Van’da avukatlar MHD’de birleşiyor

MHD Eş Başkanları Dede ve Şedal, mevcut hukuk sisteminin topluma yanıt olamadığını vurgulayarak, toplumun öz yaratımı olan ahlakın esas kılınmasını savunduklarını belirtti.

MHD Eş Başkanları Dede ve Şedal, mevcut hukuk sisteminin topluma yanıt olamadığını vurgulayarak, toplumun öz yaratımı olan ahlakın esas kılınmasını savunduklarını belirtti. Eş Başkanlar, toplumun öz yönetimini gerçekleştirilebileceği en iyi model olarak ise demokratik özerkliği işaret etti.

Van’da iki aydır çalışmalarını yürüten Mezopotamya Hukukçular Derneği’nin (MHD) Eş Başkanları Ümit Dede ve Behiye Şedal, derneğin kuruluş amaçları ve yürütmeyi planladıkları çalışmalar hakkında ANF’nin sorularını yanıtladı...

'TOPLUM AVUKATLARIN ÖNÜNE GÖREV KOYDU'

MHD’nin oluşum sürecini ve dernekleşmeye neden ihtiyaç duyulduğunu anlatır mısınız?

Ümit Dede: Uzun süredir hukuk alanında bir örgütlenmeye ihtiyaç olduğu hukukçular arasında tartışılmaktaydı. Bu ihtiyacın hissedilmesinin birçok gerekçesi var. Öncelikle belirtmek gerekir ki, bu örgütlenme ihtiyacı hukukçulardan önce toplumun, halkların hissettiği bir ihtiyaçtır. Muazzam örgütlenmiş bir organizasyon olan devlet, toplumu hukuk aracılığı ile çepeçevre kuşatmış ve neredeyse halkları nefes alamaz, hareket edemez bir duruma sokmuştur. Yaşamın her alanı hukuk, anayasa, yasalar, KHK’ler, yönetmelikler vb. aracılığıyla düzenlenmektedir. Toplumun bu sürece katılımı ise teorik olarak temsilciler -milletvekilleri- aracılığı ile olmaktadır. Şekilsel olarak her ne kadar hukuki düzenlemelerin toplumun temsilcileri aracılığıyla TBMM’de toplum adına yapıldığı söyleniyor ise de gerçekte toplum bir bütün olarak bu sürecin dışında tutuluyor. Hukuk alanında örgütlenme ihtiyacı da her şeyden önce bu çarpıklığın ortadan kaldırılması ve toplumun tüm kesimlerinin toplum yaşamını düzenleyen kuralların yaratılması sürecine katılımının sağlanması için vazgeçilmez önemdedir.

Diğer taraftan yürürlükte olan hukuk toplumdan ziyade devlete hizmet eden bir alan haline getirilmiş olduğundan vatandaşlar hergün hukuktan kaynaklı sorunlarla cebelleşmek zorunda bırakılmaktadır. Siz basın emekçilerinin de yakından takip ettiği üzere her gün devlet tarafından vatandaşlara dönük onlarca hak ihlali yaşanmaktadır. Yine öte taraftan vatandaşların hak arama girişimleri ya sonuçsuz kalmakta veya yıllarca süren yargılamalarla sürüncemede bırakılmaktadır. Yaşanan ihlallere ve hukukun toplumun ihtiyaçlarını karşılamaktan ne kadar uzak olduğuna ilişkin sayısız örnekler verilebilir. Bu durumda vatandaşın hukuksal destek talep edeceği yegane mekanizma avukatlardır. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan beri birçok devrimci, demokrat, yurtsever meslektaşımız en ağır bedelleri göze alarak yaşanan hak ihlallerine karşı mücadele etmiş, yine vatandaşların hak arama mücadelesine katkı sunmuştur. Ayrıca bu alanda çalışan birçok dernek ve vakıf kurulmuştur. Tüm bu örgütlenme ve kişisel çabaların elbette açığa çıkarttığı çok kıymetli sonuçları olmuştur. Ancak muazzam örgütlenmiş olan devlet karşısında ne yazık ki, verilen tüm emek ve çabalara rağmen hak ihlalleri ortadan kaldırılamamış ve artarak devam etmiştir. Bu noktada vatandaşların hukuk zoru karşısında müracaat ettikleri tek mekanizma olan avukatların örgütlenmesi ve örgütlü bir güç olarak mücadele etmesi her şeyden önce toplumun avukatların önüne koyduğu bir görev olarak görülmelidir.

Avukatların hem kendi içinde hem de diğer toplumsal muhalefet kesimleri ile yürüttüğü bu tartışmalar, 2013 yılı sonbaharında Diyarbakır’da gerçekleştirilen 1. Kuzey Kürdistan Hukukçular Konferansındaki tartışmalarla netleşti ve konferansta hukukçuların dernek çatısı altında örgütlenmeleri yönünde karar alındı. Konferans sonrası başlayan çalışmalar ile önce İstanbul merkezli Özgürlükçü Hukukçular Derneği (ÖHD) kuruldu. Diğer taraftan Diyarbakır merkezli olmak üzere de Kürdistan Hukukçular Derneği adı altında başvuru yapıldı ancak dernek ismindeki "Kürdistan" kelimesi anayasaya aykırı bulunduğundan tüzük onaylanmadı. Bu karara ilişkin hukuksal süreç başlatıldı ve halen devam etmektedir. Ancak zaman kaybetmemek için Mezopotamya Hukukçular Derneği (MHD) ismi ile ikinci bir başvuru yapıldı ve Diyarbakır merkezli MHD resmi olarak kuruldu. Resmi kuruluş ardından örgütlenme süreci hız kazandı ve MHD ilk Genel Kurulunda şubeleşme kararı aldı. Şubeleşme kararı alındıktan sonra ilimizde de bu karardan kısa bir süre sonra MHD Van şubesinin açılışı gerçekleştirildi.

MHD,  geçmişe oranla faaliyetlerinde nasıl bir farkındalık yaratacak?

Behiye Şedal: MHD bu güne kadar bireysel olarak veya çeşitli dernek ve vakıflar aracılığı ile yürütülen hak arama mücadelesine ve toplumu devlete karşı savunma mücadelesine bir dinamizm kazandıracaktır. Öte taraftan öncelikli olarak anti demokratik tüm hukuki düzenlemelerin toplum yararına değiştirilmesi için mücadele edecek ve başta anayasa olmak üzere tüm hukuki düzenlemelerin, toplumda dışlanmış, ötekileştirilmiş adeta hukuksuzluğa mahkum edilmiş tüm kesimlerin katılabileceği bir hukuk yaratma süreci ile oluşturulması için mücadele edecektir. Ayrıca MHD’nin önüne koyduğu en önemli görevlerden biri de parçalı ve dağınık olarak yürütülen hukuk mücadelesini yapılacak tüm çalışmalarda mümkün olduğunca ortaklaştırmak ve tüm toplumsal dinamiklerin bu sürece katılımını sağlamak olacaktır.

Van’da yaklaşık iki aylık bir çalışmanız var. Van halkı MHD’nin kuruluşunu nasıl karşıladı?

Ümit Dede: Van’da derneğimizin kuruluşunu gerçekleştireli kısa bir zaman oluyor. Bu zaman zarfında öncelikli çalışmamız derneği kurumsallaştırmaya, örgütlülüğü geliştirmeye dönük çalışmalardır. Ve öncelikli gayemiz tüm duyarlı avukat arkadaşlarımızın MHD çatısı altında örgütlü hukuk mücadelesine katabilmektir.

Bunun yanında kuruluşumuzdan itibaren derneğimize yapılan tüm başvurulara müdahil olduk. Derneğimiz 2015 Genel seçimlerinden birkaç gün önce kuruldu ve ilk önemli çalışması Van Barosu ile birlikte 150’ye yakın Avukat ve stajer avukatla birlikte seçimin demokratik ve şeffaf bir şekilde gerçekleşmesi için görev almak oldu. Bunun yanında kuruluşumuzdan beri başvurular doğrultusunda gözaltına alınan çocuk ve yetişkinlerin savunmalarına katıldık. Şubemiz bölgesindeki cezaevlerini ziyaret ederek hak ihlallerinin tespitine ve çözümüne ilişkin çalışmalar yürüttük. Ayrıca Şırnak Cezaevinden Van M tipi cezaevine tedavi amacıyla sevk edilen 20 ağır hasta tutsağı TAYDER ve İHD ile birlikte ziyaret edip durumlarını raporlaştırdık. Sevk edilen tüm hasta tutsakların her biri için en az bir avukat arkadaşımızın görev alması ile hem tedavi süreçlerini hem de hükümlerinin infazının ertelenmesine ilişkin hukuki süreci takip etmeye başladık.

MHD’nin kuruluşu hem ilimizdeki sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler tarafından hem de halkımız tarafından büyük bir heyecan ve coşku ile karşılandı. Derneğimizin açılışına da bu coşku yansımıştı. Tabii derneğimizin bu kadar kısa sürede tanınmasında basının da önemli bir rolü olduğunu da belirtmek isteriz.

'TOPLUMUN ÖZ YARATIMI OLAN AHLAKI ESAS ALACAĞIZ'

Türkiye’deki hukuk sistemine bakışınız nasıl?

Ümit Dede: Türkiye hukuk sistemini değerlendirirken; genel olarak devletli toplum icadı olan hukukun ve özellikle son üç asırda gelişen ulus devletler yapılanması içerisinde hukukun tartışmasını öncelikli olarak yapmak gerekir. Çok kapsamlı bir konu olduğundan burada genel olarak hukuk konusunu açmak çok mümkün değil. Ancak hukukun ortaya çıkışının devletli toplumla birlikte olduğunu belirtmek gerekir. Toplumun doğasına aykırı olan devletli yönetim modelinin yaratımı olan hukuk da toplumun doğasına aykırıdır. Zira devlet nasıl ki toplumun öz yönetim gücünü -katılımcı demokrasi- toplumun elinden almışsa, hukukta toplumun öz yönetim kurallarını -ahlak- elinden almıştır. Bu gerçeklikle bakıldığında Bakunin’in 'hukuk iktidarın fahişesidir' sözüne hak vermemek mümkün değildir.

İktidarın tekelinde olan hukuk, ulus devlet dönemi ile de egemen ulusun hizmetine koşulmuş ve bu durum toplumsal yaşamın parçalanmasında önemli bir görev üstlenmiştir. Ulus devlet modeli ile kuruluşunu gerçekleştiren Türkiye Cumhuriyeti'nde de elbette durum farklı olmamış; egemen güçlerin tek ulus teorisiyle inşa ettikleri devlette, hukuk yok sayma ve ötekileştirme üzerine inşa edilmiştir. Cumhuriyet tarihi boyunca yaşanan çok sayıda isyan, ayaklanma ve öte taraftan yapılan askeri darbeler de göstermektedir ki, yaşadığımız topraklar üzerinde yaratılan devlet modeli ve devletin hukuku toplumsal barışı ve huzuru sağlamak bir tarafa tüm toplumsal çatışmaların sebebini teşkil etmektedir. Zira tekçi devlet modelinin ve onun yaratımı olan hukukun, halklar ve inançlar bahçesi olan Anadolu ve Kürdistan’da toplumsal barışı sağlaması asla mümkün değildir. Son dönem önce balkanlarda şimdi de Ortadoğu da yaşanan çatışmaların tamamının kaynağı da ulus devlet modeli ve ulus devlet hukukudur. Bu hukukun da toplumsal yaşama denk düşecek bir formata ulaşması ne yazık ki mümkün değildir. Ancak görece daha iyi bir hukuk düzeni gerçekleştirmek için bir hukuk mücadelesi verilebilir. Burada asıl mücadelesi verilmesi gereken husus ise; hukukun yerine toplumun öz yaratımı olan ahlakın esas kılınmasıdır.

DEMOKRATİK ÖZERKLİK

Demokratik özerk sistem içinde nasıl bir hukuk öngörüyorsunuz?

Behiye Şedal: Devletli toplum içerisinde ve özellikle de ulus devlet modeli içerisinde oluşturulan hukukun toplumsal karşılığı bulunmamaktadır. Toplum ancak tüm dinamikleri ile birlikte yönetime katılabildiği ve toplumsal yaşamı düzenleyen kuralları kendi yaratımı ile ortaya çıkardığı oranda toplumsal barış ve adalet gerçekleşebilir. Toplumun öz yönetimini gerçekleştirilebileceği en iyi modellerden biri tartışmasız Demokratik Özerklik modelidir. Bu modelin temel ilkesi katılımcı demokrasi olup, toplumun öz yönetimini hayata geçirebilecek yegane yönetim modelidir. Bu model ulus devlet modelinin toplumda yarattığı tahribatı ve çatışmaları ortadan kaldırabilecek ve özelde yaşadığımız topraklarda yaşanan çatışmaları giderebilecek tek modeldir. Ve ancak Demokratik Özerklik modeli içerisinde toplumsal kesimler, toplumsal yaşam kurallarının oluşumuna doğrudan katılabilecek ve toplumsal ahlakı hukukun yerine inşa edebilecektir.

'HAKİKARLERİN ARAŞTIRILMASI ÇALIŞMALARINA KATILACAĞIZ'

Gelecek planlamalarınıza ilişkin bilgi verebilir misiniz?

Behiye Şedal: Yaşadığımız topraklarda yaşanan geçmişten süregelen ve her gün yenilerinin eklendiği sayısız hak ihlalleri var. Öncelikli hedefimiz olabildiğince tüm hak ihlallerine karşı hukuksal mücadele yürütmek. Öte taraftan geçmişte yaşanan hukuksuzluklara ilişkin yürütülmekte olan hakikatlerin araştırılması çalışmalarına katılmak olacaktır. Bunun yanı sıra antidemokratik hukuki düzenlemelerin bir an önce yürürlükten kaldırılması ve tüm toplumsal kesimlerin demokratik bir şekilde yaşamın tüm alanlarına katılma hakkını güvenceye alacak hukuki düzenlemelerin yapılması için diğer dernek, vakıf ve siyasi partilerle birlikte çaba sarf etmek olacaktır. Buna ilişkin derneğimiz bünyesinde oluşturulacak komisyon ile tüm ulusal ve uluslararası mevzuat taranacak ve anti demokratik düzenlemelere ilişkin bir rapor hazırlanacaktır. Ayrıca derneğimiz Kürdistan Hukukçular Konferansının bileşeni olduğundan Konferansta alınan ve sonuç bildirgesinde somutlaşan tüm kararların hayata geçirilmesinde de aktif rol alacaktır.