Türk devleti Kürt oluşumuna kapı aralıyor-CİHAN ÖZGÜR

Türkiye’nin Rojava’ya müdahale planı günlerdir tartışılıyor. Daha önce de gündeme gelen konu, Tel Abyad’ın Rojava devrim güçleri YPG-YPJ ve müttefiklerinin eline geçmesinden sonra daha yüksek sesle dillendirilmeye başlandı...

Türkiye’nin Rojava’ya müdahale planı günlerdir tartışılıyor. Daha önce de gündeme gelen konu, Tel Abyad’ın Rojava devrim güçleri YPG-YPJ ve müttefiklerinin eline geçmesinden sonra daha yüksek sesle dillendirilmeye başlandı. Bakanlar Kurulu’nda tartışılan konu Saray’daki güvenlik zirvesine taşındı, MGK’nın temel gündemi oldu. Özel savaş medyasında müdahalenin adım adım detayları açıklandı. PYD’ye karşı yürütülen kara propagandayla müdahalenin meşruluğu oluşturulmaya çalışılıyor. Antep-Kilis hattına askeri sevkiyat yapılıyor. AKP’li Eski Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın MHP’nin boş oy kullanması sonucunda meclis başkanı seçildiği gün, MHP Lideri Devlet Bahçeli, Rojava için ‘mili unsurların tümü harekete geçirilmeli’ diyerek Rojava’yı işgal harekatını desteklediklerini açıkladı. Bu açıklama, PKK’nin öngördüğü AKP-MHP koalisyon yaparsa ‘savaş hükümeti’ olur tespitini doğruluyor.

TSK Rojava’ya girebilir mi? Sahada var olan gerçeklik müdahaleye ne kadar el verir? Uluslararası güçler tampon bölgeye vize verecek mi? Bölgesel konjonktür böylesi bir müdahaleyi kaldırır mı? Olası bir müdahalenin Türkiye’deki sonuçları ne olur?

TSK’nın Rojava’ya fiili müdahalesi konusuna geçmeden önce bazı noktaların üzerinde durmakta fayda var.

Rojava’ya müdahale planı olarak basına servis edilen senaryoda hedef Fırat’ın batısı olarak tabir edilen alan. Bu alan Azaz’ı da içerisine alan Cerablus-Afrin-Kilis üçgenindeki 110 km’lik uzunluk ve 30 km’lik genişlikte.

Neden Fırat’ın batısı?

Fırat’ın batısı neden bu kadar önemli? Fırat’ın batısının hem Kürtler hem de Türkiye-DAİŞ açısından önemi büyük.

1-Azaz ve Cerablus Kürt güçlerin eline geçerse Kobanê kantonu ile Efrîn kantonu birleştirilmiş olacak. Yani Cerabus ve Azaz, Tel Abyad kadar önemli. Cerablus alınırsa Rakka’nın tek savunma hattı olan Minbiç’e sıra gelecek.

2-Antep-Urfa-Nusaybin sınırı boylu boyunca Kürt güçlerin denetimine girecek.

3-Yaklaşık 600 km’lik alanda uygulanan ve Antep ile Efrîn’i, Urfa ile Kobanê’yi ve Nusaybin ile Qamişlo’yu bölgen ulus devlet sınırları ve Kantonları bölen Arap kemeri projesi anlamsızlaşacak.

4-Rakka’nın yani DAİŞ’in Türk devletiyle bağlantıları tümden koparılmış olacak. Rakka Kürt çemberine girecek.

5-Kuşatılmış bir DAİŞ hem Rojava için hem de rejim için ciddi bir tehlike olmaktan çıkacak.

Tampon bölge mi? Rakka’yı yeniden aktifleştirme operasyonu mu?

Fırat’ın batısının kimin elinde olduğu, hem Suriye’deki savaşın hem de DAİŞ’in kaderini belirlemesi açısından stratejik öneme sahip. Türkiye’nin Fırat’ın batısına odaklanmasının nedeni bütün bu etkenler.

Kürtler için olduğu kadar Türk devleti açısından da aynı nedenlerle bölge çok önemli. Türk devleti olası bir müdahaleyle ve Türk devletinin burada tampon bölge oluşturmasıyla ise şöyle bir durum açığa çıkacak:

1-Kobanê ile Efrîn kantonunun birleşmesi önlenmiş olacak.

2-Rakka’ya yani DAİŞ’e açılan tek kapı korunacak.

3-Türk devleti Akçakale’nin kaybedilmesinden sonra DAİŞ’in tek nefes borusu olarak kalan ve sürekli destek aldığı Kilis’teki Karkamış ve Öncüpınar sınır kapılarının devrim güçlerinin kontrolüne geçmesini engellemiş olacak.

4-Böylece Türk devleti DAİŞ eliyle, Rojava kantonlarını ve rejiminin elinde bulunan Şam, Halep, Humus, Tartus, Hamma gibi önemli merkezleri tehdit edebilecek pozisyonda olacak.

5-Sonuç olarak Türkiye, Ortadoğu’nun yeniden dizayn sürecinde oyunda kalacak.

A planı DAİŞ, B planı TSK!

TSK’nın bölgeye fiili müdahalesinin Türk devletinin B planı olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü Türk devleti bütün olanaklarını DAİŞ için seferber ederek Suriye’de savaşan temel bir gücü pozisyonunda. Ancak DAİŞ, Kürt devrim güçleri karşısında stratejik yenilgiler alarak gerileyince TSK’nın devreye girmesi tartışılmaya başlandı. DAİŞ’in Tel Abyad’ı kaybetmesinden sonra tampon bölge planının yeniden gündeme getirilmesi Türkiye’nin DAİŞ’in yenilmesinden sonra TSK’yı devreye koyma stratejisini gösteriyor. DAİŞ’in Suriye ve Rojava’ya karşı verdiği savaşın Türk devletinin savaşı olduğu öteden beri birçok çevre tarafından dillendirilen bir tespit.

Türkiye Rojava’ya müdahale etti ama TSK ile değil

Her ne kadar B planı çokça tartışılsa, medyada haritalar çizen eski askeri yetkililer ve sözüm ona askeri uzmanlar kağıt üzerinde stratejiler ve taktikler belirlese de, yürürlükte olanın A planı yani DAİŞ maşasıyla saldırma planı olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Türk devlet yetkililerinin Erdoğan’ın, Hükümet sözcüsü Arınç’ın ve MGK’dan sonra Davutoğlu’nun yaptığı Rojava’ya müdahale sinyali taşıyan tehditkar açıklamalardan hemen sonra aslında Türk devleti Rojava’ya müdahale etti. Ama bu müdahale TSK eliyle değil DAİŞ eliyle yapıldı. DAİŞ’in son günlerde Kobanê’ye, Hasekê’ye ve Tel Abyad’a saldırmasını böyle okumak gerekiyor. DAİŞ’in Azaz’a saldırılarını da ekleyecek olursak DAİŞ’in her üç kantona yönelik başlattığı saldırı dalgasının MGK’da kararlaştırıldığını anlamak zor değil.

YPG-YPJ’nin karşı hamlesi: Sirin ve Hasekê

Türk devleti, Devrim güçlerini Kobanê ve Cizire Kantonlarıyla uğraştırmak istiyor. Böylece devrim güçlerinin ilerleyişini durdurmayı hedefliyor. Ama Rojava devrim güçleri iki alanda karşı hamle başlattı. Hesekê’deki saldırıları kırarak Aziziye mahallesini ve bazı köyleri denetimine aldı. Kobanê’deki güçlerin başlattığı ‘Kobanê Şehitleri İntikam Hamlesi’ kapsamında Fırat’ın doğusunda bulunan son nokta olan Sırrin YPG’nin denetimine geçmek üzere. Bu durumda Çarıklı’dan Sırrin’e yani Kobanê’nin batısı tümden çetelerden temizlenmiş olacak. Hesekê’nin de tamamen YPG-YPJ’nin kontrolüne geçmesi olasılığı çok yüksek.

Türk devletinin B planı neden işlemez?  

Eğer A planı yani DAİŞ eliyle Rojava’ya saldırma konsepti hala devredeyse sınır ötesi operasyon veya tampon bölge tartışmaları ne anlama geliyor?

Türkiye’nin Antep-Kilis sınırına askeri yığınak yapmasını gözdağı olarak yorumlayabiliriz. Ama aynı zamanda YPG’nin Cerablus’a yönelik bir hamle yapmasının önüne geçmeye yönelik bir adım da olabilir. AKP hükümeti böylece DAİŞ’i cesaretlendirmek de istiyor.

Sahada var olan realitenin Türk devletinin tampon bölge, sınır ötesi operasyon olasılığını pek mümkün kılmadığı açık. Türk devletinin sınır ötesi operasyon planına el vermeyen iki önemli faktör var. Birincisi dış etkenler ve bölge konjonktürü, ikincisi ise iç faktörler.

Türkiye’nin karşısında dev bir blok var

ABD’nin başını çektiği koalisyon güçleri her ne kadar Irak ve Yemen’de İran faktöründen kaynaklı olarak DAİŞ’in safında bulunsa da Suriye savaşında DAİŞ’in karşısında yer alıyor. PYD ise sahada verdiği başarılı mücadele ile uluslararası koalisyonun önemli bir ittifakı olmuş durumda. Dolayısıyla NATO üyesi bir ülke olan Türk devletinin uluslararası protokolleri ve siyasal dengeleri hiçe sayarak bir müdahalede bulunmayı göze alması hem gerçekçi değil hem de intiharla eşdeğerdedir.

Hem ABD ve Avrupa’nın hem de Rusya’nın Türkiye’nin bu planına karşı tutumu gayet açık. ABD’li yetkililer, tampon bölge gibi bir gündemlerinin olmadığını ifade ederken, Rus lider Putin, Türkiye’nin böylesi bir müdahalede Rusya’yı karşısında bulacağını söyledi. Kobanê başta olmak üzere Rojava’da gelişen direniş dünyanın takdirini toplamış durumda. Belki de ilk defa bir sorunda ABD ile Rusya aynı tarafta yer alıyor. Her iki ülke de Türkiye’nin bölgeye müdahalesini istemiyor. Bu bloğa İran, Irak ve Suriye’yi de eklemek mümkün...

Herkesten önce PKK’yi karşısında bulur

PKK’nin yaptığı açıklamalar, AKP’nin böyle bir müdahalede bulunması durumunda içeride büyük bir dirençle karşılaşılacağını gösteriyor. Her şeyden önce Türk devleti karşısında PKK’yi ve Kürt halkını bulacaktır. Olası bir Rojava müdahalesinde Türkiye’nin bütün dinamiklerinin harekete geçeceğini öngörmek zor değil. PYD açık bir dille Türk devletini uyardı ve her türlü saldırıya karşı hazır olduklarını söylüyor.

DAİŞ= Sakallı TSK

Sınır ötesi operasyon olasılığı gerçekçi değil. Türk devlet yetkilileri, Rojava’ya müdahaleyi iç siyaset malzemesi olarak kullanıyor. AKP, savaş politikalarıyla içeride kaybettiği oyu geri alabileceğini hesaplıyor. Rojava’ya müdahale planının sınırın ötesinde hiçbir kıymeti harbiyesi yok. Bundan dolayı AKP hükümeti TSK’ya değil DAİŞ’e iş yaptırmaya devam edecektir.

Savaş hükümeti kuruluyor: ortak ilke Kürtlere statüye hayır!

Peki bütün bu handikaplara rağmen AKP, Rojava’ya müdahaleyi göze alabilir mi?

Türkiye’de gerçekleştirilen TBMM başkanlığı seçimlerinde MHP’nin meclis başkanlığı koltuğunu AKP’li eski savunma bakanı İsmet Yılmaz’a hediye ettiği gün MHP Lideri Bahçeli’nin, Rojava’yı kastederek ‘Türkiye bütün milli unsurlarını harekete geçirmeli’ açıklaması PKK’nin öngördüğü AKP-MHP ‘savaş hükümeti’nin kurulacağının işaretini verdi. Bu durumda Kürt karşıtlığının ve düşmanlığının tırmandırılacağı açık. Hatta koalisyonun tek ortak maddesi ‘Kürtlerin statü elde etmemesi için her şeyin yapılması’ olabilir.

Böylesi bir çılgınlığa girişilmesi durumunda Türkiye’de yüzbinlerce insanın can kaybına yol açabilecek tehlikeli bir dönem başlayacaktır. Bu durumda Türkiye hem askeri hem de siyasi olarak kaybedecektir. Ekonomik olarak çökecektir.

Türkiye’ye askeri müdahale olasılığı

İçeride Kürtler başta olmak üzere halkın göstereceği direnç Türkiye’yi Suriyeleştirecektir. Türkiye bir iç savaşın içerisinde bulacaktır kendisini.

Sonuç olarak, Türkiye, uluslararası güçlerin askeri müdahalesine maruz kalabilir. Kuzey Rojava’laşabilir. Bu durumda AKP’li yetkililerin dillerine pelesenk ettikleri ‘Kürt devleti’, ‘Kürt oluşumu’ olasılığı gerçek bir seçenek olur. AKP, PYD’yi ‘Kürt oluşumu yaratmaya çalışıyor’ diyerek düşmanlaştırırken, uyguladığı siyasetle ironik olarak kuzey Kürdistan’da bir Kürt oluşumuna yol açabilir.