ANALİZ

Türkiye'nin Kuzey Suriye işgali ve planları

RTE ordusu ve ona bağlı çete gruplarının Cerablus ile Rai hattındaki işgal girişimleri ikinci ayına girdi...

RTE ve Türkiye'nin işgal için yaptığı anlaşmalar, anlaşmalar dışında yaptıkları planlar, bu planlar içinde bazı işbirlikçilere verdikleri görevler yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Bu planlar ortaya çıktıkça tartışmalar daha farklı bir mecraya evriliyor. Bu tartışmalar giderek artık işgal olarak kabul edilmeye doğru gidiyor. Ancak buna karşın RTE, Türkiye ve bazı işbirlikçileri ise yapılan planlamalar doğrultusunda hareket etmeye devam ediyor. 

CERABLUS-RAİ HATTINDAKİ EL DEĞİŞTİRMELER

Türkiye 24 Ağustos'ta Cerablus'u denetimindeki çeteleri ve ordu güçleri ile işgal ettikten sonra yönünü önce Minbic Askeri Meclisi'ne verdi. ABD ve Rusya ile anlaşmasına göre arazinin derinliğine kullanımı var mıydı yok muydu çok belli değil. Ancak ortaya çıkan durum yokmuş gibi göründü. Ancak işin içine Kürt kamuoyunun baskısı da girince ABD ve diğer uluslararası güçler Türkiye'ye derinliğe inmeme ayarı verildi. Zira Türkiye "97 kilometrelik sınırımı güvenceye almam gerekir" diyerek Suriye topraklarına bir işgalci olarak girdi. 

Durum böyle olunca Türkiye ordusu ve bağlı çeteleri sınır boyunca ilerlemeye başladı. Aslında buna ilerleme de denmez. Çünkü DAİŞ çekiliyordu, onlar çatışmasız olarak DAİŞ'in bıraktığı alanlara giriyordu. Sınır boyunca Cerablus'tan Rai'ye doğru Zuğur, Hevlaniye, Ereb İzê, Wukuf, Hedebad, Qebeyrat ve daha birkaç köyden sonra Rai'de bir gösteri ile sözde DAİŞ'ten alındı. Yani el değiştirme oldu. Rai'den sonra Azez'e doğru bu kez el değiştirme başladı. Azez'e doğru giderken DAİŞ Türk ordusu ve bağlı çetelerine Bahverdê, Sendra, Şava, Tel Avir, Didriş, Karagöz, Sindi, Nehda, Tel Ar Doğu, Tel Ar Batı, Kırselli, Kelküm, Şıverin, Tel Şehir köylerini bırakıp çekildi. Türk ordusu ve bağlı çeteleri tarafından 'zafer' naralarıyla sanki bu yerler kendilerine bırakılmamış da DAİŞ'ten savaşla alınmış gibi bir hava ile verildi.

BİR HAFTA SONRA 'DAİŞ DÖNDÜ' PROPAGANDASI

Aradan bir hafta geçmeden DAİŞ geri döndü şeklinde önce propaganda yapılmaya başladı. Ardından DAİŞ bazı köyleri ele geçirdi şeklinde haberler yayılmaya başladı. Gerçekte ise DAİŞ'in geri dönüşünün birkaç sebebi vardı. Birincisi, DAİŞ'nin bir kolu harekete geçmiş olabilir. Ancak yaşanan gelişmeler bunun böyle olmadığını gösterdi. Zira DAİŞ'in harekete geçti denmesinin üzerinden iki gün geçince birçok köy DAİŞ tarafından alındı şeklinde haberler yapılmaya başlandı. Ancak DAİŞ sözde aldığı yerlerde hiç kalmadı. Aldığı gibi geri yine Türk ordu güçleri ile bağlı çetelerine bıraktı. Sınıra 12 kilometre arasında uzaklıkta olan köylerde bir hat oluşturdu. 

DAİŞ ile Türk ordusu ve bağlı çeteleri arasında adı geçen köylerde yaşanan çatışmalar farklı bir gerçeği açığa çıkardı. O da yaşananların bir çatışma olmadığı. Neredeyse ayakta hiçbir ev kalmadı. Köyler yakılıp yıkıldı. Köy halkı evlerinden, yurtlarından sürüldüler. Göç eden halkın bir bölümü Türkiye, bir bölümü Azez ve Efrîn'e, bir bölümü da Bab taraflarına geçti. Göçertilen halkın koyun, buğday vd. tüm mal ve mülklerine el konuldu. El konulan mal ve mülkler Sultan Murad'a aktarıldı. Sultan Murad ise savaş ganimeti olarak el konulan bu mal ve mülkleri gruplar arasında bölüştürdü. 

SOYKIRIM VE DEMOGRAFİK YAPI DEĞİŞTİRME PLANI

Cerablus'tan başlayıp Rai ve oradan da Azez'e kadar devam eden alanda şu an yaşanan bir soykırımdır. Ama bu soykırıma karşı bir sessizlik var. Türkiye alanda '90'lı yıllarda Kuzey Kürdistan'da gerçekleştirdiği insansızlaştırma, soykırım yapma planını şimdi uyguluyor. Kuzey Kürdistan'da dört bin köy yakılıp yıkılmıştı. Şimdi belki Rojava ve Kuzey Suriye'de bu plan daha az sayıda köy üzerinde yürütülüyor. Ancak Türkiye'nin '90'lı yıllardaki planının aynısıdır uygulanan. Türkiye Kuzey Kürdistan'da yakıp yıkma ve göçertme politikası izledi. Ancak Kuzey Suriye'de ise alanın demografik yapısını değiştirme amaçlı bunu yapıyor. Çünkü yakılıp yıkılan köylerin yerine yeni kent, kasaba ve köyler inşa etme planı var. Suriye'nin diğer bölgelerinden kendisinin projesi çerçevesinde savaştan göç ettirilerek Türkiye'ye götürülüp kurulan kamplara yerleştirilenler buralara yerleştirilecek. Ayrıca Irak, Türkmenistan, Azerbaycan'dan DAİŞ, Nusra gibi örgütlere katılan ve aileleri Türkiye'de kalanlar yerleştirilecek. Cerablus'un işgalinden bir hafta sonra "halk dönüyor" diyerek Cerablus'a yerleştirilenler bunun kanıtıdır. 

Bu plan sadece adı geçen köylerle sınırlı bir plan değil. Cerablus'tan başlayıp Azez'e kadar şu an uygulanıyor. Zira daha şimdiden Cerablus'ta bir Kürt mahallesi olan Hara Cebel'de binalar inşa edilmeye başlandı. Hara Cebel'deki Kürtlerin hepsi göçertilmiş, tek bir Kürt ailesi kalmış değil. 

Erdoğan geçen sene "Kısa süre içinde Suriye göçmenlerine sınıra yakın yerde yepyeni bir şehir inşa edebiliriz" demişti. Son günlerde ABD'den dönüşünde yine aynı şeyleri söyledi. Ancak sadece söylemekle kalmadı. Daha şimdiden Cerablus'tan RTE'nin bu soykırım ve demografik yapı değiştirme planı uygulanmaya konulmuş durumda. Türkiye sadece bununla da yetinmiyor. Dışişleri Bakanı M. Çavuşoğlu'nun yeni açıklaması Minbic ve Bab'ı da kapsayacak şekilde derine inme istemlerinin olduğunu gösteriyor. Zira "45 kilometre derinliğe kadar girmemiz gerekiyor" açıklamasını yaptı. 

KÜRT İŞBİRLİKÇİLERİN ROLÜ

Türkiye ve AKP ile RTE'nin bu soykırım ve demografik yapı değiştirme planı ne yazık ki işbirlikçi Kürtlerden de destek almış durumda. Çünkü planın başlangıcı olan Cerablus'un işgali sırasında KDP Başkanı Mesut Barzani Ankara'daydı. Ankara'dan sonra gezi adıyla gerçekte ise PYD karşıtı diplomasi yürütmek için gittiği Avrupa ülkelerinden birinde "Rojava'nın bir geleceği yok" şeklindeki açıklamasıyla direkt bu planın içinde yer aldığını da göstermişti. KDP uzantısı Fuat Aliko İstanbul'dan yaptığı açıklamada, "Türkiye ordusu, Türkmen gücü ve ÖSO ile birlikte tampon bölge oluşturuyoruz" şeklinde konuşması ile planı içeriden tamamlamak istedi. Bu da işgal, soykırım, etnik temizlik planında Kürt işbirlikçilerinin tarihsel ihanet rollerinin yeniden sahnede olduğunu kanıtlıyor. 

ABD VE RUSYA'NIN SESSİZLİĞİ

Plan ABD ve Rusya'nın onayı ile devreye sokuldu. Çünkü planın başlangıç noktası Cerablus'un işgalidir. Bu işgal bu iki gücün onayı ile gerçekleşti. Her iki güç de Türkiye'yi DAİŞ'e karşı bir savaş içine çekmek için onay vermiş olabilir. Ancak şu an planın bir etnik temizlik ve demografik yapı değiştirme planı olduğu ortaya çıktı. Hatta adı geçen köylerin yakılıp yıkılması, insansızlaştırılmasında koalisyon güçlerinin de payı var. Zira Türk ordusu ve bağlı çetelerine destek amacıyla bu köyler koalisyon güçlerine ait uçaklar tarafından bombalanıyor. ABD ve koalisyon güçleri bu planın ya bir parçasıdırlar ya da onlara rağmen bu plan uygulanıyor. Onlara rağmen Türkiye'nin böyle bir planı uygulaması mümkün görünmüyor.

QSD, YPG VE KUZEY SURİYE GÜÇLERİ RAKKA'YA YÖNLENDİRİLİYOR

ABD'nin bir biçimde bu planın içinde yer aldığı görüşü giderek biraz daha ağırlık kazanıyor. Zira ABD şu ana kadar Türkiye'nin bu planına karşı herhangi bir tavır almadı. Aksine planın yürümesi için bir şekilde destek de sundu denilebilir. Zira ABD Kuzey Suriye'nin önemli bir parçası olan Rojava kantonlarının birleşmesi için QSD, YPG ve Kuzey Suriye güçlerinin hedeflerinden sapması için çaba içerisinde. Bu hedeften çok DAİŞ'in merkezi sayılan Rakka'ya bu güçleri yönlendirmeye çalışıyor. Bu yönlendirmeye Erdoğan da kendi çapında dahil oldu. Zira ABD dönüşünde, "Rakka operasyonunda YPG yer alırsa biz katılmayacağız" şeklinde bir açıklaması oldu. Bu açıklama QSD, YPG ve Kuzey Suriye güçlerinin Şehba'nın özgürleştirilmesi, kantonların birleştirilmesi hedefinden çok Rakka'ya yönlendirilmesinden başka bir anlam ifade etmiyor. Şu an fiili tampon bölge oluşturma çalışmaları süren Cerablus-Azez arası ve Şehba bölgesinin kendisine kalması politikası izleniyor. Bazı görüşler bu konuda ABD ile bir anlaşma ve uzlaşmanın da olabileceği yönündedir. 

Ancak QSD, YPG ve Kuzey Suriye güçlerinin siyasal yapıları Tev-Dem, Demokratik Suriye Meclisi ve Kuzey Suriye Federasyonu yöneticileri aracılığıyla Kuzey Suriye Federasyonu'nun hayata geçirilmesi için diplomatik faaliyetlerini sürdürüyorlar. Savunma güçleri de kendi planlamaları olan kantonların birleştirilmesi, Kuzey Suriye Federasyonu'nun sınırlarının tamamlanması için hazırlanıyorlar. Bunun yolu da Bab'dan geçer. Buna karşı Türkiye işgalini derinleştirme hesapları içinde. Bu da sadece Suriye ile değil bölgesel ve uzun süreli bir savaşın eşiğinde olduğumuz bir dönemden geçildiğini gösteriyor. ABD'nin kriz ve kaostan çıkarlarını savunma politikalarına bakılırsa gidişat böyle bir sürece evrileceğini gösteriyor. Ancak bu kez ABD'nin bu kriz ve kaoslu durumdan zararlı çıkabileceği de ihtimal dahilinde. O yüzden ABD bu konuda henüz bir karar vermiş gibi görünmüyor. Gelişmelerin neye evrileceği önümüzdeki günlerde biraz daha netleşecek.