Huseyin: KDP ve Türkiye federasyon projesini kabul etmiyor

Kurucu Meclisi Örgütleme Komitesi üyesi Hanife Huseyin, Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sisteminin ilanı ardından saldırıların yoğunlaştığını belirtti.

Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi’nin ilanı ardından saldırıların yoğunlaştığını belirten ve Kurucu Meclisi Örgütleme Komitesi üyesi Hanife Huseyin, Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sisteminin ilanı ardından saldırıların yoğunlaştığını belirterek “Türkiye tarafından Şehba bölgesi üzerine yürütülen savaş, Sêmalka Sınır Kapısını kapatarak KDP tarafından ambargo uygulanması, Qamişlo saldırıları hepsi birbirine bağlıdır ve aynı siyasi amaçla yapılıyor. Türkiye de, KDP de, rejim de bir şekilde ‘Federasyon projesi Suriye topraklarını parçalıyor. Biz kabul etmiyoruz’ diyorlar” dedi.

“Cenevre’den bir şey çıkmaz” diyemeyeceklerini belirten Huseyin, “Çünkü federasyon ilanı yapıldığında ilk defa rejim ve koalisyon arasında bir konu çerçevesinde uzlaşma sağlandı. Ve birlikte federasyonu kabul etmediklerini belirttiler. Uluslararası güçler kuzey Suriye, Kürtlertlerin hakkını da içeren Rojava’da bir statü oluşmaması için anlaşabilirler. Bunun için bir şey çıkmaz dememeliyiz. Fakat Cenevre’de çıkan sonucu kabul etmeyeceğiz. Belki anlaşma ve uzlaşma sonucu da çıkabilir fakat yok sayıldığımız tartışma ve kararlar neticesinde açığa çıkan sonuçları kabul etmeyeceğiz. Bizim için geçerli olmayacaktır. Direnerek mücadelemizi sürdüreceğiz. Ayrıca alternatifsiz değiliz” diye konuştu.

Demokratik Toplum Hareketi (TEV-DEM) Koordinasyon üyesi ve Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi Kurucu Meclisi Örgütleme Komitesi’nde yer alan Hanife Huseyin, Suriye’deki ve Rojava Kürdistan’daki son siyasal durum ve gelişen çatışmalara ilişkin merak edilen soruları ANF için yanıtladı.

Gelinen aşamada ateşkes bozuldu. Antep’te bazı toplantılar yapıldı. Rusya, Amerika Türkiye arasında yeni bazı anlaşmalar yapıldı. Siz bu gelişmeleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Suriye nereye gidiyor?

Cenevre görüşmelerinde ateşkes kararı çıktı. Biz de kendi açımızdan değerlendirdik ve QSD ve YPG güçleri olarak bir açıklamayla ateşkese bağlı olacağımızı duyurduk. Fakat şunu söylemek istiyorum ki bu ateşkesin niye bozulduğunu anlayabilmek için öncelikle kararının nasıl verildiğini anlamamız gerekiyor. Herşeyden önce bu karar bu topraklar üzerinde savaşan güçler arasında değil gerçekleşmedi, bu gruplar arasında bir uzlaşma olmadı. Bu kararın alınma tarzı rejime ve teröre karşı savaşan tarafların görüşünü alarak değil daha fazla farklı mekanizmalar kullanılarak gerçekleştirildi.

Amerika ve Rusya arasında zimmi bir uzlaşma gerçekleştirildi ve bu uzlaşmayı Cenevre toplantısına dayattılar ki bir karar çıkarsınlar. Zaten biliniyor önceden Zehran Alluş vardı ve Suriye Ulusal Birliği’ne silahlı grupların temsilcisi olarak Riyad Heyetine katıldı. Fakat bu kişi rejim tarafından öldürüldü. Onun yerine hemen kardeşi atanarak Riyad Diyalog grubuna dahil edildi. Ve burada karar alındı. Yani bu ateşkes kararı bu topraklarda fazla bir etkisi olmayan koalisyonun bir parçası tarafından alındı. Uluslararası ve bölgesel güçler arasında bu karar alındı.

‘TÜRK DEVLETİ ZATEN BU ATEŞKESİ HİÇBİR BİÇİMDE TANIMADI’

Asıl bu ateşkesi kabul etmeyen, ciddiye almayan ve uymayan Türk devleti oldu. Bu ateşkesin başladığı günden itibaren Kürt bölgesinde ve Şehba bölgesinde savaş var. Özellikle Şêx Meqsûd’da çok ağır bir saldırı gerçekleştiriliyor. Kimyasal Silah dahil olmak üzere her türlü silah kullanılıyor. Şêx Meqsûd ve Şehba bölgesinde Türkiye ve kendisine bağlı çetelerin saldırılarıyla yüzlerce çocuk, kadın, yaşlı sivil insan öldürüldü. Bunu İslami cephe resmi olarak itiraf etti. Meydanı bir komutanımız Şêx Meqsûd’da yasaklı silahlar kullandı ve biz hesap isteyeceğiz” şeklinde açıklamada bulundu. Ama uluslararası güçler bunun üzerinde durmadı, bu durumu takip eden güçlerde öyle. Bunun için türk devleti bir taraftan çete gruplarına Kürt bölgelerine saldırmaları için destek verdi, diğer taraftan da Efrin’den Engiver’e kadar olan bütün Rojava sınırında top atışları, sınırı geçme, halkın ağaçlarını kesme, duvar yapma, hendek yapma vb. uygulamalarla kendini bir taraf olarak ortaya koydu. Ateşkese uymayacağını söyledi. Gerekçesi de kendi sınırlarında Kürtlerin statü kazanıyor olmasıydı. Yani bu topraklar birbirleriyle savaşan güçler bu kararın alınmasına dahil olmadıkları için ateşkes kararı bozuldu.

‘REJİM, TIKANIKLIĞI DEĞERLENDİRDİ’

Bu bir yönüydü diğer yönde rejimin ateşkesten önce Halep üzerine planları vardı. Halebi tümüyle kontrolüne alıp eli güçlü olarak Cenevre görüşmelerine gitmek istiyordu. Çünkü Tedmur’da bir gelişme yaşanmıştı, Halep ve Afrin arasındaki koridorda bir gelişme yaşanmıştı. Bu çervede İran, Rusya, Hizbullah gibi rejime destek olan güçler Halep üzerine bir plan yaparak Halep’i rejimin kontrolüne sokarak bu şekilde görüşmelere gitmek istiyorlardı. Rejimde Cenevre görüşmelerinde yaşanan bu tıkanıklıktan yararlanarak Halep üzerine saldırmaya başladı.

Fakat en önemli konu ise DAİŞ karşısında Uluslararası Koalisyon güçleri DAİŞ’e karşı Suriye ve Irak’ta Türkiye’yi göz ardı etmemesidir. Türkiye’yi bir NATO ülkesi olarak göz ardı etmiyorlar. Ateşkesin bozulması ardından Rusya, İran ve Hizbullah’ın desteğiyle rejim ve silahlı gruplar arasında Halep’te savaş başladı. Rusya ve Amerika arasında görüşme ve tartışmalar var. Bu ateşkesi sürdürme çabaları var. Koalisyon ve Türkiye arasında da görüşmeler var. Aldığımız bilgilere göre Türkiye ve Amerika arasında Ezaz’dan Cerablus’a kadar olan 8 km’lik alanda koridor oluşturulması konusunda uzlaşma yaşanmış. Bu koridorda “yumuşak muhalefet” olarak adlandırdıkları grupları yerleştirme ve hava savunmasını da Türkiye’nin yapması konusunda uzlaştıklarına dair bilgi aldık. Plan başladıktan sonra koalisyona bağlı gruplar burada bir adım öne gittiler fakat DAİŞ tekrar onlardan 20 köyü aldı. Orada kritik bir durum var. Koalisyona bağlı gruplar DAİŞ ve rejim karşısında bir duruş sahibi ve irade sahibi olarak orayı koruyacak güçte değiller. Orada DAİŞ karşısında kırılınca Türkiye yeni oyunlar peşine düştü. Bu yeni oyunda nedir? Türkiye ve DAİŞ arasında anlaşmalı olarak Kilis’e top atılıyor. Yani Türkiye’ye destek verdiği gruplar bu hatta başarılı olamayınca şimdi Türkiye gerekçe yaratarak Suriye’ye girip bu gruplara pratik destek olmak istiyor. Yani bu top atışlarını gerekçe yaparak “ ben topraklarımı savunmak için Suriye’ye girmek zorundayım” diyecek. DAİŞ’e karşı mücadelesi değil gizli bir anlaşması var. Tabi bu hatta daha fazla El-Nusra Cephesi’ni esas alıyor. Orada yumuşak muhalefet olarak adlandırılan gruplar ise senaryodur. Böyle birşey yok hepsi kırıldılar ve dağıldılar. El-Nusra elbiselerini ve bayrağını değiştirerek bu gruplara dahil oldu. Bu hatta gerçekleştirilen provakasyon Türkiye’nin görüşüyle yapılıyor. Ve şimdi Türkiye’nin pratik olarak Suriye’ye girip bu savaşa katılmasını istiyorlar.

‘MİNBİC OPERASYONU HALA GÜNDEMDE’

Daha önce Cerablus bir süredir ise Minbic hattında QSD, YPG güçleri ile Koalisyon güçlerinin ortak operasyon ve hamle geliştirmesi gündeme geldi. Şu bu konudaki gelişmeler nasıldır?

Minbic operasyonu gündemden çıkmadı. Çünkü Koalisyon güçlerinin hedefi Rakka’dır. Koalisyon güçleri özelliklede Amerika yönetimi seçimler öncesi Rakka’yı almak istiyor. Rakka’yı alabilmek için onlara karadan yardımcı olacak bir güce ihtiyaçları var. Bütün dünyada bunu tartışıyor. Bu topraklardaki bazı Arap gruplar var. Sayıları var ama savaş performansları DAİŞ karşısında güçlü değil. Bunun içinde YPG ve QSD güçlerinin yardımına ihtiyaçları var. Bizim için ise Koalisyon güçleriyle sadece DAIŞ’e saldırı üzerinden uzlaşma kabul edilecek bir yaklaşım değil. Tamam, DAİŞ’e karşı birlikte savaşalım ama DAIŞ bittiğinde ne olacak. O zaman herşey bitecek mi? O kadar şehidimiz var. Halkımız bize “Siz Koalisyon güçleriyle ortaksınız ve beraber savaşıyorsunuz. Çocuklarımız savaşa gidiyor ve şehit düşüyorlar. Ama ne için. Yarın DAIŞ bittiğinde siyasal olarak bizim yaşantımızın garanti ne olacak.”

Bizim yaklaşımımızda şudur: Eğer Koalisyon güçleri bizim Rakka operasyonuna katılmamızı istiyorlarsa o zaman ortada Raqa’dan önce başka bir durum var. Tamam, biz önceden de söyledik DAİŞ’in karargahını imha etmeye hazırız. YPG ve QSD “Tüm Suriye için savaşıyoruz” diye açıklama yaptılar. Biz savaşa katılalım. Ama Şêx Meqsûd’taki ve Şehba bölgemizdeki halkımız kırımdan geçiriliyor. Afrin halkımız çemberdedir, şimdi Cizîr’de çembere girdi. Bunların garantisi nedir. Biz halkımızı bu çemberden çıkarmak ve katliamdan kurtarmak için Minbic hamlesi gerçekleşmeli ve Efrin-Kobanê arasında koridor açılmalı. Eğer bu açılmazsa Rakka’yı kurtarmanın çok fazla bir anlamı yok. Herşeyden önce halkımızı ölüm tehtidi, çember ve izolasyon kurtarmalıyız. Ancak o zaman Rakka operasyonuna katılabiliriz.

FEDERASYON İLANININ KABUL ETMEYENLER SALDIRILARINI YOĞUNLAŞTIRDI’

Şu an öncülüğünü Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaptığı demokrasi güçlerine karşı saldırlar yoğunlaştı. Tüm bu saldırılar yukarı da belirttiğiniz yeni görüşme ve anlaşmaların bir parçasımı? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Biz Rojava olarak alternatif bir proje sahibiyiz. Bu projede demokratik ulus projesidir. Biz inanıyoruz ki Suriye’deki krizden çıkış için en makul ve başarılı olacak projede budur. Neden buna inanıyoruz? Çünkü biz Ortadoğu halklarıyız ve bu topraklar üzerinde yaşıyoruz. Dolayısıyla da Ortadoğu halklarının çelişkilerini ve sorunlarını biliyoruz. Yine biz 3. bir bakış açısı ve çizgiyle dünya siyasetini izliyor ve değerlendiriyoruz. Dünyada sistemsel bir kriz var. Kapitalist modernitenin sermayenin dolaşımını sağlamak için yeniden dizayn etme istemi bir de bunun karşısında eskinin statükocu güçlerin değişim istemeyen direnişi var. Ama bizim siyasetimiz bunlar dışında 3. Çizgidedir ve çözüm projemiz var. Biz 3. Çizginin projemizin Ortadoğu’da yaşamsallaşacağına ve uzun vadede en makul projenin bu uygulamak olduğuna inanıyoruz. Tabi bizim müttefiklerimiz var. Bu projeye inanan ve bu projeyi anlayıp ve yaşamsallaştırmak isteyenler bir demokrasi cephesi olarak örgütleniyor. Şimdi Arap, Kürt, Türkmen, Süryani, Keldani, Çerkez, Asuri vb. tüm bölge halkları bu demokrasi cephesinde yer alıyor ve projeye inanıyor. 3. çizgimizin yaşamsallaşabilmesi için iki temel projemiz var. Bir Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi diğeri de Suriye Demokratik Meclisidir. Hem askeri hem de siyasi olarak bu projeler etrafında bir demokrasi cephesi oluşmuş durumda. Biz projelerimize inanıyoruz ve kesin kazanacağız. Bizim içinde olmaz diye bir şey yok.

Bunun için iktidar güçleri bu projenin kendilerine alternatif olduğunu ve çıkarlarına uygun olmadığını görüyorlar. Yine ciddiyetini, yaratacağı etkiyi biliyorlar. Bundan dolayı bu projeyi kabul etmiyor ve saldırıyorlar. Askeri, siyasi, ekonomik ve diplomatik olarak bu projeye saldırılar var. Mesela ekonomik açıdan ambargo uygulanıyor, askeri olarak her yerde savaş var, siyasi ve diplomatik olarak bütün yollar bize kapatılmaya çalışılıyor. Tabi aslında bu projenin gelişmesini istiyorlar ama bizimle değil, kendi istedikleri kendilerine göre olan Kürtlerle bu projenin geliştirilmesini istiyorlar. Onları kendi çıkarlarına uygun görüyorlar. Bundan dolayı da demokratik federal sistemimize her açıdan saldırıyorlar.

‘REJİM STATÜ KAZANMAMIZI HAZMEDEMİYOR’

Projeniz karşısında askeri saldırıların da geliştiğinden bahsettiniz. Somut olarak Halep bölgesinde saldırılar yoğunlaştı yine 20 Nisan günü Qamişlo’da rejimin saldırılarıyla Rojava güçleri ve rejim güçleri arasında çatışmalar yaşandı. Rejim Qamişlo saldırıları ve çatışmalarıyla ne yapmak istedi?

Baas rejimi bozulan ateşkesten ve Cenevre görüşmelerinin başarıya ulaşmamasından moral ve güç aldı. Güçleri arasında çatışmalar yaşandı. Halep ve Qamişlo saldırılarıyla ne yapılmak istendiği önemlidir. Rejim -özellikle Halep’te ve Tedmur’da biraz ilerledi. Rejim Kürtler üzerinde farklı bir politika yürütmek istedi. Aslında bir süredir rejim bölgemizdeki toplumsal çalışmalar yürüten memurları maaştan dolayı kendine bağlı görüyor. Onları çağırmış ve silahlandırmak istemişti. Ama rejimin bu yaklaşımlarına karşı bir itiraz gelişti. Bölgemizde insanları zorla alarak askere göndermeyi denedi. Son olarak bunlar savaşa dönüştü. Baas rejimi Kürt bölgelerinin halen kendi elinden çıkışını ve farklı bir siyasi projeyle yönetilmesini kabul edememiş. Son Qamişlo saldırılarının ve çatışmalarının bir sebebi buydu.

‘CENEVRE’DE MERKEZİYETÇİLİĞİ DAYATMAYI BAŞARAN REJİM SURİYE TOPRAKLARINDA KABETTİ’

Diğer neden ise bizim demokratik federal sistemi ilan etmemizdi. Fakat rejim federasyon ilanını Suriye topraklarının parçalanması olarak görüyor. Burada hem Kürtlerin hem de diğer halkların statü kazanmasını istemiyor. Yani Cenevre görüşmelerinde Suriye merkezi olmayan bir sistemin değişmesine direndi ve merkezi sistemini kaybetmedi. Ama burada kaybetmemesine rağmen Suriye topraklarında kaybetmeyi hazmetmiyor. Yani demokratik federal sistemimiz rejimin merkeziyetçi sisteminin kaybetmesi anlamına geliyor. Rejim halen eski Suriye’ye geri dönme umuduyla yaşıyor. Suriye’yi merkezi olarak yönetmek ve Rojava’nın da eskisi gibi kendi iktidarı altında yaşamasını istiyor. Halen bu hayali kuruyor. Qamişlo saldırısıyla da halkımızın ve bizim gözümüzü korkutmak istedi. Yani “Eğer siz bu projenizi bırakmazsanız biz saldıracağız ve sizi vuracağız” mesajını vermek istedi. Sonuç olarak eğer rejimin tüm bu uygulama ve saldırılarını birarada değerlendirirsek Türkiye tarafından Şehba bölgesi üzerine yürütülen savaşı, Semalka Sınır kapısının kapatılarak KDP tarafından ambargo uygulanmasını, Qamişlo saldırıları hepsi birbirine bağlıdır ve aynı siyasi amaçla yapılıyor. Bu da nedir. Türkiye’de, KDP’de, rejimde bir şekilde “Federasyon projesi Suriye topraklarını parçalıyor. Biz kabul etmiyoruz” diyorlar.

‘BÖLGEL BİR SAVAŞ VE ANLAŞMA OLDU, ŞAM’LA İLİŞKİMİZ YOK’

Qamişlo’da çatışmalar yaşandı ve ardından çatışan güçler arasında bir anlaşma oldu. Rojava yönetimi olarak şu an Şam’la temaslarınız nasıldır?

Qamişlo savaşı ve anlaşması da bölgesel bir durumdu. Merkezi bir düzeyde değildi. Rejim kendi çıkarları için devrimin başlangıcından itibaren Kürtleri ilk saldırı hedefi olarak görmedi, belki ileriye dönük böyle bir niyeti olabilir ama başından itibaren Kürtlere karşı savaşmadı. Bunu kendi çıkarı için yapmadı. Yoksa değil ki PYD ve rejim arasında bir uzlaşma var. Kürtleri birinci derecede kendine hedef yapmak istemedi. Sonrasında belki başı daha rahat olduğu zaman böyle bir niyeti olabilir.

Eğer rejim merkezi düzeyde Kürtlere karşı savaş kararı almışsa (alacak ise) o zaman başta Kürt halkı olmak üzere bölgede yaşayan halkların olarak bunun karşısında sessiz kalmayacağımızı bilmelidir. Herhalde ‘buyur gel’ demeyeceğiz. Zaten Qamişlo’da yaşanan savaş da bu maksat ile yapıldı. Yani Qamişlo kurtarılmış bir bölgedir. Halkımız, şehrimizin uçaklar tarafından bombalanmaması ve kurtarılmış bir bölge kalması için Qamişlo’da rejimin kontrolünde kalan bazı merkezlere karışmadık. Qamişlo’da bulunan BAAS rejimine göre sanki orası kurtarılmış bir bölge değil bunun içinde insanlarımızı silah zoruyla askere gönderebilir, insanlarımıza şiddet uygulayabilir, alanlarımızı taciz edebilir, insanları silahlandırabilir görüşüne sahip. Böylesi bir yaklaşım kendisiyle tepki topladı ve böyle bir savaşa götürdü. Bunun için taciz edebilir, insanları silahlandırabilir görüşüne sahip. Böylesi bir yaklaşım kendisiyle tepki topladı ve böyle çatışmalara götürdü. Ve bu çatışmaları başlatan rejimin kendisi oldu. Bunun içinde bu savaş bölgeseldi, anlaşmada bölgeseldi. Eğer dikkat edilirse zaten anlaşma sadece Qamişlo çerçevesindeydi.

‘ROJAVA HALKLARININ HAKLARINI KABUL EDERLERSE İLİŞKİLENİRİZ’

Rojava yönetimi olarak Şam’daki Baas rejimi yönetimiyle herhangi bir ilişkilenme ve temasımız yok. Fakat bu vesileyle şunu diyebiliriz. Bu süreçte Cenevre görüşmeleri yürtülmekte ve sadece Kürtler değil Rojava ve Kuzey Suriye halkları olarak biz bunun dışında tutulmaktayız. Buna rağmen herkes bizi töhmet altında bırakarak Suriye rejimi ile ilişki içerisinde olduğumuzu iddia etmekte. Günlük olarak bu iddialarda bulunan muhalefet rejim ile Cenevrede görüşüyor, oturuyor. Yani dışarda rejim ile görüşmek mübah görülüyor fakat iç de ise yasak kabul edliyor. Enteresan bir durum. Fakat tüm dünya Suriye rejiminin akıbetinin Irak veya Saddam Hüseyin’in sonu gibi olması yerine, Beşar Esad üzeri Suriye rejimi için bir çözüm arayışında. Madem böyledir, tüm dünya böyle bir karar almış, biz de burada diyoruz ki eğer Suriye rejimi Kürt halkının haklarını anayasal çerçevede kabul eder ve bu anayasa çerçevesinde diyalog yapmaya hazır olduğunu belirtirse bizde ilişkileniriz. Neden yapmayalım. Görüşmede, diyalog da geliştirebiliriz. Ama şu an böyle bir durum yok. Biz alternatifsiz de değiliz. Alternatiflerimiz çok, biz bir gücüz, güçlüyüz ve kendimize güveniyoruz.

KDP’nin de bu federasyon ilanınızı kabul etmediğini ve sizi bu projeyle Suriye topraklarını parçalamakla itham ettiğini belirttiniz. KDP kendisini bir Kürt gücü olarak tanımlamasına rağmen neden bu projeyi kabul etmiyor?

Elbette onlarda biliyorlar ki biz Suriye’yi parçalamıyoruz ve böyle bir hedefimiz yok. Ama işte KDP’nin yaklaşımı “Eğer ben değilsem başkası da olmasın” şeklindedir. Yani KDP Rojava Devrimi’nin başlangıcından bu yana Rojava siyasetinin merkezinin Hewler olmasını istiyor. KDP’nin bu amacı uluslararası güçlerinde hoşuna gidiyor. Uluslararası güçlerde “Güney Kürdistan’ın bir meşruiyeti olmuş siz kendinizi oraya bağlayın” diyorlar. Böyle istiyorlar çünkü Güney Kürdistan hükümeti askeri, siyasi, ekonomik olarak kapitalist sistemin işbirlikçisidir. Kapitalist sistem içerisindedir. Ama biz Rojava’da farklı bir kültürle, demokratik ulusa dayalı bir sistemle kendi kendimizi yönetmek istiyoruz. Kimsenin iç işlerimize karışmasını istemiyoruz. Bunun içinde KDP kabul etmiyor.

‘KDP’NİN HEDEFİ RİMELAN PETROLLERİ’

Bir diğer neden ise KDP’nin Türkiye’nin çizgisine ve Sünni bloğa girmiş olmasıdır. KDP Türkiye ile çok açık bir şekilde ittifak yapıyor. KDP PYD, TEV-DEM ve YPG’nin burada olmasındansa Türk askerinin buraya girmesine razı. Yani gözü bu kadar kararmış. Çünkü Türkiye ile işbirliği çıkarları ve ticaret üzerine. Rojava’yı Türkiye yoluyla baskı ve kontrolü altına almak istiyor. Kendine bağlı grupları öne çıkarmak istiyor ve çözümün bunlarla gelişmesini istiyor. Yani tek amacı kendi ekonomik çıkarları. KDP’nin gözü Rimelan petrollerinde. O’nun için Rimelan petrollerini aldıktan sonra Rojava’nın statü kazanıp kazanmaması çok da önemli değil. Şimdi ENKS sanki Güney Kürdistan Hükümeti ya da KDP ona Rojava’da Kürtlerin statü kazanması için destek verdiğinden dolayı mı bu kadar kendine güvenli. Yüzde yüz böyle değil. ENKS şu anda öküzün kulağında yatmış gibi dünyadan haberi yok ki kendisinin de bir maşa olarak kullanıldığını anlasına. KDP’nin Rojava’da Kürtlerin ve diğer halkların statü kazanması için hiç bir çabası yok. Tüm derdi Amerika, Türkiye hatta rejimle ittifak yaparak Rimelan petrollerini ele geçirmek. E tabi biz buna izin vermediğimiz ve oyunlarını bozduğumuz için bize bu kadar saldırıyor.

‘BİZİ SUÇLAYANLAR SUK’LA BERABER ŞÊX MEQSUD VE ŞEHBA’YA SALDIRIYOR’

İnsanın kızdığı noktada bize “siz bir federasyon ilan ettiniz ama etnik esaslar üzerine bir federasyon değil. İçinde Kürtlük yok.” Diyorlar ama ENKS’nin içinde olduğu koalisyon Şêx Meqsûd ve Şehba bölgesinde katliam yapıyor. Bu koalisyonda sözde Kürtlerin temsilciliğini yapanlar bizim için “Şehba bölgesinde ve Halep’de ne işiniz var” diyorlar. Ama bizim halkımız orda. Biz de soruyoruz, “Acaba DAİŞ’in Şêx Meqsud ve Şehba’da ne işi var. Yine dışardan gelen ve birlikte hareket ettikleri grupların orda ne işi var? Oradaki halklar yıllarca birlikte yaşamışlar o grupların orda ne işleri var?” bunun içinde insan şunu rahatlıkla söylenebilir ki Baas rejimin, Türkiye’nin ve KDP’nin amaçları bir noktada birleşiyor. O da Rojava ve Kuzey Suriye’de bir statünün gelişmemesi, eski merkeziyetçi sistemin kendini sürdürmesidir. Çünkü onlarda bir taraftan bu sistemin ortakları olacak bunun içinde bizim demokratik federal sistemimizi kabul etmiyorlar.

‘CENEVRE GÖRÜŞMELERİNDEN ÇIKAN HİÇ BİR SONUCU KABUL ETMEYECEĞİZ’

Mevcut siyasal düzlem ve taraflarla Cenevre görüşmelerinden nasıl bir sonuç bekliyorsunuz?

Cenevre sürecini ciddiye almak gerekir. Çünkü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından yani uluslararası anlamda resmi muhalefetin rejim ile görüşmesini kabul etmiştir. Riyad kongresinden çıkan ve görüşmelere giden gruptur bu. Bu anlamda tabiki ciddiye almamız lazım. Yani “Cenevre’den bir şey çıkmaz” diyemeyiz. Çünkü federasyon ilanı yapıldığında ilk defa rejim ve koalisyon arasında bir konu çerçevesinde uzlaşma sağlandı. Ve birlikte federasyonu kabul etmediklerini belirttiler. Uluslararası güçler Kuzey Suriye, Kürtlerin hakkını da içeren Rojava’da bir statü oluşmaması için anlaşabilirler. Bunun için bir şey çıkmaz dememeliyiz. Fakat Cenevre’de çıkan sonucu kabul etmeyeceğiz. Belki anlaşma ve uzlaşma sonucu da çıkabilir fakat yok sayıldığımız tartışma ve kararlar neticesinde açığa çıkan sonuçları kabul etmeyeceğiz. Bizim için geçerli olmayacaktır. Direnerek mücadelemizi sürdüreceğiz. Ayrıca alternatifsiz değiliz. MSD olarak biz de tartışıyoruz.

Cenevre açısından şunu belirtebiliriz. Rojava, kuzey Suriye ve özelde Kürtler olarak mevcut durumda hangi güç ile ittifak yaparsak o güç kazanacaktır. Muhalefet güçleri ile kısmen Rusya ile yine bölgede bulunan güçler ile ilişkilerimiz var. Bu açıdan herkes ittifak yapmamız için minnet etmekte. Fakat politik ahlaki görüşümüz çerçevesinde herhangi bir güçten yana taraf tutmak istemiyoruz. Fakat gerektiğinde ittifak kuracağımız gücün de en büyük güç olacağı ve kazanacağı açıktır.

‘HALKLAR PROJEMİZE OLUMLU TEPKİ VERİYOR’

Mevcut siyasal durumu ve saldırıları değerlendirdiniz. Peki, sizin Suriye krizinden çözüm için geliştirdiğiniz altenatif olan Rojava-Kuzey Suriye Demokratik Federal Sistemi hangi aşamada?

Kuzey Suriye – Rojava Demokratik Federasyonu projemize yönelik günden güne devletler ve resmi sistemler tarafından saldırı var. Fakat gerek uluslararası ve bölgesel anlamda bu projeye dönük gelişen bir sempati de var. Çünkü tüm dünya güçleri artık Suriye’nin eskisi gibi Şam’dan yönetilemeyeceğini kabul ediyor. Herkes merkeziyetçi olmayan bir sisteme ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Fakat bu merkeziyetçi olmayan sistem nasıl olacak işte şimdi bunun üzerine tartışmalar yürütülmekte. Biz adeta herkesin yüreğinden geçeni okuyarak bir ad koyduk. Herkes “merkeziyetçi bir sistem olmasın” diyor fakat kimse “merkeziyetçi olmayan sistem” budur diyemiyor.

Bu açıdan demokratik federasyon projemizin bölge ve uluslararası arenada olumlu bir etki yaratacağına inanıyoruz. Zaten mevcut durumda çeşitli etnik gruplar, kurum ve kuruluşlar, siyasi partiler ile toplantılar yapılarak görüş ve tepkiler alınıyor. Genel olarak olumlu karşılandığını ve herkesin bu proje için sevindiğini gördük. Ayrıca toplumsal sözleşmenin yazılması için hazırlık yapılıyor. Sözleşme yazıldıktan sonra gündeme getireceğiz ve eğer kabul görürse, halklar ve inançlar arası konsensüs gerçekleştiğinde anayasa meclisi kurularak, seçimlere gidilecek ve halklar seçimlere katılımı ile projenin ne kadar makul olduğuna ve ne kadar gerçekleşeceğine karar verecek.

Demokratik federasyon projesi uluslararası alanda tanınması için ne tür çalışmalar yürütüyorsunuz? Bu konudaki diplomatik faaliyetlerinizi biraz anlatır mısınız?

Diplomatik çalışmalar sürmekte. Herşeyden önce MSD Meclisi Arap birliklerinden tutalım, ABD ve AB’ye, Rusya’ya kadar çeşitli ülkelerden 35 önemli şahsiyete dosya ve mektup gönderdi. Yine bu görüşmeler ile desteklendi. Yine federasyon eşbaşkanları dışarda da görüşme ve temaslarda bulunmak için hazırlık içerisinde. Yine çeşitli ülkelerde bulunan Rojava temsilcileri de çalışma ve hazırlık yapmaktalar. Amacımız bu projeyi tüm dünyada, uluslararası kamuoyuna tanıtmak.

Diplomatik görüşmelerinizde federasyon konusunda nasıl bir tepki alıyorsunuz?

Bu faaliyetlerden çıkan en önemli nokta şu ki genel olarak açığa çıkan en önemli ve ortak nokta Suriye devletinin artık tek merkezden yürütülmemesi gerektiğidir. Yani ‘Ortak bir Suriye. Yine acele ettiniz’ diyolar. Genel görüş Suriye’de birkaç federasyon yerine eyalet sistemini destekliyor. Yani genel olarak tepkiler acele ettiğimiz yönünde. Neden acele ettiniz diyorlar. Yani Cenevre görüşmelerinden, sürecinden sonuca bağlı kalmamızı ve açığa çıkan sonuca tabi olmamızı istiyorlar ve kendimize ilişkin kararları kendimizin almasını istemiyorlar. Bize nazikçe bunu söylemek istiyorlar. Ama biz doğru bir adım attığımıza inanıyor ve kendimize güveniyoruz.

Şu sizin Rojava Yönetimi olarak Amerika ve Rusya ile temaslarınız nasıl?

Siyasi açıdan da bazı görüşmelerimiz oluyor. Ama resmi olarak siyasi bir kabul ediş ya da garanti düzeyine ulaşmamış. Tabi karşılıklı bir kabul ediş var ama bir mücadele de var. Tabi uluslararası güçlerle bir ilişkinin olması içinde bir çaba veriyoruz.

ABD'li askerlerin Rojava'ya geldikleri, gelecekleri açıklandı. Rojava'da ABD'nin askeri olarak nasıl bir varlığı bulunuyor. Ve bunun önümüzdeki dönemde siyaseten avantaj ve riskleri nelerdir?

Şimdi YPG, QSD güçleri ve Koalisyon güçleri arasında bir uzlaşma ve ittifak var. Doğal olarak Rojava’ya bir gidiş geliş var. Yani Amerika’da kendiside biliyor ki Suriye topraklarında gelip DAİŞ’e karşı savaşabileceği Rojava dışında bir yer yok. Suriye topraklarında sadece Rojava’da güvenlik açısından istikrar var ve bundan dolayı Koalisyon güçleri ortak operasyon yürütmek için Rojava’ya gidiş gelişleri var. Bunlar uzman gruplar ama şimdiye kadar Rojava’ya Amerikan askeri gelmemiş. Bu savaşın koordinesi, yine uçakların koordinesi vb. İçin uzman gruplar gidip geliyorlar, bazen de bir süre kalıyorlar.

Amerika eğer Kürtleri çıkarları için kullanmak istemiyorsa Kürtlerin dostluğunu kazanmak istiyorsa biz buna hazırız. İyi bir ilişkide geliştirebiliriz. Ama biz hareket ve halk olarak eski Kürt değiliz ki kimse bizi çıkarları için kullansın. Ciddi bir örgütlülüğümüz, gücümüz, bilincimiz ve kendimize güvenmiz var. Bu açıdan bizi kendi çıkarları için kullanmak isteyenlerde başarılı olamaz. Karşılıklı saygı ve kabul ediş, birbirinin varlığı ve gücüne saygı gösterme temelinde Amerikayla ve Koalisyonla bir dostluk ilişkisi de geliştirmek isteriz.

Nasıl ki Kobanê’de mücadelemizin haklılığı ve büyüklüğü anlaşıldı ve uluslarararası alanda destek buldu inanıyoruz ki şimdiki mücadelemizde öyle büyük ve haklıdır. Yine Amerika ve Rusya’da bunu anlayacaktır.

‘SİSTEMİMİZİ GELİŞTİRİP SAVUNACAĞIZ’

Mevcut dengeler ve saldırılar ortamında bundan sonra alternatif sisteminizi yaşamsallaştırmak için neler yapacaksınız?

İstesek de istemesek de, irademizi savunduğumuz için bu projeyeyi istemeyenler saldırıda bulunacaklardır. Uluslararası sözleşmelerde de yer alması önemli olmak ile birlikte bizim açımızdan en önemlisi halklarımızın federasyon gerçeğini anlaması ve kabul etmesidir. Çünkü federasyon ortak yaşam anlamına gelmektedir. Bölgede yaşayan Kürt, Arap, Asuri, Ermeni, Türkmen halklarının ulus devletlerin empoze ettiği korkuyu ve kendilerine aşılanan düşmanlığı aşmaları bizim için önemli. Bu halklar birbirine düşman edilmiş durumda. Hala rejim Arap halkına burada kalmamalarını, sistem oluştuğunda onların burdan zorla göç ettirileceğini ve çıkartılacağını söylüyor. Buna benzer propagandalar yaparak bu düşmanlığı kendi çıkarı için canlı tutmak istiyor. Biz ise her gün ortak yaşamı birlikte inşaa edeceğimizi söylüyoruz. Bunu komünler, meclis ve komiteler vesilesi ile gerçekleştirebilir ve ortak, bir arada yaşamanın güvenini oluşturabiliriz. Her yönüyle gelişecek bu sistemi, ekonomik açıdan ihtiyaçlar doğrultusunda gerçekleştirmeliyiz. Çünkü Rojava’da yaşayan halklar olarak savaşın ortasındayız ve ambargo uygulanıyor. Sistemimizi sınır kapıları üzeri yapılacak ticaret doğrultusunda değil, yaşamımızı komunal ekonomi, tarım ve hayvancılık üzeri geliştirerek, toprağımızı ve suyumuzu komünalleştirebiliriz ve kendimize yetecek hale gelebiliriz.

‘SALDIRILARA KARŞI BİLİNÇLİ OLMALIYIZ’

Askeri açıdan ise kendimizi savunabilmek için bilinçlenmemiz gerekiyor. Saldırılar olacaktır. Eğer kabul edilmezsek. Önümüzde üç seçenek var. Ya göç edeceğiz, ya teslim olacağız ya da direneceğiz. Bunun için göç edersek de teslim olursak da rezil olacağız, tarih bizi affetmeyecek. Fakat eğer direnirsek onurlu insanlar olarak ya birlikte yaşayacağız ya da birlikte onurlu bir biçimde öleceğiz. Bu anlamda mücadelemiz devam etmekte. Ve sonuna kadar sistemimizi savunup direneceğiz.

Yine bu vesile ile uluslararası kamuoyuna ve bölge güçlerine de çağrı da bulunmak istiyorum. Rusya, Amerika ve Avrupa kendi ülkelerinde oluşturdukları sistemi bize yasak görmesinler. Rusya’nın, Amerika’nın sistemi federaldir, Avrupanın demokratik birlik ve kantonlar üzeridir. Federasyonumuz coğrafiktir etnik değil, Suriye’yi parçalamıyor. Kendi ülkeleri için iyi güzel bulduklarını bizim için yasaklamasınlar, desteklemeliler, pişman olmayacaklardır. Kuzey Suriye ve Rojava demokratik Ortadoğu’nun öncüsü olacaktır. Demokraside korkulacak bir şey yoktur. Demokrasi bütün sorunların önünü açar, çözer tıkatmaz. Bunun sistemimizin düşmanlığını yapacaklarına desteklesinler. Biz de kendi kendimize yetmek durumundayız başka bir çaremiz yok çünkü.