Ok: AKP’nin yaptıkları insanlıktan çıkmış bir zihniyetin dışa vurumudur

Ok: AKP’nin Silopi, Sur ve Cizre’de gerçekleştirdiği katliamlar kesinlikle bir soykırım ve insanlık suçudur. Çocuklar, kadınlar, siviller katledilmiştir

KCK Yürütme Konseyi üyesi Sabri Ok, “AKP’nin Silopi, Sur ve Cizre’de gerçekleştirdiği katliamlar kesinlikle bir soykırım ve insanlık suçudur. Çocuklar, kadınlar, siviller katledilmiştir. Kürdistan’ın şehirleri ve ilçeleri tank ve top saldırılarıyla yerle bir edilmiştir. Katlettikleri insanların uzuvları sokaklarda, Cizre nehri kenarlarında görülmüştür. Sokaklarda, duvarların üzerinde yazdıkları yazılar ahlaksız, çirkef dolu, vahşi ve insanlıktan çıkmış bir zihniyetin açığa vurmasıdır” dedi.

Amed, Suruç’ta AKP’nin desteği ile sivillerin katledildiğini de vurgulayan Ok şunları belirtti: “Ankara ve Paris’te yüzlerce sivil insan yaşamını yitirdi. Bu katliamların hepsinde doğrudan veya olaylı AKP’nin rolü ve payı kesin olarak vardır. Hedef gözetmeksizin sadece katliam amaçlı gerçekleştirilen bu eylemleri terörizm dışında tanımlamak tabi ki mümkün değildir. Ama bir de Zinar yoldaşın eylemi vardır. Bu eylemde hiçbir sivil yaşamını yitirmemiştir. Eylem tamamen askeri niteliklidir. Zinar yoldaşın eylemi kime karşı yapılmıştır?”

KCK Yürütme Konseyi üyesi Ok, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Türkiye’de darbe mekaniği hep siyasi iktidar karşısındaki güçler tarafından yapılırdı. Bu sefer siyasi iktidarın kendisi Türkiye’de darbe yapıyor. Bunu nasıl değerlendirmek gerekir?

Türkiye’de siyasi partilere bakıldığında hiçbir bedel ödemeyip, hiçbir direniş göstermeden tek başına bu kadar uzun süre iktidar olan tek parti AKP’dir. 12 Eylül faşizminin hışmından payını almayan hiçbir düzen partisi yoktur. Devrimci direnişçi güçlerden bahsetmiyoruz. Sömürgeciliğin nezdinde bunlar zaten her halükarda tasfiye edilmesi gereken güçlerdi. Fakat belirttiğim gibi düzen partileri de bundan nasibini aldılar.

12 Eylül döneminde hiç acı çekmeyen, direnmeyen, emek ve bedel vermeyen tek parti Erdoğan ve AKP’nin bugünkü yöneticileridir. Uluslararası bir komployla Erbakan’a karşı bunlar örgütlendirildi. Aslında uluslararası hegemonik güçlerin Erdoğan’ın şahsına yönelik tepkisi de biraz bundan ileri geliyor. Destek verdiğimiz, iktidar yaptığımız Erdoğan ve AKP şimdi bize kafa tutuyor diye düşünmektedirler. Dikkat edilirse Erdoğan ve AKP ilk başlarda son derece ürkek ve korkak özellikle orduya karşı çok temkinli bir politika izledi.

Bu süreç sanıyorum ordu ile AKP’nin birbirlerini sınama, anlama ve aynı zamanda karşılıklı güven geliştirme süreciydi. Ordu Kemalist kişiliğinden adım adım erozyona uğruyor, AKP ise bundan istifade ediyordu. Fethullah Gülen’in devlet içindeki örgütlenmesi, Erdoğan ve AKP ile çelişki ve çatışma durumuna gelmesi ve çıkar savaşında yenilmesinden sonra Erdoğan ve AKP’nin kendine güveni daha da arttı. Ordu için esas önemli olan PKK ve Kürt sorunuydu. Erdoğan ve ordu bu konuda anlaştılar. Gerisi çok önemli değildi. Erdoğan ve AKP ordu ile bu temelde anlaştıktan sonra tamamen faşist bir örgütlemeye girişti. Kendisi gibi düşünmeyen, kendisi gibi olmayan, eleştiren ve karşıt tutum geliştiren herkesi hedeflediler.

Kendilerine en büyük korkuyu yaşatan, dolayısıyla en büyük tehlike Kürt sorunu ve PKK’ydi. Kürtleri ezmeden ve PKK’yi tasfiye etmeden toplumsal muhalefetin, eleştirilerin ve mücadelenin önünü alamayacağını biliyordu. Ayrıca Kürt sorunu özellikle Rojava devrimi ve Ortadoğu’daki gelişmelerle birlikte artık kaçınılmaz bir çözüm dayatıyordu. Erdoğan ve AKP’nin faşist ve sömürgeci zihniyetinden siyasi ve demokratik bir çözüm beklemek mümkün olmayacağına göre geriye Sri Lanka modelini esas alan imha ve tasfiye politikası kalıyordu. Erdoğan ve AKP’nin bugün uygulamakta olduğu politika budur. Dikkat edilirse bir taraftan Kürtlere yönelirken öbür yandan AKP sultasına karşı şu ya da bu düzeyde tepki gösteren tüm devrimci güçlere, aydınlara, yazarlara, Alevilere ve emekçilere pervasızca saldırdılar. Demek istediğim darbe mekaniği zaten Erdoğan ve AKP’nin ta kendisi olmuştur.

Türk devleti Silopi, Cizre ve Sur’da katlettiği Kürtlerin çocuklarını Çocuk Esirgeme Yurtlarına veriyor, insanları yakarak, kimliksiz bırakıp kimsesizler mezarına gömüyor. İnsanlık buna daha ne kadar sessiz kalabilir?

AKP’nin Silopi, Sur ve Cizre’de gerçekleştirdiği katliamlar kesinlikle bir soykırım ve insanlık suçudur. Çocuklar, kadınlar, siviller katledilmiştir. Kürdistan’ın şehirleri ve ilçeleri tank ve top saldırılarıyla yerle bir edilmiştir. Katlettikleri insanların uzuvları sokaklarda, Cizre nehri kenarlarında görülmüştür. Sokaklarda, duvarların üzerinde yazdıkları yazılar ahlaksız, çirkef dolu, vahşi ve insanlıktan çıkmış bir zihniyetin açığa vurmasıdır. Ve bütün bunlar bizzat Erdoğan’ın talimatlarıyla yapılmıştır. Kürt halkının onuru ile oynanmıştır. Öldürülen insanların, kadınların cesetleri tanklara bağlanarak yerlerde sürüklenmiştir. İnsanlıktan çıkmış Erdoğan’ın güvenlik güçleri polisler, özel timler öldürülen Kürt çocuklarının ve kadınlarının bedenleri üzerinde poz vermiştir. AKP ve Erdoğan bu savaşta hiçbir ahlaki ölçü, hiçbir savaş kuralı, hiçbir insani değer tanımamıştır. Tarihte olduğu gibi katlettikleri ailelerin çocuklarını Kürt halkından çalmaya çalışmışlardır. Kürt halkı bu gibi vahşi sömürgeci uygulamalara yabancı değildir. Halen ‘Dersim’in Kayıp Kızları’ denilmektedir. Darağaçlarında, mağaralarda, zindanlarda ve sürgün yollarında katlettikleri Kürtlerin çocuklarıyla birlikte Kürt halkının geleceğini de çalmak istemişlerdir.

Bunlar tarihte olmuştur. Erdoğan faşizmi tarihte Kürtlere yaşatılanları bugün de gerçekleştirmek istemektedir. Ne var ki bu sefer Erdoğan’ın şahsında faşizme ve sömürgeciliğe karşı direnen örgütlü bir halk vardır. Aslında Erdoğan ve Türk sömürgeciliğinin tüm öfkesi de bundan kaynaklanmaktır. Kürtlerin çocuklarını çalıyorlar. Öldürdükleri Kürtleri tanınmaz hale getirip kimsesizler mezarlıklarına gömüyorlar. Bununla vermek istedikleri mesaj açıktır. Direnişte ısrar ederseniz size ait bir mezarınız dahi olmayacaktır. Çocuklarınız sizden alınacaktır. Bu denli vahşi, ahlaksız bir savaş yürütmektedirler. Aslında Kürdistan’da katledilen insanlıktır. Dünya’nın bu soykırım suçlarına sessiz kalması gerçekten kabul edilemez. Biz on yıllardır Türk sömürgeciliğine karşı bir direniş halindeyiz. Türk sömürgeciliğinin NATO’ya dayanarak bize karşı savaştığını, NATO’nun Türk devletini ayakta tuttuğunu çok iyi bilmekteyiz. Halen de böyledir.

Erdoğan AKP’si Suriye’deki göçmenler sorununu gündemleştirerek Kürdistan’da katliamlar yapmaktadır. Bu soykırım katliamlarında sessiz kalan herkesin payı vardır. Bizim en büyük ve en öncelikli dayanağımız kendi halkımız ve kendi öz gücümüzdür. Bu kutsal ve meşru direnişimizin haklılığını her zaman haykıracağız. İnsanlık bu soykırım katliamlarını mutlaka görecektir. Erdoğan AKP’sinin de Hitler, Franco ve Musoloni’yi çoktan aşan 21. yüzyılın en değme faşist karakteri gün yüzüne çıkarılacaktır. Biz direndikçe biliyoruz ki onlar daha da hırçınlaşarak saldıracaktır. Özgürlüğün bedeli ne olursa olsun hareket ve halk olarak bundan asla kaçınmayacağız. 40 yıllık amansız mücadele tarihimizden biliyoruz ki, üzerimizde uygulanan soykırım politikaları ne olursa olsun kazanan halkımız olacaktır. Mücadele tarihimizde nice Erdoğan’lar gördük, hiçbirisinin esamesi yoktur artık. Erdoğan’ın akıbeti de böyle olacaktır. Erdoğan ve AKP işledikleri insanlık suçu ve soykırım politikalarının hesabını mutlaka vereceklerdir.

Ankara’da bir eylem gerçekleştirildi. Öldürülenlerin hepsi askerdi. Fakat AKP öyle bir algı yarattı ki neredeyse DAİŞ çetelerinin eylem türleri ile özdeşleştirip terörist bir eylem olarak nitelendirdi. Bunun için birçok yalan yanlış bilgiler kamuoyuna sundu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her şeyden önce Zinar yoldaşın şahsında tüm direniş şehitlerini saygıyla andığımı belirtmek istiyorum. PKK tarihinde gerçekten çok görkemli direniş örnekleri vardır. Mazlumlar, Hayriler, Kemaller, Zekiyeler, Rahşanlar, uluslararası komplo döneminde zindanlarda “Güneşimizi Karartamazsanız” şiarıyla direnerek bedenlerini ateş topuna çevirip cayır cayır yakanlar, Kürt ihanetine karşı uçurumlardan kendini aşağıya atıp direnen Beritanlar, mücadele çizgimizde yeni bir direnişin ve dönemin adı olan Zilanlar hepsi birer tarih, birer direniş abidesi, birer gelecektirler. Ve Ankara’nın göbeğinde Zinar yoldaşın fedai eylemi. Amed’te AKP desteği ile DAİŞ onlarca çocuk, kadın, sivili katletti. Suruç’ta yine AKP’nin desteği ile DAİŞ 33 gencecik insanı katletti. Ankara ve Paris’te yüzlerce sivil insan yaşamını yitirdi. Bu katliamların hepsinde doğrudan veya dolaylı AKP’nin rolü ve payı kesin olarak vardır. Hedef gözetmeksizin sadece katliam amaçlı gerçekleştirilen bu eylemleri terörizm dışında tanımlamak tabi ki mümkün değildir. Ama bir de Zinar yoldaşın eylemi vardır. Bu eylemde hiçbir sivil yaşamını yitirmemiştir. Eylem tamamen askeri niteliklidir. Zinar yoldaşın eylemi kime karşı yapılmıştır?

Kürdistan’da Cizre, Silopi ve Sur’da sivilleri katleden, Kürt kadınların cesetlerini yerlerde sürükleyen, öldürdükleri Kürtlerin cesetleri üzerinde poz veren, Kürtlerin sokaklarına ve duvarlarına tamamen faşist, ırkçı, ahlaksız ve çirkin yazılar yazan bir askeri güce karşı gerçekleştirmiştir. Zilan yoldaşın eylemi ne kadar tarihi, siyasi anlamı ne kadar büyük ve sürece nasıl müdahale eden bir eylem ise Zinar yoldaşın eylemi de askeri sonuçları itibarıyla o denli büyük bir eylemdir. Bu eylemi TAK ya da başka bir güç üstlenmiş olabilir. Fakat Zinar yoldaşın eylemi her açıdan sahiplenilecek ve onur duyulacak tarihsel önemde bir eylemdir. Türk devletinin katliamlarına, yüzlerce sivili katletmesine bakın bir de Zinar yoldaşın bütün bu katliamları gerçekleştiren, dolayısıyla sadece askeri güçleri hedefleyen eylemine bakın vicdan sahibi herkes kimin terörist olduğunu rahatlıkla görebilir. Bizler Zinar yoldaşla her zaman onur duyacağız. Aynen Zilan yoldaş gibi kendisi komutan bizlerde onun emir erleriyiz.

AKP devletinin bu kirli savaşı sürdürme referansı nedir, gücünü nerede alıyor?

AKP devletinin en büyük referansı Türk devletinin sömürgeci, işgalci karakteridir. Sömürgeci Türk devleti Kürtler üzerinde tarih boyunca işgal, istila, katliam ve sürgün politikalarını her zaman gerçekleştirmiştir. Şimdi Erdoğan ve AKP, tam da sömürgeci devletin tarihsel karakterine yakışanı yapmaktadır. Faşizmin referansı onun tahammülsüz, tekçi ve baskıcı zihniyetidir. Bununla birlikte uluslararası siyasetin ve kamuoyunun sessizliği, yine Kürtler içinde bazı güçlerin tepkisizliği AKP için en büyük referanstır. Eğer Cizre ve Silopi yerle bir edilirken kadınlar, çocuklar ve siviller katledilip, insanlar direniş kalelerinde cayır cayır yakılırken, hemen yanı başındaki Güney Kürdistan’da KDP sessizlik ve tepkisizlik içine girer, üstelik Kürtlerin kanına giren bir güce karşı Ankara’da eylem gerçekleştiğinde bu eylemi kendilerine yapılmış gibi kınarsa, AKP devleti elbette bundan güç alacaktır. Ve Kürtler de bunu izlemekte ve görmektedirler.

Yine Avrupa ve Amerika Kürdistan’da soykırım uygulanırken sırf bazı çıkarları için Erdoğan ve AKP’nin tanklarla ve toplarla dövdüğü Kürdistan’ın şehirlerinde yaşanan katliamlara sessiz kalırlarsa bundan da güç alacaklardır. Açıktır ki Avrupa kendi demokratik değerlerinin gereklerini bile yerine getirmemektedir. Göçmenler sorununu vb. bazı çıkarlarını her şeyin üstünde tutabilecek kadar kendi değerlerine karşı dahi saygısız ve tutarsız bir duruma düşmüşlerdir. Halbuki Kürtlerin özgürlük talepleri meşrudur. Avrupa’nın birçok ülkesinde federasyonlar, özerk bölgeler, kantonlar vardır. Bunlar ne zaman soykırım politikalarının uygulanmasına sebep olmuştur. Eğer böyle olsaydı bugün İsviçre’de, Almanya’da, Belçika’da ve daha birçok Avrupa ülkesinde hatta Amerika’da bile taş taş üstünde kalmazdı. Kürtlerin özgürlük talepleri ve kendileri için istedikleri demokratik statü Avrupa ve Amerika’da uygulanan statünün üstünde değildir. Uluslararası güçler yüzyıl önce Sykes-Picot anlaşmasıyla Kürtlerin geleceğini karartılar. Yüzyıl sonra halen aynı noktada olmaları büyük bir haksızlıktır ve kabul edilemez. Kaldı ki Kürtler artık eski Kürtler değildir. Ortadoğu’nun yeniden şekillendirilmesinde Kürtlerin yerini ve değerini bilmeyenler kesinlikle başarılı olamazlar. Kim ne derse desin Kürt halkı mücadelesinde her zamankinden daha kararlı ve geleceğini mutlaka kendi eline alacaktır.

Erdoğan HDP’li vekillerin dokunulmazlıklarının kaldırılması için talimat verdi. Bunun sonucunda HDP’li vekillerin fezlekeleri meclise geldi. HDP’li vekillerin dokunulmazlıkları kaldırılırsa, nasıl bir sonuç ortaya çıkarır?

Kürt legal siyaseti fezlekelere yabancı değildir. Zaten Türkiye’de hiçbir zaman demokratik siyaset yapma zemini olmadı. Türk devleti ya size çizdiğim sınırlar içerisinde kalırsınız ya da size yer yoktur dayatmasında bulundu. Kürt legal siyaseti bu konuda onurlu bir geçmişe sahiptir. Boyun eğmediler, direndiler. Bu yüzden onlarca Kürt siyasetçi, aydın, iş adamı faili meçhul cinayetlerde yaşamını yitirdi. Defalarca partileri kapatıldı. 1994 yılında Kürt siyasetçilerinin nasıl adeta boğazlanarak Parlamento’dan alınıp zindanlara atıldığı bilinmektedir. Kürtler buna karşı da direndiler, yılmadılar. Şimdi Erdoğan ve AKP yine fezlekeleri demoklesin kılıcı gibi Kürtlerin üzerinde sallamaktadır. Şüphesiz ki Kürtler, demokratik ve devrimci güçler buna karşı da direnecektir. AKP’nin amacı diz çöktürmektir. Halbuki bu mümkün değil. HDP her fırsatta bu diz çökertme politikasına karşı direnişini kararlı bir biçimde sürdüreceğini belirtmektedir. Parlamentoda fezleke sahibi olmayan milletvekili yoktur. HDP dışındaki tüm fezlekeler yolsuzluk, rüşvet, yüz kızartıcı nitelikte olan fezlekelerdir. Vatan Millet Sakarya diye bağıranlar milleti soyup soğana çevirenlerdir. Her türlü ahlaksızlığı yaşayanlardır. Gırtlağına kadar yolsuzluk ve rüşvete bulaşan, çalan çırpanlardır. Bunların milliyetçilikleri bile sahtedir. Hiçbirisinin çocuğu savaşta değildir. Ama savaş kararını çılgınca da verenler bunlardır. Şimdi bütün bu kirli dosyaları bir tarafa bırakacaksın, sonra da HDP’lilerin fezlekelerini parlamentoya getireceksin. Bu büyük bir ikiyüzlülük, büyük bir ahlaksızlıktır. HDP’lilerin fezlekelere karşı tutumu ne olur bilemem. Halkın büyük iradesi ile seçilmişlerdir. Parlamentonun tek seçenek olmadığını çok iyi biliyorlar. Kürt halkının katliam kararını veren bu parlamentoda bir beklentisinin olamayacağını da çok iyi biliyorlar. HDP sonuçta legal bir partidir. Halkın iradesini muhakkak gözetecekleri kesindir, kararlarını kendileri verirler.

Görülüyor ki Kürt halkı üzerindeki soykırım politikaları devam edecek ve Kürtler de buna karşı direnecek. Önümüzdeki süreç için neler söylenebilir?

Çok önemli ve tarihi bir süreçte olduğumuz kesindir. AKP devleti özgürlük hareketini tasfiye etmek istedi. Kürt Halk Önderi üzerinde tüm zamanların en büyük baskı ve tehdidi uygulanmaktadır. Halkımızın demokratik özerklik ve inşa mücadelesine karşı tank ve toplarla toplumsal soykırım politikalarını uygulamaktadır. Bizde hareket ve halk olarak var gücümüzle bir direniş içerisindeyiz. AKP’nin saldırıları sürdükçe direniş devam edecektir demeyeceğim. Kürt Halk Önderi Rêber Apo ve Kürdistan özgürleşinceye kadar bu mücadele sürecektir diyorum. İçinde olduğumuz süreç başka zamanlara hiç benzememektedir. Her iki taraf açısından da sonuç alma sürecidir. Bunun içindir ki, Türk sömürgeciliği tüm gücünü seferber etmiştir. Savaşta hiçbir ahlaki kural ve ölçü tanımamaktadır. 90’lı yıllar çoktan geride kalmıştır. Bambaşka bir tasfiye ve soykırım politikası ile karşı karşıyayız.

Bizim açımızdan da daha önceki direniş ve mücadele düzeyi çoktan geride kalmıştır. 40 yıllık mücadele tarihimizde ilk kez bu düzeyde bir direniş sürmektedir. AKP, çökertme planı demişti. Biz de buna karşı zafer planı diyoruz. Sürecin bu minvalde gelişeceği kesindir. Ama denenmiş şeyler vardır. Hem yakın hem de geçmiş tarihimizde, hem halk hem de hareket tarihimizde görülmüştür ki, sömürgecilik nasıl bir vahşetle üzerimize gelirse gelsin, asla sonuç alamayacaktır. Yine tüm bu tarihi süreçler göstermektedir ki, direndikçe kazanan halkımız ve hareketimiz olmaktadır. Eğer Kürtlerin şehitleri oluyorsa ve bu şehitlerin yeri yüzlerle ve binlerle doluyorsa, eğer halkımız katliamlara boyun eğmeyip daha büyük bir kararlılık ve intikam ruhu ile mücadeleye hazırsa, eğer bu direniş bunca imkan, tecrübe ve kazanımlara rağmen kesintisiz devam ediyorsa ve her şeyden önce de mücadelemizde haklı ve örgütlüysek kazanan tartışmasız özgürlük olacaktır. Halkımızın yaşadığı bütün acılar aslında özgürlüğün doğum sancılardır. Mücadelede tabi ki ısrarlı olacağız. Kürtler artık Cizre direnişi öncesi ve sonrası demektedirler. Bu doğrudur. Bir katliam yaşanmıştır, bir direniş geliştirilmiştir. Bunun sonuçları elbette olacaktır. Mehmet Tunçlar, Zinarlar, Sêvêler, Pakizeler ne yapmamız gerektiğini açıkça önümüze koymuşlardır. Basında katliam bodrumları denilmektedir. Ben bu tanıma katılmıyorum. Oralara direniş bodrumları demek gerekir. Mehmet Tunçlar, Sêvêler, Pakizelerin ruhunu hep gündemde tutmak gerekir. 21. yüzyılın bu çeyreğinde Kürtler tarihe yön veren bir düzey kazanmıştır. Rojava devrimi tüm görkemliliğiyle ayaktadır. Halkların mücadelesine öncülük etmektedir. Kürdistan’da sömürgecilikle ulusal ve duygusal bağ ilk kez bu düzeyde kopmuştur. Bu önemlidir. Ulusal uyanış en yüksek noktadır. Bütün bu rezervler, avantajlar, tarihi gerçekler göstermektedir ki bu direniş sürecek ve kazanacaktır.

Kürt halkı büyük acılarla ama aynı zamanda büyük bir kararlılık ve büyük umutlarla 2016 Newroz’unu karşılıyor. Sizin Newroz mesajınız nedir?

Rêber Apo’nun şahsında ve şehitlerimizin anısına büyük bağlılıkla tüm halkımızın serhildan bayramı olan Newroz’u kutluyorum. Newroz Kürt halkının özgürlüğünde ne kadar ısrarlı olduğu, bunun için direniş iradesini en üst düzeyde ortaya koyduğu bir gündür. Dehaklardan, Çağdaş Mazlum Doğanlara, Zekiye ve Rahşanlara kadar bu böyle olmuştur. Kürtler 2016 yılı Newroz’unu direniş içinde karşılamaktadır. Güçlü iradelerini bir kez daha açık bir şekilde ortaya koyacaklardır. Oldukları her yerde ruhuna uygun Newroz’un kutlanacağına inancım tamdır. Halkımız Rêber Apo’nun özgürlüğü şiarıyla Newroz’u kutlayacaktır.

Gerek Kürdistan’daki gerekse yurtdışındaki tüm halkımız beynini, ruhunu, iradesini ve kararlılığını birleştirecektir. Newroz’da ortaya çıkacak olan irade aynı zamanda önümüzdeki sürecin yönünü de belirleyecektir. Tüm halkımıza çağrım tam bir yürek ve irade birliğiyle mücadeleyi yükseltmeleridir. Bu vesileyle köy korucularına da bir çağrım vardır. Her ne sebeple olursa olsun bugüne kadar korucu olanlar artık bu lanetli göreve son vermelidirler. Belki istemeyerek, belki korkudan, belki ekonomik sorunlardan dolayı koruculuğu kabul etmek zorunda kalmışlardır. Ama onurlu yaşam her şeyin üstündedir. Korucular bugünden sonra halkının yanında yer almalıdır. Türk devleti Kürtlere karşı soykırım uygulamaktadır. Korucular kendi soylarına, kendi halkına, kendi tarihine karşı tutum içinde olmamalıdır. Öldürülen ve katledilen analar, çocuklar siviller kendi anaları, çocukları ve kendi halkında olanlardır. Böyle bir zulme sessiz kalmamalı ve ortak olmamalıdır. 2016 Newroz’unu kendileri için bir başlangıç yapmaları ve tarihin lanetlileri kategorisinde kendilerini kurtaracaklarını sanıyorum. Ben bu temelde bir kez daha halkımızın ve tüm dostların 2016 Newroz’unu kutluyorum.

İzlediğimiz kadarıyla son günlerde Halep’te Kürtlerin yoğun yaşadığı Şêx Meqsûd mahallesine yönelik ENKS’nin de içinde olduğu itilafın yoğun saldırıları var. İlginç olan bu saldırılar Suriye’de ateşkesin sağlandığı ve Cenevre toplantısının yeniden gerçekleşeceği bir süreçte yoğunlaştı. Neden Şêx Meqsûd?

Şêx Meqsûd Kürtlerin yoğunluklu yaşadığı bir mahalledir. Aslında mahalle demek eksik kalır. Yüzbinlerce Kürt Şêx Maqsûd’ta yaşamaktadır. Rojava devriminden bugüne kadar tüm saldırılara rağmen yerlerini terk etmediler ve direndiler. Son saldırıların arkasında kesinlikle AKP vardır. Zaten Girê Spi ve Siluk saldırısında DAİŞ’i örgütleyen, harekete geçiren ve Kürtlere saldırtan da AKP olmuştur. Türk devleti Suriye’de uygulanan ateşkesi fırsat bilerek sürekli Efrin ve Girê Spî tarafını bombalamıştır. Ehrar el Şam, Sultan Murat Tugayı vb. çetelerini Şêx Mepsûd’a saldırtmıştır. Bu saldırıları ENKS aktif olarak desteklemektedir. Aslında ENKS demek de doğru değildir. Böyle bir örgüt sadece isim olarak vardır. İbrahim Biro ve Hakim Beşar’da ibarettir. KDP’nin bunları her düzeyde desteklediği bilinmektedir. ENKS itilafla ve AKP’nin desteklediği gruplarla birlikte hareket edip Şêx Meqsûd’ta Kürt kadınları ve çocuklarının katledilmesinde pay sahibidir. ENKS tamamen kendisini pazarlamış, Erdoğan’ının talimatlarına göre düşmanlık yapmaktadır. Bunların Kürtlükle, Rojava ile ve insanlıkla bir ilişkisi yoktur. Sanıyorum bunlardan birisini sözcü yardımcısı da yapmışlar. Böylelerini Kürtlere karşı habire konuşturuyorlar. Kürtler de bunu biliyor, görüyor ve tanığıdırlar. Kürtlükleri bu kadardır işte. Cenevre’nin mimari ABD ve Rusya’dır, diğerleri hepsi paravandır ve hiçbir değerleri yoktur.

Son olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın durumu ile ilgili yeni bir gelişme ya da herhangi bir bilginiz var mı?

Rêber Apo’nun durumundan bilgimiz yoktur. Ama biliyoruz ki iki arkadaşı İmralı adasından sürgün ettiler, yine biliyoruz ki AKP’nin Rêber Apo üzerinde çok büyük bir baskısı vardır. Tehdit ve tehlike ahlaksız biçimde sürmektedir. En büyük direnişi de Rêber Apo göstermektedir. AKP’nin ahlaksızca geliştirdiği her türlü psikolojik baskı, açık tehdit, şantaj ve tehlikelere karşı Rêber Apo geri adım atmamıştır. AKP devleti her konuda olduğu gibi Önder Apo üzerinde böyle açık bir baskı geliştirirken, Avrupa, Amerika, CPT, Uluslararası Af Örgütü, Avrupa Konseyi’nin sessiz kalması gerçekten kabul edilebilir bir durum değildir. Hareket ve halk olarak Rêber Apo’nun durumundan tabi ki kaygılıyız. Şunu bir kez daha belirtmek durumundayım ki, tüm direnişimiz aynı zamanda Önder Apo’nun özgürlüğü içindir. Rêber Apo özgürleşmeden ne bu savaş biter, ne Kürtler özgürleşir ne de Türkiye demokratikleşir. Herkesin bunu çok iyi bilmesi gerekir. Bu nedenle hareket ve halk olarak mücadelemizi daha da yükselteceğimizi belirtiyor, başta Avrupa Konseyi ve CPT olmak üzere uluslararası güçleri AKP üzerinde baskı yapmaya çağırıyorum.