Dağın yeşil sofrası

Gerilla ve bahar... Baharın gelişiyle renklenen dağlar.. Dağ boydan boya renk cennetine dönüşür, dolaşır; gerillanın gözlerinde bir şelale olur. Dağlara, çiçeklere, en güzel otlara can verir, can olur. Yeşerir birbirinden daha lezzetli otlar.

Gerilla ve bahar... Baharın gelişiyle renklenen dağlar

Dağ boydan boya renk cennetine dönüşür, dolaşır; gerillanın gözlerinde bir şelale olur. Dağlara, çiçeklere, en güzel otlara can verir, can olur. Yeşerir birbirinden daha lezzetli otlar.

Böylece başlar yeniden yenilikler, güzellikler, yeni yaşamlar...

Yaşadığımız dünyanın her gün biraz daha betonlaştığı zamanlardan kaçtığımız bu günlerde bir ağaç topluluğu gördüğümüzde sevinmemek mümkün değil. Bir de böylesi bir yerde bu güzel dağların serin havasında bir nefes almak, kuru bir ekmek yemek, yürümek, yorulmak, terlemek, cennette bir gezi gibi, derin bir nefesten sonraki an gibi, yorgunluğun ardındaki içtiğin bir avuç su gibi. Özlediğin bir yoldaşını bir anda gördüğünde yaşadığın mutluluk gibi.

Cennet diyorum dağlı çocukların memleketine... Cennetin en güzel köşesinde onlar var cennet onları, onlar ise cenneti kutsallaştırdıkça güzelleşir dağ, bayırlar.

Bugün gerilla alanlarının en yüksek dağlarından birinde yolculuk ederken geçtiğim dağların yeşilliği yorgunluğumuza derman oluyor. Güneş olmasına rağmen buralar hala soğuk... Yorgunluk mu, hiç olmaz mı, kolay bir şey mi var, yoksa kolay elde edilenin tadımı var? Tabi ki, yorucu yanları da çok. Hele bir de tepe biraz dikse, o zaman gör yorgunluğu, işte o zaman çayın verdiği tat da bir daha tatlı olur.

Derin vadileri, yaylalarıyla nam salmış, soğuk ve temiz suyla ünlü, rewasın cenneti diye tabir edilen gerillanın Xınere alanındayım. Xınere suyu ve yaylaları kadar derin vadileri de oldukça dikkat çekici. Hemen hemen karşılaştığım her vadi oldukça derin ve geçtiğim vadiyi ayıran bir derecik var. Vadilerin üst kısımlarında ise rewas otu her yerde yapraklarını açmış, mesken tutmuş buraları... Işgın (rewas ) sapı muz gibi kolayca soyularak yenilen bir ot çeşididir. Rewas (ışgın) gerilla alanlarının birçoğunda yetişiyor. Bir grup gerillanın ziyaretinden dönerken yolda karşılaştığımız gerilla grubu yolumuza renk kattı, gezimizin en güzel yemeğini sundu. Gelin hep birlikte yolda karşılaştığımız gerilla grubun sofrasına hep birlikte konuk olalım.

İsmini bilmediğim ve neden sormadığımı hala da düşündüğüm vadiden ilerlerken tamamen bir tesadüf eseri karşılaştığım gerilla grubunun yeşil sofrasında oturmakta güzeldi.

Doğal ve gelişi güzel karşılaşmanın kendisiyle birlikte bir sohbet oluştu.

Dinlenme noktasında gördüğüm gerillaların sayısı ondu. Her bir arkadaş bir başka birimde çalışma yürüten, bir çalışma için bir araya gelen bir grup gerillaydı. Karşılaştığımız gerilla grubu karma bir gruptu. Çantalarına sıkıştırdıkları domates, biber, soğan, peynir gibi yiyeceklerle hazırlanan gerilla sofrası, yemek bir yana, rengi bile iştah açıyor. Soğuk bir su ikramından sonra herkes bir yana giderek yeşil sofrayı hazırlamaya koyuldu. Gerilla kendi içinde bir iş bölümü yapıyor ve herkes bir şeyler yapmaya çalışıyor. Biri su, diğeri ot, bir diğeri ise peyniri çantasından çıkartıyor. Hazırlanan gerilla sofrasının yanında oturan gerilla Sozdar, sorularımıza şöyle cevap veriyor. "Uzun bir yürüyüşten sonra yeşil bir sofrada ekmek yemek oldukça keyifli." Ve şu sözlerle devam ediyor. "Soframızda tırşok, domates, peynir ve biber var. Tabaklar olmadığı için de ışgın yapraklarını tabak niyetine kullanıyoruz." Rewas (ışgın) otu ekşimsi yaylalarda yetişen bir ottur. Işgın sarp yerlerde ve genelde Ortadoğu'nun birçok yerinde yetişir. Gerilla yol ve dağları iyi bildiği gibi birçok çeşit otu da tanır. Gerilla baharın gelişiyle birlikte sofralarında yeşilliği eksiltmez. Böyle güzel bir yerde böyle yeşil bir sofraya oturmamak mümkün değil. Arkadaşım Afat fotoları çekerken, Gerilla Sozdar'la sohbetimiz devam ediyor. "Rewas'ın (ışgın) hem mayhoş bir tadı verdiğinden dağ kivisi hem de soyulup yenildiği de içinde içimizde muz olarak tanımlanır" diye belirtiyor. Gerilla Sozdar, her çeşit ot tanıdığını ve severek yediğini ancak tırşok otunu çok sevdiğini gülerek söylüyor. Sozdar'la konuşmamız devam ederken yeşil sofranın hazırlanması oldukça hızlı pratik bir biçimde hazır bizi bekliyor.

Küçük bir su kenarında konumlanan gerilla grubuyla oturup o güzel sofrada güzelce yemek yedikten sonra herkes kendi yolunda ilerledi...

Eli diyebiliriz. Eluard’ın dizeleriyle:

Günleri ve mevsimleri
düşlerimize göre
yeniden yaratacağız!

Zamanla her şey unutturulur denir. Zamanın iyileştirmediği tek bir yaranın kalmadığını söylenir... Zaman zaman deyip dururlar. İçimde sürekli kopan fırtınadan habersiz, sevdiklerim, can yoldaşlarım, duyacağım biçimde “zamanla her şey hal olur” diyorlar. Ben de kendimden habersizce evet diyorum etrafta ki herkese...

Yıllar geçti hem de uzun yıllar... birçok yoldan geçtim her bir yol yeni bir yürekle tanışmama vesile oldu; yoldaşım sarı, siyah, buğday tenli, hiç fark etmez sarıldım; en güzel sevgiyle onlara. Hem güldüm, yer yer ağladığımda oldu. Fakat hiç bir şey seni unutmaya yetmedi. Hep koşuşturma içerisinde dönüp durdum sağıma baktım solumu göz ardı etmeden etraftaki her şeyi herkesi göz bebeğimde tutarak korumak sevgiyle sarılmak istedim. Ama sen hep başka bir yerde durdun... Ya da durman için kendimle savaştım...

kışın ortasında avucumu ısıtan bir istemden fazlası olmadın.

“ah uğruna canımı adadığım hey aşkım nerelerdesin” Mevlana

Rengin alizarin ol olsun benimle lügatlerde kaybolasın diye

...