellikle Öcalan’ın Ortadoğu sorununa ilişkin görüşleri ve uyarılarının haklı çıkmış olmasının da etkisiyle Avrupalı büroklarda yaşanan değişimi anlatmıştı.

Emekçi, “AK çalışanları ve yine İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT)’de görevli birçok kişinin yaklaşımlarında ciddi bir değişklik var. Öcalan’ın bundan 5-6 yıl önce yaptığı uyarıların dikkate alınmamış olması ve yine YPG-YPJ ile HPG’nin yaptığı fedakarlıkları gördüler. Bundan dolayı, son süreçte AK ve CPT çalışanlarının bize karşı ‘mimikleri dahi değişti’” demişti.

STRASBOURG’TAN ÇAKILAN KIVILCIM DÜNYAYA YAYILDI

Öcalan’a özgürlük talebinin aralıksız olarak dile getirildiği nöbet eylemi rakamsal açıdan tüm dünyada yapılan özgürlük eylemleri içerisinde küçük bir orana sahip. Ancak eylemin sürekli kılınması ve yine Strasbourg’daki AK ve AP üyeleri nezdinde önemli kabul görmesi sayesinde diğer birçok ülkede edinilen kazanımlar için yol açıcı oldu.

Avrupa Demokratik Kürdistanlılar Toplum Kongresi (KCDK-E) Eşbaşkanı Yüksel Koç da, bu noktaya dikkat çekiyor. Koç, “Bu 5 yıllık süreçte ne oldu dersek, bu eylem çerçevesinde bizler her yıl tüm Avrupa ülkelerinde eylem ve etkinlikler yaptık. Ama bunlar Strasbourg merkezli olarak yayıldı. Birçok kesimlerle toplantılar, konferanslar yapıldı ve uluslararası komplo anlatıldı. Strasbourg’dan başlayarak dünyanın diğer yerlerine yayıldığı söylenebilir. Buradan çakılan kıvırcım daha sonra diğer şehir ve ülkelere yayıldı. Strasbourg’daki nöbet eylemi sayesinde kurulan diyaloglar, çalışmalar ve etkileşim sayesinde, buradaki AK üyelerinin kendi ülkelerinde de Öcalan’ın özgürlüğü için çalışmalara öncülük etmesi sağlandı.”

Yine, KCDK-E bünyesinde ne kadar kurum ve meclis varsa, hepsi nöbet tutuyor. Yani önderliği yaşamak, onu özellikle bu nöbet eyleminde yaşatmak herkesi bir manada kendisini gözden geçirmesine vesile oldu. Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi gibi önceleri dar bir ekiple başlanmıştı. Ama şu anda Avrupa’da, Latin Amerika’da sadece bu amaçla çalışan kurumlar oluştu. Örneğin 1,6 milyon üyeyle İngiltere’nin en büyük sendikası olan Unite, bizzat Öcalan’ın özgürlüğü için kampanya yürütüyor. Aynı zamanda Unite, Dünya Sendikalar Birliği kongresine bu önergeyi sunacak. Yani Dünya Sendikalar Birliği de Öcalan’ın özgürlüğü için kampanya yürütsün istiyor.

AKPM ÜYESİ MİLLETVEKİLLERİ NEZDİNDE ETKİLİ OLDU

Yüksel Koç, Öcalan’a Özgürlük Nöbeti’nin Strasbourg’daki Avrupa bürokrasisinin yanı sıra AP ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM) üyesi ülkelerin milletvekilleri nezdinde de başarılı olduğuna vurgu yapıyor.

Koç, buna ilişkin şöyle diyor: “Devlet kurumları veya karar alıcı kesimler çıkarlarını esas alırlar. Ama diğerleri, yani geniş kitleler ve onların temsilcileri Önderliğimizin özgürlüğünün ve paradigmasının ne anlama geleceğini biliyorlar. Mesela 26 Haziran’da (yarın) yapılacak olan basın toplantısına 10 AKPM üyesi milletvekili gelecek.

Bunlar da diyorki; ‘Sayın Öcalan’ın özgürlüğü Ortadoğu sorununun çözümü için temel anahtar niteliğindedir’.  Yani burada çalışanlar olsun, bürokrat veya milletvekilleri olsun, Önderliğimizin ne yapmaya çalıştığını anlayıp kavradıkça daha fazla sempati duyuyorlar.

Zaten birçok seçilmiş ve bürokrat şimdi bunu açıkça söylüyor: ‘Öcalan’ı Türk devletinin tanıttığı biçimiyle bildiklerini ancak bu eylem sayesinde ve yine Rojava’da öncülük ettiği devrim sayesinde daha iyi anlama fırsatı bulduklarını söylüyorlar. Ve şimdi, ‘Biz Öcalan’ın ne yapmak istediğini biliyoruz’ diyorlar.”

ÖCALAN’IN PARADİGMASINI TANITMA FIRSATI YAKALANDI

KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç, Öcalan’a Özgürlük Nöbeti sayesinde uluslararası komplonun deşifre edilmesinin yanı sıra Öcalan’ın insanlığın sorunlarına ilişkin sunduğu çözüm önerilerini içeren paradigmasını tanıtma fırsatı yakalandığının altını çiziyor.

Koç, bu görüşünü şu sözlerle anlatıyor: “Belki (Öcalan’ın paradigması) yetersiz anlatıldı ve bu konuda özeleştirimizi veriyoruz. Ama önemli bir gelişme olması açısından bu eylem önemliydi.

Avrupa Konseyi başta olmak üzere AİHM, Avrupa Parlamentosu ve İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) gibi birçok karar alıcı kurumun burada olması açısından önemliydi. Çünkü buradaki karar alıcılar, bürokratlar her gün buradan geçtiklerinde mutlaka bu eylemlerdeki arkadaşların bir bildirisini alıp okumuştur. İşte bu eylem Önderliğimizin hem insancıl yanını hem de paradigmasını insanlığa tanıtmaya başlattı.”