Karayılan: Sömürgecilik yenilecektir

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan: Mücadelemiz kazanma aşamasına gelmiştir. Kürt halkı haklarına kavuşmak üzere. Bu yüzden sömürgeciliğin müdahale çabaları vardır. Fakat nafiledir. Onlar yenilecektir.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, “Gerçekten de tarihi bir dönemden geçiyoruz. Mücadelemiz kazanma aşamasına gelmiştir. Başarı için var olan koşullar uygundur. Rojava, Kuzey, Güney ve Rojhılat’ta ki devrim önemli bir aşamaya gelmiştir. Kürt halkı haklarına kavuşmak üzere. Bu yüzden sömürgeciliğin müdahale çabaları vardır. Fakat nafiledir. Onlar yenilecektir. Bunun için tüm Kürdistan yurtseverleri, Türk demokratları görevlerine sahip çıkmalı. Kendimizi daha örgütlü hale getirmeli ve irademize sahip çıkmalıyız. Bilinçli bir şekilde mücadeleyi yükseltmeliyiz” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Karayılan,  Dengê Kürdistan Radyosu’nun sorularına şu yanıtları verdi.

15 Temmuz darbe girişimi Erdoğan darbesine dönüştü. Olağanüstü Hal Kürtlere yönelmekte ve özellikle de Kürt Özgürlük Hareketine karşı çok büyük bir savaş yürütülmekte. En son Binali Yıldırım, ‘saldırıdayız, taarruz’ dedi. Bu ne anlama geliyor?

Doğrudur, bugün Erdoğan’ın öncülüğünde Türkiye sömürgeciliği açık bir şekilde bize karşı Kürdistan Özgürlük Mücadelesine ve özünde Kürt halkına karşı resmen saldırı ilan etmiştir. Esasında Türkiye sömürgeciliği ve sömürgeci güçler bugün güçlü değildir. Ona rağmen saldırılarını devam ettirmektedirler. Bunun sebebi iki hususla izah edilebilir. Birincisi, günümüzde Ortadoğu’da bir savaş var ve bu savaşta Kürtler ön plana çıktı. Kürt özgürlük mücadelesi yükseldi. Kuzey’de önemli bir mesafe aldı. Özellikle Rojava Devrimi, sadece Rojava’da devrim yapmakla kalmadı, bugün Suriye’de demokratik devrime yönelmiş bulunuyor. Kürdistan’da yaşanan bu gelişmeler sömürgeciliğin yüreğine korku saldı. Aslında Kürdistan üzerindeki tüm sömürgeciler korkuyor ama bunların başında Türk sömürgeciliği geliyor. Onlar Kürdistan halkının statü kazanmasından korkuyorlar.  Bölgede yaşanan savaştan sonra yapılacak olan dizaynda Kürtler de yerini alacak; korkuları bundan kaynaklanmaktadır. Kürdistan üzerindeki sömürgeci güçlerin saldırılarının birinci nedeni budur.

İkinci nedeni ise Türkiye’de bir iç çatışma var. Yani Türkiye sisteminin içinde de bir savaş var. Erdoğan ve Fethullah ittifak yapıp devleti ele geçirmek ve iktidarda olmayı hedeflediler. Ama sonra aralarında iktidar, maddi paylaşım ve devlet imkanlarını talan etme konusunda çelişki yaşandı. Fethullah onlara ‘siz hırsızlık yaptınız’ deyip bazı belgeleri açığa çıkardı. Belgelerden de anlaşıldığı gibi gerçekten de Erdoğan ve oğlu para çalma ve yolsuzluğa bulaşmış oldukları anlaşılıyordu. Yani paylaşım konusunda yaşadıkları çelişki karşıtlığa neden oldu. En son 15 Temmuz’da iktidarı ele geçirmek için darbe yapılmak istendi ve darbe yapmak isteyenler de kırıldılar. Darbe yapmak isteyen Fethullah ve bazı çevrelerdi. Aralarındaki çatışma, demokrasi ya da özgürlük çatışması değil; iktidar savaşıydı. Şimdi Erdoğan ‘darbe oldu, demokrasi savaşını veriyorum’ diyor. Bu doğru değildir. Onlar birbirlerine karşı iktidar savaşına girmişlerdir. Kendilerini sistem içinde güçlendirmek, hakim olmak istiyorlar. Erdoğan tekçi, otoriter sistemini kurma çabasında. Amaçları budur. Her iki tarafta devlet içinde örgütlenmiştir. Bu örgütlü güçlerin çarpışması sonucu devlet sisteminde bir zayıflama ve darbe alma yaşandı. İlk kez Türk ordusu kendi içinde ve Türk ordusuyla polis birbirleriyle çatışıp savaştı. Devlet, sistem darbe yiyip zayıfladı. Eski güçleri ve tılsımları kalmadı bir yıpranmayı yaşadı.

ERDOGAN VE AKP KENDİNİ HAKİM KILMAK İSTİYOR

Erdoğan ve AKP kendini bu sistemin içinde örgütleyip hakim kılmak istiyor. Ama hala tehlikeyi atlatmış değil, çünkü o da zayıflamış. Şimdi Erdoğan ve AKP bu darbeden yararlanıp kendine karşıt olan herkesi yaralayıp tasfiye etmeyi, bu arada Kürdistan Özgürlük Hareketini de tüm gücüyle hedefleyerek tasfiye etmek istiyor. Bu bir gerçektir. Bu saldırının temel sebebi korku ve zayıflıklarıdır. Kendilerini güçlendirmek, devletin içinde güç olabilmek ve sistemi yeniden kendilerine göre oluşturmak için toplumun milliyetçi, şovenist duygularını şahlandırarak savaşı geliştirmek ve böylece iktidarlarını pekiştirmek istiyorlar. Bunu da “Türkiye’yi koruyoruz, demokrasiyi koruyoruz, Türkiye’nin birliği için yapıyoruz” adı altında yapıyorlar. Halbuki hiç de öyle değil. Demokrasiyle hiçbir alakaları yok. Türkiye’nin birliğini savunmakla da hiçbir alakaları yok. Kürdistan halkına düşmanlık yapıyorlar ve savaş yürütüyorlar bunu da Türkiye’nin birliği adı altında yapıyorlar. Oysa Kürdistan Özgürlük Hareketi Türkiye parçalamayı değil, demokratikleştirmek ve özgürleştirmek istiyor.  Aslında onlar bu çabalarıyla hem Türkiye’nin demokratikleşmesine, hem de şuanda Suriye’nin demokratikleşmesine karşı duruyorlar. İşin aslı budur. Ama bunu nasıl gösteriyor? “Ben demokrasi savunucusuyum, Türkiye’nin birliğinin savunucusuyum” diyerek yapıyor.

Gerçek şu ki Erdoğan her şeyi iktidarı için yapıyor, Türkiye’nin birliğini ya da darbeye karşı demokrasiyi savunmuyor. O iktidarını savunuyor. Neden? Çünkü iktidarını güçlendirip ve kalıcılaştırmasa karşılaşacağı tehlikeyi görüyor. Yaptıkları yolsuzluklar var, işledikleri suçlar var, bunun için yargılanacaklar. Onun için savaşmayı gerekli görüyorlar. Halkın şovenist ve milliyetçi duygularıyla oynayıp kendi etrafında toplamak ve her zaman “savaş var, biz savaştayız. Biz Türkiye’yi savunuyoruz, herkes etrafımızda toplansın” diyerek kendine karşıt olanları tasfiye etmek, Kürdistan Özgürlük Hareketini güçten düşürmek için bu saldırıları gerekli görüyor.  Onlar iktidarlarının geleceğini bu savaşa bağlıyorlar. “bu savaşta kazanırsak, Kürt Özgürlük Mücadelesini tasfiye edersek, iktidarımızı kalıcılaştırırız” diye düşünüyorlar. Fethullah varlığını uzun süreli devam ettirebilecek bir güç değil. Aslında o darbe yedi. Bürokraside örgütlüydüler, şimdi darbe yediler artık çok fazla tehlike arz etmiyorlar. Ama Kürt Özgürlük Hareketini, Türkiye’nin demokratik, sosyalist ve sol hareketlerini kendileri için tehlike görüyorlar. O yüzden iktidarlarını kalıcılaştırmak için bu güçleri geriletmek istiyorlar. Kürdistan devrimini tasfiye edip böylelikle iktidarlarını, geleceklerini kalıcılaştırmak istiyorlar.

Sizin de belirttiğiniz gibi Fethullah’la savaş adı altında Kürt halkı ve Kürt Özgürlük Hareketi hedefleniyor. DBP’li 24 belediyeye kayyum atandı. Kürt öğretmenlerin görevden alınması vardı. Tüm Kürt halkını karşılarına almalarının sebebi nedir?

Eskiden AKP Kürdistan toplumunda sayılan ya da makul görülen insanları kendi yanına almak istiyordu. Böylelikle Kürt halkının da oylarını almak istiyordu. Şimdi bu konudaki siyasetini değiştirdi. Dikkat edin Kürdistan’da onur ve kişilik sahibi hiç kimse onların içinde yer almıyor. Kürdistan’da AKP’nin milletvekili yaptıkları ve bugün AKP temsilciliği yapanların içinde haysiyet sahibi, kişilik sahibi olabilecek kimse yoktur. Daha çok çıkarları için işbirlikçiliğe soyunan kişiler ve ajan yapılar ön plandadır. Mevcut durumda AKP Kürt halkına karşıtlık yaparak ve Kürt Özgürlük Mücadelesi’ne karşı savaşarak Türkiye toplumundan oy almak istiyor. Böylece Türk halkının milliyetçi duygularını ve hassasiyetini kullanarak onlardan oy almayı hesaplıyor. Artık Kürt halkından oy alma gibi bir dertleri yoktur.  Çünkü politikaları Kürt halkından oy almak değil, Kürtleri ezerek şovenist kesimden oy almaktır. Bunun için de Kürt toplumunu şiddet zoruyla teslim almak ve zorla yanlarına almayı hedeflemiş bulunuyorlar. Dikkat edelim tüm Kürt kesimlerini hedeflemekteler.  Bir çırpıda 11 bin küsür öğretmeni görevden aldılar. Gerektiğinde Kürt şehirlerini tümden yıkmayı göze alıyorlar. Bu konuda Kürt halkına karşı şoven ve şiddet politikalarıyla yönelerek sonuç almak istiyorlar.

TECRİT BÜTÜN AĞIRLIYLA DEVAM EDİYOR

Ve birinci hedefleri Önder Apo’dur. Ağır tecrit uygulamalarıyla, psikolojik savaş yürüterek İmralı’dan sonuç almak istiyorlar. Onun için Önder Apo üzerinde ağır bir tecrit yürütülüyor. Halkımız bu konuyu esas bir konu olarak gündemine aldığında; Amed, Strasbourg, Rojava ve Rusya’da başlayan açlık grevleri, Kürt halkının yurtiçinde, yurtdışında ve Kürdistan’ın bütün parçalarında sokağa çıkmasıyla Erdoğan kitlesel hareketin büyüyeceğini, kitlesel mücadelenin gelişebileceğini, Önder Apo’yu sahiplenme tüm Kürt toplumunda yaygınlaşacağını gördü ve taktik yaptı. Önder Apo’nun bir aile görüşmesine izin verdi. Halbuki ondan önce Olağanüstü Hal yasası gereğince İmralı görüşmelerinin yasak olduğunu söylemişlerdi. Ama geri adım attı. Kürdistan siyasetinin ve Kürt halkının geliştirdiği mücadele karşısında geri adım atmayı kendisi için daha doğru gördü. Fakat tecrit kalkmış değil, bütün ağırlığıyla devam etmektedir. Sadece bir kez Mehmet ile görüşmesine izin verildi. Ama aynı gün Kayyum yasasını yürürlüğe koyarak Kürdistan’da 24 belediyeye el koyma suretiyle saldırı hamlesini devam ettirdi. Bir yerde geri adım attı ama geniş kapsamlı saldırılarını da gündeme koydu.

ÖNDER APO’NUN MESAJI DİRENİŞİ VE MÜCADELEYİ YÜKSELTMEDİR

Bu arada her ne kadar Önder Apo Mehmet Öcalan’ın gidişini eleştirmiş olsa da, esas alınması gereken mesajı da kısa ve öz bir biçimde vermiştir.  Önder Apo oradaki duruşu ve tavrının ne olduğunu, ne istediğini o kısa ve öz sözleriyle iyi anlaşıldı. Önder Apo yine gerekli olanı yaptı ve açık bir şekilde “Süreci biz bozmadık, devlet bozdu. En büyük taraf devletin kendisidir. Bu çözüm tek taraflı olmaz. Eğer devlet isterse 6 ayda çözüm yapabiliriz. Projemiz hazırdır. Eğer ki bize saldırırlarsa tavrımız direniştir. Herkes kendi için mücadele etmelidir” mesajını verdi. Yani bu söylemlerden halkımızın ve bizim anlamamız gereken husus; Önder Apo’nun İmralı’daki duruşu ve verdiği mesaj direnme, mücadeleyi büyütme, değerlere sahip çıkma ve bundan asla vazgeçmemedir. Kısaca bu dönem direniş ve mücadeleyi yükseltme dönemidir. Önder Apo’nun mesajını da böyle anlamak gerekiyor.

Demokratik ve çözüm isteyen kesimler Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın mesajından ne anlamalılar?

Hem onlar hem de bütün dünya anladı ki, savaş isteyen Türk devletidir. Çağrı yapan çok kesim oldu ‘ateşkes başlasın, yeni bir sürece girilsin’ denildi. Yönetimimiz de bir deklarasyon yayınlayarak bu çağrıya yanıt verdi. Ondan sonra Türkiye Başbakanı açık bir şekilde taarruzda olduklarını dile getirerek cevap vermiş oldu. Önder Apo’nun mesajı bütün çağrı yapan kesimlere de cevap niteliğindedir. Yine Önder Apo mesajında açıkça; şiddetle, devlet terörüyle sonuç almak isteyen, savaş isteyen kesimin Türkiye devleti olduğunu gösterdi. Bu herkes tarafından böyle anlaşıldı. Bugün AKP savaşla iktidarını korumak, savaşla iktidarını kalıcılaştırmak istiyor. Bu amaçla Kürt ve Türk gençlerinin kanını dökmeyi esas alıyor. Şimdi diyorlar ki, “biz Türkiye için bunu yapıyoruz” Türkiye için değil kendi iktidarları için bunu yapıyorlar. Onun için saldırıları geniş kapsamlıdır. Kürt halkına, Kürt kadınlarına, Kürt gençlerine, özgürlük isteyen kesimlere karşı saldırıları devam etmektedir.

Belediyelere kayyum atama konusunu Kürt siyaseti darbe olarak yorumladı. Bu doğru bir yorumdur. Bu bölge düzeyinde yaşanan bir darbedir. Zaten Erdoğan darbe ile iktidarını kuruyor. Amacı nedir? Dedikleri gibi, dağa ya da başka bir yere para aktarıldığı için değil. AKP kendi müfettişlerini belediyelere gönderdiler ama bir şey bulamadılar. Amaçları Kürt Özgürlük Mücadelesini zayıflatmak, darbelemek ve tasfiye etmektir. Onun için halkın suskun kalmasına ihtiyaçları var. Kürt halkını sindirmek, geri adım attırmak ve böylelikle sessizliği yaratmak istiyorlar. Çiller döneminde de 94-95 yıllarında da bunu yapmak istediler. Şimdi Erdoğan, AKP en üst seviyede Kürt toplumunda kırılmayı yaratmak istemektedirler. Kürt halkı çöktürme planına karşı direndi. Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Hezex, Gever, Silopi ve Farqin de savaş ve direniş yaşandı. O bir irade savaşıydı. Çöktürme planına karşı gelişen direniş ve mücadeleydi. Şimdi bu başka bir aşamada devam ediyor.

Ne yapmak istiyorlar? Kürt halkının umudunu kırmak, değerlerini ellerinden almak istiyorlar. Onlar Belediyelerin temiz çalıştığını, hizmet ettiklerini çok iyi biliyorlar. Belediyeleri Kürt halkından alıp karakollaştırmak ve bununla zulüm yerine çevirmek istiyorlar. Kürt halkı her başını kaldırdığında devleti görsün diye yapıyorlar. Kürt halkı belediyelerde, kaymakamlıklarda, karakollarda ve yaşamının her anında devleti hissetmesi ve teslim olmasını istiyorlar. Yani Kürt halkını teslim almak için belediyelere el koyuyorlar. Daha da yaygınlaştıracaklar, bunu bilmemiz gerekiyor. Bu bir irade savaşıdır. Aynı şekilde Önderlik üzerindeki tecrit ve psikolojik savaşın sebebi budur. Bütün yönelimleri iradeyi kırmaya yöneliktir.

Belediyelere, Kürt siyasetçilerine, milletvekillerine saldırıları var. Onları da tutuklayıp yargılamak istiyorlar. Kürt halkının neye inancı var ve neye yaslanıyorsa, onu tasfiye etmek istiyorlar. Önümüzdeki süreçte milletvekillerini tutuklayabilirler, diğer belediyelere de el koyabilirler. Amaçları, Kürt halkını bastırmak, teslim almak ve bununla sonuca gitmektir. Halkımız şunu iyi bilmeli ki; bu dönem tarihi bir dönemdir onun için halk da belediyelerine ve iradelerine sahip çıkmalı. Bugün Kürt halkı ne kadar Önderliğine sahip çıkarsa, Önderliğin özgürlüğünü amaç edinirse, o kadar geleceğini amaçlayıp iradesine sahip çıkıyor demektir. Ne kadar kendi seçtiği belediyelere sahip çıkarsa o kadar kendi kimlik ve iradesine sahip çıkıyor demektir. Dönem halkın tavır alıp bu çerçevede kendini örgütleyip mücadeleyi yürütme dönemidir.

Türk devletinin zayıflığından saldırılarını yoğunlaştırdığını dile getirdiniz. O kadar zayıflamasına rağmen, bu kadar saldırı geliştirmesi onlarda yarın öbür gün kırılırız korkusu geliştirmiyor mu, siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında korkuyorlar ve zayıf olduklarını da çok iyi biliyorlar. Ama iktidarlarını kalıcılaştırmak için saldırıya ihtiyaç duyuyorlar. Erdoğan’ın taktiği saldırıdır. Çok mecbur kalmazsa, (İmralı’daki aile görüşmesi gibi) geri adım atmaz. Saldırıyla sonuca gitmek istiyor. Fethullah ve bazı kesimlerin 15 Temmuz darbe girişimini kendi için bir fırsat olarak görüyor ve bununla kendi hakikatini gizlemek istiyor.

Hakikat nedir? Diktatöryal bir iktidar gelişiyor, tekçilik gelişiyor, her şeyi artık Erdoğan kendisi belirliyor, kanun ve hukuk diye bir şey kalmamış her şeye el atıyor, devleti talan etmişler, hırsızlığı ortaya çıkmış; bütün bunları gizlemek ve göz ardı etmek istiyor.”Türkiye üzerinde saldırılar var, Türkiye’nin geleceğine saldırı var ve biz de bu saldırılara karşı savunma yapıyoruz” diyor. Dikkat edin bunun için “ya istiklal ya ölüm” diyorlar. İstiklallerini bu savaşta görüyorlar. Türkiye’nin istiklalini değil, kendi istiklalini düşünüyorlar. Bu savaşı “ölüm kalım savaşı” olarak değerlendirdiler. Bahsettikleri “ölüm kalım” AKP iktidarının varlık-yokluk savaşıdır. Onun için eğer ki taktik olarak saldırıya geçmezlerse kaybedeceklerini biliyorlar. Zayıf olmalarına rağmen kendileri için saldırıyı gerekli görüyorlar. Her şekilde zayıf olmalarına rağmen o zayıflıklarını saldırıyla aşmak ve bu şekilde kendilerini güçlendirmek istiyorlar. Tehlikeli olmasına rağmen devam ediyorlar. Halbuki onlar bu savaşla Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni tasfiye edemeyeceklerini çok iyi biliyorlar. 90 yıldır bunu yapamadılar. Kürt Özgürlük Mücadelesi 200 yıldan bu yana devam etmektedir. Erdoğan, AKP’liler ve herkes bunu iyi biliyor ama kendilerini ayakta tutabilmek için, kalıcılaştırmak için saldırıyı gerekli görüyorlar.

Buna karşı bizim ve halkımızın cevabımı ne olmalı?  Elbette bu saldırılara karşı gerekli cevabı vereceğiz. Onları kırılma noktasına getirme imkanı şimdi her zamankinden daha fazla var. Bu şiddetle, bu vahşetle, faşizan yöntemlerle hiçbir sonuç alamayacaklar ve düşecekler. Onun için direnmeliyiz. Büyük bir inançla halkımız, Türkiye halkları, Türkiye emekçileri, AKP sisteminden zarar gören her kesim birleşmeli direnmeli. Bununla geri adım attırmalı, amaçlarını boşa çıkartmalı ve halkların iradesini daha fazla güçlendirmek, demokrasi mücadelesini bu şekilde yükseltmek gerekiyor. Bugün bunun imkanı her zamankinden daha fazla var. Onun için Kürt halkı hem kendi içinde kendini iyi örgütlemeli hem de Türkiye içindeki ittifaklarıyla birliğini güçlendirmeli. Eğer bu şekilde güçlenme olursa bu saldırı kırılır ve sonuç alınır. Bunun imkanları her zamankinden fazladır.

15 Temmuz’dan sonra darbe alan güvenlik güçlerinin durumu biliniyor. Zaten JÖH şehir direnişlerinde yenilgiye uğradı. Bordo Berelileri de ajanlık faaliyeti için Suriye ve Irak’a göndermişler. Kürdistan’da hangi güçlerle savaşacaklar?

Bu sorudan önce şunu söylemek gerekir, Erdoğan ve AKP’nin siyaseti Kürt halkının karşıtlığıdır. Onlar Kürt halkını iktidarlarına kurban etmek istiyorlar. Bunu da gizlemeden yürütüyorlar.  Sadece Türkiye sınırındaki Kürtler için değil, Türkiye sınırları dışındaki Kürtlere de karşıtlık siyasetini aynı şekilde yürütüyorlar. Rojava’da Kürt halkı haklarına kavuşma koşulları oluşmuş, demokratik bir Suriye’de federasyonunun bir bölümü olarak yer almak istiyor. Fakat sömürgecilik buna müdahale ediyor. Kürtleri kendisi için tehlikeli görüyor. Aynı şekilde Güney’i de kendisi için bir tehlike olarak görüyor. Kürtleri birbirine düşürmek ve Kürt siyasetini parçalamak için Güneyli siyasi yetkililere sıcak yaklaşıyorlar. Hakikatte böyle değildir. Hakikatte tüm Kürt varlığına karşıdır. Bu siyaset Kürt varlığına düşmanlık siyasetidir. Eskiden Erdoğan Saddam gibidir diyorduk. Fakat Saddam’dan daha beterdir. Saddam sadece Güney Kürdistanlı Kürtlere yöneldi. Güneyli Kürtlere karşı zulüm yürüttü, vahşet ve enfal yarattı. Fakat bunlar Rojava’da ve yarın öbür gün Güney’de de bunu yapmak istiyorlar.

Kürdistan’ın hangi parçasında Kürtler hakkını arayınca bunu kendileri için bir tehlike olarak görüyorlar. Ezilen bir halk hakkını arayınca bunu kendileri için bir tehlike olarak görüyorlar. Rojava’daki Kürtler haklarına kavuşunca bu Türkiye üzerinde nasıl bir tehlikeye yol açacak? Ezilen bir halk olarak hakkımızı aradığımızda bunu kendileri için tehlikeli görüyorlar. Eskiden de Türk sömürgeciliği Kürt karşıtlığını kendisi için temel bir siyaset olarak yürütmüştür. Fakat bu derecede değil. AKP bunu daha da temel bir politika haline getirdi ve katı bir şekilde yürütüyor. AKP faşist, ırkçı ve şovenist bir siyaset yürütüyor. Bu yüzden hiçbir onurlu Kürdistanlı bunların saflarında yer almamalı ve Kürt siyasetinde hiç kimse bunlarla dostluk yapmamalıdır. Çünkü onlar açıkça Kürt halkına düşmanlık siyasetini yürütüyorlar.

SÖMÜRGECİLİK KÜRDİSTAN’DE OLDUKÇA ZAYIFTIR

Eğer sorunuza gelirsek doğrudur, düşman zayıftır. Bunu söylediğimde düşmanı zayıf göstermek için söylemiyorum. Ben düşmanın zayıf olduğu ve güçlü olduğu noktalara da dikkat çekmek istiyorum. Biz şu anda savaş halindeyiz eğer gerçekçi bir şekilde yaklaşmazsak düşmanın zayıf ve güçlü yönlerini doğru tespit etmezsek darbe yiyip kaybederiz. O yüzden ‘Kürdistan’da sömürgecilik yok olmak ve ölmek üzeredir’ demiyorum ama oldukça zayıflamıştır. Çünkü kendi aralarında çatıştılar, devlet sisteminde bir yıpranma yaşandı. Güçlerinin moral ve motivasyonu düştü. Şimdi paralı askerlerle savaşı geliştirmek istiyorlar. Bunun için JÖH ve PÖh’ü örgütlediler, maaşlarını artırarak onlarla savaş yürütmek istiyorlar. Ama şu bir gerçek ki insanlar salt parayla savaşamaz. Çünkü savaş inanç ve cesaret istiyor. Birinin cesur olabilmesi için o savaşa inanması gerekiyor. Sadece para için savaşa gelen biri o savaşta fazla direnemez. Bunun için Türk devleti savaşta zayıflayan gücünü paralı askerlerle güçlendiremez. Ve mevcut durumda zayıflığı devam ediyor. Ama güçlü yanları da vardır. Onlar nedir? İstihbaratı güçlüdür daha da güçlendirmek istiyorlar. Elinde uçak ve tank gibi teknikler var. Bir diğeri de psikolojik savaşı geliştirmek istiyorlar. Psikolojik savaşın alt yapısı yalandır. AKP’nin elinde bu konuda bolca imkan var. O kadar televizyon ve gazeteleri var, onlara ait olmayanları da baskıyla kontrol altına almışlar. Adeta herkes onara göre yayın yapmak zorunda bırakmışlar. Kısaca istihbarat, teknik ve psikolojik savaş imkanları vardır.

Bunun için iki şeyle savaşta kendilerini güçlü kılmak istiyorlar. Bunlar nedir? Biri, istihbarat alarak teknikle sonuç almaktır. İkincisi ki bu önemlidir psikolojik savaşla Kürt halkını korkutmak istiyor. Özellikle korucu olan insanları tekrar aktif hale getirip savaşa sürmek istiyorlar. Böylelikle savaştaki zayıflığını telafi etmek istiyor. İnanın ki eğer teknik ve korucular olmazsa Türk ordusu ve o çok güvendikleri polisleri savaşamaz. En son şehir savaşlarında da bu görüldü. Şehirlere giremedikleri için şehirleri uzaktan yıktılar. AKP şuanda büyük bir kurnazlıkla Kürt toplumunda parçalanma yaratmak istiyor ve korucuları savaşa sürmek istiyor. Bazen onları kadrolu yapacaklarını, maaşlarını artıracaklarını, uzman çavuş yapacaklarını ya da insiyatif vereceklerini söylüyorlar. Yine bekçilik sistemiyle bu işbirlikçiliği yaygınlaştırmayı hedefliyorlar. Bütün bunlarla tarih boyunca yaptıkları gibi Kürdü Kürde karşı savaşır hale getirmek istiyorlar. Affedersiniz onların değimiyle söylüyorum buna “iti ite kırdırtma siyaseti” diyorlar. Türk devletinin özel savaşının amacı tamamıyla budur.

Onlar korucu olmuş insanları yeniden aktifleştirmek istiyorlar. Çünkü mevcut durumda korucular o kadar aktif değiller. Ve bir şekilde bu savaşa katılmak istemiyorlar. Başta buna “tamam, köyünüzü koruyun yeterdir” dediler. Ama şimdi gördüler ki tek başlarına savaşamıyorlar. Bunun için ağırlıklarını koruculara vermişler. Eskiden korucular yaşamını yitirdiklerinde onları şehit ilan etmezlerdi. Haberlerini “2 asker şehit, 4 korucu öldü” diye veriyorlardı. Daha sonra korucuları da şehitler seviyesine aldılar. Bu son dönemlerde öyle olmuşki bir korucu öldüğünde artık Başbakan başsağlığına gidiyor. Çünkü Kürtlere ve koruculara muhtaç olmuşlar. Kürdistan’da savaşamayacak hale gelmişler. Türk sömürgeciliği Kürdistan’da varlığını nasıl sağlıyor? Zırhlı araçlar içinde ve kale gibi karakolların içinde ancak var olabiliyorlar. Türk devleti Kürdistan’da sadece zırhlı araçlarda ve kale gibi karakollarda vardır. Onun dışında Kürdistan’da rahatça dolaşmaya cesaret edebiliyorlar mı? Eğer cesaret edebilseler buyursunlar. Kürdistan’da ideolojik, siyasi, sosyal ve kültürel altyapıları kalmamıştır. Sadece askeri güç zoruyla Kürdistan’da bulunuyorlar esasında savaşı kaybetmişlerdir.

TARİHSEL AKIŞIN ÖNÜNE GEÇİLEMEZ

AKP ve Erdoğan ne yaparsa yapsın Türkiye sömürgeciliğinin bu Kürdistan’daki kaybetmişliğini telafi edemezler. Onlar kendilerince “biz PKK’ye darbe vuracağız tüm Kürtleri teslim alacağız, köle olup bizi kabul edecekler” diyorlar. Amaçları budur ama bu mümkün değildir. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi artık geriletilemez. Tarihsel akışın önüne geçilemez. Bu bir hakikattir. Bunun bilincinde olmalarına rağmen Kürtleri birbirine düşürmek istiyorlar. Kürt siyasetinde ayrımcılık ve parçacılık yaparak içsel çelişkileri derinleştirmek istiyorlar. Kuzey Kürdistan’da ise koruculuk sistemini aktifleştirmek istiyorlar. Özellikle Garzan alanında Türk devleti savunmasını korucuların eliyle sağlıyor. Nereyi savunmak istiyorlarsa oraya korucu götürüyorlar. Garzan HPG komutanı şöyle söylüyor: “Nereye eylem yapmak istersek bakıyoruz yolumuzun üstünde korucular var.” Açık ki düşman gerillaların korucuları vurmasını istiyor. Bunun için neresi riskliyse korucuları gönderiyor, nerede saldırı ihtimali varsa korucuları oraya gönderiyor.

Şuanda gerillalar ve Türk devleti arasında Zagros- Colemerg hattında ciddi bir savaş var. Türk Genelkurmayı bu savaş için “ölüm kalım savaşı” dedi. Onlar orayı kendileri için önemli görüyorlar. Elbet Kürt halkı için de önemlidir. Kürtler her yerde irade savaşı veriyor. Düşman irademizi kırıp, halkımızın iradesini kırıp bizi teslim almak istiyor. Biz de onların sömürgeci iradelerini kırmak istiyoruz. Onlara şunu söylemek istiyoruz; bizi Türkleştiremezsiniz, dilimizi yasaklayamazsınız, Kürdistanı postallarınız altında çiğneyemezsiniz, biz de varız, onur ve irade sahibiyiz. Bunu için amansız bir savaş verilmektedir. Bu konuda Zagros’un bazı alanlarına girmek istiyorlar ama giremiyorlar. Biliyoruz ki Zagros bölgesinde yaşayan birçok insanımız şu anda Gever’de yaşıyor. Örneğin Şukê köylüleri var, onlar eskiden beri korucudurlar. Ama şu anda düşman onların yanına gidip gelin Şukê’ye gidip köyünüz geri alalım diyor. Neden? Kendileri gelmeye korkuyorlar korucuları öne sürüp gelmek istiyorlar.

HİÇ KİMSE KENDİNİ TÜRK DEVLETİNE KALKAN YAPMAMALI

Buradan başta Şukê, Satê, Garzan halkımıza ve tüm halkımıza şunu söylemek istiyorum bu tarihsel süreçte hiç kimse kendini Türk devletine kalkan yapmamalı. Kürt evlatları canlarını yerde bulmamışlar, hiçbir Kürt kendini kalkan yapmamalı. Yine hiç kimse Türk ordusuna kendini detektör yapıp önden gitmemeli. Bakın Gerilla sizi vurmak istemiyor ama siz kendinizi öne veriyorsunuz. En son Garısa alanında iki kişi hayatını kaybetti. Ama askerler onları öne sürüyorlar ve onlarda önden geliyorlar. Yine Serhat alanında Tepe Ris’de arkadaşlar askerlere karşı eylem yapıyor, bir bakıyorlar ki askerlerin arasında korucularda var. Amacımız korucuları vurmak değildir. Türk devletinin bu oyununu boşa çıkarmalıyız. Bu oyun kirli bir oyundur. Bu oyunla Kürdü Kürde kırdırmak istiyorlar.

Biz bilerek Kürtleri hedef yapmak istemiyoruz. Fakat korucularda kendilerini kalkan yapmamalı, operasyonlara katılmamalı. Sadece kendi köylerini savunmalılardır. Bilmelidirler ki biz onların köylerine yönelmeyeceğiz. Ama siz de düşmanın tepelerini ve karakollarını savunmayın, kendilerinizi onlara kalkan yapmayın. Onlara çağrımız budur. Gerçekten de bu tarihsel süreçte mücadelemiz çok hassas bir aşamaya gelmiştir. Mücadelemiz bu dönemde artık sonuç alma noktasına ulaşmıştır. Kürdistan halkının da diğer tüm komşu halklar gibi bu topraklarda özgür yaşama zeminini oluşturmak istiyoruz. Bunun için şimdiye kadar 20 bini aşkın Kürt evladı şehit düşmüştür. Şu andaysa 10 binlerce Kürt evladı bunun için kendini feda etmeye hazır. Biz bu halkın ve ülkenin fedaileriyiz. Bu ülkenin özgürlüğünden vazgeçmeyiz. Fakat bunu Kürt korucularının da anlamasını istiyoruz, bu yüzden maaş ve para için böyle bir oyuna girmemelidirler.

Şunu da iyi biliyoruz eskiden birçok aşiret ve köy bizim bazı yanlışlarımızdan ve kendi bilinçsizliklerinden dolayı korucu oldular. Onlar da Kürt ve onur sahibidirler. Fakat tarihsel bir yanlışlık oldu aramızda çatışmalar yaşandı. Ama bu 25-30 yıl önceydi. Şuanda yeni bir çağdayız. O zamanlar dünyaya gelmeyen ya da çocuk olanlar şu anda 25-30 yaşındalar. Yeni bir kuşak var, bunun için yine aramızdaki çatışmalı döneme geri dönmemeliyiz. İnanıyorum ki bu aşiret çevreleri, aşiret liderleri ve aileleri bu hakikati biliyorlar ve Türkiye’nin bu baskılarına kolay kolay boyun eğmeyeceklerdir. Fakat sömürgecilik ne yapmak istiyor? İstihbaratları, generalleri ve özellikle AKP, aşiret olmayan bazı kişileri ve şahısları ki bunlar rezil insanlar para için yapmayacakları şey yoktur hatta kendilerini bile satabilirler böylelerini kontra olarak kullanmak istiyorlar. Bunlar toplumda ve korucular arasında bize karşı propaganda yapıyorlar. Bunlar devletle hareket ederek bizi ve korucuları karşıtlaştırmak istiyorlar. Korucuların bunlara dikkat etmesi gerekir.

Biz bu şahısları korucu olarak değil, kontra olarak görüyoruz. Herkesin bu konuda uyanık olması gerekir. Bu kontralar güçlerimize ve halkımıza yönelirlerse onları hedefleriz. Onur sahibi olup kendine ‘Kürdüm’ diyen herkes bu hakikati görmeli. Düşmanın oyunlarına gelmeyin para ve pulla insan onurunu kirletmemeli. Bu konuda sadece korucular değil korucu aileleri, çocukları ve kadınları geleceklerini düşünmeli ve geleceklerine gölge düşürmemelidir. Bugün kutsal bir direniş var. Kürt halkı önemli bir aşamaya geldi ve haklarına kavuşmak istiyor.

İşte Rojava ortadadır. Kürt halkı Rojava’da haklarına kavuştu AKP onlara da saldırıyor. Bu düşman bir devlettir. Düşmanla hareket etmemek gerekiyor. Bugün direkt karşı çıkamıyor olabilirsiniz ama en azından kendi kardeşlerinizi vurmayın. Kardeşlerinize karşı, Kürdistan fedailerine karşı savaşmayın. Onlar Kürt halkının kızları ve oğullarıdırlar, Kürdistan halkının özgürlüğü için okullarından ve her şeylerinden vazgeçerek Kürdistan özgürlük aşkı için hareket ediyorlar ve fedaidirler. Onlara karşı kurşun sıkmak ve savaşmak ne dinde, ne imanda, ne de insanlıkta yeri vardır. Kendilerini ülkeleri için feda eden insanlara karşıtlık yapmak insanlık dışıdır. Toplumda onurun yükselmesini isteyen herkes düşmanın oyununa gelmemeli. Kürt halkı korucu olsun olmasın AKP’nin oyunlarını fark etmeli ve oyunlarına gelmemelidir.

Özerklik direnişlerinden sonra birçok yerde sokağa çıkma yasağı kaldırıldı fakat Şırnak’ta bu mevsim koşullarında hala halkın dönüşüne izin verilmiyor. Sizce bunun nedeni nedir?

Eğer Kürdistan’da Botan direniş kalesiyse, Şırnak da Botan’ın kalesi ve kalbidir. Düşman oradaki Kürtlüğü, yurtseverliği ve Botan’daki onuru kırmak istiyor, tasfiye etmek istiyor. Şırnak’ın şahsında Botan hedeftir, Botan’ın şahsındaysa temelde Kürt halkı hedeftir. Yukarda da belirttiğimizi gibi Kürt halkını sindirmek istiyorlar. Bunun için Şırnak’ı özellikle hedef alıyorlar. Şu anda Şırnak’ta olanlar dünyanın hiçbir yerinde örneği yoktur. Şırnak’ta mecburi iskan, şark ıslahat planı güncellenerek en üst derecede yürütülüyor. AKP devleti Şırnak’ı boşaltmak istiyor. Şırnak’taki yurtsever halkın Şırnak’a dönmesini istemiyor. Şırnak halkının çoğunluğu şuanda Şırnak etrafında, Cudi eteklerinde çadır açmışlar, Türk devleti ve AKP hükümeti onlara zülüm ve baskı yaparak, “Şırnak’a gitmeyin nereye giderseniz sizin kiranızı öderiz. Ama Şırnak’a dönmeyin. Eğer Şırnak’a dönseniz bile Tatarlardan (Devletle işbirliği olan bir aile çevresidir) izin almanız gerekiyor” diyor. Şuanda böyle özel bir konsept Şırnak üzerinde yürütülüyor.

Bu konuda Kürt siyasetine, Kürt demokratlarına ve insan hakları savunucularına eleştirim var. Hiç Şırnak’tan bahsetmiyorlar. Devlet Şırnak’ta ne yapmak istiyor. Şırnak’ta bir soykırım yürütülüyor. Şırnak’ta şuanda savaşan güç kalmamıştır, geri çekilme yapmıştır. Neden hala şehri yıkmaya devam ediyorlar ve halkın evlerine dönmesine izin vermiyorlar. Yıkılmayan mahalleler var ama oralara da dönüş yasaktır. Şırnak’ta 11 mahalle var fakat bunların 8 tanesine giriş-çıkış yasaktır. Bu gösteriyor ki burada özel bir konsept var, mecburi iskan politikası var, bunun için baskı yapılıyor. Ben evlerine dönmek isteyen halkımızı şirin Şırnak’ı bırakmak istemeyen halkımızın direnişini selamlıyor ve direnişlerine saygı duyuyorum. Gerçekten de çok onurlu bir duruştur. Şırnak halkı kutsal Botan toprağını bırakmak istemiyor. Bu çok anlamlıdır. Orada aç susuzlar fakat orada duruyorlar. Devlet de halkın bu duruşuna karşı soykırım siyasetini yürütmek istiyor.

AKP ŞIRNAK’TAN İNTİKAM ALIYOR

Gerçekten de şehir savaşlarında en fazla direnen ve az kayıp veren yerlerden biri de Şırnak’tı devlet orada ciddi darbeler aldı ve sonuçsuz bırakıldı. Yine bölge halkı bölgeyi terk etmedi. AKP devleti Şırnak’ı boşaltarak intikam almak istiyor. Botan halkından intikam almak istiyor bu yüzden Şırnak halkının evlerine dönmesine izin vermiyor. Bu hakikat bilinmelidir. Şırnak halkının kendi evlerine dönme mücadelesine sahip çıkmalı ve herkes birlikte hareket etmelidir. AKP’nin amaçları kirlidir ve bu soykırım siyasetidir. Kimse buna ortak olmamalı. Botan’ı AKP’ye yedirmeyiz. Bunu akıllarından çıkarmalılar. Ne yapmak istiyorlar? Yurtsever halkımızı sürgün etmek istiyorlar, ihanet edenlere de yol açıp sadece onların Şırnak’a gitmesini istiyorlar. Önce Şırnak’ı vilayet statüsünden çıkarmak istediler. Asıl amaçları Şırnak’ı yerle bir etmekti. Buna karşı tavır gelişti bu amaçtan vazgeçtiler ama şimdide boşaltmak istiyorlar. Bir vilayettir fakat halkı şehrin dışında kalmış şehre girmelerine izin vermiyorlar. Eğer Türk devleti düşman değilse hangi sebeple halkın evlerine dönmesine izin vermiyorlar. Hiçbir sebep yok bu düşmanlıktır ve onlardan intikam almak istiyorlar.

Bu yüzden tüm halkımızın Şırnak direnişine sahip çıkması gerekiyor. AKP’nin bu tutumuna karşı herkes tavır almalı. Hem yurtdışındaki halkımız, hem de Kürdistan’daki tüm halkımız bütün Kürt siyaseti, demokratik Türk siyaseti Şırnak’ta yürütülen bu züllüme karşı ve AKP’nin Şırnak’ta yürüttüğü insanlık dışı siyasetine tavır göstermeli ve Şırnak halkına sahip çıkmalı. Ve güçlü bir mücadele gösterilmeli. Burada insanlık mücadelesi yürütülüyor. Herkesin bu mücadeleye sahip çıkması, mücadeleyi büyütmesi gerekiyor.

Son olarak Kürt halkına vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

Gerçekten de tarihi bir dönemden geçiyoruz. Mücadelemiz kazanma aşamasına gelmiştir. Başarı için var olan koşullar uygundur. Rojava, Kuzey, Güney ve Rojhılat’ta ki devrim önemli bir aşamaya gelmiştir. Kürt halkı haklarına kavuşmak üzere. Bu yüzden sömürgeciliğin müdahale çabaları vardır. Fakat nafiledir. Onlar yenilecektir. Bunun için tüm Kürdistan yurtseverleri, Türk demokratları görevlerine sahip çıkmalı. Kendimizi daha örgütlü hale getirmeli ve irademize sahip çıkmalıyız. Bilinçli bir şekilde mücadeleyi yükseltmeliyiz. Kürdistan gençleri sessiz kalmamalıdır. Bu tarihsel bir süreçtir. Mücadeleye katılın, gerillaya katılın, halk serhildanlarına katılın. Kürt kadınları mücadeleye öncülük etmeli. Bu rollerini bu önemli dönemde oynamaları gerekiyor. Bu dönemde herkesin üzerine düşen önemli görevler var. Ve biz kendimizi bu görevlerin dışında görmüyoruz, elbette ki bize düşen önemli görevler var bunun farkındayız ve gerekliliklerini yerine getireceğiz.

Bu tarihsel süreçte elimizden gelenini yapacağız. Görevimize sahip çıkmak istiyoruz. Ve bu tarihsel süreçte şehit annelerine ve şehit yoldaşlarımızın beklentilerine cevap olmak istiyoruz. Biliyoruz ki Önderliğin bizden büyük beklentileri vardır. Biz bu beklentilere cevap olmak durumundayız. Kürt gençlerinin ahı yerde kalmamalı, buna mutlaka cevap olmak zorundayız. Önder Apo’nun özgürlüğü ve Kürdistan’ın özgürlüğü çerçevesinde yürüttüğümüz mücadeleyi daha bilinçli, planlı ve daha zengin taktiklerle yürüterek kesin zaferi kazanmayı hedefleyeceğiz. Ama bu tarihsel süreçte herkesin sorumluluklarına sahip çıkması gerekiyor. Eğer bu olursa başarı ve zafer yolumuz açıktır.”