MAKALE

Kürtleri ve özgürlük güçlerini yok etme planları

Ortadoğu coğrafyasının siyasi haritasının değişmesinin an meselesi olduğu bir zaman aralığından geçmekteyiz.

Bütün dengelerin altüst olduğu, anlık güç değişimlerinin olduğu, perde önünde farklı perde arkasında farklı hesapların döndüğü, tam anlamıyla kaotik bir döngüyle hesapların döndüğü ve siyasi olarak güçlü olanın kazanacağı bir zaman aralığı...

Anlaşılıyor ki, özellikle Suriye toprakları üzerinden geliştirilmek istenen bu karmaşık ve çelişkili ilişkiler bütün Ortadoğu’ya hakim olma gayretlerinin bir ürünü olmanın ötesine geçmiyor. Adeta kimin elinin kimin cebinde olduğunun belli olmadığı, güçlerin birbirlerini sınayıp kandırdığı ve özgürlük güçlerini tasfiye etmenin gayreti içinde olduğu bir süreçteyiz.

Suriye-İran-Türkiye üçlüsünün bütün olağanüstü düşmanlıklarına rağmen Kürt gerçekliğinin siyasi bir irade olmaktan çıkarılması ve gerekirse fiziki tasfiye de dahil her türlü yola başvurularak etkisizleştirilmesi noktasında gizli bir anlaşmaya vardıkları ortaya çıkan pratiklerle kanıtlanmış durumdadır.

Özgürlük güçlerine yönelik tasfiye girişimlerinin böylesine ayyuka çıktığı bir dönemde ilk akıllara gelen şey, "Acaba tarih tekerrür mü edecek" sorusu oluyor.

Bu üç ülkenin son dönemde yürüttükleri siyaset göz önünde bulundurulduğunda ve buna paralel olarak Türk devletinin Cerablus ve yine Azez-Cerablus hattı içerisinde yer alan El Rai kasabasını işgal etmesi ve buna karşın ABD, Rusya gibi ülkelerin işgal karşısındaki sessizliği anlaşmanın boyutlarının düşünülenden daha kapsamlı olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Türkiye siyasetinde despotik dönemin ağırlaşarak devam ettiği bu son aylarda topyekûn bir savaşa hazırlık havası hakim.

Bilindiği gibi, kış aylarında Bakure Kürdistan’da yoğun bir askeri ve siyasi saldırı başlatan Türk devleti, kış boyunca Kürt halkını ve Kürt Özgürlük Hareketi'ni bitirmeyi başaramadı. Bu başarısızlığın ardından Davutoğlu görevden alınmış ve yerine Binali Yıldırım atanmıştır.

Türk devleti yaşadığı büyük yenilginin intikamının alınması için yaz aylarında kışa oranla saldırılarını üç kat artırdı. Ancak Kürdistan özgürlük gerillasının Apocu fedai ruh ile direnmesi Türk devletini şaşkına uğratmış ve öfkelendirmiştir.

Buna paralel olarak gelişen Kuzey Suriye-Rojava'da gelişen ve Minbic Askeri Meclisi’nin 1 Haziran günü başlattığı 'Minbic’i Özgürleştirme Hamlesi' ile Türk devletinin Suriye ve Rojava’ya yönelik kirli politikalarına ağır darbeler vurdu.

Bakure Kürdistan’da gerilla direnişi ve Kuzey Suriye-Rojava'da Minbic’in özgürleşmesi ardından anlaşılıyor ki, siyasi olarak kendini bitirme gayretine giren AKP/Erdoğan Cerablus ve El Rai'yi işgal etmiş, devrimci demokratik halk güçlerine yönelik saldırılar geliştirmiştir.

Hiç şüphesiz AKP/Erdoğan aslında bu saldırılar ile adım adım kendi sonunu hazırlamaktadır.

Kürtlere karşı ahlaksızca bir işbirliği ile saldıran sözüm ona muhalefet, AKP/Erdoğan’ın sırtını sıvazlayarak, devrimci demokratik halk güçlerine yönelik saldırılara evet diyerek Kürt düşmanlığını bir kez daha açıkça ilan etmiştir.

Diğer yandan İran ise kendi içindeki ortaya çıkan rahatsızlıkları bastırmak için ürkütücü bir korkutma ve sindirme politikası izlemektedir. Siyasi tutuklulara karşı sürekli idam sehpasını işaret ederek onları susturmaya çalışmakta ve bu yolla olası bir ayaklanmanın önüne geçmeye çalışmaktadır.

Asırlar boyu kendini korku ile yaşatmaya çalışan bu devlet anlayışı ile şimdi Kürtleri tam hedefine almış ve bu yolla ikinci bir Suriye olmanın önüne geçmeye çalışmaktadır. Ülke içinde en güçlü denge unsuru olan Kürtlerin olası bir halk ayaklanmasına öncülük etmesi ya da çıkabilecek ayaklanmaları yönlendirmesi ihtimali İran devletini tedirgin etmektedir.

Suriye’de mevcut Baas rejimi ise Türk devletinin Cerablus ve El Rai işgalleri karşısında ve özellikle de Kürtlere yönelik gerçekleştirilen saldırılara sessiz kalarak Kürtlerin zayıflamasını sağlamayı istediğini ortaya koymaktadır.

Baas rejiminin Şehba, Efrîn ve Şêxmeqsûd üzerine gerçekleştirilen saldırılardaki pozisyonu, pratiği ve özellikle Qamişlo ve Heseké saldırıları bunu kanıtlamaktadır. Baas rejimi ve İran’ın paramiliter çeteleri Difa El Wetani’nin Minbic hamlesi sürerken Heseké'de saldırıya geçmesi bir açıdan kendi gücünü görme ve öte yandan da Kürtlerin gücünü ve dayanıklılığını sınama amaçlıydı.

Eğer saldırılarda bir başarı elde edilseydi Baas rejimi ve İran’ın paramilter çeteleri Difa El Wetani, bütün bir Rojava'ya yönelik saldırı dalgası geliştirecekti.

Savaşan bir güç olan QSD güçleri askeri anlamda kendini kanıtlamış, başarılara sahip ve uluslararası alanda kabul görmüş bir güç olmasından dolayı bu tür saldırılara karşı hazır bir konumda olduğundan tüm bu planları başarısızlığa uğratmıştır.

NE YAPMALI?

* Yoğun bir saldırı ile karşı karşıya olan Kürtler ve dostlarının ciddi bir siyasi hamle ile kazanılan askeri başarıları taçlandırması gerekmektedir.

* Suriye halklarının temsilci olan Demokratik Suriye Meclisi (MSD) diplomatik ve siyasal çalışmalarına hız vermeli ve tarihten ders çıkararak uluslararası güçler ile ilişkilenmeli.

* MSD eşitlik, özgürlük, adalet ve ortak yaşam felsefesi ile diğer halk ve inanç topluluklarıyla kardeşliğini pekiştirmeli ve Demokratik Federal Sistemi teorik anlamda ve pratik olarak herkese kavratabilmelidir.

* YPG/YPJ güçleri başta olmak üzere tüm devrimci-demokratik halk güçleri, Türk devleti ve desteklediği Suriye Ulusal Koalisyonu çetelerinin, yine DAİŞ çetelerinin özgür alanlara yönelik olası işgal ve saldırılarına karşı askeri anlamda her zaman hazır olmalı.

* Kuzey Suriye-Rojava'da yer alan tüm halk-inanç toplulukları da yaşamını savaşa göre ayarlamalı.