Devrimci Karargah savaşçısı Ali Haydar: Rojava devrimi tarihin bir lütfudur

Devrimci Karargah Savaşçısı Ali Haydar, “Rojava’da ve Arap baharı, Gezi Haziranı ve Rojava devrimi gösterdi ki bu toprakların derinlerinde sadece petrol değil, devrim de vardır" dedi.

Rojava devriminin, tarihin bir lütfu olarak gerçekleştiğini belirten Devrimci Karargah Savaşçısı Ali Haydar, “Rojava’da ve Arap baharı, Gezi Haziranı ve Rojava devrimi gösterdi ki bu toprakların derinlerinde sadece petrol değil, devrim de vardır. Sorun petrolü açığa çıkaran kuyu gibi devrimi de açığa çıkaracak öncü devrimci tarz ve faaliyetin oluşturulmasındadır” diye konuştu.

Devrimci Karargah savaşçısı Ali Haydar, Rojava devriminin neredeyse tarihin bir lütfu olarak gerçekleştiğini söyledi. Rejimin gerici saldırılar karşısında Kürt bölgesini terk etmesi sonucunda yıllardır ortaya yığınak yaparak, Kürt Özgürlük Hareketi ve önderliğindeki halkın bölge üzerindeki siyasal hakimiyetini ilan ettiğini ve bugüne kadar hakimiyetini koruduğunu, geliştirdiğini belirtti.

“Rojava devrimi bu haliyle, benim bildiğim tarihin en saf, en teoriye uygun, barışçıl geçiş devrimdir” diyen Ali Haydar, şunları ifade etti: “Yanı başınızda bir devrim, hem de böyle özgün özellikte bir devrim olup da ona ilgisiz kalmak ancak dekoratif devrimci Kumandante’ye turistik turlar düzenleyip hakkında sayfalarca yazılar Türk solcu aydınlarına özgü bir davranıştır. Bir devrimci için mümkün değildir.

Daha önceki yıllarda yapılan tartışma ve değerlendirmelerde Rojava’da bir devrim ihtimalinden bile söz edilmiyordu. Devrim öylesine çıktı geldi, Rojava’da ve Arap baharı, Gezi Haziranı ve Rojava devrimi gösterdi ki bu toprakların derinlerinde sadece petrol değil, devrim de vardır. Sorun petrolü açığa çıkaran kuyu gibi devrimi de açığa çıkaracak öncü devrimci tarz ve faaliyetin oluşturulmasındadır. İşte 19 Temmuz’da rejim kaçınca bu öncü asıl hazırlığını yaptığı topraklarından aktı ve ta Afrin’e kadar devrimi yayıverdi.

Rojava devrimi, devrimci savaş çizgisinin kitle eylemini açığa çıkartmak için kendini zorlarken bir anda bölgenin potansiyel devrim birikimi karşısında yetmez kalabileceğini öngörüp örgüt ve mücadele hazırlıklarını buna göre yapması gerektiğini bize somutça göstermiştir. Eğer Kürt devriminin Medya Savunma Alanları’ndaki devrimci halk savaşının kadro ve lojistik yığınağı ve tecrübesi olmasaydı Rojava devriminin geldiği gibi gittiğine de tanık olunabilirdi. Nasıl Gezi Haziranı’nda kitle kabarışı bugün iz bırakmadan çekip gittiyse, öyle…”

‘HERKES HERKESLE İLİŞKİLENİP, BİR ŞEYLER KOTARMAYA ÇALIŞIYOR’

“Kaosun, savaşın ve devrimin yoğunlaştığı ve bütün bu toplumsal alt üstlüklerin gerek küresel gerekse de en ince iç akıntılarıyla her an her saat gündem oluşturduğu böyle bir bölge için genel bir anlatı nasıl kurulabilir, bilemiyorum. Ama güncelle ilişkilendirip şöyle bir şeyler dersek pek de yanlış olmaz sanıyorum” Ali Haydar, İran ile yapılan nükleer anlaşma sonrasında bölgede oluşmuş bütün dengelerin yeni düzey arayışlarına girdiğini vurguladı. Herkesin, herkesle ilişkilenip, bir şeyler kotarmaya çalıştıklarına da dikkat çeken Ali Haydar şunları vurguladı: “Acayip bir diplomatik trafik. Basında yer aldığına göre Suudi Arabistan ve Suriyeli istihbaratçılar bile toplantı yapmışlar, gerisini siz hesap edin artık.

Bu belirsizlikler ortamında şu çerçeveyi çizmek mümkün: Amerikan emperyalizmi DAİŞ’i sahaya salarak yarattığı boşlukları kendi lehine toparlamak adına şimdi bir anti-DAİŞ kampanyayla bölgeye yöneliyor. Sanki Dr. Frankenstein kendisi değilmiş gibi, şimdi bu kampanya çerçevesinde kendine yeni etki alanları ve ittifaklar oluşturuyor. Örneğin artık rahatça Suriye üzerinde askeri uçuşlar gerçekleştirebiliyor ve Rojava temelinde Kürt devrimiyle ‘ortak’lık hukukunu dillendirebiliyor.

Buna karşılık, Amerikan emperyalizminin en birincil hasmı olan Rusya, Amerika’nın bu yönelimini ona karşı bir koz haline getirip anti-DAİŞ koalisyona İran’ı ve Suriye’yi de katarak bölgedeki konumunu pekiştirmek istiyor” diye konuştu.

‘YILMAZKAYACI DEVRİM ANLAYIŞI İLE KÜRDİSTAN DAĞLARINA KAMPLARIMIZI KURDUK’

“Biz ülke devrimiyle Kürt özgürlükçülüğünü ‘siper yoldaşlığı’ tanımıyla stratejik bir bağlama yerleştiren bir hareketiz. Tarihin bölgedeki bu gidişini görüp Yılmazkayacı devrim anlayışıyla özgür Kürdistan dağlarına kamplarımızı kuralı çok yıllar oldu. Ve zaten sırf bu yüzden sömürgeci TC, liberaller ve oportünistler elbirliğiyle üzerimize sürekli saldırdılar. Şimdi biz de, bizim gibi başka devrimci örgütlerde Rojava devriminde karınca misali yerlerimizi almış durumdayız” diyen Ali Haydar, bu itibarla Rojava devriminin özel olarak kendilerinin öncü kararlılığının ve devrimsel bakışının bizzat tarih tarafından doğrulanmasını anlattığını da ifade etti.

Rojava’ya yönelik saldırıların Kürt özgürlük alanlarını ve etkinliğini daraltmak üzere yönetildiğini ve yönlendirildiğini söyleyen Ali Haydar şöyle devam etti: “Bölgede yeni bir Kürt siyasal şekillenmesinin çıkacağı artık neredeyse tarihsel bir kesinlik kazanmışken, bu siyasal alanın devrimci bir önderlik altında mı yoksa küresel sömürgecilikle ilişkilenmiş yerel işbirlikçi önderlikler üzerinden mi temsil edileceği elbette uluslararası emperyalist sistem açısından bir sorundur.

Ve zaten DAİŞ’in bölgedeki bu tür sorunlara emperyalizm açısından bir çözüm getirmek üzere yapılandırılmış bir araç olduğunu daha ortaya çıkışının ilk gününden itibaren herkes dillendiriyordu. Bu nedenle DAİŞ’in, örneğin Maxmur’a, Şengal’e, Kobanê’ye saldırılarının bir bütün içinde Kürt siyasallığının devrimci gelişimini tıkayıp işbirlikçi yönetimine yol vermek amaçlı olduğu saldırı hedeflerinin niteliğinden bile hemen anlaşılabilecek durumdadır. Bu alanlar Kürt devriminin açılım yaptığı ve işbirlikçi Kürt açısından sorun olarak tanımlanmış alanlardır.

DAİŞ bu alanlara işbirlikçi ve küresel sömürgeci güçler adına yönelmiştir. Yoksa DAİŞ’in kendi amaçları itibariyle bu noktaların belirgin bir stratejik anlamı yoktur ve Maxmur’a yönelmeyi Erbil’e yönelecek bir saldırı kapısı olarak görmek sadece akıl karıştırıcı olmaktır. Olsa bile bu tür yönelimlerin yolunun hemen kesileceği Amerikan hava saldırılarından belli olmuştur. Özetle DAİŞ’in Rojava saldırıları önce bölgesel Kürt siyasallaşmasının Barzani açısından sorunlu alanlarının temizlenmesi olarak gündeme gelmiştir ama Kürt Özgürlük hareketi bu alanları koruyarak ve hatta daha da hâkimiyeti altına alacak bir başarı gösterince artık DAİŞ’in Kürt saldırıları tümüyle AKP beslemesi politikalara göre şekillenmektedir.”

‘KOBANÊ’DEN ŞENGAL’E HAMLELERE KATILDIK’

Kendilerinin hareketli bir yerleşim halinde olduğunu ve genelde dağınık bir şekilde mevzilendiklerini de sözlerine ekleyen Devrimci Karargah savaşçısı Ali Haydar, “Bu itibarla bugüne kadar Kobanê’den Şengal’e kadar bir yayılım içinde bulunduk. Hamlelere katıldık. Şu sıralar Cizîr’deyiz. Elbette arkadaşlar bizlere bir özerklik ve özgünlük statüsü tanıyorlar ama esas olarak YPG’nin mevzilendirmesi ve yönetimi altında yer alıyoruz. YPG ve YPJ ile olan ilişkilerimiz son derece yoldaşçadır. Zaten başka türlüsü mümkün değil.

Hem bir devrim var ve biz de bu devrim içinde yer alıyoruz, hem de Kürt özgürlük hareketi, insan ve örgüt ilişkilerinde yoldaşlık kavramının en somut şekillenmesi denebilecek bir olgunluktadır. Biz Orhan yoldaşın önderliğinde 2006’dan beri bu sahalardayız. O zamanlardan beridir yoldaşlık kavramının içeriğini Kürt devriminden ve devrimcisinden öğrendiklerimizle doldurmaya çalışıyoruz. Eğer Kürt devrimiyle yoldaşlaşmamızda bir sorun varsa bu açıkça bizden kaynaklanıyordur, diye bakıyoruz, ilişkilerimize.

Rojava devriminin Türkiye devrimci hareketinin tarihinde stratejik bir kopuşma yarattığını söyleyebiliriz. Bizim Türkiye devrimci hareketi tarihinde artık egemen olması için uğraştığımız yeni bir devrimci dönemin olgunlaşmasında Rojava devrimi stratejik bir moment oluşturmuştur. Türkiye devrim tarihinin 20’li ve 70’li açılımlarından sonra 90’dan itibariyle yasalcı, liberal, post Marksist ve oportünist bir siyasal iklim ortama egemen oldu. İhanet ve teslimiyet bu dönemin belirgin siyasal tarzı idi. Solun tabanı ve siyasal doğruları doğrudan bu yönelimin etkisi altında kırılmalara uğradı” dedi.

Yasalcı ve kendiliğindenci örgüt ve mücadele modelleri esas alındığını söyleyen Ali Haydar, 1990’da Kuruçeşme toplantılarıyla örgütlenen bu sürecin bugün kendini BHH içinde sürdürdüğünü kaydetti.

‘DEVRİMCİ KARARGAH YENİ BİR DEVRİMCİ DÖNEMİN İNŞASI ÜZERİNDEN AÇIĞA ÇIKTI’

“Kimi kırıntıları da HDP içinde liberal Kürt burjuvazisine yaslanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Çeyrek asırdır her devrimci atılıma oligarşiyle birlikte karşı çıkanlar bunlardır. Ve bugünlerde de Kürt devrimine sömürgeci Türk burjuvazisiyle birlikte ‘fazla ileri gitme’, ‘Kürt sorununu Kürdistan sorunu haline getirme’ diye sosyal şoven uyarılar geliştirenler de gene bunlardır” diyen Ali Haydar, Devrimci Karargah’ın ortaya çıkış ve var oluş gerekçesini Türkiye devrimci hareketini, bu oportünist ve liberal ihanetten sıyıracak yeni bir devrimci dönemin inşası üzerinden açıklandığını belirtti.

Bostancı direnişinin siyasal sürece böyle bir devrimci müdahalenin bayrağı olduğunu kaydeden Ali Haydar, “Artık Rojava devrimi var ve bu devrimde kendini konumlandıran güçler eliyle Türkiyeli devrim giderek yükseliyor, kendini örgütlüyor ve siyasal alana bir aktör olarak çıkmanın hazırlıklarını yapıyor. Çeyrek asırdır solun ciğerlerine kadar işlemiş olan teslimiyetçi ruh yerini giderek devrimci olana terk etmekte. Şimdilerde görevimiz bu devrimci yönelimi yeniden örgüte ve eyleme dönüştürebilmektir. Görevimizin farkındayız ve yoğunlaşıyoruz.

Bölge bütünüyle bir geçiş yaşarken Türkiye solunun bundan azade olması düşünülemez. Türkiye solu da bir geçiş yaşıyor. 90’larda Kuruçeşme ile bir siyasal çizgi haline gelerek sol ortama tahakkümünü kuran oportünizmden yeni bir devrimci evreye geçişin dinamikleri devrede. Bu geçişin problemleri gündemde. Daha önce aktardık. Gene de kısa bir özetle söyleyecek olursak, Bostancı-Gezi ve Kobanê dizilişi, bu üç müthiş direniş örneği Türkiye solunun oportünizmin tahakkümünden çıkışına yol veriyor ve oportünizmi kendi iç bunalımlarına sürüklüyor.

Yasalcı ve kendiliğindenci sol liberal ve oportünist anlayış Türkiye işçi sınıfının siyasal varlığının düşük bir profil göstermesinden dolayı bugüne kadar pek aşılamadı. Bu teslimiyetçi çizgiye itiraz geliştirenlerin önerdiği devrim tarihimiz ise ne yazık ki ciddi yenilgilerle dolu idi. Bu da siyasal hafızalarda ciddi bir yer bulmuştu. Buna karşın 90’dan itibaren oportünizmin de kitleler tarafından sınanacağı, deneneceği çeyrek asırlık bir zaman dilimi yaşandı. Artık oportünizmin de bir tarihi var. Ve bu tarih, Bostancı ve Gezi gibi, ardından Kobanê gibi devrimci itirazlarla da doldurulunca oportünizmin kendini dayatabilmesinin koşulu kalmadı” dedi.

Şimdi yeni bir devrimci yükselişin dalgasının eşiğinde olduklarını söyleyebileceklerini de vurgulayan şunları belirtti: “Düşmanın korkusu da bu yüzdendir. Tarihe ambargo koymak haddimize değil ama metropol devrimini yükseltemediğimiz sürece Kürt devriminin de eksikli kalabilmesi mümkündür. Gerçekten özgür ve demokratik bir Kürdistan için Türkiyeli devrimin de özneleşmesi önemli bir ihtiyaç olabilir. Biz böyle bir devrim için hazırlanıyoruz.

Diğer yandan, basından takip edebildiğimiz kadarıyla ahlaksız bir ihanet ve sefil bir teslimiyet içinde olan oportünist ve liberal solcuların Kürtlerin biraz ileri gittiğini, Recep Tayyip Erdoğan’ı devirmek için ateşkese gidilmesi gerektiğini, Kürt sorununun Kürdistan sorunu haline getirilmemesini vazetmelerini de büyük bir tiksintiyle karşılıyoruz. Bu gibi yaklaşımlar bizden uzaktır. Bize göre Kürt devrimi bugün elinden geleni ardına koymamalıdır.

Konjonktür onun siyasal hedeflerine varmasına bugün için elvermiyor gibi görünse de devrimci zorlamanın konjonktürleri kendine göre düzenlemek olduğu da bilinmelidir. Devrimcilik devrimin nesnelliğine biçim veren öznelliktir. Bunlar afaki tanımlar değildir. Şurası çok açıktır ki Kürt devriminin bugün kazandığı mevziler yarın kaçınılmazca kurulacak müzakere masalarında birer koz niteliği taşıyacaktır.”

Devrimci Karargah savaşçısı Ali Haydar Türkiye devrimci gençliğine de şöyle seslendi: “Bugün toplumun en ilerici, en devrimci, en uyanık gücü olarak Türkiye devrimci gençliğinin oportünizmin bütün oyalamalarından hızla sıyrılarak kendi tarihinin gösterdiği devrimci yola yönelmesi ve böyle bir tarihin bugün yeniden öznesi olma görevi vardır. Bu görev zemininde Türkiye devrimci gençliğini, bulunduğu her alanda Bostancı-Gezi ve Kobanê ile çizgileşen yeni devrimci atılımın ajitasyon-propagandanın örgütsel bir momentini oluşturmaya çağırıyoruz.”