KDP'nin AKP ile tehlikeli dansı...-Amed Dicle

Onlarca savaş uçağının Kürt dağlarını, köylerini ve çocuklarını bombalaması ve Erdoğan'ın 'Çözüm sürecini bitirdik' cümlesiyle resmiyet kazanan devletin yeni savaş konseptinin, Kürtler arası ilişkilere de yansıması oluyor, olacak.

Onlarca savaş uçağının Kürt dağlarını, köylerini ve çocuklarını bombalaması ve Erdoğan'ın 'Çözüm sürecini bitirdik' cümlesiyle resmiyet kazanan devletin yeni savaş konseptinin, Kürtler arası ilişkilere de yansıması oluyor, olacak. Nitekim henüz uçaklar havadayken ve evleri kazan bombaları ile yıkılan Kandil'in köylüleri sığınacak bir ev bulamamışken, şarapnellerle yaralanan küçücük çocuk henüz hastane yolundayken, Güney Kürdistan Bölge Başkanlığı konuya ilişkin açıklama yaptı. 

Mesud Barzani adına yapılan açıklamada, ne yazık ki hedef alınan sivillere ilişkin tek bir cümle sarf edilmedi. Birkaç teknik bilgilendirmeden sonra, 'çözüm sürecinin bozulmuş olmasından duyulan kaygı' dile getirildi. Ve daha da önemlisi, onlarca uçağın dağı taşı bombalamasından KCK sorumlu tutuldu. KDP'nin bu tutumu, bugünkü Zergele katliamına yol açtı. 2011 yılında da aralarında 7 aylık Solin bebeğin de olduğu bir aile yine Kandil'ın Kortek köyünde Türk uçaklarının hedefi oldu. Bu katliama da KDP tek kelime etmedi..

Davutoğlu'nun 'Operasyonlar sürecek. Gerekirse muhatap değiştiririz' açıklamasından tam iki saat sonra Başbakan Neçirvan Barzani, 'Biz muhatap olmaya hazırız' yanıtıyla da yeni dönemdeki rolünü deklare etmiş oldu. 

Ve elbette, Davutoğlu'nun, 'Sayın Barzani'nin bu operasyondan haberi vardı' bilgisi KDP tarafından yalanlanmadı. Yani; onlarca F-16'nin, kendi sınırları dahilindeki bölgeleri bombalamasından haberdardılar. Uçak seslerinin yarattığı endişeden dolayı annelerinin dizlerine yapışan çocuklar, bu korkunç durumdan KDP'yi sorumlu tutacaklar. KDP'li yetkililerin, 'AKP saldırıya mecbur kaldı' cümlesinin o çocuklar nezdinde hiçbir değeri yok, olmayacak. 

Bunu geçelim ve AKP-KDP ikilisinin dansına bakalım... 

Sayın Abdullah Öcalan, HDP heyeti aracılığıyla, Sayın Mesut Barzani'ye defalarca mektup yazdı. Mektupların temel amacı, ulusal kongrenin yapılmasıydı. Maalesef KDP, 'Ulusal birlik PKK'ye yarar' hesabı ve dışarıdaki dostlarından gelen telkinlere uyarak kongrenin toplanmasını engelledi. PKK güçlerinin Şengal'e gitmesinden rahatsızlık duyduğu kadar, IŞİD'in Şengal'de katliam yapmasındaki sorumluluğundan rahatsız olmadı. Aynı KDP, AKP'nin Rojava'daki stratejisinin Kürt payandası oldu. 

Ve son saldırılarla ortaya çıktı ki KDP, AKP ile sadece siyasi ve ekonomik işbirliği değil, kader birliği içindedir.

Gel gör ki; AKP'nin içinde olduğu siyasi tıkanma ve belirsizliğin aynısını, KDP Güney Kürdistan'da yaşıyor. Mesut Barzani'nin başkanlığı Ağustos ayında sona eriyor. İki yıl önce son bir şans istemişti. Şimdi başkanlık süresinin uzatılmasını talep ediyor. YNK ve Goran başta olmak üzere, birçok siyasi parti ve sivil toplum örgütü ise bu talebe karşı çıkarak başkanlık sistemin değil parlamenter sistemi savunuyor. KDP, bu konuda çok ciddi siyasi bir krizle karşı karşıya. 

Yanı sıra; Güney halkı, KDP'yi IŞİD'e karşı pasif buluyor. Halk ayrıca ekonomik durumdan da rahatsız. Bazı Arap ülkelerindeki kraliyet ailelerine duyulan özenti ve hoyratça harcamalar halkın tepkisini çekiyor. KDP, artık Güney Kürdistan'da halka statü kazandırmış bir partilerden biri olarak değil, kazanılan statükoyu Kürtlere karşı kullanmak isteyenlere hizmet eden bir güç olarak anılıyor. Aynı Güney halkı, KDP'nin geçmişte verdiği mücadeleye ters düşmesini de esefle karşılıyor. 

Anlattığımız sebeplerden dolayı Güney Kürdistan'daki siyasal atmosfer mevcut durumda çok gergin. Türk devletinin saldırılarına karşı verilen tepkilerde bu durum çok net anlaşılıyor. KDP'nin dışında tüm parti ve örgütler, daha da önemlisi sokaklara dökülen kitleler, saldırılara karşı net tutumunu gösterdi. 

Tam bu esnada, Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu başkanlığında bir heyet, önce Hewler (Erbil) ardından da Süleymaniye'ye geçerek KDP, YNK, Goran yetkilileriyle görüştü ve Mam Celal’i ziyaret etti. 

Görüşmelere bizzat katılan YNK ve Goran yetkililerinden edindiğim bilgi ve izlenimlere göre; Sinirlioğu ve heyeti Güney Kürdistan partilerinden iki temel talepte bulunuyor:

1- Barzani'nin başkanlığı uzatılsın. Barzani tekrar başkan olursa sizinle her türlü siyasi ve ekonomik işbirliğimiz pekişecek. 

2- PKK'ye karşı tavır takının. Eğer bunu açıktan yapamıyorsanız 'tarafsız' durumda kalın. PKK devreden çıkarılırsa Güney Kürdistan, Türkiye ve Rojava'da sizinle her türlü işbirliğine varız. Sorunumuz Kürtlerle değil, PKK ile... 

Türk heyeti, bu taleplere Güney partilerinin kapısını çaldı, ancak aldığı cevaplardan çok memnun olmadı. Goran ve YNK yetkilileri, Türk heyetinin Barzanilerle yaptığı görüşmenin daha kapsamlı olduğunu ve çerçevesinin kendilerine tam aktarılmadığını belirtiyorlar. PKK, Goran, YNK ve diğer tüm parti ve çevreler, KDP'nin Türkiye ile ilişkide olmasından bir sakınca görmüyorlar. Ama bu ilişkinin Kürt karşıtı bir işbirliğine dönüşmesinden rahatsızlar. 

Sinirlioğlu'nun Güney Kürdistan'daki görüşmelerde bıraktığı izlenime göre, Türk devleti hava saldırılarından sonra kara operasyonu da planlıyor. Bunun ne kadar gerçekçi olduğu yakın zamanda görülecek. 

KDP içte yaşadığı siyasi sıkıntıları ve özellikle Rojava'da karşılık bulamamasını, PKK'nin mirasına konarak aşmak istiyor. PKK devreden çıkarsa, daha güçlü bir duruma geleceğini düşünüyor. 

Halbuki Kürdistan'da siyaset yapan bir parti olarak, siyasi geleceğini başkalarının yok olması üzerine değil, ulusal ve toplumsal bir vizyon üzerinde geliştirse daha başaralı olur. Görülecek ki KDP'nin siyasi geleceğini AKP'nin başarısına bağlaması herkesten çok kendisine zarar verecek ve PKK'nin zayıflaması, KDP'nin güçlenmesi anlamına gelmeyecek. Tersine PKK'nin zayıflaması, eşit derecede KDP'nin Türkiye devleti nazarında değersizleşmesiyle sonuçlanacak. 

Bütün bunlara rağmen henüz geç kalınmış değil. Günün sonunda, AKP'nin savaş ve imha konsepti başarıya ulaşamayacak. KDP bu gerçeği görmeli, PKK'nin siyasetine karşı eleştiri ve muhalefetini pozitif anlamda devam etmeli, tüm partiler karşılıklı olarak bu hakkını korumalıdır. Ama 'Seçimlerde AKP'yi destekleyin, sonra desteklediğin AKP gelip başına bomba yağdırsın' siyaseti, eleştiri veya muhalefet değil politik olarak başka bir isimle anılmayı hak ediyor. KDP, Kürtlerin tarihinde doğru bir şekilde anılmak istiyorsa bu yanlışından vazgeçmeli...