Vergili: Suriye halklarının eksik olduğu bir diplomasi sorunu kangrenleştirir

David Vergili, Suriye’de farklı yapı ve güçlerin vekalet savaşları ile bölgeyi yeniden dizayn etmek istediğini, Suriye ve Ortadoğu’nun hegemonik güçlerin güç ve iktidar mücadelesi yürüttüğü bir arenaya dönüştüğünü belirtti.

Avrupa Süryani Birliği eski başkanı ve birlik üyesi olan David Vergili, Suriye’de farklı yapı ve güçlerin vekalet savaşları ile bölgeyi yeniden dizayn etmek istediğini, Suriye ve Ortadoğu’nun hegemonik güçlerin güç ve iktidar mücadelesi yürüttüğü bir arenaya dönüştüğünü belirtti.

Avrupa Süryani Birliği eski başkanı ve birliğin hali hazırdaki üyesi David Vergili ile Cenevre 3, Süryani halkının beklentileri, Tıl Temir ve Qamışlo’da Süryani halkını hedef alan saldırıları konuştuk.

Suriye’de Süryani halkını da ilgilendiren bir süreç yaşanıyor. Bu sürece çözüm bulma amacıyla başarısızlıkla sonuçlanan Cenevre 1 ve 2 toplantılarının ardından Cenevre 3'e de ihtiyaç duyuldu. Tabi bu aralıkta Viyana ve Riyad'da da toplantılar düzenlendi. Süryaniler olarak söz konusu toplantıları nasıl değerlendiriyorsunuz? Cenevre 3’ten bir beklentiniz var mı?

Suriye’de sizin de iyi bildiğiniz üzere 5 yıldır devam eden bir savaş söz konusu. Hem bölge de hem de özel olarak Suriye’de farklı yapı ve güçler vekalet savaşları ile bölgeyi yeniden dizayn etmek istiyor. Yani bölge hegemonik güçlerin güç ve iktidar mücadelesi yürüttüğü bir arenaya dönmüş durumdadır.

Siyasal, ekonomik tahribatın ve sosyal dokunun büyük oranda bozulduğu, binlerce insanın öldüğü, milyonlarca insanın hem ülke içinde hem de ülke dışında mülteci konumuna düştüğü ve yıkımın kol gezdiği ülkede çatışmalar devam etmekte ve kaos, belirsizlik ortamının devamı birçok çevre tarafında dile getirilmektedir.

Bu süre zarfında, sorunun nihai çözümü için farklı adımlar atılmışsa da, başarısızlıkla sonuçlandı. Ülke içindeki güçler hem bölgesel hem de uluslararası toplumun önceliklerindeki farklılıklar ve siyasi hesaplar yüzünden sorun çözülmedi. Cenevre 3 ile tekrar başlayan diplomasi trafiği beklentilerin altında bir seyir izlemektedir.

Suriye halklarının ve güçlerinin eksik olduğu ve halk merkezli bir diplomasi noksanlığı sorunu daha da ağırlaştıracak ve kangrenleştirecektir. DAİŞ’e karşı en aktif ve başarılı bir mücadele yürütmekte olan Demokratik Suriye Güçleri’nin (QSD) siyasi kanadını oluşturan Demokratik Suriye Meclisi’nin (MSD) Cenevre 3’te olmaması büyük bir yanlış ve eksikliktir.

Cenevre 1 ve 2 toplantısında olduğu gibi Cenevre 3'e de PYD davet edilmedi. Suriye halklarının temsilcisi MSD davet edilmedi. Doğal olarak Suriye halklarının iradesi söz konusu toplantıya yansımayacak. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Aslında herkesin beklentisi MSD’nin de Cenevre 3 görüşmelerine davet edilmesi yönündeydi. Bugün itibariyle, Suriye konusunda tekel oluşturmaya çalışan bazı bölge ülkelerinin karşı çıkmasından ve daha da önemlisi Birleşmiş Milletler (BM) tarafının şantajlara boyun eğmesinden dolayı, içinde halkların ve bağımsız şahsiyetlerin bulunduğu demokratik güçler Cenevre 3 için davet edilmedi.

Daha sonra görüşmelere katılmaları söz konusudur. Çatışmalı durumlarda saha içinde aktif olan ve özellikle gelecek projesi olanların, masada bulunmaları öncelikli kaidedir. Bu arada, ABD’li ve Avrupalıların Kobanê ve oradan Cizîr kantonuna ziyaretleri bir nevi alternatif Cenevre oldu.

Şu ana kadar hem uluslararası güçleri hem de “muhalefet” olarak hareket eden güçlerin ‘çözüm’ projeleri Suriye’ye daha çok yıkım ve çatışma getirdi. Çatışmalı süreç hala sürerken Süryani halkının bu güçlerden bir beklentisi var mı?

Ortadoğu’da ve özellikle Suriye’de savaş ve yıkım devam ederken Süryaniler öncelikle kendi öz güçlerine güvenmeli ve bu temelde haklarını talep etmeli ve mücadele vermelidirler. Bununla bağlantılı olarak, bölgede bulunan diğer halklarla eşitlik, adalet, hak ve hukuk temelinde ilişkiler içinde olmalıdır.

Karşılıklı kabulün ve prensiplere bağlı ilişkiler bu dönemde gereken adımlardır. 5 yıldır devam Suriye kaosunda, ‘muhalefetin’ Süryanilere ve diğer halklara elle tutulur ve kayda değer bir getirisi olmadı. Sorunun çetrefil hale gelmesi ve daha da ağırlaşmasına paralel olarak askeri ve siyasi ‘muhalif’ kanadının da radikalleşmesine tanık olduk. Bu anlamda, Riyad konferansında da görüldüğü gibi ‘muhalefetin’ farklılıklara ve halklara dair bir projesi olmadığı anlaşılmıştır. Bu durum iyice ayyuka çıkışmıştır.

Rojava’da ve tüm Suriye'de savunma ve krizin çözülmesi adına QSD ve MSD kuruldu. Süryanilerin de içerisinde olduğu bu proje Suriye'deki krize bir alternatif çözüm projesi sunuyor. Bu projenin Avrupa’daki yansımalarını nasıl gözlemlediniz ve sizce bu proje başarılı olacak mı?

Avrupa’da artık maalesef Suriye konusu pek konuşulmayan ve daha az cezbeden bir olay olarak ele alınmaktadır. Farklı zamanlarda Avrupalı devletlerin ve yetkililerin geliştirdikleri inisiyatifler oldu ancak bunlar başarılı olmadı. Son aylarda Avrupalı yetkililer hem Suriye hem de genel olarak Ortadoğu krizinde bir çıkış yolu aradıkları gözlemlenmektedir.

Bu bağlamda, Süryanilerin de içinde bulunduğu MSD’nin kurulması önemli bir adım ve Suriye sorununda özgün bir oluşumun uzun vadede alternatif bir çözüm haritasının önünü açabilecektir. Yeni bir oluşum olmasına rağmen, MSD’nin heyecan yaratmaktadır ve beklentileri yükseltmektedir.

Bu projenin başarılı olması için yapılması gerekenler neler ve Süryani halkının projeye katkıları nasıl olmalıdır?

Projenin başarılı olması için hem bütün bileşenlerin hem de Süryanilerin üzerine düşen görevler ve çalışmalar bulunmaktadır. Öncelikle projenin başarılı ve daha fazla kabul görmesi için aktif bir şekilde ve farklı yerlerde çalışmalar, toplantılar ve bilgilendirme oturumları yapılmalıdır.

Bununla beraber, bölge ülkeleri nezdinde yapılacak diplomasi atağı ile proje daha fazla yerlere ulaşmalıdır. Avrupa genelinde, hem halklarımıza hem de Avrupalılara yönelik yapılacak aktiviteler projenin önünü açabilecektir.

MSD projesinin Suriye’de başarılı olması halinde bunun gerek Türkiye’deki gerekse de bölgedeki etnik ve inanç yapılarına yansıması ne olur?

Son yıllarda devlet dışı güçlerin artışı özellikle DAİŞ ve bölge devletlerinin kronik hasta yapılarından ve yetersizliklerinden dolayı, bölgenin savunmasız halkları ve etnik-inanç yapıları soykırım tehlikesi ile yüz yüze gelmekte ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktadırlar.

Son 5 yılda, belki tarihte hiç olmadığı kadar ve hatta ilk defa savunmasız halklar böylesi büyük bir tehlike ve bilinmez yaşamaktadırlar. Bunların başında da Êzîdîler ve Süryaniler gelmektedir, Şengal ve Ninova Ovası’nın boşalması bunlara en açık örnektir.

MSD projesinin başarılı ve uzun vadeli olması halklar, etnik ve inanç grupları nezdinde bir tekrardan bir özgüven inşası anlamına gelecektir. Burada hareketle başka yerlerde de benzer projelerin oluşmasını da beraberinde getirecektir.

Son dönemlerde Tıl Temır ve Qamışlo'da Süryani halkını hedef alan kimi saldırılar gerçekleşti. Yine Qamışlo'da rejime bağlı Süryani Sotoro birlikleri ile asayiş güçleri arasında istenmeyen durumlar yaşandı. Özellikle Qamışlo'da Süryani halkının hedeflenmesi ne anlama geliyor? Bununla ne amaçlanıyor?

Son dönemlerde Süryaniler açık hedef oldu. Farklı tarihlerde gerçekleştirilen saldırılar aslında Süryanilere gözdağı ve korkutma amaçlıdır. Süryani halkının hedeflenmesi yıllardır devam eden vatansızlaştırmaya ve köklerinden koparmaya yönelik tehditlerdir. Qamışlo’daki halkımız bu saldırılara gereken cevabı vermektedir.

Diğer taraftan, Suriye özelinde tekrar müzakere masasının kurulmasıyla, yeni dengelerin oluşması ve değişmesiyle birlikte provokatif eylemler ve hareketlenmeler de artacaktır. Bunun önüne geçmek için sağduyulu bir şekilde hareket etmek en doğrusudur. Özellikle de halklar arasında sorun yaratabilecek durumların önüne geçmek için harekete geçilmelidir. Halklar arasında eşit ve şeffaf ilişkinin kurulması bu anlamda değerlidir.

Son olarak Süryani halkına bir mesajınız var mı?

Bir bütün olarak Ortadoğu bölgesi ve devletleri uzun yıllar sürecek yeni ve belirsiz bir sürecin ilk aşamasında bulunmaktadır. Bölgede bulunan halklar da bu durumdan fazlaca etkilenmekte ve aslında ellerinde de fazla imkanlar bulunmamaktadır.

Ancak bütün zorluklara rağmen, bölgede kalmaya devam eden vatanını ve ülkesini terk etmeyen Süryanilerin bizlere olan desteği had safhada ve hayati bir noktadadır. Bu temelde bütün Süryanilerin sürece aktif olmaları, olayları ve gelişmeleri yakından takip etmeleri ve ülkedeki Süryanilere destek olmaları insani ve ahlaki bir ödevdir.

Bütün olumsuzluklara, tehlikelere ve belirsizliklere rağmen iyi idare edildiği vakit yeni süreç halklar ve Süryaniler için de ayrıca yeni bir yaşam sunabilecektir. Bütün çalışmalar bu temelde gerçekleştirilmelidir.