‘Bedenini Cizreli çocuklara siper etti’

Öz yönetim ilanlarından sonra çok sevdiği Cizre’ye giderek akademik çalışma yürüten Ali Fırat Kalkan, bodrumlarda katledilenlerden sadece biri. Cizre’deki saldırılara karşı ‘bir şeyler yapılmalı’ diyen Ali Fırat’ı kardeşi ve okul arkadaşı anlattı.

Cizre’deki  bodrumlarda yaşamını yitirenlerden Ali Fırat Kalkan, 1991 yılında Van’ın Çatak ilçesinde doğdu. O yıllarda Kalkan ailesi koruculuk dayatmasını kabul etmeyince zorla göç ettirilir ve köyleri yakılır.

Ağabeyi Sabri Botan’ın yirmi bir yıl önce PKK saflarına katılması, devletin sürgün ve asimilasyon politikaları Ali Fırat’ı derinden etkiler ve yaşamını ona göre netleştirmesini sağlar.

Kuzenleri ve abisinin özgürlük mücadelesi saflarında olmasından çok etkilenen Ali Fırat, liseyi bitirdikten sonra, 2011 yılında Şerzan Kurt’un katledildiği Muğla Üniversitesi'ne kayıt yaptırır.

Kimlikteki ismi Abuzer’i, üniversiteye başladıktan sonra Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın bir dönem yazılarında kullandığı "Ali Fırat" olarak değiştirir.

Üniversite çalışmalarında DEM - GENÇ çalışmalarında yer almaya başlayan Ali Fırat, kısa sürede Muğla'daki gençlik çalışmalarının öncüsü olur.

Abdullah Öcalan'ın "Bir iş yapacaksanız en iyi şekilde yapın" sözünü kendine  felsefe edinen Ali Fırat, çalışkanlığı, paylaşımcılığı ve alçak gönüllüğüyle  gençlik çalışmalarının öncüsü olmuştur.

Yaşama ayrı bir değer biçen Ali Fırat, öz yönetim alanlarından Cizre’deki saldırılara karşı ‘bir şeyler yapılması gerektiğini’ söyleyerek, yönünü  aynı katliamda yaşamını yitiren arkadaşları Kader Koç ve Fatma Demir ile yönünü Cizre'ye çevirir.

Kardeşi Barış Kalkan, Ali Fırat’ın özgürlük mücadelesi saflarında olan ağabeyinden çok etkilendiğini ve mücadeleye lise yıllarında başladığını söyleyerek, “Çocukluğunda da paylaşımcı ve arkadaşlarına bağlı birisiydi. Küçük yaşta çalışmaya başlamak zorunda kalmıştı. Aramızda yaş farkı yoktu, sürekli beraberdik. Ben hep onun elbiselerini giyinirdim. İlk kez bu yıl Ali Fırat olmadığı için elbise aldım kendime. Onun için Cizre farklı bir yerdi. Sürekli Cizre’yi anlatırdı. Kürdistan’ın baş kenti Cizre olmalı derdi.  Öz yönetimi ve hendekleri sık sık anlatırdı ve tartışırdı çevresindekilerle” diye konuştu.

‘CİZRE’DE ÇOK MUTLUYDU’

Cizre’ye sokağa çıkma yasaklarından önce gittiğini dile getiren Kalkan, öz yönetim alanlarının mutlaka sahiplenilip, geliştirilmesi gerektiğini herkese anlattığını ifade ederek, şunları aktardı: “Cizre’deyken telefonla konuşurduk. Orada çok mutlu olduğunu hissediyorduk. Sesi mutluydu ve her zaman gülüyordu. Öz yönetim alanlarında akademik bir çalışma yapmak istiyordu. Halkın içinde çalışma yapmayı seviyordu. Bir gün ablan, ‘gel artık niye gittin oraya’ dediğinde, Ali Fırat; ‘ben buraya Mem u Zin’i ziyaret etmeye geldim, kolay kolay dönmem’ demişti. Sürekli gülüyordu orada.  Çok mutluydu. Sürekli oradaki çocukları ve anneleri anlatırdı. Öz yönetimin buralarda yaşam bulduğu anlatırdı bize. Telefonu hiç bir gün morali bozuk açmadı. Sokağa çıkma yasağı başladığında ‘buraya beraber geldik, beraber çıkacağız.’ demişti bize. Silahı yoktu; ama bedenini siper etti Cizre halkına.”

‘ŞERZAN’DAN KAYNAKLI MUĞLA’YI TERCİH ETİMİŞTİ’

Ali Fırat’ın mütevazi  bir öğrenci olduğunu anlatan okul arkadaşı Muhammet Yıldırım, “Okula ilk geldiği dönemlerde bile bölgeden gelen arkadaşlara destek olurdu. Onlara yardımcı olmayı çok severdi, Muğla’yı, okulu anlatırdı. Sade ve düzenli bir yaşamı vardı. Ev hayatı hep arkadaşlarıyla beraber geçerdi. Eve geldiğinde yatacak yer olmadığında halının üzerinde yatar arkadaşlarını düşünürdü. Çok sosyal biri olmuştu okulda. Yalnız hiç bir şey yapmazdı; hep arkadaşlarını katardı. Çok iyi top oynardı. Şerzan Kurt’un şehadetinden çok etkilenmişti. Muğla’yı bu nedenle tercih etmişti. Öğrenci derneğinde çalışırdı ve başarılı da bir arkadaştı. Hep bir özlem ve hasret vardı içinde özgürlük mücadelesine” şeklinde konuştu.

‘CİZRE’Yİ SÜREKLİ ANLATIRDI’

Ali Fırat’ın Cizre’yi sürekli anlatıp, çok sevdiğini belirten Yıldırım, “Öz yönetim ilanlarıyla birlikte Ali Fırat akademik çalışma içine girmişti.  Özerkliğin nasıl geliştirileceği üzerine okumalar yapardı. En son da yerinde görüp çalışma yapmak için gitti ve katledildi. Orada çok mutlu olduğunu biliyorduk. Yaşamını bir çizgide yaşamaya çalıştı ve öylede ölümsüzleşti. Cizre’ye duyarsız kalamamıştı. Çocukları çok seviyordu, onları çok önemsiyordu. Taybet anadan çok etkilenmişti. Vicdanı göz ardı edemedi. Haksızlıklara gelemezdi” diye ifade etti. 

...