Çözüm süreci yeniden canlanır mı?-Cahit Mervan

Türk savaş uçakları günlerdir Kürdistan’ı bombalıyor. Hedef sadece Kürdistan Özgürlük Savaşçıları değil. Sivil halk ve doğa da bu acımasız saldırının hedefinde. Nitekim bilerek ve kasten uçaklar Kandil’in Zergele köyünü gece 04.00’te hedef aldılar...

Türk savaş uçakları günlerdir Kürdistan’ı bombalıyor. Hedef sadece Kürdistan Özgürlük Savaşçıları değil. Sivil halk ve doğa da bu acımasız saldırının hedefinde. Nitekim bilerek ve kasten uçaklar Kandil’in Zergele köyünü gece 04.00’te hedef aldılar.  Katliam yaptılar. Bu tür katliamlarla Türk ordusu gerilla üslerine yakın yerleşim yerlerinin insansızlaştırılmasını amaçlıyor.

Zergele katliamına ve genel olarak Türk savaş uçaklarının günlerdir süren saldırılarına Federal Kürdistan yönetiminden dişe dokunur bir tepki gelmedi. Gelen tepkinin hedefinde ise Türk devletinden çok PKK vardı.

Ancak KDP’nin bu tutumu Güney Kürdistan halkı içinde onay bulmuyor. Güney Kürdistan halkı, KDP’nin Türk tarafının yanında yer almasından çok rahatsız.  Halk Barzani yönetiminin Türk devletinin savaş oyunlarının bir parçası olmasını istemiyor.  Başkanlık için yapılacak demokratik bir seçimde bu tepkisini güçlü bir şekilde dışa vurması mümkündür.

AKP DÜŞÜŞTE, HDP YÜKSELİŞTE

Aslında benzeri bir durum Türkiye cephesinde de yaşanıyor. AKP tüm medya olanaklarına rağmen halkı savaşa ikna edemiyor. Bugün geçmişe göre geniş kitleler savaştan çok barışı tercih ediyor. Bunun çok ciddi belirtileri var. Yapılan son anketler de bunu gösteriyor.

Yani 7 Haziran seçimleri sonrası Erdoğan’ın çözüm masasını yıkarak ve savaş başlatarak tekrardan AKP’yi tek başına iktidarda tutma, kendisini güvenceye alma stratejisi çökmüş durumda. 

AKP’nin savaşa rağmen oyu düşüyor. Yükselmiyor. Yapılacak erken bir seçimde hiç kimse -Erdoğan’a en yakın araştırma şirketleri dâhil- AKP’nin tek başına iktidara gelme olasılığına şans vermiyor.

Erdoğan’ın savaş ile birilikte HDP’ye karşı estirdiği terörde işe yaramıyor. HDP başaşağı değil, yukarı doğru tırmanıyor.  Yapılacak bir seçimde hile ve hurdalara rağmen HDP yüzde 15 üstünde görünüyor. Bunun altına düşeceğine ilişkin, hatta 12 Eylül cuntacılarının getirdiği, Erdoğan’ın ise arkasına saklandığı yüzde 10 barajına takılacağına hiç kimse ihtimal vermiyor.

En son AKP’nin MHP lideri Devlet Bahçeli eliyle başlattığı küfürlü saldırıda işe yaramışa benzemiyor. Ufukta bir AKP-CHP veya AKP-MHP koalisyonu da gözükmüyor.  Büyük olasılıkla Kasım’da Erdoğan’ın kurguladığı kaos stratejisine göre erken seçim gözüküyor.

ERDOĞAN KÜRTLERE KARŞI SAVAŞTA YALNIZ KALDI

Erdoğan ve Davutoğlu Kürtlere karşı başlattıkları son topyekun savaşa, dünyada destek bulmakta güçlük çekiyorlar. Dünya medyası günlerdir Erdoğan’ın gerçek ve kirli niyetini deşifre ediyor.

İlk kez Kürtler PKK’nin 15 Ağustos 1984’te silahlı mücadeleye başladığı günden bu yana, dünya medyasının bu kadar geniş bir yelpaze de Kürt sorununa ve PKK’ye gerçekçi bir bakışla yaklaştığına şahit oluyor.  Sadece medya değil, Türk ordusunun son saldırısını ‘anlayışla’ karşılayanlar dahi ‘iki taraftan’ bahsediyor ve açıkça PKK ve Türk hükümetine çağrı yapıyor. Diyalog ve barış sürecine dönmeleri için teşvik ediyor.

NATO üyesi devletlerinin çağrı ve uyarılarında da eskiden sıkça rastladığımız PKK karşıtı katı ve Türk devletinin jargonunu andıran dilden bugün eser dahi yok.  

Çünkü koşullar değişti. Denklem değişti. Kürtler, başta da PKK’nin öncülük ettiği Kürdistan Özgürlük Hareketi Ortadoğu denkleminde tartışmasız bir aktör haline geldi. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın 2013 yılının başında başlattığı Çözüm Süreci,  Şengal ve daha sonra Kobanê direnişi, Rojava Kürdistanı’nın büyük oranda çetelerden temizlenmesi, her geçen gün Cîzîrî, Afrin ve Kobanê  kantonlarının demokratik ve çok kültürlülüğü esas alan paradigma ekseninde önemli mesafeler kat etmesi, 7 Haziran seçimlerinde Kürdistan halkının ezici çoğunluğunun tercihini HDP’den yana koyması ve sömürgecilerin en son partisi AKP’nin silinmesi,  Girê Spi'nin özgürleştirilmesi bu denklemdeki önemli köşe taşlarını oluşturuyor. 

Dünya bu gerçeği görüyor. Bu gerçeği görmeyen ve kabul etmeyen ise 1150 odalı sarayda oturuyor. Adamları ise medya aracılığıyla gerçeği yalan duvarlarına hapsetmenin telaşını yaşıyor.

KİRLİ OYUN SAHİPLERİNİ VURMAYA BAŞLADI

Türk devleti, hükümeti ve sarayda oturan tek adam ne yaparsa yapsın, hangi kaos ve kirli oyuna başvurursa vursun, ortaya çıkan yeni denklemi değiştirme şansına sahip değil. Aksine Erdoğan’ın başlattığı kirli oyunun şimdi onu vuruyor. Zaman Erdoğan ve adamları için daralıyor. İncirlik hava üstünün ABD ve koalisyon uçaklarına açılması karşısında aldığı ‘PKK’yi vurabilirsin vizesi’’nin vakti doluyor. Türk tarafı üzerinde Öcalan, PKK ve HDP ile ‘barış ve müzakere masasına dön’ baskısı giderekten artıyor.  

Türkiye ve Kürdistan’da halkın ezici çoğunluğunun barış ve diyalog istemesi, her iki tarafa Avrupa Birliği, ABD ve Rusya’dan gelen barış ve diyalog çağrıları en çok Erdoğan’ı rahatsız ediyor. Onun kurguladığı ve başrolünü oynadığı oyunu boşa çıkarıyor. Kürtlere karşı yürüttüğü her bakımdan haksız ve ahlaksız savaşı daha fazla sürdürebilme olanaklarını yitiriyor.

Dikkat edilirse zor durumda olan, her gün onlarca savaş uçağının hedefinde olan PKK veya Erdoğan ve adamlarının terörüne maruz kalan HDP değil. Erdoğan ve adamları zor durumda. Ses tonları, yüzlerindeki gerilim, cümleleri bile bunu ele veriyor. Çünkü halkı ve dünyayı Kürtlere karşı başlattıkları topyekün savaşa ikna edemiyorlar. Rezervleri hızla tükeniyor.

O zaman Erdoğan’ın önünde iki yol var.

Ya Kürtlere karşı başlattığı savaşa devam edecek, kan akıtacak, kaos yaratacak ve sonuçta yine yaman kaybedecek. Ya da 2013 yılının başında Öcalan’ın deklere ettiği çözüm mutabakatına geri dönecek. Öcalan ve PKK ile müzakerelere başlayacak.

İkinci olasılık şimdilik çok zor görünüyor.  Çünkü hazırlıkları aylar öncesinden yapılan bir savaş konsepti şu an uygulanıyor. Devlet aparatı, medya, hükümet buna göre kendisini konumlandırmış durumda.  Mesele

DAVUTOĞLU’NUN KOMİK MUHATAP HAMLESİ

Davutoğlu hükümeti-ki şu an gayri meşrudur- çözüm karşıtlığında tedavülden kalkalı yıllar olmuş gülünç bir ‘hamle’ daha yaptı. Başlattığı savaşla birlikte bütün mücadele tarihleri buza yazılan, kıymeti kendisinde makul, hatta marjinal dahi olmayı becerememiş bir takım çevreleri bir araya getirerek ‘muhatap’ arayışına girdi. Hatta başbakanlıkta 6 saati aşkın bir toplantının yapıldığı dahi söyleniyor!

 Yani 7 Haziran genel seçimler öncesi başlatılan, bombalama, öldürme, katliam, linç ve her türlü fiziki saldırının da yer aldığı bu konsepte uygun olarak ‘muhatapta’ yaratılmış oldu!

İşte tam da bu akıl tutulmasından dolayı AKP’nin, Erdoğan ve Davutoğlu ikilisinin çözüm sürecine dönme ihtimali görünmüyor.  Çünkü dünyanın hiçbir yerinde böylesi bir sorunda gerçek aktörler, muhataplar dışta tutularak barış ve çözüm sağlanmamıştır. Bu konuda Türk modelinin’ bir ilk olma şansı da yoktur.

Kaldı ki, Erdoğan istese de artık 2013’un koşullarında PKK ile müzakere masasına oturamaz. O dönem PKK ve Öcalan daha esnek davrandılar. Türk tarafını kalıcı barış ve çözüme ikna etme amacıyla riskli adımlar attılar. Bugün PKK o noktadan bir hayli uzakta duruyor.

MÜZAKERENİN PARAMETRELERİ NETLEŞTİ

Yani Türk tarafının ‘hayde çözüm sürecine dönelim’ demesi de artık Kürt tarafında yeterli sayılmayabilir. Bunun için ön şart değil ama bazı olmazsa olmazlar oluştu artık. Daha doğrusu olası bir müzakerenin parametreleri netleşti.

Örneğin çift taraflı, denetlenebilinir ve tahkim edilmiş bir ateşkes,  Kürt sorununun tarihsel tanımı ve ona kaynaklık eden nedenlerin ortadan kaldırılması için doğru dürüst bir müzakere, başmüzakereci Abdullah Öcalan’ın koşullarının hızlı bir şekilde düzletilmesi ve PKK dahil sorunun aktörleriyle  her türlü iletişim olanaklarına kavuşması, Erdoğan ve adamlarının Rojava’ya karşı düşmanca tutumdan fiili olarak vazgeçmesi  çözüm sürecinin tekrardan canlanması için önemli adımlar olabilir.

Yoksa kiralık medya aracılığıyla kuru kalabalık yapılarak ve bazı tek kişilik örgütlerle kamuoyu oluşturularak ‘PKK silah bıraksın, silahlı güçlerini çeksin’ gibi arabayı atın önüne koşan şartlar ileri sürülürse ne şimdi, ne yakın gelecekte, ne ilelebet kalıcı bir barış olur, ne de demokratik bir çözüm gerçekleşir. 

Ancak Erdoğan, o 1150 odalı sarayından ayrılmak zorunda kalır. Davutoğlu, bu ülkede tıpkı Çiller gibi bir daha başbakan olmaz.  Yalçın Akdoğan gibi sıkı elamanları ise tarih hatırlamaz bile.

Bir kez daha hatırlatalım: Tercih için Erdoğan ve adamlarının çok da zamanı yok. Vakit tükendi.