Tarih tekerrürden sıkıldı

Şırnak halkı, 1992’de yaşanan onlarca insanın öldüğü, yaralandığı, kentin tümüyle göçe zorlandığı o büyük katliamı anlatırken, söze “O zamanlar internet yoktu. Telefonlar çalışmıyordu...

Şırnak halkı, 1992’de yaşanan onlarca insanın öldüğü, yaralandığı, kentin tümüyle göçe zorlandığı o büyük katliamı anlatırken, söze “O zamanlar internet yoktu. Telefonlar çalışmıyordu. Gazeteler, televizyonlar biliyor ama katliamı gizliyordu” diye başlar ve o yılların devlet zulmünü anlatırlardı.

Yakın bir zamana dek, 90’lı yıllara oranla dinen silah sesi sayesindeydi kurulan bu analoji. Yaşı küçük olanlara “Siz bilmez, hatırlamazsınız, şanslısınız” denirdi. Batı şehirlerinde polis şiddetine tanık olanlara “Bizim yıllarımız hep öyle geçti” derken, sanki uzakta, geride kalmış, aşılmış zamanları ima ediyor; kazanılmış hakları varmışçasına kendilerini daha güçlü hissediyorlardı.

Çözüm sürecinin ilk adımları atıldığı günlerde, şehrin tepelerine, köy ve ilçeler ile köy ve mezraların aralarındaki tepelere dikilen onlarca kalekol yapımını “Barış” umuduyla izlerken, “Süreç biterse, bu kalekollar bu kez sahiden katliam yapar” sözlerini esirgemiyor ama bir yandan da “Barış bu kez ya gelecek, ya gelecek” diye diretiyorlardı.

Barış gelecek diye sabredilen bu 3 yılda, çocuklarının bombalandığı yerde anmaya giden Roboskili annelere ateş mi açılmadı? Kaçağa gittiği bahanesiyle “karakol vergisi”ni almasına rağmen otomobiller mi taranmadı? Heronlarla gece tacizleri yaşatıp, durduk yere dağ taş mı bombalanmadı? Basın açıklamasına katıldı diye ‘Terör örgütü progapagandası’ndan insanlar mı tutuklanmadı? Demokratik hakkını kullanarak meydanlara çıkan halka gerçek mermilerle saldırıp çocuklarının gözü önünde anne babalar, kimi zamanda anne babalarının gözü önünde çocuklar mı öldürülmedi? Barış içinde geçen bir 3 yılda, sadece Şırnak’ta yaşananlardı.

Hepsine, her şeye rağmen seçime giden halkı DAİŞ’i ile Hizbullah’ıyla ve onların yerel destekçileriyle; polisiyle askeriyle ve Özel TİM’iyle halkı korkutabileceğini sanarak, yırttığı Dolmabahçe Mutabakatı’nın hakkını verircesine “Kürdün derdi yok, Kürt diye bir şey yok” aklıyla gitti sandığa.

Her şeye rağmen savaşın bir daha başlamayacağını umut eden Şırnak halkı, 7 Haziran seçimlerinde yine en yüksek oranla ve 4 vekille HDP’yi meclise taşıdı. Oyunu HDP’ye vermenin, kendisine kurşunla geri döneceğini tahmin etmemiş olacak ki, barajı aşmanın sevinciyle kutlamalar yapmış, belki de kendisini bu ülkenin eşit bir yurttaşı olarak ilk kez hissetmeye başlamıştı.

Tam da bu duygunun yeşermesi iktidar sahiplerini rahatsız ediyor olacak ki, seçim sonrası bölgede arttırılan güvenlik önlemleri, evlere baskınlar, uydurulmuş sebeplerle gözaltı ve tutuklamalar yaşandı.

20 Temmuz günü Suruç’ta yaşanan ve onlarca gencin yaşamını kaybetmesiyle sonuçlanan katliamla birlikte savaşın startını veren AKP, çözüm sürecinin oy kaybettirdiği inancıyla Kürt halkına 90’lı yıllardan kalma yöntemlerle tekrar kendini hatırlattı.

Akşam 5 oldu mu, esnaf dükkanını kapatıp hızla evine gidiyor. Yakın zamana kadar cıvıl cıvıl olan parklar, bahçeler, kahvehaneler bomboş. Ne sokak lambaları yanıyor, ne de sokakta yürüyen tek bir insan var. Akşam 9 oldu mu ışıklar kapatılıyor.

Koca bir şehir düşünün, her gün kalkan cenazesi, yaralanmış bir genci, hastane kapısında nöbeti tutulan şehitleri, başını kaldırdığında gördüğü askeri uçak ve helikopterler, hava kararınca başlayan çatışma sesleri, ardından gelen ölüm haberleri, uykusuz bir gece ve yeni doğan bir sabahla tekrar aynı rutin.

Hal böyle olunca, konuşacak başka hiç bir konu, daha elzem hiç bir gündem yok. Çaresiz “Sence ne olacak?” diye soruyorlar birbirlerine. Daha büyük serhildanlarla mı çözülecek? Tümden sessiz kalarak mı? Nasıl? Cevabı yok.

Siyasetle mi yoksa gerilla mı çözecek? Hangisi denenmedi ki? Geleceği belirsiz bir halkın, taziyeden taziyeye koştuğu gerçeğinden daha somut bir şey yok.

Önceki gün Gever’de başlayan, ardından Cizre’ye sıçrayan, gecesinde Şırnak’ta nihayet bulan çatışmalarda AKP’nin kurşunları 10 kişiyi öldürdü. Bu rakama dahil edilmeyen gerilla cenazeleri ise, sessiz sedasız kimlik tespiti için bekliyor. Ve sanki gerillanın ölümü hakmış gibi gündem dahi olmuyor.

İliştirilmiş bir gazetecilik anlayışıyla çukur medya son sürat çamura batıyor. Ölen, yaralanan asker haberleri son dakika geçerken, 7 yaşında kurşunlanmış bir çocuğun el kadar tabutuna kafasını çeviriyor. Elinden gelse, “PKK öldürdü” diyecek. Tıpkı 90’larda yaptığı gibi. Sosyal medyanın gücü böyle anlarda daha kıymetli bir hale dönüşüyor.

Seçim zamanı, son model savaş uçaklarının tanıtımını Şırnak billboardlarında yapan AKP’ye “Ne alaka?” diye gülen halk, devletin yatırımlarından nasibini fazlasıyla almış görünüyor.

3 yılda; her tepeye bir kalekol, iki karış suya baraj, 3 termik santral ve 4. termik santral yatırımı, Cudi’yi orta yerinden delen bir tünel, çıkarılması dahi yasak olan 6. sınıf kalitede kömür madenleri, içindeki hayvanlarla birlikte cayır cayır yakılan dağlar, genişletilen askeri alanlar, 4 ayrı bloktan oluşan 6 katlı Özel TİM merkezi... AKP Şırnak’a hayli yatırım yapmıştı zaten.

Vodafone, Avea, Turkcell de bu savaşa taraf olmayı seçen kurumların başında geliyor. Her ne hikmetse, yaklaşık 1 aydır 3G Şırnak’tan Urfa’ya kadar olan hat tümüyle iptal edildi. Müşteri Hizmetleri’ni arayanlara “Bakım var, Arıza var” gibi uyduruktan bahaneler. Üstüne “5G gelecek” diye alay eden müşteri hizmetleri yetkilisi de cabası.

Gün içinde zaten olmayan internetin yanı sıra, şehirde çatışma başladığı anda telefon hatları da kesiliyor. Bir yakınına bir şey olup olmadığını öğrenmek, haber almak için dışarı çıkmaktan başka çaresi kalmayan halk gece sokağa çıkınca da öldürülüyor. Tıpkı Adem İrtegün gibi.

Önceki akşam, telefon katlarının ve wifinin kesilmesi ile birlikte “Kesin birine bir şey oldu!” diyerek telaşlanan insanların, alışılmış refleksleri yine haksız çıkarmadı. Ölüm haberinin ardından, hatlar geldi. Adeta, katliam yaparken kimse birbirine haber veremesin, Şırnak’a yardım gelmesin, ambulans yetişemesin diye karanlık bir delik gibi kapağı üstüne kapanıyor şehrin.

Kapısının önünde yaşanan çatışma nedeniyle sokağa çıkar çıkmaz boğazından kurşunlanan 17 yaşında gencecik bir delikanlı Adem. Cenaze töreninde, yeniden bir olay çıkmasın diye en küçük sesiyle konuşan koca bir kalabalık. Geride tek kalan; “Şehid Namırın...”

Ağzından salyalar akan bir devlet yetkilisinin de defaten söylediği gibi, “Kürtler HDP’ye oy verdiği sürece... cenazelerden çatışmalara, çatışmalardan cenazelere yürüyen, artık gençlerine “92’den de beter, şansınıza küsün” diyen, tekerrürden ibaret bir hayatta sırasını salmayı bekleyen bir halk bugün de nefes alıyor Şırnak’ta.