Musul operasyonu öncesinde Musul’un durumu ve DAİŞ’in hazırlıkları

Amman’da 1 Haziran 2014’te ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye, KDP arasında bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı da Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesi planlandı.

Amman’da 1 Haziran 2014’te ABD, İsrail, Suudi Arabistan, Türkiye, KDP arasında bir toplantı gerçekleştirildi. Bu toplantı da Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesi planlandı. 8 Haziran günü ise Katar ve Ürdün’ün dahil olduğu bu devletler Irak’ta bir toplantı daha gerçekleştirdi. Bu toplantıda Musul’un DAİŞ’e teslim edilmesi planı sonuca bağlandı. Bu doğrultuda 10 Haziran günü DAİŞ Musul’a girdi. DAİŞ’in Musul’u işgali sırasında Musul’da 50 bine yakın Irak askeri gücü bulunuyordu. İşgal sırasında herhangi bir çatışma veya direniş yaşanmadı. Tek bir saldırıda 1700 Irak askeri çeteler tarafından öldürüldü. Irak ordusuna ait çok miktarda ağır silah ve Musul bankasında bulunan yüklü miktarda para da DAİŞ’in eline geçti. DAİŞ sonraki saldırılarında, özellikle de Kobanê saldırısında Musul’da ele geçirdiği ağır silahları kullandı. DAİŞ’in asıl amaçlarından biride Sünnilerden oluşan Kürt, Türkmen ve Arap birliğini oluşturmaktır. Musul bu birliğin merkezi olarak düşünüldü.

SÜNNİ İTTİFAK ARAYIŞLARI

Musul’da var olan eski Arap aşiretleri çıkarları gereği DAİŞ ile ittifak içine girdiler. Musul’da çok eskiden beridir rol sahibi olan aşiretler ile DAİŞ çeteleri alanı işgal etmeden önce bazı hazırlıklar yapar. Söz konusu aşiretler geçmişten beri BAAS partisiyle olan aşiretlerdir. Bunlardan en önemlisi Saddam’ında aşireti olan Cuburi aşiretidir. Hatta bu aşiret BAAS partisinin kurulmasında rol sahibidir. Birçok DAİŞ komutanı da BAAS içerisinde Saddam’a askerlik yapan kişilerden oluşmaktadır. DAİŞ’in Musul’a kolay işgal etmesinde Sünnilik zeminini etkili kullanıldı. Hükümetin Şia olmasından rahatsız olan Sünni aşiretler ise DAİŞ’in Musul’a girmesinde en önemli role sahiptirler. Bu sayede Musul’da kendi hükümlerini sürdürmek istediler. DAİŞ ise var olan tecrübelerini ve Sünni-Şia çelişkisini iyi değerlendirerek Musul’da bulduğu zemini etkili kullandı. Bu esas üzerine Musul’u ele geçirdiler. Sünni aşiretler DAİŞ Musul’u işgal ettiğinde çeteleri görkemli törenler ile karşıladılar. Herhangi bir direniş sergilenmedi. Bu süreçten sonra DAİŞ daha da güçlenmeye başladı. Bu durum Telafer'in ve Kısmen Şengal’in ele geçirilmesiyle devam etti. Telafer bölgesinde bir kısım Sünni Türkmen ise hiçbir direniş veya karşılık göstermeksizin çeteleri karşılamış, onlarla birlikte hareket etmeye başlamış, onlara katılmıştır.

DAİŞ’in asıl amaçlarından biri de Sünnilerden oluşan Kürt, Türkmen ve Arap birliğini oluşturup İran, Irak ve Suriye devletlerine karşı kullanmaktı. Bu tamamıyla Türk devletinin yürütmek istediği ancak büyük oranda başarısız kaldığı bir siyasettir. Bu yöntem ile Celawla’dan İran devletine saldırı başlatıp, İran içerisinde de Suriye ve Irak’ta olduğu gibi kaos yaratmak istemiş ancak İran’ın bunu erken fark etmesiyle önü alınmıştır. Söz konusu ittifak kendi içlerinde yaşanan iktidar hırsı ve anlaşmazlıklar nedeniyle kısa sürede dağılmıştır. Ancak Sünni Türkmenler saldırılarda piyon olarak kullanıldı. Şengal, Telafer ve Suriye’nin birçok yerine saldırılar bu Sünni Türkmen çetelerin eliyle gerçekleştirildi. Şengal’e saldıran çetelerin büyük bir kısmı Telafer Türkmenlerinden oluşmaktaydı. 11 bin peşmergenin savunduğu ancak Türkmen çetelerin gelmesiyle 11 bin peşmergeden eser kalmadığı Şengal saldırısını yaklaşık 300 Türkmen ve Arap çete gerçekleştirmiştir. Kısmen ele geçirilen Şengal toprakları sayesinde DAİŞ, ticari yolları ve petrol alanları ile barajları, elektrik ve gaz santrallerinin kontrolünü sağlamış ve bu sayede gücüne güç katmıştır. Bu durum Türk devletinin iştahını kabartmış olmalı ki, DAİŞ ile olan ilişkilerini artık gizliden gizliye değil uluorta yürüten bir duruma gelmiştir. Öyle ki Musul’daki Türk konsolosluğundaki görevlilerin DAİŞ tarafından alıkonarak daha sonra serbest bırakılması yürütülen planın bir parçası olarak mizansene dönüşmüştür. Başika’da Türk askerlerinin sessizce konumlanması da konsolosluk planının bir diğer yönüdür.

DAİŞ’İN BÖLGEDEKİ TEK DESTEKÇİSİ  MENFAAT GÜDEN AŞİRETLER VE TÜRK DEVLETİDİR

Musul, DAİŞ saldırılarından önce 2,5 milyona nüfusa sahipti. Hristiyan, Sünni ve Şii mezhepleri, Êzîdî halkının oluşturduğu bir topluluk yaşıyordu. DAİŞ saldırıları sonrası sadece Sünni Arap halkının oluşturduğu küçük bir topluluk kalmıştır. Zebari aşiretine mensup ve DAİŞ çeteleri içerisinde olan yaklaşık 70 bin civarı bir topluluk da yaşamaktadır. Ancak Musul hali hazırda sadece Arap Sünniliğinden oluşan tek renkliliğin yaşandığı bir kenttir. Şengal dışında Musul’a bağlı Tıl Kasap, Baac, Telafer, Başika, Bahzan gibi ilçe ve kasabalar DAİŞ çetelerinin elinde bulunmaktadır. Bunlardan Baac kasabası Şengal şehir merkezine en yakın yerleşim bölgesidir. Baac’ın Şengal’e uzaklığı sadece 15 kilometredir. Baac dışında bulunan diğer bölgeler tamamen Kürtlerin- Êzîdîlerin topraklarıdır. Hewlêr tarafında bulunan Hamdaniye kasabası da DAİŞ çetelerinin elinde bulunmaktadır. Öte yandan Musul’dan Kerkük sınırına uzanan, Hawicey’i de içine alan bir bölge DAİŞ’in elinde bulunmaktadır.

Musul’daki aşiretlerin bir kaçı dışında tamamı DAİŞ’i destekleyen büyük aşiretlerdir. Bunun en önemli nedeni ise ekonomiyi elinde bulunduran Şia hükümetidir. DAİŞ’in aşiretler tarafından kabul görmesinde ekonominin büyük bir etken olduğu söylenilebilir. Zira bu aşiretlerin daha önce sahip oldukları imkanlar ile şu anda sahip oldukları imkanlar arasında büyük farklar belirmiştir. Bu da DAİŞ’in aşiretlere ekonomik olarak imkanlar sunmasından kaynaklanıyor. Temiz su, petrol, gaz vs. doğal zenginlikler, DAİŞ ile aşiretlerin imkan yaratma üzerine kurduğu karşılıklı ilişkiyi güçlendirmektedir. DAİŞ elinde bu denli büyük imkanlar olmasaydı Musul’da tutunamayacağı kesindi. Ancak imkanlar gelişince rekabette giderek artmıştır. Bu rekabet sorunlara neden olmaktadır. Son süreçte Musul’da aşiretler arasında çatışmalar yaşanmış, çok sayıda insan ölmüş ya da yaralanmıştır. Çünkü gelişen imkanlar beraberinde iktidar ve etkinlik kurma mücadelesini de getirmiştir. Son çatışma ise Musul’da iktidar olmak isteyen Şamar ve Zebari aşiretleri arasında yaşanmıştır.

DAİŞ çetelerinin eski gücünde olduğu söylenemez. Son süreçte Rojava’da YPG’den aldığı darbeler ve kaybettiği stratejik topraklar DAİŞ’in bu gerileyişindeki başlıca etkenlerdendir. Bu mücadele ile DAİŞ çetelerinin gücü kırılmış, psikolojik ve askeri olarak bir çöküntü yaşamıştır. Eski kadroları Kobanê savaşında tamamen tasfiye olmuştur. Musul’da yaklaşık 7 - 8 bin DAİŞ’li olduğu belirtilmektedir. Tasfiye olan kadroların boşluğu Musul’da bulunan DAİŞ okulları ile kapatılmaya çalışılıyor. Çok sayıda DAİŞ’li bu okullarda eğitilip komutan düzeyine getirtiliyor. DAİŞ buradaki 7-8 bin kişilik çete topluluğunu bir kemik yapı olarak görüyor ve Musul’un savunmasında bu sayının yeterli düzeyde direnebileceği söyleniyor. DAİŞ Musul’da tam bir şehir sistemi oluşturmuştur. Asayiş, hastane, polis, belediye, ticaret merkezleri vs. vardır. Şuan DAİŞ’in bölgedeki tek destekçileri menfaat güden aşiretler ile Türk devletidir. Türk devleti Başika’ya getirdiği birçok ağır silahı aşiretler aracılığı ile DAİŞ’e aktarmıştır.

Musul'un 20 kilometre kuzeydoğusunda bulunan ve tarihi Asur yerleşimi olan Başika'nın ismi, Aramice'de "Bet" (Ev) ve "Aşika" (Aşıklar) sözcüklerinden türetilmiş ve "Aşıklar Evi"anlamına gelmektedir. Zeytin ağaçlarıyla ünlü yerleşim bölgesinde, Êzîdîlerin ve Şabakların yanısıra Süryaniler ve Müslüman Araplar da yaşamaktadır. DAİŞ bu kasabayı Haziran 2014'te ele geçirdikten sonra ismini "Dua" olarak değiştirdi.

MUSUL OPERASYONUNA BAĞLI BAZI DETAYLAR

BM Güvenlik Konseyi bünyesinde faaliyet gösteren “Analitik Destek ve Yaptırım Gözlem Timi”nin DAİŞ raporuna göre örgüt temelde üç ana gruptan oluşmaktadır. Bunlardan ilki çekirdek yönetim kadrosudur. Bu kadro baskın bir şekilde Iraklılardan oluşmaktadır ve 2010 yılından beri Ebu Bekir el-Bağdadi tarafından yönetilmektedir. İkinci ana grup Bağdadi’ye biat etmiş olan ve yine çoğunlukla Iraklılardan kısmen de Suriyelilerden oluşan gruptur. Bu grup, askerî ve idari işlerde görev almaktadır. Üçüncü ana grup ise 80’in üzerinde dış ülkeden gelen yabancı terörist savaşçılardır ve silahlı gücün önemli bir kısmını oluşturmaktadır.

Musul her ne kadar kuşatmada olsa da, KDP içinde geliştirdiği kimi ittifaklar ve oluşturduğu kaçak yollarla şu ana kadar fazla bir zorlanma yaşamamıştır. DAİŞ Musul’a yönelik karadan yapılacak olası bir operasyon için üç aşamalı hendek sistemi oluşturmuş durumdadır. Kara harekatını engelleme amaçlı yapılan 1. hendek araçların geçişinin engellenmesi için yapılmış. Hendeklerin 2 metre genişliğinde ve 2 metre derinliğinde yapıldığı tahmin ediliyor. Oluşturulan ikinci hendek ise petrol ile doldurulmuş durumda. Bu hendeğin kazılmasının nedeni saldırı sırasında hava hareketini ve keşif uçaklarının görüş mesafelerini azaltmak için yapıldığı tahmin ediliyor. Savaş esnasında bu petrolün ateşleneceği dile getiriliyor. Kazılan 3. hendeğin, hendekten ziyade yer altı savunma sistemi olduğu dile getiriliyor. Üstü betonla kapatılmış sığınaklar tünellerle birbirine bağlanmış.

Ağır silah olarak tank, top ve kendi üretimleri olan füzeler bulunmaktadır. DAİŞ, ağırlıklı olarak 57’lik doçka, havan topları ve katyuşalarla kent savunmasını yapmaya hazırlanıyor. En iyi şekilde kullandıkları silah ise mayındır. DAİŞ’in Musul’un çevresini ve şehrin içini mayınlarla döşediği dile getiriliyor. Şehrin kontrol noktalarına varillerden yaptıkları mayınlar yerleştirilmiş durumda. Ağır silahların çoğunun Musul içlerinden Telafer’e kadar yayıldığı sanılıyor. Bunun nedeninin ise olası bir kırılma durumunda ağır silahların Telafer’den Baac’a ve oradan da Suriye’ye geçirilebilmesidir. Ancak ağır silahların tam olarak nereye götürüldüğü bilinmiyor.

ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği’nde açıklamada bulunan Steve Warren, Koalisyon güçlerine ait uçaklar tarafından DAİŞ hedeflerine yönelik 6 bin 703 hava saldırısının düzenlendiğini dile getirmiş olsa da koordinatları verilen DAİŞ hedeflerinin koalisyon uçakları tarafından etkili vurulamadığını, DAİŞ’in olmadığı mevzilerin hedef alındığını belirtiyorlar.

Musul operasyonuyla bağlantılı bir diğer detay ise İran’dır. Şüphesiz ki İran’ın Irak üzerinde önemli bir etkisi var. Bu Irak hükümetinin Şii olmasından ve Irak’ın İran’ın savunmasında önemli bir etken olmasından kaynaklı olduğu söylenilebilir. Sonuç olarak İran’ın hiçbir zaman savaşı kendi topraklarına taşımaması, İran’ın Irak’ta etkin olmaya birazda zorluyor denilebilir. İran’ın Heşdi Şahbi gücü de bölgede bulunmakta ve sayıları 70 bin civarında olduğu sanılmaktadır. Heşdi Şahbinin İran’nın denetiminde olmasından kaynaklı Musul’a girmesi istenmiyor. Şii olan Heşdi Şabi güçlerinin Musul’da bir Sünni katliamını gerçekleştirebileceği yönünde bir korku hakim. Çünkü Sünni topluluk 1,5 yıldan fazladır DAİŞ’in Musul’da barınmasının esas nedeni olarak gösteriliyor. KDP ve Türkiye’nin bu denli Heşdi Şahbiye karşı çıkmalarının bir nedenin bu olduğu düşünülüyor. KDP ve Türkiye’nin Musul’da savaştırmak istediği güç kendi kadrolarından oluşan Heşdi Watanidir. Heşdi Watani, Heşdi Şahbi’nin karşıtı Sünni bir yapılanmadır. Operasyonun gecikmesinin nedenlerinden biri de Heşdi Şabi-Haşdi Watani karşıtlığıdır. Yapılan değerlendirmelerde Heşdi Watani’nin, diğer adıyla Niştimani, Musul’da ilerleyen süreçte kaosun tırmandırıcısı olacağı belirtilmektedir. KDP ve Türkiye’nin bu kadar ısrarcı olmasının bir diğer nedeni ise, Türk devletinin KDP’ye verdiği başkanlık sözüdür. Türk devletinin, Musul’u da içine alan bir alan için mücadele edeceğini ve Barzani ailesinin bütün Güney Kürdistan’ın başında kalmasına dönük bir takım sözler verdiği belirtiliyor.

Yarın: Musul operasyonu için 16 Mart tarihinde Kerkük’te yapılan toplantının içeriği, operasyon hazırlıkları ve planlaması, operasyonun detayları, operasyondan sonra Musul üzerine olan planlama, operasyona katılması planlanan güçlerin durumu