Kalkan: KDP ile AKP ittifak halinde

PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, KDP ile AKP’nin ittifak halinde olduğunu belirterek, ‘’Birçok KDP’li AKP listesinden aday gösterildi’’ dedi.

PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, KDP ile AKP’nin ittifak halinde olduğunu belirterek, ‘’Birçok KDP’li AKP listesinden aday gösterildi’’ dedi. KDP’nin Kürt birliği ve ittifakından yana olmadığına dikkat çeken Kalkan, KDP’nin Güney Kürdistan’da yaklaşan seçimlerden dolayı, AKP’nin Türkiye’de yaptığı gibi gerginlik siyaseti yürüttüğünü söyledi. ‘’Demokrasisiz bir Kürt birliği olamaz. Kürt birliği de demokratik olmak zorunda’’ diyen Kalkan, ‘’Ben 33 yıldır Güney Kürdistan dağlarındayım. Güney Kürdistan’ın şehirlerini ve saraylarını tanımam ama dağlarını karış karış bilirim’’ şeklinde konuştu.

Türk ordusunun savaş hazırlığı yaptığını vurgulayan Kalkan, ‘’Türk ordusunun operasyonları ile çatışmasızlık ya da ateşkesin aslında ortadan kalktı. Eğer şimdi büyük savaşlar olmuyorsa bu gerillanın ateşkese riayet etmesinden kaynaklıdır” şeklinde konuştu.

7 Haziran seçimlerine doğru giderken HDP’e yönelik AKP merkezli saldırıların arttığına vurgu yapan Kalkan şöyle dedi: ‘’AKP tabanından Kürdistan ve Türkiye’de HDP’ye doğru çok ciddi bir kayış yaşanıyor. Bu gerginlik politikasıyla, aslında HDP’nin geriletilmesi değil AKP’den HDP’ye bu oy kayışını önlenmesi amaçlanıyor.’’

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan MED NÛÇE’de yayınlanan Politik Alan programında Ersin Çelik'in sorularını yanıtladı.

HAKARETLE, TEHDİTLE SORUNU ÖRTBAS ETMEYE ÇALIŞIYORLAR

Kürdistan Ulusal Kongresi çalışmaları ve KDP’nin Şengal politikası üzerine yaptığınız değerlendirmelere KDP’den ciddi tepkiler, hatta hakaretler geldi. KDP Politbürosu başta olmak üzere yapılan bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz dağdayız, neler yazılıp söyleniyor, çok fazla bilemiyoruz. Çok fazla önemsemiyoruz, zamanımız da yok. Fakat bazı gerçekleri ifade etmek, bol keseden atanlar için faydalı olabilir. Benim sözlerime cevap olarak belirtilenlerin hemen hemen hepsi tehdit ve hakaret içerikli. Öncelikle bu hakaretleri sahiplerine iade ediyorum. Demek ki düşünceleri yok ki, hakarette bulunuyorlar. Oysa ben partimizin teorik, siyasi, ideolojik görüşlerini ifade etmiştim. Kürdistan’a, Kürt sorunun çözümüne ilişkin ideolojik görüşleri, bu temelde de yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gereğini belirtmiştim. Demokratik tutumun bu olduğunu, partimizin demokrasi anlayışının bundan oluştuğunu, buna dair kimse bir şey belirtmedi. Eğer gerçekten karşı çıkıyorlarsa, buraya karşı çıksınlar. Desinler ki, “yok! Merkezi yönetim, tekçi yönetim demokratiktir.” Bunu kamuoyu tartışsın. Gerçekten demokrasinin ne olduğunu anlayalım,  ama kendileri de biliyorlar, demokrasi o değil ve bizim söylediğimiz, savunduğumuzdur. Demokratik olamadıkları için bizim demokrasi programımıza görüşlerimize dair bir şey söyleyemiyorlar, tehditle, hakaretle sorunu örtbas etmeye çalışıyorlar.  Oysa bu kişisel bir durum değil.  Yine bazılarının ilk tepkisi “onun sesini kesin” olmuş. Öyle anlaşılıyor ki, kendilerinden başka herkesi şimdiye kadar susturmuşlar. Şimdi de susturmak istiyorlar. Zaten Önder Apo’yu da 17 yıldır İmralı’ya sesini kesmek için koydular. Sesini kesin, dedikten sonra da İmralı’da herhangi bir görüşme olmadı.

PKK GERÇEĞİ KDP’DEN FARKLIDIR

Bu iki gelişme arasında paralellik, bağ olduğunu mu düşünüyor musunuz?

Elbette, bir yerlere mesajın gittiği, dolayısıyla da ses kesmenin gerçekleştiği görülüyor. Tuhaf bir durum ise benim sözlerimin PKK’yi ‘terör örgütleri’ listesine koydurtan gerçek olduğunu söylüyorlar. İnsan şaşırıyor, ne alakası var diye. Halbuki PKK’yi çeşitli devletlerin ‘terör örgütleri’ listesine koydurtmak için kimlerin kitaplar yazdığını, kimlerin gizli kararlar aldığını, kimlerin ne kadar gizli faaliyet yürüttüğünü Kürt halkı, dünya kamuoyu çok iyi biliyor. Kaldı ki bu kadar önemli de değil. KDP’de 6 ay önce ABD’nin ‘terör örgütleri’ listesinden çıkarıldı. Böyle tepki olarak bana dönük belirtilenler çok fazla içerikli değildir.

Tanınmadığım, kim olduğum konusunda şaibeler varmış gibi açıklamalar oldu. Halbuki onu yapanlar Genelbaşkanları Mesut Barzani’ye sorsalardı, bana ilişkin kendilerine yeterince bilgi verirdi.  Ben merhum İdris Barzani’yle tanışma ve görüşme fırsatı bulmuş biriyim. Merhum Felakettin Kakai’yi, KDP’nin emektarı Ali Abdullahi, Azad Bervari, Doktor Cercisi… Yani KDP’nin peşmergecilik yapmış Politbürosunu iyi tanırım, onlar da beni iyi tanırlar. Beni tanımayan Politbüro kim, kendileri kendi durumlarını düşünsünler. Yoksa öyle bir şey söz konusu değil.

Bir de diğer tuhaf olan durum ise şu: Türkçe bir programda Türkçe konuştuğum için böyle bir eleştiri, saldırı aldık. Türkçe programda hangi dille konuşulur, doğrusu anlayamadık. Bir kelime Kürtçe bilmediğim, söyleniyor. Bir kelime Kürtçe bilip bilmediğim tartışılır bir konu, ama PKK içerisinde en iyi Başurlu arkadaşlarla anlaştığımı söyleyebilirim. Bir de şunu anlayamadım: Türk devleti ve AKP hükümeti ile bu kadar dost olan, birlik ve ittifak içinde olan KDP’nin Türkçe’ye ve Türklüğe niye bu kadar karşı olduğunu doğrusu anlayamadım. PKK’yle KDP arasındaki temel fark zaten işte buradadır. Önder Apo Kemal Pir’le, Haki Karer’le yola çıktı, 44 yıl önce. Biz de yeterli yetersiz, 42 yıldır bu yürüyüşü izlemeye, takip etmeye çalışıyoruz. Halkların kardeşliği ve demokratik birliği temelinde bir mücadele yürütülüyor. Kürt halkına kazandıranın özgürlükçü ve demokratik tutumun bu olduğu tartışma götürmeyen açık bir gerçek. Bu bakımdan da PKK gerçeği KDP’den farklıdır.

GÜNEY‘İN SARAYLARINI BİLMEM AMA DAĞLARINI KARIŞ KARIŞ BİLİRİM

Bunlar işin bir boyutudur, ama güncel tepkinin kuşkusuz ideolojik ve siyasi boyutları var. Benim şahsımda PKK karşıtlığı kendini bir kere daha kustu. O bir gerekçe oldu, gerekçe yaratmamalıydım, ayrı bir konu. Fakat kişisel bir durum olmadığını PKK’ye, Önderlik çizgimize duyulan öfkenin, tepkinin bu vesileyle kusulduğunu iyi görüyoruz. PKK’nin özgürlükçü, demokratik ve birlikçi ideolojik-politik çizgisine dönük bir saldırı var. Biz bu saldırılara karşı her türlü mücadeleyi yürütürüz. Bizim parti çizgimizdir. Gerçekten tartışmak istiyorlarsa, teorik tartışmanın da bir adabı var. Yapabiliriz, her türlü tartışmaya açığız. Basın önünde de hazırız, toplantılar yaparak da hazırız. Kendimize güveniyoruz, partimizin felsefesine, ideolojik politik çizgisine, demokrasi anlayışına sonuna kadar güveniyor, inanıyoruz. Kendilerine güvenenler, tartışmak isteyenler varsa, tartışalım. Yoksa bir kişinin şahsında bir partiye hakaret etmek doğru değildir.

Ben 33 yıldır Güney Kürdistan dağlarındayım. Güney Kürdistan’ın şehirlerini ve saraylarını tanımam ama dağlarını karış karış bilirim. O bakımdan herhalde bir vatandaşlık hak ettim! Bana şu bu sözü söyleyenler acaba ne kadar zamandır Güney Kürdistan’da, nasıl yaşıyorlar? Güney Kürdistan savunmasını nasıl yaptılar, onu açıklasalar iyi olur.  TC saldırılarına karşı, Saddam saldırılarına karşı, DAİŞ saldırılarına karşı PKK gerillasının her yerden önce Kürdistan dağını nasıl koruduğunu, savunduğunu herkes biliyor. Bunu bütün dünya gördü. Bu güce işgalci demek gerçekten de her şeyi tepe takla etmek, başaşağı döndürmek oluyor. Bu üsluptan vazgeçilmeli. Kendileri zarar görürler. Mesela biz bu konuları tartışıyoruz, PKK içinde tartışma özgürlüğü var, mesela dediler PKK’de demokrasi yok, kanıtlasınlar, ben de onlardan olayım, demokrasi için birlikte mücadele edelim. Ama öyle değil de böyle hakaretler, ondan sonra Kürt halkının, Kürdistan’ın fedai savunma gücüne işgalci diyen sözler, sahiplerini daha fazla düşürür.

Daha önemlisi ise şu, bunları biz önce de tartışıyoruz, partimiz bunları yazmış, kitaplar var…

İŞİN İÇİNDE AKP OYUNU VAR

Bu programda da farklı zamanlarda kaç kez tartıştık…

Evet, doğru, bu programda da kaç kez tartıştık. Şimdiye kadar hiçbir şey olmadı, ama birdenbire 15 gün önce bir tepki geldi. Bunun güncel politikayla bağını görmek lazım. Burada politik bir hesap var. Ben samimi söyleyebilirim, bunları beklemiyordum, çünkü önceden de tartışıyorduk. Biraz da niye böyle oldu, ne yapılmak isteniyor, diye şaşırdık…

Değerlendirmeleriniz eleştiri ve öneri sınırları içerisindeydi…

Doğru, ama yapılanların eleştiriyle, cevap vermekle, düşünceyle bir alakası yok. Susturmayı, hakareti, tehdidi içeriyor. Bu niye böyle oldu, diye sordum. Bazı arkadaşlar diyorlar: “Güney Kürdistan’da seçimler var, ondan dolayı KDP gergin.” Bilemiyorum, ben Güney Kürdistan siyasetinin ayrıntılarını çok bilmiyorum. İktidarları nasıl yürüyor, çok ilgili de değilim, kendilerinin olsun. Ama demokratik olması üzerinde bütün Kürdistan’ın, bütün Ortadoğu’nun tabiki bir ideolojik hassasiyetimiz var. Bunu takip ediyoruz, PKK olarak. Bu bizim felsefik, ideolojik duruşumuz gereğidir. Eğer böyle ise birileri benim sırtımdan başkanlık mücadelesi yürütmesin. Bu doğru olmaz, haksızlık olur. Güney Kürdistan’da herkes de bilsin, ben kötülenerek birileri başkan yapılmamalıdır. Güney Kürdistan’da buna dayalı bir siyasi gerginlik olmamalı. Fakat ben aslında bu görüşte de değilim. Bence daha fazla Türkiye’ye ayağı, Bakur önemli. İşin içinde AKP oyunu var, AKP seçim öngününde Kürtleri birbirine düşürmeye çalışıyor...

AKP KDP’LİLERİ ADAY GÖSTERDİ

 

Hakkari’de aşiretler arası kavganın gelişimini de bununla bağlantılı mı?

Evet, evet, Hakkari’deki bağlantılı, askeri hareketlilik de zaten var. AKP tüm gücüyle HDP’ye yükleniyor ve orada da, ilginç, Selahattin Demirtaş hedefleniyor. Parti, anlayış, çizgi değil kişi hedefleniyor. Kişiler şahsında, kişilere linç uygulanarak toplum nezdinde siyasetin karalanacağı, kaybettirileceği sanılıyor. Bu, Bakur’da ve Başur’da olanlar birbiriyle uyumlu oldu, bunun arkasında AKP’nin olduğunu düşünüyorum. Yani Tayyip Erdoğan “Kürt sorunu yoktur” diyerek, aslında “Kürt halkı ve hakları yoktur” diyerek çözüm sürecine karşı çıkıp düğmeye basması ardından AKP tüm gücüyle HDP’ye yüklenmeye başladı, KDP de benzer bir gerginliği geliştiriyor. Bir AKP oyunu olduğunu, güncel siyasetle bu gelişmelerin bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda KDP daha açık ve dikkatli olmalıdır. Herkes çok iyi biliyor ki, AKP ile ittifak halindeler. 7 Haziran seçiminde AKP’yi destekliyorlar. Birçok KDP’li AKP listesinden aday gösterildi…

Seçilebilir sıralarda AKP listesinde yer buldular…

Evet, açık gösterilmiyor, ama Bakur’da, Türkiye’de bir AKP-KDP ittifakı var, bir de HDP’nin oluşturduğu demokratik blok. 7 Haziran seçiminde özellikle de Kürdistan’da Kürt halkının kime destek vereceğini göreceğiz, ama şu bilinmeli: KDP Kürt ittifakından yana değil. Bakurê Kürdistan’da, Türkiye siyasetinde Kürt ittifakına katılmadı, onu desteklemiyor, tersine hep AKP’yi destekliyor, zaten gidip AKP’ye açıktan destek de verdiler. Şimdi de bu biçimde veriyorlar ve bütün bunların bir Türkiye’de, kuzey Kürdistan’da yaşanan seçim mücadelesiyle ilişkisi olduğunu düşünüyorum. AKP’nin gerginlik siyasetiyle KDP’nin gerginlik siyaseti örtüşüyor. Aynı zamanlı gelişti ve hepsi de Türkiye’de AKP’yi yeniden kazandırmayı amaçlıyor. Bu temelde ortaya çıktı ve bunu da Tayyip Erdoğan başlattı. Herkes bu gerçeği görsün, bilsin.

Böyle de siyasi mücadele olmaz. Densin ki, ittifak doğrudur. Mesela AKP’nin Kürt sorununu çözdüğünü, Türkiye’yi kurtardığını ifade etsin, savunsunlar. Niye öyle yapmayıp da el altından desteklerken bunun açığa çıkmasından korkarak, onu benim üzerimden maskelemeye çalışıyorlar.

DEMOKRASİSİZ KÜRT BİRLİĞİ OLMAZ

Bu arada şunu da söyleyebilir miyiz, HDP’nin ve demokratik siyasetin yükselişi AKP’yi gerilettiği kadar KDP’ye de benzer şekilde etkide mi bulunuyor?

Aslında böyle bir etkide bulunmaması gerekiyor. Şu doğru: HDP yükseliyor, AKP’yi geriletiyor. AKP’yi Türkiye’de geriletecek, tek güç, parti HDP’dir, HDP’nin oluşturduğu demokrasi bloğudur. Bunu herkes gördü, anlıyor. CHP ve MHP’nin bunu yapma gücü yoktur. AKP’ye karşıyım diyenlerin HDP’de birleşmesi lazım. Çünkü AKP iktidarının alternatifi HDP’nin oluşturduğu demokrasi bloğudur. Bu doğru, ama şu anormal: HDP’nin yükselmesi AKP’nin gerilemesi neden KDP’nin de gerilemesi oluyor! Burada biz mevcut KDP siyasetini doğru bulmuyoruz. Bunu söyledim diye de kimse bana hakaret edemez. Başkaları da diyor, PKK’nin siyasetini doğru bulmuyorum, zaten her türlü şey söyleniyor. Bu bir tartışmadır. Tartışmaların önünü kimse kapatmamalı. Özgürce, demokratik tartışma olmalı, düşünce ve ifade özgürlüğü olmalı, Kürdistan’da da Ortadoğu'da da… Biz bunun için mücadele ediyoruz. Sağdan soldan gelmiş tehditlere, hakaretlere, bastırmalara zaten maruz kalıyoruz, ama bunlar karşısında bir duruşumuz var. Bunlar ideolojik, siyasi çizgisinin zayıf olanların başvurduğu yöntemlerdir. Biz bu alanda güçlü olduğumuz için bu tür yöntemlere itibar etmiyoruz ve olmamasını da istiyoruz. Şu anormaldir: Niye KDP, HDP bloğu içerisinde değil? DBP’yle ittifak halinde değil de AKP ile ittifak halinde? Bir de KDP dört parça Kürdistan’da örgütleniyor, mesela PKK adına biz Başur hakkında iki kelime söyleyince kıyamet koptu! Bilmem Başur, şu bu…

33 yıldır kişi olarak ben de buradayım. Biz de Kürt örgütüyüz, ben başka şey söylemek istemiyorum, ama sen her yerde örgütleneceksin, diğerleri olmayacak… İşte ulusal kongre önündeki engel bu. Biz buradan şuna geliyoruz, Kürt birliği gerekli, Kürt birliği ancak demokratik birlik olabilir. Demokrasisiz bir Kürt birliği olamaz. PKK denetiminde bir birlik olmaz, KDP’nin denetiminde, YNK’nin denetiminde de bir birlik olmaz. Benim denetimim altında birlik olsun anlayışını hepimizin terk etmesi lazım. Kürt birliği de demokratik olmak zorunda, zaten böyle olursa değerlidir. Eğer Kürtler böyle bir demokratik birlik olsalar, 21. yüzyıl Ortadoğusu’nun yaratıcısı haline gelirler. Nasıl ki, 20. yüzyıl Ortadoğusu’nda yok edilen halk oldularsa 21. yüzyıl Ortadoğusu’nun da yaratıcı olan halkı haline gelebilirler. Bizim düşüncemiz bu, çağrımız da hep bu yönlü oldu. Bu temelde hep Kürt Ulusal Kongresi’nin toplanmasından yana olduk, bu anlamda Kürt diplomasisinin, Kürt savunma kuvvetlerinin birleştirilmesi, özellikle de savunma güçlerinin ortak komutanlıkta birleştirilmesini Ulusal Kongre temelinde çok önemli ve hayati gördük. Bu siyasetler yanlış mı? Yanlışsa, yanlış olduğunu söylesinler, ama doğrusunu da ortaya koysunlar. Değilse, meseleyi bireyselleştirerek ideolojik-siyasi sorunları kapatmasınlar. Ben şimdilik bunları belirtiyorum.

AKP TABANINDAN HDP’YE KAYIŞ VAR

Konu seçimler ve HDP’den de açılmış oldu. Seçimleri yeterince tartışmamıza engel olan konulardan birisi de süren provokasyonlar. Geçen programımızın hemen öncesinde Ağrı provokasyonu oldu. Sonrasında ise HDP binalarına yönelik saldırılar oldu. Bu saldırıları ortaya çıkan fotoğraf içerisinde nasıl değerlendiriyorsunuz? Sonrasında HDP ve diğer partilerin seçim beyannamelerini tartışabilelim.

Şöyle bir durum görüldü: Bir, İmralı’daki müzakere amaçlı görüşmeler tarafların birbirini tanıdığı, ortak karara ulaştığı, müzakereye doğru adım atacak mutabakata doğru evrildiği bir sürece geldik, izleme kuruluyla. İki, mevcut siyasi gelişmeler ortamında, yaklaşan seçimler ortamında HDP bir demokrasi bloğu oluşturmayı başardı ve hızlı bir yükselişe geçti. Bunun karşılığı olarak da AKP’nin gerileyeceği, seçimi kaybedeceği riski, tehlikesi belirdi. İşte böyle bir ortamda bu duruma bir müdahalede bulunuldu. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Newroz ertesinde, Newroz’daki Önder Apo’nun demokrasi manifestosuna saldırması, 28 Şubat Dolmabahçe görüşmesini reddetmesi, Kürt sorunu yoktur, diyerek tümüyle çözüm sürecine karşıt bir duruş içine girmesi bunu ifade ediyor. İmralı’daki görüşmelerin müzakere sürecine doğru evrilmesinin önünü kesmeyi, süreci durdurmayı, diğer yandan ise ortamı sertleştirerek HDP yükselişini önlemeyi amaçladı. Çünkü öyle olmazsa, HDP’nin barışçıl, demokratik çözüm siyaseti toplum üzerinde etkili oluyor, AKP tabanı üzerinde etkili oluyor.

AKP tabanından Kürdistan ve Türkiye’de HDP’ye doğru çok ciddi bir kayış yaşanıyor. Bu gerginlik politikasıyla, aslında HDP’nin geriletilmesi değil AKP’den HDP’ye bu oy kayışını önlenmesi amaçlanıyor. AKP tabanı HDP’ye karşı kemikleştirilmek, düşmanca bir tutum içine sokulmak isteniyor ki, bu kayma olmasın. Bu temelde sözde gerginlik politikası var; cumhurbaşkanının, başbakanın söyledikleri, orada da tehdit ve hakarettir. “Hain, hain…” deyip duruyorlar. Eskiden ulusalcılar kendileri için ‘hain’ derlerdi, şimdi canı sıkılan ötekine ya hain ya terörist diyor. Öyle deyince kendini kurtardığını sanıyor. Bu anlamda adeta HDP’ye karşı büyük bir AKP saldırısı söz konusu. -

ORDU SAVAŞ HAZIRLIĞI YAPIYOR

Bu saldırı sözle olduğu kadar fiili olarak da oluyor. Polis ve asker devreye kondu! Mevcut Genelkurmay tamamen AKP’nin, Cumhurbaşkanın bu politikası doğrultusunda harekete geçti. Eşme’ye gitti, ondan sonra Ağrı saldırısı oldu, her alanda askeri operasyonlar var, savaş başlamış gibidir. Türk Genelkurmayının yaptıklarına göre çatışmasızlık ya da ateşkes denen şey ortadan kalkmıştır. Eğer şimdi büyük savaşlar olmuyorsa bu gerillanın ateşkese riayet etmesinden kaynaklıdır, Önder Apo’nun sürece ilişkin tutum belirlememiş olmasından kaynaklıdır. PKK ve gerilla bu durumu izliyor, bundan kaynaklıdır. Yoksa incelensin, her gün basına yansıyor, Genelkurmayın yaptıklarının hepsi bir savaş durumudur, tümüyle tahriktir; Uludere’de, Yüksekova’da, Şemdinli’de, sınır üzerinde çatışma var. Yine iç alanlarda Serhat’tan Mardin’e kadar çatışmalar tahrik ediliyor, dahası çok ciddi bir askeri hareketlilik var. Ordu harıl harıl savaş hazırlığı yapıyor. Bunu herkes gözüyle görüyor. Toplum üzerinde korkutma ve sindirme baskısı var, güya gerilla HDP propagandası yapıyor, diye. Aslında ordu AKP propagandası yapıyor, AKP adına HDP’ye oy verecekleri korkutmaya, sindirmeye çalışıyor. Diğer yandan ise polis ciddi bir saldırı halinde…

AKP ŞİDDETLE İKTİDARINI KORUMAYA ÇALIŞIYOR

Yine Valiler HDP’nin mitinglerini erteleme kararları alıyor. Bunun son örneği Erzincan oldu...

Evet, valiler yapıyor, devletin tüm kurumları seferber edilmiş durumda, maddi imkanlar seferber ediliyor ve provokasyonlar var. HDP bürolarına saldırılar oluyor ve bu bir HDP-MHP çatışması gibi gösterilmeye çalışılıyor. Bu yalandır, böyle bir çatışma yoktur. HDP’nin eşgenelbaşkanı da açıkladı, doğrudur, öyle bir çatışma yok. MHP adı altında yapılanları bizzat polis, devlet, kontrgerilla, MİT yapıyor. Sivil elbise giymiş resmi olandan belki de beş kat fazla polis var. Türkiye bir polis devleti haline getirilmiş, kimse bunun farkında değil. Dolayısıyla HDP sindirilmeye çalışılıyor, Türkiye’ye yayılması istenmiyor. Israrla Ahmet Davutoğlu HDP’nin bir Türkiye partisi olamayacağını kanıtlamaya çalışıyor. Yani sen Kürdistan’da kal diyor, Kürt partisi olmasına razı. Türkiye partisi ise olamazmış, niye çünkü HDP tüm Türkiye’ye toplumuna hitap ederse AKP düşecek, Türkiye’ye demokrasi gelecek. Demokrasiye karşı olan siyasi oligarşi HDP demokrasisini önlemeye çalışıyor. Bu gerginlik politikası ile AKP bir yere varamaz. Bu gerginlik politikası AKP’nin kendi baltasını ayağına vurmasıdır.

Bir de bunu fark ettikleri için “çözüm süreci devam ediyor” da diyorlar. Yalçın Akdoğan, Ahmet Davutoğlu sıkıştılar mı “çözüm süreci devam ediyor” diyerek o bazı çevreleri hala aldatmaya çalışıyor. Hâlbuki Tayyip Erdoğan “süreç bitmiştir,” “silahlar gömülmeden, PKK teslim olmadan hiçbir görüşme olmayacak” dedi. Zaten İmralı görüşmeleri durduruldu. Seçim beyannamelerinde yer vermediler, İmralı’da görüşmeler olmuyor, izleme kurulu olmadı, müzakere süreci yönünde adım atılmıyor. Bütün bunları AKP durdurdu, ama durmamış da devam ediyormuş gibi göstermeye mecbur kalıyorlar. Bir yandan AKP tabanını kemikleştirmek için gerginlik politikası izliyorlar, fakat böyle olunca çatışma yaratan taraf oldukları açığa çıkıyor, kamuoyunu başka biçimde aldatmak için de çözüm süreci devam ediyor, diyorlar. Yani ona da muhtaçlar. Bu AKP’nin çelişkisi ve çıkmazıdır. Artık AKP aşılmıştır, çünkü dürüst, doğru davranmadı, verdiği sözlerin gereğini yerine getirmedi, demokratikleşme adımları atmadı, 13 yıldır iktidarda sadece kendi iktidarını sağlamlaştırdı. Aldatıcı, oyalatıcı yaklaştı, seçim kazanmaya dönük bunları yürüttü. Şimdi maskesi düştü. Bundan korkuyor, öfke duyuyor… AKP şiddetle iktidarını korumaya çalışıyor. Bundan vazgeçmezse bu herkesten önce kendisi için tehlikeli olur.

TÜRKİYE’Yİ EN İYİ BU LİSTE TEMSİL EDİYOR

MHP dışında mecliste grubu bulunan partiler seçim beyannamelerini açıkladı. HDP’nin beyannamesini nasıl buldunuz?

HDP inançların, halkların, kimliklerin, kadınların, gençlerin, emekçilerin, ezilenlerin demokratik bloğu, partisi olarak kendini sundu. Farkları ortada, kolektif bir liderlik var, en başta Eşbaşkanlık var, yine genç ve dinamik bir lider kadrosu var. Sadece Eşbaşkanlık değil, kolektif çalışan bir ekip olduklarını ortaya koyuyorlar, bu da toplumda oldukça ilgi çekiyor. Türkiye’de bir yenilik yaratmaya aday bir siyasi kadro olduğu açığa çıkıyor. Program ise önemlidir, ama her zaman geliştirilebilir. Program olarak bütün kesimlere hitap ettiler. Kadınlara, gençlere, işçi ve emekçilere hitap ettiler. İşçi ve emekçilere daha fazla hitabının daha çok geliştirilmesinde yarar olduğunu söyleyebilirim. Özellikle de 1 Mayıs’ta da bunu daha güçlü ortaya koyabilirler. Demokratik bir hareket temel bir kitle olarak işçi ve emekçi halka dayanması gereken, onların sözcüsü olması gereken bir hareket. Bu anlamda programları da toplumda ilgi uyandırdı.

Bu noktada, bence hala süren baraj tartışması anlamsızdır. Onu AKP canlı tutuyor, AKP’ye yakın medya tutuyor. “Böyle diyoruz ki, herkes çalışsın” diyorlar, bir defa HDP’nin böyle bir sorunun olmadığı inancındayım. İkinci olarak, öyle olsa bile bir parti seçime giriyorsa kazanmak için girer, yönetim alternatifi olarak ortaya çıkar. CHP üslubu öyledir… Daha seçim gündeme girmemişken yapılan tartışmaları olduğu gibi devam ettirmek seçim propagandası içerisinde devam ettirmek yanlış ve politik olarak hatalıdır. Bunun AKP tarafından gündemde tutulduğu kanaatindeyim.

AKP’nin oligarşik iktidarına karşı demokratik Türkiye’yi kurmaya talip olmalılar. Halktan, Türkiye’nin dört bir yanında bu temelde oy istemeliler, kendi programlarını ortaya koymalılar. Bu bir propaganda da değil. AKP olarak yönetmeye aday olanlar HDP’lilerden daha mı iyidirler, daha mı bilinçli, eğitimliler, hayır. Her biri cebini doldurmuş, 13 yıldır göbeğini büyütmüş insanlar. HDP’liler ise halk için çalışma aşkıyla dolular. Toplumun bütün kesimlerini birleştirmiş bir liste. Türkiye’yi en iyi bu liste temsil ediyor, en yüksek oyu da bu liste alabilir.

12 EYLÜL DARBESİ 77 TAKSKİM KATLİAMI İLE BAŞLADI

Geçen hafta tartışmaya başlayan, ama önümüzdeki haftanın temel tartışma konusu 1 Mayıs olacak. Şimdi tartışmalar Taksim yasağı üzerinden devam ediyor. DİSK ve KESK öncülüğündeki demokratik güçler, sendikalar Taksim ısrarındalar, Kuzey Kürdistan’da ise Batman merkezli kutlamalar yapılacak. 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı Türkiye özelinde ayrı ele alınması gerekiyor, çünkü neredeyse her gün onları bulan iş kazası adı altında işçi katliamı oluyor hem de bir seçim gündemi var. İşçi ve emekçilerin mevcut sorunları ve önümüzdeki seçim süreci içerisinde 2015 1 Mayısı nasıl bir anlam ifade eder?

Öncelikle tüm 1 Mayıs şehitlerini, özgürlük, demokratik ve sosyalizm için mücadelede yaşamını vermiş olanları saygı ve minnetle anıyorum. Yine 1 Mayıs 1977 Taksim şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. 1 Mayıs kanla kazanılmış bir gün; işçilerin, emekçilerin direnme, mücadele etme ruhunu, birliğini kazandıkları bir gün. Burada da Taksim önemli bir gün oldu. 1977 katliamı yenilir, yutulur bir katliam, unutulur bir katliam değildir. Aslında kontrgerilla 12 Eylül 1980 faşist askeri darbesini oradan başlattı. O cunta yargılansaydı ilk önce 1 Mayıs 77 Taksim katliamını aydınlatırlardı. Çünkü tümüyle o cuntaya bağlı olan kontrgerilla o katliamı yaptı. AKP bunları geçiştirmeye, üstünü örtemeye çalıştı. Bu anlamda Türkiye işçi sınıfının, emekçilerinin Taksim’de 34 şehit verdikleri bir meydanda 1 Mayısı kutlamak istemeleri, o şehitleri anmak istemeleri doğrudur, anlamlıdır. Bunu hiç kimse engelleyemez. AKP’nin buna yasak koyması ne kadar işçi, emekçi, halk karşıtı olduğunu ortaya koyuyor. Bunu bütün işçi ve emekçiler görmeli ve AKP’yi geriletecek bir siyasi tutum göstermeliler. İşte seçim bunun için bir fırsattır. Kim AKP’yi geriletir, iyi görsünler, bu adresi iyi bilsinler. Herkes bunu ancak HDP’nin yapacağını söylüyor. O halde demokrasi bloğuyla birleşmeleri önemli…

EMEKÇİLERİN ELİNDE TARİHİ BİR FIRSAT VAR

2015, 1 Mayıs’ı bu anlamda geçmişi doğru ele almak şehitlere sahip çıkmak geleceği şehitlerimizin özlem ve idealleri temelinde kurmak açısından önemli bir dönemeç seçimle birleşiyor, böylelikle işçi ve emekçilerin elinde büyük bir fırsat var. Evet, 1 Mayıs’ı kutlamaları, mücadele etmeleri, şehitlerini anmaları gerekli bunu her yerde milyonlar halinde yapmalılar. Fakat daha önemlisi bunu bir siyasi tutuma dönüştürmeliler. 7 Haziran seçiminde de bu tutumu ortaya koymalılar. Başka türlü mücadele etsinler, şiddete yönelsinler bunu demiyorum ona gerekte yok, ama demokrasi mücadelesini sürekli kılsınlar ve en önemlisi de 7 Haziran seçiminde demokrasi bloğunu büyük bir seçim zaferine dönüştürsünler bunu. Böyle olursa anlamlı olur. Bu hem bir fırsat hem de dikkat edilirse bir görevdir. Bütün şehitleri anmanın, Taksim şehitlerini anmanın, 1 Mayıs şehitleri anmanın en doğru biçimi, tabi demokratik mücadeleyi geliştirmekle birlikte özelliklede 7 Haziran seçiminde demokrasi hareketine büyük bir başarı kazandır. Böyle bir önemi var, böyle olursa bir değişim-dönüşüm olacak Türkiye’de gerçekten de seçimle demokratik devrim gerçekleşecek, İçinde bulunduğumuz günlerin 7 Haziran seçiminin Türkiye’de öyle bir özelliği var.

Bu noktada da işçi ve emekçilerin elinde tarihi bir fırsat var. Çok fazla kavga etmeden, emek harcamadan ya da bedel ödemeden daha rahat, daha kolay bir biçimde demokratik devrimi gerçekleştirecek işçi ve emekçilerin hakları temelinde gençlerin, kadınların özgürce etkin bir biçimde var olacak yaşanabilir yeni özgür yaşamda birleşmiş bir Türkiye’yi kurabilirler. Türkiye açısından bu 1 Mayıs’ın tarihi önemi budur.

 

DEMOKRATİK TOPLUMCU SOSYALİZM ANLAYIŞI GELİŞİYORü

DİSK’i yeterli buluyor musunuz?

Örgütler için bir şey demeyelim, şöyle olması gerekiyordu tabi DİSK, 1 Mayıs 1977’de Taksim mitinginin sorumlusu, düzenleyeniydi. Bu kadar mücadeleye, şehitlere öncülük etti. Devrimci İşçi Sendikaları olmak önemliydi. Bu anlamda onlara büyük sorumluluk düşüyor. Biz isterdik ki gerçekten de kendilerinin de çok etkili olduğu bir demokrasi bloğu oluşsun. Bu konuda çok öyle değiller. CHP’den kopamadılar, CHP ile birleşemiyorlar da aslında DİSK’in etkinliğinde bir CHP olsun biz o CHP’ye de değer verelim. Ama görülüyor öyle değildir. CHP, AKP’ye koltuk değneği oluyor, yine öyle olacak. Bu anlamda CHP ile bu anlamda birlik olmaları doğru değildir. Sendikalar, DİSK’e bağlı sendikalar bu gerçeği görmelidir. Bu bakımda demokrasi hareketinde birleşmek, HDP’ye güç vermek, destek vermek önemlidir.

1 Mayıs açısından şunları da belirtebilirim. Reel sosyalizm çözüldü yirmi beş yıldır sosyalist harekette kapsamlı bir teorik-ideolojik-siyasi tartışmalar var. Reel sosyalizmin çözülmesi devletçi-iktidarcı sosyalizm anlayışını iflas etmesini getirdi. Şimdi Demokratik Sosyalizm, toplumcu sosyalizm gelişiyor. Demokratik toplum olmaya dayalı sosyalizm anlayışı gelişiyor. Sosyalizm ideolojik olarak çok köklü bir yenilenme yaşadı. Dolayısıyla Türkiye sosyalizmi de tabi bunu yaşamalı, buna göre örgüt ve eylem biçimlerinde bir yenilenme değişim kesinlikle olmalıdır. Parti anlayışı, kitle örgütleri anlayışı, sendika anlayışı, eylem anlayışı değişmelidir. İktidara ve devlete odaklı sosyalist partiler olamaz olamayacağı açığa çıktı. Parti, devlet birliği yenilgiye götürdü, çöküşe götürdü. Demek ki parti-toplum birliği esastır, iktidar ve devlet odaklı partiler değil, demokrasi odaklı toplum odaklı partiler demokratik topluma dayanan sosyalist partiler olmak gerekiyor. Partilerin aynı biçimde tabi işçi sınıfının, emekçilerin, kitle örgütlerinin de eylem çizgilerinin de bu temelde yenilenmesi lazım. Bu 1 Mayıs’ta bunları tartışmak gerekiyor, her 1 Mayıs’ta tartışıp gerçekten yenilenme yaratmak gereklidir. Mesela sadece devletten hak almak için yürütülen mücadeleler yeterli değildir. Böyle olursa bu bir yalvarma mücadelesi olur. İşçi sınıfı yalvaran değil, kuran olmalı inşa eden olmalı.

 

O halde eylem çizgisi ‘devlet bana hak ver’ çizgisi değil de, kendisi kendisinin sahibi olduğu iş yerleri kuran, iş yerleri açan, yaşamı üretimi, yönetimi kendi eliyle, kendi örgütlenmesiyle yaptığı bir işçi ve emekçi toplumu ortaya çıkmalı. Örgütlenmelerde buna göre olmalı, eylem biçimi böyle olduğu gibi başkasından isteyen değil de, kendisi kuran, inşa eden, yaşatan-yaratan bir eylem çizgisine sahip olduğu gibi, örgütlenmeleri de öyle olmalıdır. Sendikalar, işçi birlikleri diğer örgütler buna göre değişim geçirmeliler bu anlamda örgütlenme ortadan kalkmamalıdır. Zaten fazla örgütlü değildir, azdır. Aslında daha çok örgütlenmeli, ama örgüt biçimlerinde, örgüt işleyişinde anlayışında demokratik sosyalizm çizgisine göre bir yenilenme, değişim gereklidir. Bu anlamda da bir örgütlenme seferberliği kesinlikle gereklidir. Bu 2015, 1 Mayıs’ın da gündemde olan tartışılması gereken hususlar oluyor. Eğer sendikaları durumunu değerlendireceksek bu temelde değerlendirmeliyiz.

Eski tarz reel sosyalizmin, devletçi sosyalizmin amaç ve ilkelerine göre oluşmuş eylem ve örgüt biçimlerini değiştirmek lazım. O, yirminci yüzyılda kaldı, bir yere kadar götürdü daha öteye götüremiyor ve reel sosyalizmin çöküşünü gösterdi. O halde daha ileriye götürecek örgüt ve eylem biçimleri geliştirmek gereklidir. Bu konuda yaratıcı olmalıyız, çok kalıpçı dogmatik tutucu olmak sosyalistlerin işini olamaz. Sosyalistler, her gün yenilenen toplumsal gelişimin gereklerine göre kendini yenileyen ona öncülük eden kesimlerdir. O bakımdan da örgüt ve eyle çizgilerini sürekli yenilememeliler, geliştirmeliler. Tabi özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, dayanışma, paylaşım demokrasi ilkelerinden anlayışlarından vaz geçmeliler. Bunları nerede, ne zaman, nerede, nasıl hayata geçirecekler? Nasıl yaşanılır hale geçirecekler? Bu sorulara da yaratıcı uygulana bilir cevaplar vermeli.

ÇUKUROVA’YA ÇAĞRI

Aslında bu bağlamda tartışmamız gereken bir alanda Çukurova olmalı, aslında 1 Mayıs olmasına rağmen yeterince gündeme girmeyen, bir bakıma şu anda Nisan sonu, Mayıs ayı ile birlikte Çukurova’nın verimli ovalarına gidip çalışmaya başlayan mevsimlik tarım işçileri var. O bölgeyi iyi biliyorsunuz, Toros’lar, Adana, Osmaniye, Hatay aslında bu seçimin sonucunu belirleyecek düzeyde de, ama bir taraftan da 1 Mayıs olmasına rağmen yeterince sorunları görülmüyor,  her gün onlarca işçi iş kazalarında ölüyor. Bu konuda ne diyebilirsiniz?

Evet, bu neden böyle oluyor? Eski tür işçi sınıfı anlayışından kaynaklıdır, reel sosyalizm anlayışından kaynaklıdır. Devlet partiler, iktidar odaklı partiler daha çok bürokrasiye yöneliyorlar. Dar, böyle sanayiye dayalı işçi anlayışı, sanayiye dayalı toplum, sanayiye dayalı sosyalizm bütün bunlar yaşamın karşısında doğrulanmamıştır, hayat bu görüşleri doğrulamadı. Bundan dolayı mesela işçe Çukurova sanayiye dayalı değildir, bir kısmı öyle ama daha fazlası tarıma dayalıdır. Mevsimlik işçilik var, tarıma işçiliği var, aslında köy toplumu vardı şehirleri yığdılar. Aslında köy-tarım toplumu etkiliydi, hala da var sanayiyle bunu yarılamaya çalıştılar ama ortadan kaldıramıyorlar. Dikkat edelim bunlar örgüt değiller, buraya yönelim zayıftır. Sosyalist ve demokratik güçlerin bu alana girme bu kesimleri örgütleme, bunları da işçi-emekçi olarak kabul etme, esas sosyalist toplumu yaratacak işçi-emekçinin bunlar olduğunu görmede bir zayıflık var. Halbuki belirttiğim türden örgütlenmeler en iyi bu alanlarda geçebilir. Toplum kendi demokratik birliklerini, kooperatiflerini, komünal çiftliklerini inşa edebilir. Elbirliği ederek emek güçlerini birleştirerek bunu yaratabilirler. Belirttiğim gibi böyle bir anlayış olmadığı için hala eskide kalındığı için buralar önemsenmiyor. Bu alanlarda çalışma ve örgütlenmede zayıflık var. Oysaki kesinlikle örgütlemek lazım. En temel işçi-emekçi kesimler bunlardır.

Yeni tür örgütlenmeyi, eylemi demokratik sosyalizmi yaşanılır kılacak bir sonucu bu alanlarda geliştirmek mümkündür. Aslında toplum birde halklar mozaiğidir. Birçok toplum Kürdistan’dan gitti, emekçi Kürdün hepsi hemen hemen oradadır. Çeşitli halk toplulukları Kürtler gidiyor diye bazı çevrelerden ilgisizlik var. Mevsimlik işçilik olduğu için o devletçi sosyalizm anlayışının öteleyiciliği var. O nedenle görülmüyor, anlaşılmıyor. Halbuki gerçekten de en dinamik yeni demokratik sosyalist toplumu en çok yaratacak olan alanlar bu alanlardır. Bir de gerçekten de üretim alanı, emek toplumun yoğunlaştığı alandır. 1 Mayıs’ı da en çok sahiplenecek yeni demokratik sosyalizmin 1 Mayıs’ları olarak kutlayacak alanlar bu alanlardır. Bu alanların da 1 Mayıs’ı doğru anlaması ve tabi 7 Haziran seçimine doğru taşıması gerekiyor. Bazı çevreler geriletmeye çalışsalar da demokrasiye ilgi çok yoğundur. Aslında çok etkili değiller, ama çok daha fazla demokrasi bloğu gelişme sağlayabilir, demokratik tutum gelişme sağlayabilir. 7 Haziran’da HDP’ye daha önceki seçimlerde çıkan oyu ikiye katlayan bir sonuç çıkabilir. Aslında doğru olan budur, beklentide budur.  Oradaki bütün sorunları çözebilecek çalışanın ürettiğine sahip olduğu, üretimde, yaşamda, yönetimde kendisinin söz sahibi olduğu sistemi kurmakta aslında böyle bir demokratik zihniyet ve siyasete yönelmekle mümkündür. Demokratik siyaset buraya ağırlığını vermeli, yoğunlaşmalı. Biz büyük bir sonuç alacağına inanıyoruz. Çukurova’nın tüm insanlarını 7 Haziran seçiminde büyük bir demokrasi zaferi yaratmaya davet ediyoruz.

Bu vesileyle birde şunu belirteyim: Tüm işçi ve emekçilerin 1 Mayıs, birlik, dayanışma ve mücadele günlerini kutluyorum, özgürlük ve demokrasi mücadelelerinde büyük başarı dileklerimi de ifade ediyorum.

HER ALANDAN GERİLLAYA KATILIM VAR

Kısa bir sorum daha olacak. Önceki gün otuz genç toplu şekilde HPG’ye katıldıklarını açıkladılar, bu tartışmalar içerisinde HPG’ye toplu bir katılımın olması -aldığımız bilgilere göre farklı katılımlar da sürüyor- bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Gençlik mücadele ediyor. Neden? Çünkü Ortadoğu bu Kürdistan, bu Türkiye gençlere mücadeleden başka bir şey vermiyor. Gençleri şuna yöneltiyor: Kurtuluşunuzu elinize alın, geleceğiniz hakkında söz sahibi olun. Siz olmazsanız bu sistem size bir şey vermez. Bunu gençler görüyor anlıyorlar ve hissediyorlar. Bilinçleriyle anlıyorlar, duygularıyla hissediyorlar. Çünkü Ortadoğu’ya dayatılmış bir savaş, kan, gözyaşı var. DAİŞ diye ucube bir şey türettiler bütün küresel ve bölgesel gerici güçler Ortadoğu halklarının, Ortadoğu gençlerinin kadınlarının geleceğini yok etmeye, karartmaya çalışıyorlar. Özelliklede Kürdistan’da, Arabistan’da bu böyledir. Kürt ve Arap toplumlarının geleceğinin yok edilmesini öngören bir saldırıyla yüz yüzeyiz. Bu bakımdan da bu gerçekleri görmeleri anlamaları ve temelde mücadeleye yönelmelerinden doğal ne olabilir? Dikkat edelim işte CHP-MHP ortada, Türkiye’ye bakalım AKP ortada bunlar gençliğe ne verebilir? Kürt gençliğine ne veriyor, Türkiye gençliğine ne veriyor? Hiçbir şey vermiyor. Bir oligarşik diktatörlük kurulmuş bununla çalıp, çırpılıyor soyanın elinde kalıyor. Peki soyamayan ne yapacak? Herkes neredeyse kusura bakılmasın ama ahlaksızlığa yönlendiriliyor. Bunu tabi ki gençler kabul etmiyor, gençliğin özgürlükçü, eşitlikçi, paylaşım, adaletli ruhu anlayışı bunu kabul etmiyor. Komünal toplumcu gerçeği bunu kabul etmiyor. Tersine çalış çırpmayalım birlikte olalım diyorlar, ama dikkat edelim böyle bir özgür yaşam ortamı, demokratik sistem bulamıyorlar. Özgür yaşam, demokratik sistem Türkiye’nin, Kürdistan’ın, Ortadoğu’nun buna ihtiyacı var. HDP, yeni yaşam, özgür yaşam diye bunu sloganlaştırıyor.

Evet, gençlerde bu gerçeği görüyorlar ve bu temelde bunu değiştirecek güç kimdir? PKK’dir, gerilladır, yürütülen özgürlük mücadelesidir. Bütün zorluklarına rağmen özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, demokrasi için mücadele eden kimse onunu yanında yer alıyorlar oraya katılıyorlar. Her alandan katılıyorlar bu sadece Bakur Kürdistan’ından değildir. Türkiye’nin her tarafından da var, Kürdistan’ın diğer parçalarının tümünden de var. Sadece Kürt gençliği de değil, Ortadoğu’dan da diğer alanlardan da gerçekleri gören gençler Kürdistan’daki özgürlüğü, özgür insanlığı temsil eden DAİŞ  faşizmine karşı özgür insanlığı savunan direniş mücadelesi içerisinde yer almaya yöneliyor. Böyle büyük bir katılımla tüm gelenleri selamlıyorum, başarı dileklerimi ifade ediyorum, özgürlük dağlarına özgürlük mücadelesi saflarına hoş geldiler. İnsanlığın büyük özgürlük militanları olarak tarihe geçerler, büyük rollerde oynarlar. Tüm gençleri de gerçekleri de gerçekleri görmeye çağırıyorum. Açıklama yapan, çağrı yapanları izlemeye, özgürlükçü mücadeleye büyük bir istekle katılmaya çağırıyorum, davet ediyorum.