Karayılan: Hepsinin hesabı sorulacak, intikamı alınacaktır!

PKK Yürütme Komitesi Murat Karayılan: Belki devlettir; vahşet uyguluyor; bodrumda yaralı insanların üzerine merhametsizce gidiyor ve katlediyorlar ama artık Türk sömürgeciliği yenilmiştir. Hepsinin hesabı sorulacak ve intikamı alınacaktır.

PKK Yürütme Komitesi Murat Karayılan, Türk devletinin soykırım saldırılarına karşı Kuzey Kürdistan’da büyük bir direniş gösterildiğini belirterek,Bugün Kürdistan’da gelişen direniş, artık onların mezarını kazmaktadır. Bunu da herkesin bilmesi lazım. Bu direniş bunun işaretlerini veriyor. Cizre ve Sur direnişleri şimdiden zaferi yaratmıştır. Onlar kırılmıştır. Belki devlettir; vahşet uyguluyor; bodrumda yaralı insanların üzerine merhametsizce gidiyor ve katlediyorlar ama artık Türk sömürgeciliği yenilmiştir…

Tabii ki bunlar hesapsız kalmayacak. Hiçbir Kürt gencinin ahı boşa gitmeyecek, hepsinin hesabı sorulacak ve intikamı alınacaktır. Bunu herkes bilmelidir. Kürt halkı artık sahipsiz değildir” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Murat Karayılan’ın Dengê Kurdistan Radyosu’nun sorularını cevapladı.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın hain bir şekilde esir alınmasının 18’inci yılına giriyoruz. Aynı zamanda İmralı’da büyük bir direniş var. Bu süreçte Kürt Özgürlük Hareketi de önemli bir düzeye gelmiş durumda. Bunları nasıl yorumluyorsunuz?

Öncelikle Uluslararası Komplo’yu 17. yıldönümünde bir kez daha nefretle kınıyor ve tüm komplocu güçleri lanetliyorum. 15 Şubat Komplosu, halkımızın geleceğine dönük bir saldırıdır. Komplocu güçler, Önder Apo’nun esaretiyle Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ni tamamıyla tasfiye etmek ve halkımızın geleceğini karartmak istediler ama Apocu fedailer daha başlangıçta buna karşı, ‘Güneşimizi Karartamazsınız!’ şiarıyla bedenlerini ateş vererek komploya karşı direnişi başlattılar. Halkımız bu temelde komploya boyun eğmedi ve direndi. Bu vesileyle, ‘Güneşimizi Karartamazsınız!’ şiarıyla şahadete ulaşan tüm arkadaşlarımızı bir kez daha anıyor, onlara verdiğimiz sözü tekrar ediyorum.

Önder Apo, 17 yıldır İmralı İşkence Sistemi’ndeki esaret koşullarına rağmen hem sunduğu eserlerle ve ortaya koyduğu düşüncelerle, hem de göstermiş olduğu direnişçi tutumuyla gerçekten eşsiz bir emek ve çaba göstermiştir. Bu emek ve duruş sayesinde komploya karşı mücadele çizgisi güçlenmiş ve komplo bu şekilde boşa çıkartılmıştır. Komplonun boşa çıkartılmasında Önder Apo’nun hamlesi, şehitlerimizin direnişi ve halkımızın emekleri büyük bir rol oynamıştır. Komplo hareketimizi tasfiye etmek istemiştir ancak tersine hareketimiz bugün büyümüştür ve artık başarı aşamasına gelmiştir. Bu durum, komplonun sonuçsuz bırakıldığının en büyük kanıtıdır.

Ancak yine de komplo tamamıyla ortadan kaldırılmamıştır. AKP devleti şu an komployu yeniden canlandırmak, komplocu güçlerin bir kez daha komplo çizgisinde mücadele etmesini ve tutum almasını istemektedir. Tabii halkımızın her 4 parçadaki direnişi, komplonun yeniden canlandırılması imkanlarını ortadan kaldırmıştır. Bugün Sur’da, Cizre’de ve Kürdistan’ın tüm bölgelerinde gerçekleştirilen direniş, esas olarak komploya karşı mücadele çizgisinin yükseltilmesidir. Komploya katılan güçler şimdiye kadar halkımızdan özür dilememiştir. Bu komplo haksız ve hukuksuz olmasına rağmen, komplocu güçler yanlışlarını halen itiraf etmemişler, özür dilememişler ve halkımızın katliam ve soykırıma karşı direnişini de görmezden gelmektedirler. Mevcut durumda Türk devleti Kürdistan’da bir vahşet yürütmektedir; ancak bu güçler Kürdistan’daki bu vahşete karşı sessiz kalmaktadırlar. Aslında bu, komplonun yeni yöntemlerle devam ettirildiğini göstermektedir.

Kısacası bugün belki komplo çizgisi aktif değildir ama ortadan da kalkmamıştır. Bunun için halkımızın komploya karşı direnişi 18’inci yılında çok daha fazla gürleşecektir. İnanıyoruz ki, 18’inci komplo yılı, komplonun parçalanacağı ve tamamen ortadan kaldırılacağı bir yıl olacaktır. Bunu gerçekleştirirsek, ancak o zaman değerlere, şehitlere ve Önder Apo’nun çizgisine bağlı olduğumuzu belirtebiliriz. Bunu, ancak komplonun verdiği zararları telafi edebilirsek diyebiliriz. Kuşkusuz bu da Önder Apo’nun özgürlüğüyle ve Uluslararası Komplo sisteminin tamamıyla parçalanmasıyla olabilecek bir şeydir.

Uluslararası Komplo’nun boşa çıkarıldığını, ancak tamamıyla ortadan kaldırılmadığını belirttiniz. Şu anda Sur ve Cizre gibi özyönetim alanlarında soluksuz bir direniş var. Aynı zamanda buralara karşı çok vahşi saldırılar da söz konusu. Bu tarihi direniş karşısında AKP çetelerinin saldırıları katliam düzeyine ulaşmış durumda. Bu süreç nereye gidiyor?

Doğrusu, çok önemli günlerden geçmekteyiz. AKP devleti 1938’den bu yana halkımıza yapılmayan şeyleri bugün yapıyor. Bugünkü katliamlar Dersim, Geliyê Zîlan katliamlarına benziyor. AKP devleti 21. yüzyılda, dünyanın gözleri önünde, açık bir şekilde Kürdistan’da, Cizîra Botan’da bir vahşet ve soykırım gerçekleştiriyor. Bu vahşeti, ‘teröre karşı mücadele ediyorum’ gerekçesiyle yapıyor ama özünde bu saldırıları sivil insanlara karşı yapıyor ve Kürt halkını soykırımdan geçiriyor. Bugün de üçüncü bir bodrumun ortaya çıktığından ve insanları canlı canlı yaktıklarından bahsediliyor. Bu, vahşetin arşa ulaştığı anlamına geliyor. AKP’nin halkımıza yaptığı bu şeyleri hiçbir insan bir diğerine yapmaz.

Tabii ki bunlar hesapsız kalmayacak. Hiçbir Kürt gencinin ahı boşa gitmeyecek, hepsinin hesabı sorulacak ve intikamı alınacaktır. Bunu herkes bilmelidir. Kürt halkı artık sahipsiz değildir. Tanklarla ve toplarla her önüne gelen insanın katledilmesi AKP’nin yanına kar kalmayacaktır. Bugün dünyada hiçbir devlet sivil halka, hele hele 130 bin nüfuslu bir şehre karşı tanklarla, helikopterlerle, toplarla, doçkalarla ve havanlarla bu şekilde saldırmamıştır. Ama AKP devleti bugün Cizre’de ve Sur’da bunu yapıyor; Silopi’de de bunu yaptı.

Doğru; Suriye’de bu şekilde yürüyen bir savaştan söz edebiliriz; yani şehirlerde top ve tank kullanılıyor ama Suriye’de hem devletin hem de muhalefetin birbirine karşı top, tank ve doçka kullanma durumu söz konusu. Yani her iki taraf da şehirlerde birbirine karşı ağır silahlarla savaşıyor. İyi de; Cizre’de, Sur’da, Silopi’de gençlerin elinde ağır silah değil kleşler var; en büyük silahları kanas ferdi silahıdır. Ama AKP devleti tank ve toplarla vuruyor ve bu şekilde tüm evleri yıkıyor. Kimileri, ‘direnenlerin açtıkları hendekler bu saldırılara sebep oldu’ diyorlar. Tamam o zaman devletin askerleri de savaşabiliyorsa onlar da ferdi silahlarla savaşsınlar. Rahatlıkla ferdi silahlarla oralarda operasyon da yapabilirlerdi; hiçbir ev de yıkılmazdı. Ama onlar Kürt şehirlerini yıkmak ve bu şekilde Kürt halkına diz çöktürmek istedikleri için kleşle direnen gençlere ağır silahlarla yöneliyorlar. Bu cesaret değil korkaklık; mertlik değil namertliktir. Eğer onların bordo berelileri, özel kuvvetleri gerçekten de kendilerine güveniyorlarsa buyursunlar yayan bir şekilde mahallelere girsinler. Ama onlar önce tanklarla tüm şehri vuruyorlar; evleri ve her yeri düz ediyorlar; ardından da kendilerini kahraman ilan ediyorlar. Bu 2 aydır Cizre’yi vuruyorlar; 71 gündür Sur’u vuruyorlar. Bunların yürüttüğü vahşettir. Savaş ölçüleri ve kurallarını hiçe saymaktalar. Sivil, çocuk-yaşlı demeden herkese yöneliyorlar.

Zaman zaman Türk Başbakanı Davutoğlu, bazen de Saray’ın sultanı Erdoğan, “bu şeyler ABD’de ya da Almanya’da, Fransa’da olsaydı; onların şehirlerinde hendek kazılsaydı, kabul ederler miydi’ diyorlar. Tabi kimse de cevap vermiyor. İyi de o ülkeler, farklı halkların-kültürlerin sorunlarını zaten diyalogla çözmüşler. Almanya’da ayrı bir halk yok ki bu şekilde hendek kazsın. Fransa’da Korsika bir adadır; 250 bin insan yaşıyor ama özerklik hakkını almış durumda. Bu ülkeler mevcut durumda bu tür sorunlarının hepsini çözmüş durumdalar. Oralarda hiçbir ulusun devlete karşı hendek kazmasına gerek yoktur. Ama sen burada, Ortadoğu’nun en kadim halkı olan Kürt halkının diline ve kültürüne özgürlük alanlarını kapatıyorsun, iradesini kırmak istiyorsun, asimilasyona uğratmaya çalışıyorsun, soykırımdan geçiriyorsun. Doğal olarak insanlar da buna karşı direniyor. Bu direniş, meşru bir direniştir, haklı bir direniştir. Sömürgeciliğin zulmüne, terörüne ve vahşetine karşı Kürt halkı kutsal bir direniş gösteriyor. Yani sen burada bir soykırım yapmak istiyorsun; insanlar da buna karşı direniyorlar. Ne istiyorlar? Özerklik istiyorlar. Özerklik tüm Avrupa’da ve Amerika’da vardır. Her kültürün özerk yaşama ve kültürünü yaşatma hakkı vardır.

‘BU ALÇAKLAR İNSANLIKTAN ÇIKMIŞ’

Kısacası Kürt halkının haklı ve meşru istemlerine karşı Türk devleti tanklarla ve toplarla büyük bir vahşet yürütüyor. Küçük silahlarla direnen gençlere karşı ileri teknolojinin ürünü olan silahları, Kobraları kullanıyor; en ağır silahları kullanıyor. Tüm özel güçlerini Cizre’ye ve Sur’a götürüyor. Dünyanın hiçbir yerinde buna benzer başka bir örnek görülmemiştir. Ama bugün Kürdistan’da Türk devleti bunu yaşatıyor; hem de hiç utanmadan herkesin gözünün içine baka baka bu yaptıklarını inkar ediyor. Tersine, Kürt siyasetini ve bizleri suçluyor. Bu kadar yalancılık, bu kadar ikiyüzlülük, alçaklık, vicdansızlık ve bu kadar insanlıktan uzaklık görülmemiştir. AKP eskiden Kemalizm’i eleştirirdi; şu an ise kendileri Kemalizm’e rahmet okutacak bir durumdalar. Yaralı insanları cayır cayır yakıyorlar ve bu yüzyılda sınırsız bir vahşet uyguluyorlar.

Mesela 23 no’lu evin bodrumunda mahsur kalanlar 15 gün önce isimlerini verdiler, kim olduklarını söylediler. Toplumsal çalışmalar yürüten, yörenin bilinen sivil insanlarıydı bunlar. Ancak yaralı olan bu insanlar adreslerini verince, AKP çeteleri ise tüm topların yönünü o binaya çevirdi; binayı o insanların üzerine yıkana kadar topa tuttular ve o insanları orada şehit ettiler. Sonrasında başka bir bodrum çıktı; şimdi yeni bir tane daha çıktı.

Varsayalım ki, bu insanların hepsi savaşçı olsun; tamam da, tüm dünyanın kabul ettiği Cenevre Sözleşmesi var; birbirine karşı savaşan güçlerin uyması gereken kurallar var. Savaş kurallarına göre, eğer birisi yaralı olarak esir düşerse, onu öldürmezsin, yarasını tedavi edersin ve esir alırsın. Ama bunlar üzerine giderek öldürüyor; onları yakıyor. Yani savaş suçu işliyorlar. Savaşın da bir kuralı ve ahlakı vardır ama bunlar savaş kurallarını çiğniyorlar. Uyguladıkları vahşet, bir savaş suçudur; insanlık suçudur. Düşmanın bile olsa, esir alabiliyorsan esir alırsın. Ama bunlar üzerine gidiyorlar ve yakıyorlar, tek tek kurşuna diziyorlar, infaz ediyorlar. Bu vahşet değil de nedir! Bu hangi ahlakta, hangi dinde, hangi insanlıkta vardır! İnsan olan böyle yapmaz ama bu alçaklar insanlıktan çıkmış.

Bunlarla beraber Cenevre, AİHM, AP, vb. uluslararası kurum ve kuruluşların da AKP çetelerinin bu yaptıklarına karşı bir sessiz kalma durumu söz konusu. DAİŞ paramiliter bir güçtü; ona karşı bir tepki vardı ancak AKP devletine dönük herhangi bir tepki yok. Bu nasıl yorumlanabilir?

Onların bu sessizliği insanlığın yüz karalığıdır. Eğer bir yerde zulüm varsa, haksızlık varsa ve sen onu izliyorsan, o zaman sen de o haksızlığa ve zulme ortaksındır. Halkımız bir kez daha Avrupa’nın ikiyüzlülüğüyle yüz yüze kalmıştır. Avrupa, sadece Erdoğan’ın onlara dönük Suriye’den gelen mültecileri gönderme tehdidini hayata geçirmemesi için Erdoğan’a para vermekte ve ‘aman aman sakın mültecileri gönderme, biz seninleyiz’ diyerek sırtını sıvazlamaktadır. Avrupa bir kez daha kirli çıkarları için Kürt halkı hakkında Türk sömürgeciliğiyle kirli bir anlaşma yapmıştır; bu yaşananlara gözlerini kapatmıştır. Özellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hukuku lekelemiştir. İnsan Hakları Mahkemesi değil, Çıkarları Savunma Mahkemesi konumuna düşmüştür. Çünkü mahkemeyi siyasetlerine göre ayarlamış, hukuku lekelemişlerdir. Zaten Avrupa’nın ve esasen Batı dünyasının ikiyüzlülüğü olmasa, Erdoğan’ın çeteleri böyle yapamazlardı. Şu an Cizre’de yaşanan katliamların sorumluluğu onlara aittir; bu sorumluluğu üzerlerinden atamazlar.

‘ŞEHİR DİRENİŞLERİ ARTIK SÖNMEYEN BİR ATEŞTİR’

Kaldı ki başta tanklar olmak üzere şu an Türkiye’nin kullandığı silahlar ve teçhizatlar kimlere aittir? Almanya’nın değil midir? Elbette ki. Ama Merkel hanım Cizre’de katliamın yapıldığı bir dönemde 2 kez Ankara’yı ziyaret ederek AKP devletine cesaret vermiştir. Bu anlamda onların da bu kanda eli vardır. Konjonktürel bir durum ortaya çıkmıştır ve AKP çeteleri bu konjonktürel durumdan faydalanarak Kürt halkını yok etmek istemektedir. Bütün amaçları bahar gelmeden, yani gerilla devreye girmeden bu şehirlerde direnen gençleri tasfiye etmektir. Çünkü onlar karlar eriyip de gerilla harekete geçerse, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin yeni bir döneme girmesinden korkuyorlar. Bunun için de, başta Cizre olmak üzere direnen tüm şehirlerde hangi yöntemle olursa olsun sonuç alabilmek için her yeri ikna etmiş durumdalar. Ama yapamazlar. Bütün halkımız bunu bilmelidir. Doğru; Cizre, değerli ve kutsal bir şehrimizdir; oradaki direniş çok anlamlıdır ama direnişin konum değiştirmesi Türk devletinin başardığı anlamına gelmez. İşte Cizre’nin aslanları direniyor, Sur’un aslanları direniyor, Amed direniyor, Nusaybin’in, Gever’in, Şırnak’ın ve Hezex’in aslanları direniyor. Şehir direnişleri artık sönmeyen birer ateştir. Bu ateş sönmeyeceği gibi bodrumlarda şehit düşen insanlarımızın ahı da yerde kalmayacaktır. Cizîra Botan direnişin kalesidir ve direnenlerin taktik değişiklikleri olsa da bu böyle devam edecektir.

Avrupa’nın mevcut sessizliğinde ve desteğinde bunların hangi silahı kullandığı da şüpheli bir durumdur. Mesela şehit düşenleri yakıyorlar. Yine kullandıkları silahların parçalarını sokaklardan topladıklarına dair bilgiler geliyor. Yani bunlar şüphe uyandırıyor. Bunlar ikiyüzlüdür; bunlar alçaktır. Bunlar insanlıktan çıkmışlar ve vahşet bunlarda gelişmiştir. Bunlar kazanmak için her şeyi yaparlar. Ama bugün Kürdistan’da gelişen direniş, artık onların mezarını kazmaktadır. Bunu da herkesin bilmesi lazım. Bu direniş bunun işaretlerini veriyor. Cizre ve Sur direnişleri şimdiden zaferi yaratmıştır. Onlar kırılmıştır. Belki devlettir; vahşet uyguluyor; bodrumda yaralı insanların üzerine merhametsizce gidiyor ve katlediyorlar ama artık Türk sömürgeciliği yenilmiştir. Tüm bunları yenildiklerinden ve korkaklıklarından yapmaktadırlar. Yoksa onlar gerçekten cesaretli insanlar olsalar, bu şekilde yaralı insanları yakmaz, öldürmezler. Ancak korkaklar böyle yaparlar, vahşiler böyle yaparlar, ilkel düşmanlar böyle yaparlar ve insanlığın düşmanları böyle yaparlar. Başka da kimse böyle yapamaz.

Kürt halkına karşı kullanılan bu silahları Türkiye’ye kimin verdiğini belirttiniz. Şimdi de tersine Erdoğan, ABD’nin DAİŞ’e karşı mücadele için PYD ve YPG’ye verdiği silahların şu an PKK’nin elinde olduğunu iddia ediyor. Bu iddiaların bir temeli var mı?

Türk devletinin Kürdistan ve Özgürlük Hareketi hakkında söylediklerinin hepsi yalandır. Niye? Çünkü mesele Kürdistan olunca, onların temeli yalan üzerine kurulmuştur; doğru hiç bir şey yoktur. Koskoca bir ülkeyi inkar ediyorlar. ‘Yoktur’ diyorlar. Bunu inkar edenler hangi yalanı yapmaz ki? Şimdi kaç seferdir, “ABD’nin PYD’ye verdiği silahları, PYD de PKK’ye vermiş; PKK de Kuzey’e getirmiş ve biz de ele geçirmişiz” diyorlar. İyi ki bunun şahitleri var; ABD de dahil olmak üzere koalisyon üyesi tüm devletler biliyor ki bu böyle değildir. Her şeyden önce ABD çok iyi biliyor ki, bugüne kadar YPG’ye bir tabanca bile vermemiştir. Mermi, vb. mühimmatı havadan bırakmışlar ama başka da bir şey vermemişlerdir. Bunu Fransa da biliyor, Almanya da biliyor, Rusya da biliyor. Yani herkes biliyor ki, hiçbir devlet YPG’ye herhangi bir silah vermemiştir. Bugün nasıl ki biz Irak piyasasından silah satın alıyorsak, YPG de aynı piyasadan silah satın alıyor. Yani halihazırda YPG, elindeki silahların hepsini Irak piyasasından kendi parasıyla almaktadır. Biz de silahlarımızı aynı yöntemle alıyoruz. Bunu bütün devletlerin istihbaratları bilmektedir. Ama bir cumhurbaşkanıdır, ‘bu devletler zaten bunu biliyor’ demiyor; herkesin gözünün içine baka baka yalan söylüyor. Çünkü, ‘ben bunu söyleyeyim, gündeme girsin, yeter’ diyor. İyi ki o devletler bunun yalan olduğunu biliyorlar.

Sadece bu da değil; ‘PKK-PYD-YPG iç içedir; bunlar birdir’ sözünün de yalan olduğunu biliyorlar ama ısrarla bu yalanı da sürdürüyorlar. Çünkü bu şekilde Rojava Devrimi’ni boğmak istiyorlar. Kürt halkının Rojava’da statü ve kimlik sahibi olmasını istemiyorlar. Gerçekte ise kimse kimsenin kolu değildir. Öyle bir şey yoktur. Aynı fikirsel zemin paylaşılıyor olunabilir ama onların belirttiği gibi hiyerarşik bir ilişki içerisinde talimatların verilmesi söz konusu değildir. Bunların hepsi Türk devletinin yalanlarıdır.

Dış devletler, filan deniyor. Herkes de biliyor ki biz öz gücümüze dayanıyoruz. Rojava Devrimi de öyledir. Bu konuda kendilerinden de bilgi aldık; hava desteği dışında hiçbir yerden yardım almıyorlar. Bu Türk devletinin çarpıtmasıdır. Ama elbette ilişkimiz vardır; elimizden geldiği kadar destek de sunarız. Nasıl ki tüm Kürdistan parçalarının devrim hareketleriyle ve bölge ile Türkiye’deki devrimci hareketlerle ilişkimiz varsa, Rojava Devrimi’yle de ilişkimiz vardır. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Biz PKK olarak Kürdistan ve bölgedeki tüm devrim hareketlerini destekleriz. Güney Kürdistan kazanımlarını da bugün biz savunuyoruz; Rojava Devrimi’ni de destekliyoruz. Ama sanki bir örgütsel bütünlük ve iç içe geçmişlik varmış gibi, aynı şeylermiş gibi söylemler, külliyen yalandır. Bunların hepsi Türk devletinin uydurmalarıdır. Bu yalanlarla Kürt düşmanlığını ve Rojava Devrimi’ne karşıtlığını gizlemek istiyor.

Son olarak, başta özyönetim alanlarında direnenlere ve Kürt halkına dönük mesajınızı alabilir miyiz?

Öncelikle başta Cizre ve Sur’da olmak üzere bu tarihi mücadeleyi yürüten tüm direnişçileri selamlıyorum. Bütün sivil ve savaşçı şehitlerimizi büyük bir minnetle anıyorum. Onların direnişleriyle verdikleri mesajı derinden algılıyorum. Mutlaka ama mutlaka onların sözüne bağlı kalacağımızı ifade etmek istiyorum. Bu kahramanlık direnişi ardında, yaşanan şahadetler nedeniyle tüm değerli ailelerimize Kürdistan halkına başsağlığı diliyorum. Vahşi bir biçimde gerçekleştirilen bu şahadetler yükümüzü daha da ağırlaştırdı. Bunun bilinciyle yaşıyoruz, tüm yaşamımız ve mücadelemiz bu bilinç yörüngesinde yoğunlaşacak ve bunun hesabının sorulması tek gayemiz olacaktır.

Oralardaki gençler yeni bir tarih yazıyorlar. Gerçekten tarihi bir direniş yürütüyorlar. Bu direnişe büyük bir saygımız ve bağlılığımız vardır. Şimdiye kadar sürdürülen direniş, bu devletin kırılabileceğini ispatlamıştır. Tüm halkımız bunu bilmeli: Doğru; acımız büyük ama bu yiğitler kendi şahadetleriyle bize başarı yolunu da gösterdiler. Bu yüzden cenazelerimizde ağlamayı değil, bu değerli insanların açtığı zafer yolunda kahramanca yürümeyi esas almalıyız.

3 aydır görülen tablo şudur: Koskoca bir devlet bütün imkanlarını topluyor ama 71 günde Sur’daki 6 mahalleyi alamıyor. Ben öyle inanıyorum ki Sur’daki direnişçilerin bu fedai ruhu ve zengin taktikleri olduğu müddetçe, hiçbir zaman da düşüremeyeceklerdir. Bu örnekler gösteriyor ki, düşmanın saldırıları durdurulabiliniyor. Tüm Kürdistan halkının ve gençliğinin ilham alacağı bir tarihi sayfa açılmıştır. Bu sayfalar bizi başarıya götürecek yolu da göstermiştir.

Ama şunu bilmek gerekiyor: Düşmanın yürüttüğü taktiklere karşı tedbirli olmak lazım. Mesela kuşatma taktiğine karşı mutlaka tedbir olmalıdır. Halkın şehirleri boşaltması için yemeksiz, elektriksiz, susuz bırakıyorlar; sonrasında ise kuşatıyorlar ve direnişçileri de imkansız ve ihtiyaçlarını karşılayamaz noktaya getirmek istiyorlar. Bu şekilde sonuca gitmek istiyorlar. Bu taktiklere karşı devrimci taktikler de vardır. Özellikle şimdiye kadar yürütülen direniş büyük sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Cizîra Botan şehri Dimdim Kalesi olmuştur; direnişi başarılıdır; gerçekten büyük bir sonuç ortaya çıkarmıştır. Zaten Sur’un düşmana tarihi bir ders vereceği görülmektedir. Gerçekten hem Sur direnişi ve hem de yöntemleri çok güçlü bir düzeydedir. O aslanlar bilmeli ki tüm Kürt gençleri, tüm Kürt halkı ve herkes onları büyük bir umutla izliyorlar. Sur ve Cizre direnişçileri, şimdiden birer yaşayan efsane olmuştur; bir ruhu temsil etmektedirler. Tarih bunu yazacaktır.

‘CİZRE’DE DİRENİŞ YENİ AŞAMAYA GİRMİŞTİR, ONA GÖRE HAREKET ETMEK GEREK’

Fakat görülüyor ki Cizre’de direniş artık yeni bir aşamaya geçmiştir. Cizre direnişçilerinin artık bu aşamaya göre hareket etmeleri lazım. Direnişin yeni bir aşamaya dönüştüğü bu dönemde, yine de eskisi gibi göğüs göğse düşmana karşı durması doğru değildir. Biz de izliyoruz. Bu zamana kadar esas olarak onların duruşları, direnişleri ve çabaları gerçekten adına yaraşır bir şekildedir. Ama artık aşama değiştiğine göre bu yeni döneme göre hareket etmeleri daha uygun olurdu. Mesela son haftada böyle hareket etmeleri gerekiyordu. Yeni dönemde artık kendi gücünü korumayı ve savunmayı esas alabilirlerdi. Yani düşmanı boşa çıkarmak için inisiyatifli hareket edebilmelidirler. Bunun yol ve yöntemleri vardır; değişik taktikler uygulanabilir. Eskisinin aynısı gibi olmaz. Gizlenme, sızma yapma, grup grup yol açma ve bunlar gibi çeşit çeşit yöntemleri esas almak daha doğru olur. Bu konuda son haftada bazı sorunların yaşandığı görülüyor.

‘DİRENİŞÇİLER 2 AYDIR TARİH YAZDILAR’

O direnişçiler bu 2 aydır bir tarih yazdılar. Bundan sonra da güçlerini korumalı, bu tür değişik taktikler uygulamalı, düşmanı boşa çıkarmalı, böylece bu kutsal direnişi tarihe mal etmelidirler. Özellikle bu bazı sivil insanların ya da orada destekçi olan kişilerin bodrumlarda hep beraber kalması, vb. yöntemlerde bazı eksikliklerin yaşandığını gösteriyor. Bu eksiklikler acilen giderilmesi gereken durumlardır. Gerçekten eğer yeni duruma göre pozisyon alınır ve doğru hareket tarzı uygulanırsa, düşman şimdi açığa çıktığı gibi bazı yerlerde katliam yapmış olmasına rağmen yenilmiştir. Bu katliamların yapılması ve yaralıların şehit edilmesi, düşmanın yenilgisinin işaretidir. Bu yüzden tüm direnişçiler bilmeli ki düşmana fırsat vermemelidirler; nerede ne yapacaklarını bilmelidirler; inisiyatifli olmalılar; esnek davranmalıdırlar. Özellikle Cizre’dekilerin Agitçe, fedaice ve yüksek bir ruhla direndikleri anlaşılıyor. Bu çok değerli bir şey. Takdir ediyoruz. Tüm Kürt halkı da takdir ediyor. Yani herkes bunu görüyor ama esneklik de olmalı; çeşit çeşit taktiklerle yöntemler de zenginleştirilmeli. Eğer bununla da tamamlanırsa, Cizre’deki direnişçilerin çok daha başarılı olacaklarına inanıyorum.

Halka dönük ise en büyük çağrıyı zaten Cizre direnişçileri yaptılar. Cizre Halk Meclisi Eşbaşkanı Mehmet Tunç gerekli çağrıları yapmıştı. Bu çağrı üzerinden söyleyeceğim yeni bir şey yok. Halkımızın Cizre’den yükselen bu çağrıyı duyması lazım. Buna göre kimin elinden ne geliyorsa yapması lazım. Yani çeşitli yerlerden birçok açıklama ve çağrılar yapılıyor; bunların hepsi doğrudur fakat en kısa ve öz çağrıyı Cizre direnişçileri kendileri yaptılar. Bilinmeli ki orada, o bodrumlarda yapılanlar sadece o insanlarımıza yapılmamıştır; tüm Kürt halkına yapılmıştır. Ey Kürt halkı, ey Kürt gençleri, ey bütün Türkiyeli barışseverler, demokratlar ve halkların kardeşliği yanlıları! O bodrumlarda tüm Kürt halkı, tüm insanlık katlediliyor. Bu vahşete karşı kendine insanım diyen kimse sessiz kalmamalı, elinden ne geliyorsa yapmalıdır.

Cizre’de insanlığa karşı vahşet yürütülüyor. O zaman kendine insanım diyen herkesin bu vahşete ve barbarlığa karşı durması gerekiyor. Tüm Türkiye halkları, emekçileri ve demokratlarının buna karşı durması gerekir. Ama Kürt halkı bilmeli ki, bunu tüm halkımıza yapıyorlar.

Tabii ki buna karşı yurtiçinde de yurtdışında da halkımızın çabaları var fakat bu yetmiyor. Çünkü bıçak kemiğe dayanmış, insanlar hawara çağırıyor; o zaman hawara yetişmek lazım. Yani bu devleti durdurmak gerekiyor. AKP devleti bu uygulamalarıyla Kürt halkıyla arasındaki uçurumu büyüttü. Bunun derin etkisi olmuştur. Bundan sonra kimse eskisi gibi yaşamayacaktır. Hayır. AKP devletinin nasıl düşmanlık yaptığı, nasıl vicdansızlık yaptığı anlaşılmıştır. Onların yaralı insanlarımızı nasıl yaktığını unutabilir miyiz? Kim bunu sindirebilir; kim bunu yerde bırakabilir! Şerefi olan ve yüreğinde insanlık taşıyan birinin buna karşı sessiz kalması mümkün mü?

‘ARTIK DÖNEM SERHİLDAN DÖNEMİDİR’

Kısacası halka çağrımız budur: Cizre’nin sesini herkes duymalı ve ona göre herkes elinden ne geliyorsa onu yapmalıdır. Artık dönem serhildan dönemidir. Dönem konuşma dönemi değildir. İşte Uluslararası Komplo’nun 17’inci yıldönümündeyiz. Buna rağmen biz halen, “Türkiye’yle birlikte yaşamak istiyoruz” diyoruz. Ama onlar bize ne yapıyor? Onlar da böyle vahşet yapıyorlar. Hem yapıyorlar, hem inkar ediyorlar. Ama inkar edilemez; bakın insanlar televizyonlara telefonla bağlanıyorlar; tüm dünyanın önünde canlı yayında olanları anlatıyorlar. Bu olaylar bize ağır geliyor; acımız ağırdır; bu acımızı ancak mücadeleyle, tarihsel direnişi yükseltmeyle ve hesap sormayla giderebiliriz. Tüm Kürdistanlı gençlerin, yurtseverlerin ve demokratların AKP’nin bu vahşetine dur demesi ve direnişe katılması gerekiyor.

Tabii AKP kış koşullarını kendine avantaj olarak görüyor ve fırsatçılık yapıyor. Fakat bu yanına kalmayacak, halkımız kendi kendine sahip çıkacak ve Cizre’nin çığlığına gerekli cevabı verecektir.