Kendi mezarını kazmak-Adil Bayram

Başbakan Ahmet Davutoğlu yürüttüğü topyekün saldırı operasyonlarına karşı Kürtlerin direniş eylemleri yapıyor olmalarına bakarak “Şaşırdığını” ima ediyor, biz de Ahmet Davutoğlu’nun neden şaşkınlık duyduğuna bakarak şaşırıyoruz.

Başbakan Ahmet Davutoğlu yürüttüğü topyekün saldırı operasyonlarına karşı Kürtlerin direniş eylemleri yapıyor olmalarına bakarak “Şaşırdığını” ima ediyor, biz de Ahmet Davutoğlu’nun neden şaşkınlık duyduğuna bakarak şaşırıyoruz. 

Zira Ahmet Davutoğlu’nun yeni talimatını verdiği savaş otuz beş yıldır sürüyor ve Kürtler de otuz beş yıldır bu savaşın bir tarafı olarak eylem yapıyor. Bu konuda zindanda direndiler, dağda direndiler. Gerilla ordusu yaptılar, serhildana kalktılar. PKK ise tüm bu direnişlerin adı ve örgütsel kimliği oldu.

Şimdi Başbakan Ahmet Davutoğlu dünyaya yeni doğmuş veya başka bir dünyadan gelmiş gibi, tüm bunlardan habersizmiş görünümü sergiliyor. Polisi ve orduyu saldırıya geçirerek yeni bir düşünce ve politika ürettiğini sanıyor. Kürt yurtseverlerini, HDP ve DBP üyelerini tutuklayarak sorunu çözeceğine inanıyor. Kürt dağlarını ve köylerini bombalayarak, Kandil’de olduğu gibi sivil Kürtleri katlederek PKK’den ve Kürtlerden kurtulacağını sanıyor.

Halbuki Başbakan Ahmet Davutoğlu da kendinden önceki on beş hükümetin otuz beş yıldır yaptığını yapıyor. Yani biraz da övünerek ve de böbürlenerek başlattığı savaşın yeni olan hiçbir yanı yok. Tersine en eskimiş olan, herkes tarafından kullanılmış ve hiçbir sonuç vermemiş bulunan bir yöntem oluyor.

Profesör olan Ahmet Davutoğlu stratejiyle ve dolayısıyla tarihle ilgileniyor. Kuşkusuz “Kürtlere sopa” siyasetinin 19. yüzyılın başından itibaren başladığını biliyor. Osmanlı Yönetiminin başlattığı bu siyasetin kendini çözülmeye götürdüğünü de biliyor olmalıdır. Bunu takiben Kürdü inkar ve imha kıskacına alan Cumhuriyetin de bu nedenle Ortadoğu’dan dışlanmış olduğunu elbette biliyordur.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun çözüm olarak polisi ve orduyu harekete geçirme siyasetini yakın geçmişte en etkili biçimde Kenan Evren’in uygulamaya koyduğunu ülkemizde herkes biliyor. Hala Evren cuntasının kaybettiği insanların akıbeti aranıyor. Ama söz konusu Kenan Evren’in cenazesinin, tüm devlet korumasına rağmen nasıl kaldırıldığını hepimiz gördük.

Bir de 1990’ların ilk yarısında uygulanan topyekün özel savaş konsepti var. Çiller, Ağar, Güreş ve Demirel çetesi tarafından uygulamaya konan bu konseptin sonuçlarını da hala kimse aydınlatamıyor. AKP bu konsepden zarar gördüğünü söyleyerek iktidara gelen bir güçtü. Fakat ne yazık ki şimdi söz konusu konseptin uygulayıcısı oluyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, polis ve orduyla yürüttüğü saldırıların “Teröre karşı mücadele” olduğunu söylüyor. Saddam Hüseyin de Halepçe’yi “İçinde teröristler var” diyerek bombalatmıştı. Sonunun ne olduğunu ise herkes gördü. Şimdi aynı şeyi söyleyerek Kandil köylerini bombalatan Ahmet Davutoğlu bunlardan hiç ders çıkarmıyor mu?

Dahası başlattığı saldırı ve katliamlarla bir de övünüyor. Bir günde uçakların bilmem kaç sorti yaptığını, bir haftada “200 Teröristin öldürüldüğünü” övünerek basın önünde anlatıyor. Herhalde Ahmet Davutoğlu söz konusu uçakları ilk kez kendisinin uçurduğunu, Kürdistan dağlarını ve köylerini ilk kez kendisinin bombalattığını sanıyor. Halbuki bunlar otuz beş yıldır yapılıyor ve hiçbir sonuç alınamamış bulunuyor. Dolayısıyla Ahmet Davutoğlu’nun başlattığı saldırıların da hiçbir sonuç vermeyeceği açığa çıkıyor.

Öyle anlaşılıyor ki, Başbakan Ahmet Davutoğlu kendisinden öncekilerin kararsız davrandığını ve meydan okuyarak kendisinin bu işi başarabileceğini sanıyor. Halbuki bu dünyada Kenan Evren kadar, Tansu Çiller kadar meydan okuyan yoktu. Çiller’in “Ya bitecek, ya bitecek” sözleri dillerde dolaşıyordu. Peki sonuç ne oldu? Çiller hala ne zaman benden hesap sorarlar korkusuyla yaşıyor.

Şimdi herkes Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun tüm bunlardan ders çıkartarak siyaset yoluyla çözüm üreteceğini sanıyordu. Fakat gelişmeler toplumun beklediği gibi olmadı. Başbakan Ahmet Davutoğlu da kendinden önceki özel savaşçı hükümetlerin yolunu tuttu. Hem de seçim kaybetmiş ve iktidardan düşmüş, dolayısıyla meclisten güven oyu almamış bir hükümet olarak. 

Peki Ahmet Davutoğlu hükümetinin bu tür kararlar alıp uygulatmaya ne hakkı var? Mevcut haliyle bir vekil hükümet konumundadır ve ülkeyi savaşa sokacak kararlar alması mümkün değildir. Ancak öyle anlaşılıyor ki, bu konularda Ahmet Davutoğlu MHP’nin oylarına güveniyor. CHP ile koalisyon görüşmeleri yaparken, MHP ile fiilen ortak hükümet kurmuş bulunuyor.

Başbakan Ahmet Davutoğlu bilmeli ki, mevcut haliyle tuttuğu yol gidilecek ve sonuç alınacak yol değildir. Kendinden önce otuz beş yıldır denediler ama hiçbir sonuç alamadılar. Kürdistan dağları onlarca yıldır durmadan bombalandı ama dağlarda yaşayanlara bir şey olmadı. Dağlar koruyucudur, bir dağ bombalanırsa diğerine geçmek mümkündür.

Kürt köylerinin bombalanması, yakılıp yakılması yapanlara hiçbir kazanç getirmedi. Sadece Kürt direnişini daha çok büyüttü, o kadar. DTP’nin kapatılması ve on bin kişinin zindanlara doldurulması demokratik Kürt siyasetini zayıflatmadı. Tersine gelişmelerin nasıl olduğunu 7 Haziran’da herkesten daha çok ve acı bir biçimde Ahmet Davutoğlu gördü. Öyle ki, seçim sürecinden itibaren HDP Türkiye siyasetini belirler hale geldi.

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit de yeni uygulanmıyor. 2011 ve 2012 yıllarında da Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığını yaptığı AKP hükümeti de benzer bir tecriti uyguladı. Daha önce de aylara ve yıllara yayılan tecritler uygulandı. Peki sonuç? Sonuçta yine AKP hükümeti İmralı’nın kapısını çalmak zorunda kaldı.

Demek ki Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun seçtiği yol, aslında yol değildir. Dağların bombalanması, gerillanın vurulması, köylerin yakılması, sivil halkın katledilmesi, partilerin kapatılması, binlerce insanın tutuklanıp zindanlara doldurulması ve PKK Lideri Abdullah Öcalan’a tecrit uygulanması şimdiye kadar hiçbir sonuç vermemiştir. Dolayısıyla bundan sonra sonuç vermesi de mümkün değildir. 

Tersine bu tür uygulamalar sahiplerinin ömrünü tüketmiş ve hükümetten düşmelerine yol açmıştır. Demek ki Ahmet Davutoğlu da söz konusu politikaya yönelerek aslında kendi mezarını kazmaktadır. Ne bilelim, belki de bu yolla Tayyip Erdoğan’ın verdiği yükten kendini kurtarmak istemektedir. 

Eğer amaç sonuncusuysa, o zaman bu kadar kana ve katliama gerek yoktur. Ahmet Davutoğlu zaten iktidardan düşmüştür, o halde çantasını alıp evine gidebilir. Yoksa Kürt ve Türk halklarının birleşik gücü ve ortak direnişi Ahmet Davutoğlu’nu bindiği koltuktan düşürür ki, o zaman da nereden geldiğini bilemez.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA