Yusuf: Demokratik federalizm projemizde ısrarlıyız

Kuzey Suriye Demokratik Federalizm Kurucu Meclis Eşbaşkanı Hediye Yusuf, Kuzey Suriye demokratik federal sisteminin yaşamsallaşması için Minbic hamlesiyle eşzamanlı önemli bir çalışma yürüttüklerini söyledi.

Minbic hamlesinin halkın istemi ile gerçekleştiğini de vurgulayan Yusuf, hamle öncesinde Minbic Halk Meclisi’nin demokratik federalizmi kabul ettiğini ifade etti. Kuzey Suriye Demokratik Federalizm Kurucu Meclis Eşbaşkanı Hediye Yusuf ANF’nin sorularını yanıtladı…

‘ÇALIŞMALARIMIZ ÖNEMLİ BİR DÜZEYE ULAŞTI’

Kuzey Suriye Demokratik Federasyonu çalışmaları hangi düzeydedir ve federasyonu pratikleştirmek için ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz?

5 ayı aşkındır bir süredir yürüttüğümüz demokratik federasyon çalışmalarından en temel olanlardan biri toplumsal sözleşme taslağının yazılmasıydı. 5 aydır yürütme konseyi bünyesindeki komite bu çalışmayı yürütüyor. Yürütme konseyi 5 aydır demokratik federal sistemi tanıtmak için Rojava ve Kuzey Suriye’nin birçok alanında tüm kesimlerle toplantılar gerçekleştirdi. Aydınlarla, sivil toplum kuruluşlarıyla, siyasi partilerle, tüm bölge halklarıyla tartışmalar yürütüldü, federal sistem anlatıldı. Aynı zamanda demokratik federal sisteme ilişkin görüşler alındı. Bu temelde toplumsal sözleşme hazırlandı. Şu anda da son aşamalarına gelindi.

Biz toplumsal sözleşme taslağını zaten sitemizde yayınladık. Aynı zamanda tüm kurumlara, kuruluşlara ve toplumsal kesimlere gönderdik. Yakın bir zamanda yürütme konseyi olarak toplanıp meclisi toplama kararı alacağız. Meclis toplandığında toplumsal sözleşmeyi tartışıp onaylayacak. Zaten toplumsal sözleşme onaylandıktan sonra da demokratik federal sistemi daha fazla pratikleştirmek için bir çalışma içerisine gireceğiz.

‘NÜFUS SAYIMI VE KONFERANS HAZIRLIKLARI YAPIYORUZ’

Şimdiden bir konferans hazırlığı yapıyoruz. Bu konferansta demokratik federal sistem üzerine güçlü bir tartışma yürütmek istiyoruz. Bir diyalog ve demokratik federal sistemi daha net tanımlama konferansı olacak. Şu anda bu konferansın hazırlıklarını yürütüyoruz.

Aynı zamanda halklarımızın ve toplumumuzun geleceği için daha iyi bir sistem oluşturabilmek ve toplumsal tüm ihtiyaçları karşılayabilecek projeler geliştirebilmek için nüfus sayımı çalışmalarına başladık. Ne kadar insanımız oy verebilir, ne kadar insanımız Suriye’nin diğer kentlerinden gelmiş, ne kadar göç olmuş bütün bunları tespit edeceğiz. Bu çalışmalarımız Kobanê ve Efrîn kantonlarımızda başladı. Aynı zamanda Cizîre Kantonu’nda da bunun hazırlıklarını yapıyoruz. Bu nüfus sayımı yoluyla toplumumuzdaki çalışan ve işsiz sayısını, yine okuma yazma ve eğitim görme düzeyini öğreneceğiz. Bu şekilde ekonomik, eğitim, üretim vb. birçok alanda daha kapsayıcı projeler üretebileceğiz. Zaten bu nüfus sayımı da Rojava Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından yürütülüyor. Biz de tüm gücümüzle yardımcı oluyoruz.

DEMOKRATİK FEDERALİZME KARŞI TEPKİLER AZALDI

Federasyon projenize Suriye halklarından ve uluslararası kamuoyundan nasıl tepkiler alıyorsunuz?

16-17 Mart tarihlerinde Kuzey Suriye Demokratik Konfederal sistemini ilan ettiğimizde birçok bölge ülkesinden, Rejim, Suriye muhalifleri ve birçok uluslararası güçten tepkiler aldık. Çünkü federal sistemimizi Suriye’yi parçalamak olarak ele alıyorlardı. Hele hele Suriye muhalefeti bu projeyi karalamak için çok aktif bir hareketlilik içerisine girdi. Bu da birçok ülkeyi etkiledi ve Suriye’nin parçalanması olarak değerlendirdikleri sistemimize tepki verdiler.

Fakat herkes de biliyor ki projemiz Suriye’yi parçalama projesi değildir. Bundan dolayı tepki düzeyi zayıfladı. Demokratik Federasyon projemiz bir ulus, mezhep ya da devlet için değildir. Bu karakteri biraz tanındıktan sonra tabi tepkilerin düzeyi biraz zayıfladı. Aslında herkes de bir düzeyde demokratik federal sistemin Suriye’yi parçalamayacağını tam aksine toplumu daha eşit ve özgür temellerde birleştireceğini ve coğrafik bir proje olduğunu gördü. Yani aslında Suriye halkları ve Suriye dışındaki halklarda sistemimizin bu karakterini gördü ve daha fazla sahiplenmeye başladı.

Ama elbette ki Türk devleti, Rejim, İran gibi güçler Suriye’nin demokratikleşmesini çıkarlarına aykırı bulduklarından projemize karşı bir saldırı içerisindeler.

‘MINBIC HALK MECLİSİ DEMOKRATİK FEDERALİZMİ BENİMSEDİ’

1 Haziran’da başlatılan Minbic operasyonu geçtiğimiz günlerde başarıyla sonuçlandı. Minbic’in özgürleştirilmesinin Kuzey Suriye federasyonunun yaşamsallaştırılmasında nasıl bir önemi var?

Federal sistemin yaşamsallaşması ve mekanizmalarının oluşması için geçen süreçte çok önemli bir çalışma yürüttük ve diyebilirim ki artık Kuzey Suriye halkları bu projenin yaşamsallaştırılması için hazırdır.

Bu çalışmaların paralelinde Minbic’in özgürleştirilmesi operasyonu başlatıldı. İlk adım olarak federal sistem kurucu meclisi yürütme konseyi olarak biz Minbic Halk Meclisi ile bir toplantı gerçekleştirdik. Bu meclis federal sistemi benimsedi. Minbic Askeri Meclisi ilan edildiğinde, biz bu tartışmamız temelinde askeri, halk, lojistik ve Minbic halkını karşılamak için alan hazırlama açısından bütün gücümüzle destek olduk. Bunlar da tabii Minbic halkı için moral oldu.

Bu açıdan Minbic’i özgürleştirme hamlesi başladığında bütün hamlelerden farklıydı. Bunun içinde hamle sürecinde halkta bir rahatlık vardı. Halk 3 yıl boyunca DAİŞ’den çektiği zulümden kurtulmak istiyordu. Halkın bu istemi ve Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemini kabul etmiş olmaları bizim için esastır ve büyük bir güçtür.

Bir de Minbic’in coğrafik anlamda bir önemi de var, sınır üzerinde bir alan. Bütün gidiş gelişler bu alan üzerinden oluyor. Bu alan DAİŞ için can veren temel bir damar niteliği taşıyordu. DAİŞ bu kanal üzerinden Türkiye ile ilişkileniyordu. Ona gerekli olan bütün desteği Türkiye bu alan üzerinden gönderiyordu. Aynı zamanda DAİŞ terörünü yine Minbic üzerinden Türkiye ve dünyaya yayıyordu. Bu açıdan da Minbic’in özgürleştirilmesi hem siyasi hem de toplumsal olarak çok önemli oldu. Suriye’deki birçok siyasi dengeyi değiştirecek. Aynı zamanda Kobanê ve Efrîn kantonlarımızın birleşmesinin önünü açtı, bu açıdan da stratejiktir.

‘HALKIN İRADESİNİ HEDEFLEDİLER’

Minbic operasyonu sürecinde istikrarın olduğu alanlarınızda önemli saldırılar oldu ve bunlardan biri de sivillere yönelik geliştirilen Qamişlo saldırısıydı. Bu saldırılarda neden siviller hedeflendi?

Bu süreçte halkımız üzerine geliştirilen saldırılar aslında federal sistem üzerine geliştirilen saldırılardır. Çünkü federal sistemin yaşamsalllaşmasını engellemek için saldırılarını artırdılar. DAİŞ Minbic’te bütün gücüyle savaştı. Askeri alanda yenildiğini görünce istikrarlı olan şehirlerimizde toplumumuza saldırdı. Minbic operasyonu devam ederken Qamişlo katliamı geliştirildi. Bu vahşi saldırıyla onlarca sivil insanımız şehit edildi. Yine onlarca insan yaralandı ve çok büyük maddi zarar verildi.

Bu saldırıyla halkımızın Minbic operasyonunu desteklemesini engellemek istedi, halkın iradesini kırmak istediler. Halkta “bu federasyon projesi bizim için ölüm, katliam ve yıkım getirdi” şeklinde düşüncesini yaymak, tamamlanacak olan federasyon hamlesini engellemek istediler.

Qamişlo katliamında BAAS Rejimi’nin de parmağının olduğuna dair tartışmalar ve değerlendirmeler var. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

Asayiş güçlerimiz aslında şehir içi ve şehirlerarası güvenliği sağlıyorlar. Bu hacimde bu kadar patlayıcı madde yüklü bir aracın bazı yerlerden geçmesi mümkün değil. Bu arabanın bölgemize girişindeki birçok ayrıntı bu işin içinde rejimin parmağının olduğunu gösteriyor. Ya da rejime bağlı bazı kişi veya güçler bu işin içinde yer alıyorlar.

‘YENİ BLOKLAŞMADA HESAPLAR KÜRTLER VE SURİYE MUHALİFLERİ ÜZERİNE’

Rejim ve Türk devlet yetkilileri arasında İran’ın arabuluculuğuyla Cezayir’de bazı görüşmeler gerçekleşti. Yine Türk devleti Rusya ile ilişkilerini yeniden iyileştirme noktasında adımlar attığı ve Rusya’nın BAAS rejimi üzerindeki etkisi biliniyor. Son dönemde Türkiye, İran ve Suriye’nin Rusya’nın da içinde olduğu bir bloklaşmaya doğru ilerlediği tartışılıyor. Acaba Hesekê saldırısı böyle bir bloklaşmaya doğru gidişin mi göstergesi?

Eğer Qamişlo’da yaşanan patlamada Rejimin parmağı olmasaydı belki bu düzeyde bir sonuç almazdı. Bunun içinde aslında Hesekê savaşıyla birlikte demek ki böyle bir bloklaşmanın geliştiği değerlendirmesini yapabiliriz.

Türkiye şimdiye kadar Suriye’de terör yaratan güçlerin öncülüğünü yaptı. Suriye muhalefetini kucaklayan ve ona her türlü imkanı veren Türkiye idi. Şimdiye kadar sınır hattını Halep’e kadar elemanlarıyla doldurmuş olan da Türkiye’dir. Türkiye bu siyaseti yürütüyor ama Kuzey Suriye’de terör sonuç alamayınca Türkiye siyaseti de sonuç alamadı ve yenildi. Türkiye’nin Suriye’deki muhalefeti ve terörü desteklemesi çok açık bir biçimde BAAS Rejimi ve Türkiye arasında çelişkiler oluşturdu. Yine Türkiye’nin Rus uçağını vurmasıyla birlikte Türkiye ve Rusya’nın da ilişkileri çok ciddi düzeyde bozuldu. Türkiye artık öyle bir düzeye ulaştı ki Suriye siyaseti başarısız oldu. Bütün komşuları ve uluslararası alandaki ilişkileri bozuldu ve alanda teşhir oldu.

Bütün bunlardan dolayı da son süreçte Türkiye’de bir darbe girişimi gerçekleşti. Bu darbe girişiminde AKP’nin kendisinin de parmağı olabilir. Çünkü AKP çok planlı bir şekilde bu darbeyi karşıladı. Ya da darbe girişiminin öncesinden böyle bir durum olacağına dair bilgi aldı. Zaten Türkiye’de iç çelişkiler çok fazla yine Kuzey Kürdistan’daki Kürtlerin yürüttüğü mücadele, yine Suriye siyasetinin başarısızlığı Türkiye’de böyle bir darbe girişiminin gelişiminin zemini hazırladı. Tabi özellikle devrimimizin başarısı Türkiye’nin uluslararası alanda teşhir olmasına ve böyle bir darbenin gelişimine zemin hazırladı. Ama yine de bu darbeyi AKP çok tedbirli bir biçimde karşıladı. Bir darbeden sonra bir diplomatik hamle gerçekleştirdi. Suriye, Rusya ve bölgedeki bazı güçlerle ilişkilerini biraz olsun iyileştirdi.

‘TÜRKİYE’NİN ELİ BİR KEZ DAHA ŞAM SİYASETİNDE’

BAAS Rejimi ve Türk devleti arasında ancak Türkiye’nin Suriye’deki muhalifleri satması yani etkisizleştirmesi ve bunun karşılığında Rejimin de Kürtlerin durumu ve projesinin kabul edilmemesi temelinde uzlaşma gelişebilirdi. Zaten içeride de muhalif ve demokratik kesimlere karşı köklü bir tasfiye geliştirmek istiyor. Türkiye bu temellerde Suriye’de yeni bir adım attı.

Neden bunu söylüyorum? Bu son Hesekê savaşında Suriye rejiminin tarzı ve açıklama yapması, kullandığı dil hepsi Türk devletinin dilidir. Bu savaş sürecinde rejimin ordusu bir açıklama yaptı ve Türkiye ile aynı üslubu kullandı. Devrim süreci boyunca rejim ile aramızda yaşanan çatışmalarda rejimin ordusu ilk defa bir açıklama yapıyor. Bu resmi açıklamada bizi PKK olarak tanımlıyor. “PKK Asayişi” diyor. Bu Türkiye’nin ve Ankara’nın dilidir. Halkı uçakları kaldırmakla tehdit etmek de Türk devletinin dili ve tarzı. Yine bazı gazeteler önceki gün MİT Müsteşar Yardımcısının Şam’a gidip Kuzey Suriye hakkında Suriye istihbaratıyla görüşmeler yaptığını yazmışlardı. Tüm bunlardan anlaşılıyor ki bazı konularda uzlaşmışlar. Bir kez daha Türkiye Şam siyasetine Türkiye eli karışıyor.

‘HESEKÊ’DE İRAN’A BAĞLI GÜÇLER SAVAŞTI’

Diğer taraftan zaten İran, Suriye’de Kürt sorunu noktasında bir çözüm ve istikrar yaşanmasını istemiyor. İran Kürtlerin statü kazanmasını istemiyor. Çünkü Doğu Kürdistan’daki Kürt sorunundan korkuyor. Yine İran Suriye’den elini çekmek istemiyor. Bunlardan dolayı da Suriye’de savaşan zaten İran’dır. Şu anda elimize geçen esirler içerisinde çok sayıda İranlı Hizbullah üyesi var.

Bütün bunlar Kürtlere karşı yine bir bloklaşma yaşandığını gösteriyor. Fakat bu bloklaşma ne kadar etkili ve uzun ömürlü olur tartışma konusu.

Hesekê’de ortaya çıkan durumun kabul edilmemesi lazım. Çünkü aslında uluslararası koalisyon karşısında da yeni bir bloklaşma oluşuyor. Teröre karşı yürütülen mücadele Kürtler öncülüğünde yürütülüyor, insanlık şu anda Kürtlerin öncülüğüyle terörün bitirileceğinin umudunu taşıyor. Terörün çok önemli bir şehirde bitirildiği günlerde rejim bu güce saldırıyor. Zaten Türk devleti de biz terör karşısında mücadele ettiğimiz için bize saldırıyordu. Ama şimdi rejimde bize saldırıyor. Minbic başarısı onları rahatsız etti.  Bunun için de diyoruz ki bu siyaset Kürtler karşısında işbirliği yapan yeni bir bloklaşmayı temsil ediyor.

‘REJİM RUSYA’DAN HABERSİZ HAVA SALDIRISI YAPAMAZ’

Rusya bir açıklama yaparak bu meselelerden ve bazı taraflar arasındaki diyaloglardan haberi olmadığını söyledi. Ama biz bu noktada kendimizi kandırmıyoruz, bu doğru değil. Rusya’nın bilgisi ve izni olmadan Suriye uçaklarının kalkıp halkı vurması mümkün değil. Çünkü uçaklar rejimin merkezi olarak bilgisi dışında kalkıp halkı vuramaz. Rejim de Rusya’nın ve İran’ın danışmanlığı olmadan uçaklarını kaldıramaz. Çünkü şu anda onu destekleyen sadece İran ve Rusya, bu da böyle bir bloklaşmanın geliştiğini gösteriyor.

Bu kesimler aynı zamanda yeni geliştirdikleri bloklaşmanın doğru bir seyirde ilerlemesi için Türkiye’yi rahatlatmaya çalışıyorlar. Aynı zamanda Türk devleti, İran ve Rejimin korktuğu demokratik federalizm projesinin yaşamsallaşmasını engellemek istiyorlar.

‘ÇOK TEHLİKELİ YENİ BİR DURUM AÇIĞA ÇIKARIR’

Peki böyle bir bloklaşmanın gelişmesinin Rojava, Suriye ve bölgenin geneli açısından getirileri ve sonuçları nasıl olabilir?

Eğer rejim bu yeni tutumunda ısrar ederse bu beraberinde yeni bir durum ortaya çıkarır. Biz ve rejim savaşırız. Çünkü biz alanımızın savunmasını yapacağız. Bu da ister istemez kendisiyle birlikte yeni bir tabloyu getirecektir.

Bu nasıl bir tablo olur?

Aslında bağımsızlık tablosu olur. Şimdiye kadar federalizm projesi diyoruz. Projemizin coğrafik bir proje olduğunu ve Suriye’yi parçalamak için olmadığını söylemiştik. Ama eğer rejim bu şekilde Kürtlerin üzerine gelirse bu da beraberinde yeni bir durumu yani bağımsızlık durumunu açığa çıkarır. Siyasetimizde bir yeni bir durum açığa çıkarır. Bu toplum direnir ve siyaset olarak da bağımsızlık ön plana çıkar.

Şu anda projemiz federalizm projesidir ve Suriye’nin parçalanmasını istemiyoruz. Ama eğer Suriye Kürtlerin üzerine bu şekilde düşmanca gelirse Kürtlerde rejim karşısındaki tutumlarını farklı belirlerler. Bu durum karşısında büyük bir mücadele veririz ve rejimin bütün güçlerini Rojava’dan çıkarırız. Böyle olursa bir bağımsızlık durumu öne çıkar. Rejimin her türlü saldırısına karşı da direniriz.

‘ULUSLARARASI BİR SAVAŞA YOL AÇABİLİR’

Bu bloklaşma beraberinde uluslararası alanda da yeni bir tablo ortaya çıkarıyor. Çünkü uluslararası koalisyonunda böyle bir şeyi kabul etmemesi gerekir. Çünkü DAİŞ terörüne karşı mücadelenin öncülüğünü yapan Kürtlere bir saldırı var. Bu aslında teröre karşı mücadeleye de bir saldırıdır. Bu durum karşısında onlarında bir tavrının olması gerekir.

Diğer taraftan biz hepimiz biliyoruz ki bu mıntıkada yaşanan mücadele çıkar mücadelesidir. Uluslararası güçler bu noktadaki projelerini bu rejimin bu şekilde bir saldırısıyla bırakmazlar. Bundan dolayı da bu durum siyasi tabloyu daha fazla ağırlaştırır ve yeni bir siyasi süreç getirir. Büyük ihtimalle büyük uluslararası bir savaşı da yol açar. Böyle bir bloklaşma aslında uluslararası koalisyona karşıda bir tutumdur. Bazı açıklamalarda çok net bir biçimde bu durum ifade edilmese de teröre karşı savaşan Kürtlere bu saldırı uluslararası bir tepki de yaratır.

Yani bu Hesekê’deki savaşın devam etmesi ve genişlemesi beraberinde yeni bir siyasi tablo ortaya çıkaracaktır. Bu durum Rejimin çıkarlarına da, Suriye halklarının çıkarlarına da hizmet etmiyor. Bundan dolayısıyla da olsa rejim bu saldırılarında geri adım atmalıdır. Eğer geri adım atmazsa belirttiğim gibi siyasi tablo genel olarak değişecek, yeni siyasi planlar ortaya çıkacak. İnsan var olan durumu değerlendirdiğinde bu sonuçlara ulaşıyor.

‘DEMOKRATİK FEDERALİZMDE ISRARLI OLACAĞIZ’

Aslında sonuç olarak bu günkü mevcut saldırıları doğru tanımlamalıyız ve ona göre davranmalıyız. Tüm bu saldırılarla demokratik federalizm projesinin yeni bir doğuş yaşamasının engellenmesi hedefleniyor. Çünkü biz projemizde hazırlık aşamasının son düzeyine ulaştık. Şu anda bir nüfus sayımı hazırlıkları yapıyoruz. Bu sayımdan sonra meclisimizi toplayarak toplumsal sözleşmemizi onaylayacağız ve ondan sonra seçim sürecine gireceğiz. Kuzey Suriye’de demokratik federal sistemi oturtup yaşamsallaştıracağız. Minbic zaferiyle birlikte bu çıkışın da yakınlaştığını gördüklerinden bu saldırıyorlar. Hesekê’de de halkımıza bundan dolayı saldırıyorlar.

Biz demokratik federalizm projemizde ısrarlıyız. Çünkü Suriye halklarının çıkarına hizmet eden tek proje budur. Bu projemizin savunmasını yapabilmek içinde adım atmakta ısrarlıyız. Bundan dolayı da rejimin bu saldırılarıyla projemizden geri adım atmayacağız. Saldırıların geliştiği ve gelişeceği her yerde sonuna kadar da direneceğiz.