Erdoğan’a kırmızı halı, Evren’e madalya…

Türk devletinin Alman devletiyle siyasi, askeri ve ekonomik ilişkileri son 40 yılda giderek derinleşti. Bugünlerde Erdoğan’ı kırmızı halıyla karşılamaya hazırlanan Alman devleti, 12 Eylül cuntasının lideri Evren’e de madalya takmıştı.

12 Eylül 1980 günü Kenan Evren’in liderliğinde darbe ilan edilmesi, ardından da Türkiye ve Kuzey Kürdistan’ın açık bir cezaevine dönüşmesi, insan haklarını-evrensel değerlerin yok sayılması Avrupa’nın Ankara ile ilişkilerinde bir kırılmaya yol açtı.

12 Eylül’ün faşist yüzüne rağmen cunta lideri orgeneral Kenan Evren ve Milli Güvenlik Konseyi üyesi generallerin de katılımıyla darbe ilanın hemen ardından 16 Eylül günü gerçekleşen basın toplantısında okunan bildiride “Avrupa Topluluğu ve Avrupa Konseyi ile ilişkilerimiz ve işbirliğimiz sürecektir” deniliyordu. Çünkü cuntacılar Avrupa Birliği’nin o dönemki adı Avrupa Topluluğu (AT)’den destek alacaklarından emindiler.

Zaten 16 Eylül 1981 günü AT Konseyi toplantısında 12 Eylül rejimi tartışmaya açıldığında Almanya ve İngiltere’nin temsilcileri cuntanın Türkiye’ye demokrasinin tekrar getirilmesi için yapıldığını açıkça söylüyorlardı. Başını Fransa, Danimarka ve Hollanda’nın çektiği bir grup ülkeler ise askeri darbenin desteklenmesine karşı çıkıyor, Ankara ile ilişkilerin askıya alınmasından yanaydılar.

Uzun süren tartışmaların ardından AT Konseyi, 12 Eylül cuntasını ne kınayan ne de tam olarak destekleyen bir tutum aldı. Ancak konsey Ankara ile ilişkilerin ise sorunsuz şekilde süreceğini bildiriyordu. Konseyin açıklaması şöyleydi: “Askeri yönetimin demokrasiye en kısa sürede döneceğinden ve Ankara’nın insan haklarına saygı konusunda verdiği güvenceden dolayı mevcut anlaşmalar askıya alınmayacak.”

Avrupa’nın bu açıklaması cunta rejiminin Türkiye ve Kuzey Kürdistan’da başlattığı teröre yeşil ışık anlamındaydı. Bir nevi bu, hem cezaevlerindeki insanlık dışı uygulamalar, katliamlar ve sokak ortasındaki infazlar için batının cunta rejimine verdiği icazetti.

Yıllar sonra Erdoğan rejiminin icraatlarına ilişkin Avrupa Parlamentosu’ndan çıkan, hiçbir yaptırımı olmayan açıklamalara benzer o dönem de AP’den Ankara’ya sürekli “demokrasiye geçiş takvimini belirginleştirin”, “siyasilerin can güvenliklerini sağlayın” ve “özgürlüklere önem verin” çağrıları geliyordu. Avrupa kamuoyunun “Türkiye’de olup bitenlere sessiz kalmayın” baskısı karşısında yapılan bu çağrıları Ankara’daki darbeci generalleri ise tiye alıyordu.

12 EYLÜL REJİMİNİ İLK ALMANYA TANIDI

Ayrıca o dönem de cuntaya rağmen AT, Ankara’ya para akıtan muslukları kapatma gereği duymuyordu. Örneğin 1981 yılının Haziran ayında Avrupa Konseyi Türkiye’ye 600 milyon ECU (O dönem Avrupa para sisteminde kabul edilen Avrupa Para Birimi) değerinde kredi ve mali yardım yapılmasına kararı aldı. Darbe öncesi Ankara-Brüksel arasında imzalanan mali anlaşmalar, projeler 12 Eylül’ün hemen ardından hiç aksamadan teker teker hayata geçiriliyordu. Çünkü darbe yüzünden ekonomik krizin baş gösterdiği Türkiye’de rejimin ayakta kalması için sıcak paraya ihtiyacı vardı.

AP üyesi vekillerin baskısı sonucu ancak 1982 yılının Mart ayında Türkiye ile ortaklık süreci askıya alınıp mali desteklerin durdurulmasına kararı verilince, bu kez Avrupa’nın öncü ülkelerinden Almanya devreye girdi. Zaten 12 Eylül rejimini batıda ilk tanıyan dönemin Bonn hükümetiydi. 5 Kasım 1981 günü Ankara’ya giden Alman dışişleri bakanı Hans Dietrich Genscher, Türkiye’yi ilk ziyaret eden batılı dışişleri bakanı olarak tarihe geçecekti.

12 Eylül rejimiyle ilişkiler Alman kamuoyunun baskısı ve basının eleştirilerine rağmen sürüyordu. Cuntacı generallerle dostluk, Almanya’nın imzaladığı siyasi mültecileri koruma anlaşmalarını ihlal edecek düzeydeydi. 1983 yılında Alman Haber Alma Servisi (BND)’nin darbeden kaçıp Almanya’da sığınma talebinde bulunan siyasi mülteciler hakkındaki bilgileri düzenli şekilde Ankara’ya ilettiği ortaya çıkacaktı.

Geçtiğimiz yıl Almanya’da gündemi sarsan MİT listelerine benzeyen skandal, 12 Eylül rejiminden kaçıp Aralık 1982’de siyasi sığınma talebinde bulunan bir mültecinin başvurusunu görüşen Berlin Eyalet Mahkemesi’nin kararında kamuoyuna yansıdı.

1982 yılında kurulan ve Almanya’yı 15 yıl yöneten başbakan Helmut Kohl’un liderliğindeki Hıristiyan demokrat iktidar, 12 Eylül rejimiyle ilişkilerde çıtayı daha da yükseltti. Kohl hükümeti, bugünün Merkel hükümetine benzer şekilde AT ile ortaklığı ve NATO üyeliğini öne sürerek Ankara rejimine her türlü desteği vermekten geri durmuyordu. Fakat Alman kamuoyu ve muhalefetin bu ilişkiden rahatsızdı.

24 Ekim 1984 günü Alman Federal Meclis’te yapılan özel bir oturumda söz alan Yeşiller Milletvekili Dirk Schneider şunları söyleyecekti: “Federal Almanya Cumhuriyeti’nin NATO üyeliği kapsamında Türkiye’ye yaptığı bütün yardımlar Kürt halkına karşı kullanılıyor. İnsan hakları ihlalleri, işkence Türkiye’de sistematik hale gelmiş durumda.”

Şüphesiz PKK öncülüğünde 15 Ağustos 1984 yılında Kürdistan’da başlayan silahlı mücadeleye karşı Bonn yönetimi Ankara’nın yanında yer alacaktı. Batı Almanya, Kürt özgürlük mücadelesinin bastırılması için Ankara’ya her türlü siyasi ve askeri yardımı vermekten geri durmayacaktı. 1985’te başbakan Helmut Kohl, 1986’da ise Cumhurbaşkanı Richard von Weizsaecker Ankara’ya giderek 12 Eylül rejimiyle ilişkileri pekiştireceklerdi.

EVREN’E HALKTAN YUMURTA DEVLETTEN MADALYA

Eylül ayının son günlerinde Almanya’ya gelecek Erdoğan’ın protestolarla karşılanması için yapılan hazırlıkların bir benzeri tam 30 yıl önce 1988 yılının sonbaharında da vardı. O dönem başta Alman demokratlar, solcular, siyasi partilerin yanı sıra Kürdistanlı ve Türkiyeli göçmen kuruluşları Bonn’da devlet töreniyle karşılanacak olan cuntacı paşa Kenan Evren’in ülkeye gelmemesi için protesto gösterileri düzenliyorlardı.

Alman polisi göstericilere saldırıyor, onları gözaltına alıyor, Kenan Evren’in cuntacı yüzünü anlatan pankartları yasaklıyordu. Gösterilere ve muhalefetin baskısına rağmen 12 Eylül cuntasının lideri Kenan Evren 17 Ekim 1988’de Batı Almanya Cumhuriyeti’nin başkenti Bonn’da Cumhurbaşkanı Richard von Weizsaecker tarafından kırmızı halıyla karşılandı. O gün Evren, Bonn belediyesi önünde toplanan milliyetçi Türk yandaşlarını selamlamaya çalışırken, bir grup da yanı başında “Defol faşist” diye bağırarak protesto etti.

Protestocuların attığı yumurtalardan bazıları Evren’in elbisesine değerken, Alman polisi şiddet kullanarak göstericileri apar topar gözaltına aldı. Ancak ne gariptir Alman halkının yumurtalarla karşıladığı faşist cuntanın liderine Alman devleti madalya takacaktı. 21 Ekim 1988’e kadar Batı Almanya’da kalan Kenan Evren’e bizzat Cumhurbaşkanı Weizsaecker tarafından yabancı devlet adamlarına veril en madalya yüksek liyakat nişanı takıldı.

Ancak kamuoyunun tepkisinden korkan Alman yetkililer, bir cunta liderine madalya verdiklerini basından gizlediler. Basın, törensiz yapılan nişanın fotoğrafları daha sonra elde edip yayınlayacaktı. Başbakan Kohl ile görüşüp samimi pozlar veren, cumhurbaşkanı sarayında baloyla karşılanan Evren, Ankara’ya bir dizi anlaşma ve tam destekle dönmüştü.

Evren üzerinden 12 Eylül rejimine verilen desteğin ardından faşist cuntanın istihbaratı Almanya’da daha geniş bir ağ kurmaya başladı. Alman devlet televizyon kanalı ARD’de 3 Nisan 1990 günü yayınlanan “Panaroma” isimli haber programında Türkiye’nin Almanya’daki 13 konsolosluk ve Bonn büyükelçiliği bünyesinde diplomat statüsüyle 30 MİT ajanını çalıştırdığını belgeleyecekti.

Alman makamları, MİT ajanı olduğu kanıtlanan 15 Türk görevlinin ülkelerine geri dönmeleri için baskı yapmaya başladı. Fakat Türkiye sadece 4 istihbarat elemanını geri geçti. Türk istihbaratının 80’lerin sonunda kurduğu ağ gizlenemeyecek kadar genişti. Türk ajanlarına karşı hareket geçen Stuttgart ve Hamburg’daki eyalet başsavcıları kimlikleri tespit edilen 15 kişi hakkında soruşturma açtı. Ancak bu davaların dosyaları da son yıllarda MİT casuslarına yönelik başlatılan soruşturma ve yargılamalarının dosyaları gibi rafa kaldırıldı.